07/04/2025 | Yazar: Nedime Erdoğan
Dindar bir baba, LGBTİ+ çocuğuyla kurduğu ilişkiyi, toplumdan gördüğü tepkileri, iktidarın LGBTİ+ politikalarına bakış açısını ve mevcut siyasi atmosferin aileler üzerindeki etkisini anlatıyor.

Türkiye’de LGBTİ+’lar ve aileleri, toplumsal ve siyasi atmosferin giderek sertleştiği bir dönemde varlıklarını sürdürmeye devam ediyor. Muhafazakâr, dindar aileler için de bir LGBTİ+ çocuğa sahip olmak hem bireysel hem de toplumsal açıdan birçok çelişkiyi içinde barındırabiliyor. Özellikle iktidara yakın görüşlere sahip ebeveynler için, dini inanç, gelenekler ve siyasi söylemlerle kişisel deneyimler arasında bir denge kurmak zorlayıcı olabiliyor. Bu röportajda, dindar bir LGBTİ+ ebeveyniyle; çocuğuyla kurduğu ilişkiyi, toplumdan gördüğü tepkileri, iktidarın LGBTİ+ politikalarına bakış açısını ve mevcut siyasi atmosferin aileler üzerindeki etkisini konuştuk.
Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği (GALADER) olarak yıllardır edindiğimiz deneyimle, aile çeşitliliğinin önemini her fırsatta vurgulamaya devam ediyoruz. Bir LGBTİ+ ebeveyni olan Abdullah ile gerçekleştirdiğimiz bu röportaj da bu çeşitliliği daha görünür kılma arzumuzun bir yansıması.
Çocuğunuz size açıldığında neler hissettiniz?
Anne ve baba olmayı göze almışsanız, kabullenmişseniz, çeşitli mutlulukları ve hüzünleri de peşinen kabul etmiş oluyorsunuz aslında. Bizim bu durumu kabullenmemiz iki yılı buldu. En başta günlerce ağladık, günlerce kimseye açılamadık, üzgün ve bitkin bir haldeydik. Konunun ne olduğunu anlayabilmek için tanıdığımız psikolog, psikiyatr arkadaşlara sorarak konuyu öğrenmeye çalıştık, çocuğumuzla birlikte farklı doktorlara, farklı kliniklere gittik. Bazen doğuştan atanan cinsiyetle gerçek cinsiyet arasında farklar olabildiğini, bunun insan doğasının bir parçası olduğunu öğrendik ve biraz rahatladık.
Ancak, olayın insan doğasından kaynaklanan “normal” bir durum olduğunu öğrenene kadar da ciddi bir zaman geçti.
“Aklı başında olan her ebeveyn evladını tercih edecektir”
Aile içinde yaşadığınız zorluklar var mıydı? Nasıl üstesinden geldiniz?
Biz çocuğumuzun mutlu olabileceği, ayrımcılık hissetmeyeceği bir ortamı ve kendini ailenin bir ferdi, bir bireyi olarak hissetmesinin devam etmesini sağlamak istedik. Onu mutsuz edeceğini düşündüğümüz ortamlara gitmedik, onu mutsuz edebilecek kişilerle görüşmedik. Bu süreçte de ona hem sosyal hem ekonomik hem de psikolojik olarak destek olmaya çalıştık.
Dini inançlarınızla çocuğunuzun kimliği arasında bir çelişki hissettiniz mi?
Çocuğumuzun kimliği ile ilgili ilk başta bir çelişki hissettik, ama süreci anlamaya başladıkça, bunun insan doğasının bir parçası olduğunu kabul ettik. Bu konunun dindarlıkla veya dindar olmamakla pek ilgisi yokmuş aslında. Konuyla ilgili bilginiz yoksa, aşağı yukarı göstereceğiniz tepki çok farklı olmuyor ve benzer tepkileri veriyorsunuz. Elbette ebeveynlerin bu durumu kabullenmesi için ciddi bir süreç gerekiyor. Çocuğumuz bize açıldığında 22 yaşındaydı. Açıkçası biz, bu konuyla ilgili bilgi sahibi değildik. Toplumda her gün farklı hakaretlerle anılan ve çok kötü bir şeymiş gibi lanse edilen bir durumla baş başa kaldığımız için, olayın şokuyla ve şaşkınlıkla ne yapacağımızı bilemedik. Böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımızda, geleneksel olarak bizden göstermemiz beklenen tepki belli: Ya durumu inkar edeceksiniz ya da çocuğunuzu reddedeceksiniz. Bu durumda iki seçenek çıkıyor karşınıza. Evladınızı mı tercih edeceksiniz? Toplumsal değerleri mi tercih edeceksiniz? Aklı başında olan her ebeveyn evladını tercih edecektir. Biz de evladımızı tercih ettik.
“Din, bu konuda ayrımcı bir şey söylemiyor; asıl baskıyı yaratan toplum”
Çocuğunuzu anlamaya çalışırken dinin etkisi ne oldu?
Dini açıdan baktığımızda, herkesin Allah tarafından yaratıldığını ve her bireyin eşsiz bir değer taşıdığını kabul ediyoruz. Çocuğumuzun bize konuyu açmasından sonra, inancımız bu konuda ne söylüyor? İnancımız ile bilimsel gerçekler arasındaki farklar neler? Bunları tespit etmeye çalıştık. Dini olarak bunun araştırmasını yaptım. Bazı kaynaklardan, peygamber efendimiz döneminde de trans olarak ifade edebileceğimiz kişilerin yaşadığını ve Resulullah’ın bu kişilere herhangi olumsuz bir müdahalede bulunulmaması gerektiği tembihinde bulunduğunu ve o kişilerin de “normal” insanlar olarak kabul edilmesi gerektiğini söylediğini öğrendik. Tabi bunu öğrenmek bizi ciddi bir şekilde rahatlattı. Biz de bu süreçte çocuğumuzu kabul etmek ve ona destek olmak için elimizden geleni yapmaya çalıştık. İslam, insanları yargılamak yerine onları anlamaya ve rehberlik etmeye yönlendirir. Dolayısıyla, dini inancımızla bu durumu dengelemeye çalıştık. Dini açıdan, insanlar arasında ayrım yapmanın yasak olduğu ve Allah’ın adaletinin her zaman en doğru yol olduğuna inandık. Çocuğumuza destek verirken, bu öğretiler bize yol gösterdi. Din bu konuda ayrımcı bir şey söylemiyor aslında, asıl baskıyı yaratan toplumun kendisi. Dinin özüne gerçekten indiğiniz zaman böyle bir şey olmadığını net olarak görebiliyor ve aslında olayı ayrımcı noktaya getirenin toplum olduğunu görüyorsunuz.
“Taşıdığım en büyük kaygı, çocuğumun geleceği”
Türkiye’de LGBTİ+’lar ve aileleri için mevcut siyasi atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki siyasi atmosfer maalesef popülizm üzerinden yürüyor. Günlük reel politika neyi gerektiriyorsa ona göre hareket ediyorlar. Şu anda da maalesef bizim gibi aileler ve çocuklarımız toplumun günah keçileri ilan edilmiş halde. Herhangi bir olumsuz bir durumda hemen onlar suçlanmaya başlanıyor. Orta Çağ’dan çok farklı bir durumda değiliz.
Çocuğunuzun geleceği konusunda en büyük kaygınız neler? Mevcut siyasi atmosfer bu kaygıları artırıyor mu?
Çocuğumun geleceği konusunda kaygı taşıyor muyum? Evet. Çok büyük bir kaygı taşıyorum, hatta taşıdığım en büyük kaygı çocuğumun geleceği. Ne yaptığını, neden yaptığını bilmeyen, toplumsal psikoloji ile hareket eden bir toplumla karşı karşıyayız. Bu insanların her şeyi yapması mümkün gibi geliyor bana. Dolayısıyla evladımla ilgili kaygı içerisindeyim. Zaten büyük oranda iş alanları çalışma imkanları kısıtlanıyor, şimdi de siyasi atmosfer yaşam alanlarını iyice daraltmaya çalışıyor.
“Bilmediğimiz şeyin düşmanıyız”
Dindar muhafazakar bakış açısıyla LGBTİ+’ların toplumda kabul görmesi konusunda neler düşünüyorsunuz?
Dindar toplum da toplumun diğer kesimlerinden çok farklı değil. Bu konudaki cehalet, dindar toplum için de seküler toplum için de geçerli. Toplum olarak biz bilmediğimiz şeyin düşmanıyız, bilmediğimiz şeyin karşısındayız. Anlamaya, kavramaya çalışsak dünya hem bizler hem de diğer herkes için daha güzel bir yer olacak. Toplum her yönden gelişiyor ileriye doğru gidiyor. Bu böyle devam edecek, devam etmek zorunda. Dindar muhafazakar toplum da gelişecek, konuyu kabullenecek, siyaset de buna doğru evrilecek. Eninde sonunda kavrayacaklar.
Bu süreci yaşayan diğer ailelere neler önerirsiniz?
Çocuğumuz, bizi de geliştirdi. Biz de konuyu onunla birlikte öğrendik ve beraber irdeledik. Bu toplumu, onun durumuyla birlikte anlamaya çalıştık. Gördük ki, anlamaya çalıştığınız zaman gerçekten anlayabiliyorsunuz ama anlamamakta ısrar ederseniz de anlayamıyorsunuz. Anlamak da kabul etmenizi sağlıyor. Sonuçta bir anne babanın bu dünyadaki en önemli varlığı evlatlarıdır. Empati yapıp konuyu anlamaya, hayata onun gözünden bakmaya çalıştığımızda aslında konu ciddi bir şekilde aydınlanıyor ve kendinizi de çocuğunuzu da rahatlatıyorsunuz. Olayın temel psikolojik süreci, aslında ebeveynlerin rahatlaması ve ebeveynlerin konuyu anlayıp kabullenmesidir. Anlayamadığınız bir konuda evladınızı rahatlatmanız söz konusu olamaz zaten. Onları dünyaya biz getirdik, bu anlamda en büyük vazife de bize düşüyor. Ebeveynler olarak, çocuklarımızın hayatlarındaki etkimizin farkında olup, LGBTİ+ çocuklarımıza sahip çıkmamız, bilinçlenmemiz, öğrenerek güçlenmemiz gerekiyor.
Hem bir eş hem de bir baba olarak, dini inançları ve toplumsal değerleriyle çocuğunun kimliği arasında nasıl bir denge kurduğunu, ailesiyle birlikte bu yolculukta yaşadığı deneyimleri paylaşan Abdullah Bey’e röportajı kabul ettiği için çok teşekkürler. Sürecin ne kadar zorlayıcı ve bir o kadar da dönüştürücü olduğuna değiniyor. Bu hikaye, aile içindeki sevgi, anlayış ve hoşgörüye dayalı bir yaşamı inşa etme çabasının bir sonucu. |
Etiketler: insan hakları, yaşam, nefret suçları, aile, siyaset, özel haber, yıldız tar için gazetecilik için