11/05/2023 | Yazar: Kaos GL

Eleştirel Hukuk Çalışmaları Topluluğu, Judith Butler ile söyleşti: “Trans, lezbiyen ve geylerin hayatlarına yönelik saldırıya, ayrıca feminizmin kazanımlarını tersine çevirme çabalarına dikkat etmeliyiz.”

“Dil ve iktidar birlikte çalışır, bu sebeple analizler bağlamsal olmalıdır” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Eleştirel Hukuk Çalışmaları Topluluğu’ndan Emre Şimşek, Ezgi Duman ve Yusuf Enes Karataş; Judith Butler ile deprem, olağanüstü hâl, yas ve mücadele üzerine söyleşti.

Topluluk, Butler’a “Excitable Speech” kitabında dile getirdiği karşı söylem argümanının toplumsal cinsiyet ve ırkçı nefret söylemi bağlamında ele alınmasını hatırlatarak; Kıta Avrupası hukuk sistemini ve günlük siyaseti göz önünde bulundurduğunda argümanla ilgili değişen bir tavrı olup olmadığını sordu.

Butler cevabında, Avrupa çapında göçmenleri aşağılamak ve onların hayatını yok saymak için kullanılan dile, antisemitizmin yeniden canlanmasına ve trans, lezbiyen ve geylerin hayatlarına yönelik saldırıya, ayrıca feminizmin kazanımlarını tersine çevirme çabalarına dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti:

“Kelimeler tek başına bir mesele değildir fakat iktidar formlarına hizmet ederler. Bu sebeple kamuoyu oluşturmak ve halkın korkularından istifade etmek için hangi kelimelerin kullanıldığını sormalıyız. Dil ve iktidar birlikte çalışır, bu sebeple analizler bağlamsal olmalıdır. Ancak Türkiye’de ve başka ülkelerde hem otoriter hem de faşist iktidarların demokratik yapıları kullanarak iktidara gelmesinin mümkün olduğunu görüyorum. Bu, olağan düşünce tarzımızı sarsan bir olgudur. Yine de insanlar, otoriterlerin temsil ettiği ‘demokrasi’nin halkın güvenine ihanet olduğunu biliyor. Dolayısıyla, ‘demokrasi’ kelimesinin bir umut işareti olarak yeniden ortaya çıkması, birçok insanın otoriterlerin halkı demokratik bir şekilde temsil edebileceği yalanına inanmadığı manasına gelir. Özellikle parlamentoları imha ettikleri veya yargıyı ve basını baskı altına aldıkları vakit, halkı demokratik bir şekilde temsil etmeleri imkansızdır.”

Söyleşinin gömülme ve yas hakkı üzerine olan bölümünde Topluluk; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin defin hakkını dolaylı da olsa korumasının ve Cenevre Sözleşmesi’nde bu hakkın savaş koşullarında dahi güvenceye alınmasıyla birlikte Türkiye’de Alevilerin, Kürtlerin, LGBTİ+’ların ve depremden etkilenenlerin bu hakkın ihlaline maruz kalmasının yarattığı çelişkiyi sordu.

Butler cevabında, bu hakların hayatta kalanla ölen arasındaki toplumsal bağa ait olduğu ölçüde bir insan hakkı olduğu ifade etti:

“Gömülmenin bir insan hakkı olduğunu belki söyleyebiliriz ancak bu hak kime ait? Canlılara mı yoksa ölülere mi? Belki de bu hak, ölü ya da diri tek bir özneye değil; bir topluluğa, hem dirilere hem de ölülere aittir diyebiliriz. Defin işlemi, bir topluluğu oluşturan insanların arasındaki bağ, sosyal bağlılıkla hayata devam etmeleri niteliğinde bir eylem, birbirlerinin hayatlarından bir parça diyebiliriz. Bu perspektiften bakıldığında gömülme, hayatta kalanla ölü arasındaki toplumsal bağa ait olduğu ölçüde bir insan hakkıdır. Antigone’nun söylemeye çalıştığı şey buydu, lakin birileri onu duymak istemedi.”

Söyleşinin tamamını buradan okuyabilirsiniz.


Etiketler: insan hakları, kadın, mülteci, nefret suçları
İstihdam