27/08/2018 | Yazar: Aslı Alpar
Bir yazarın eserinde gey ve lezbiyen karakterlerin bulunuyor oluşu o metinleri queer yapmaz.
“Bir yazarın eserinde gey ve lezbiyen karakterlerin bulunuyor oluşu o metinleri queer yapmaz. Toptaş’ın metinleri; heteronormativiteye karşı konumuyla Kulin’in dörtlemesine karşıt, Mungan’ın eserlerine ise paralel bir yerde duruyor.”
Bu yıl yedincisi, 11–13 Mayıs tarihlerinde Ankara’da gerçekleşen Feminist Forum’un konuşmacılarından biri de güncel edebiyatta norm kıran cinsellikleri katılımcılarla paylaşan Sevcan Tiftik oldu.
Sevcan Tiftik’in Bilkent Üniversitesi’nde geçen yıl tamamladığı ve on iki edebi metni, queer teori odağında incelediği “Karşılaştırmalı Queer Okumalar: Kulin, Mungan ve Toptaş Metinlerinde Queer Potansiyeller” başlıklı yüksek lisans tezini kaynak alarak günümüz Türkçe edebiyata ve queer bağlama değindi.
Bu söyleşiyi kaçıranlar ile katıldığı halde söyleşi harici merakları olanlar için Sevcan Tiftik ile bir araya geldik ve edebiyat-queer ilişkisini konuştuk.
“Edebiyat queerleştirilme potansiyeli yüksek bir mecra”
Edebiyat diğer sanat türlerine kıyasla yeniliklere daha kapalı, daha stabil ve queer’a daha tezat gibi geliyor. Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Queer ve edebiyat nasıl incelenmeli?
Öncelikle bana edebiyat ve queer yoldaşlığı tezat gibi gelmiyor. Edebiyat hem queerleştirilme potansiyeli yüksek bir mecra hem de dili, ruhu, bedeni ve edimi queer olanın inşa edebileceği ve yazarın bu dili, ruhu, yaratımı nakşedebileceği bir alan. Queer, edebiyatın içerisinde olabilir ve o imkânlarla metin alımlanabilir veya metin hem okur hem de yazar tarafından her bileşeniyle queerleştirebilir. Biçimden tutun da mekâna, kurguya, karaktere, anlatıcıya değin.
Ayrıca edebiyatın da edebiyat eleştirisinin de normları kırılabilir, kırılmalıdır. Bunun için çabalayan yazar, şair, eleştirmen, araştırmacı ve okur mevcut Türkçe edebiyat çevresinde. Azımsanamayacak kadar hem de.
Bu tezinde hangi romanları queer teori kapsamında ele aldın?
Ayşe Kulin’in Gizli Anların Yolcusu, Bora’nın Kitabı, Dönüş ve Handan romanlarından oluşan dörtlemesi, Murathan Mungan’ın romansal içerik sergileyen Son İstanbul, Cenk Hikâyeleri, Kaf Dağının Önü, Üç Aynalı Kırk Odahikâyeleri ve Hasan Ali Toptaş’ın Sonsuzluğa Nokta, Bin Hüzünlü Haz, Gölgesizler ve Uykuların Doğusuromanlarını inceledim.
Hatırladığım kadarıyla bu eserlerin hepsinde LGBTİ kişiler yok. LGBTİ karakterlerin olmadığı romanları queer teori ile bir arada ele alışının sebebi neydi?
Tezimde LGBTİ’nin queer’e eşit olmadığını vurgulamak için özellikle “LGBTİ edebiyatı” başlığı altında gösterilen Kulin ve Mungan’ın eserleriyle daha önce ne LGBTİ ne de queer temalar odağında değerlendirilmiş Toptaş romanlarının, queer teori perspektifinden incelendiğinde queer potansiyeller barındırıp barınmadığını ve bu eserlerin heteronormativitenin[1] neresinde kaldığını sorguladım.
“Feminist eleştiri heteroseksizmi ve özcülüğü temel alıyorsa o perspektif queer’le kesişmez”
Edebiyat metinlerinin feminist okuması ile queer okuması nerede ayrılıyor, nerede birleşiyor sence?
Queer’in feminizme müdahalesi gibi queer’le birlikte feminist eleştiri biçimi de dönüşüme uğrar. Queerteori ile yapılan eleştirel okumalar heteronormatif cinsiyet rollerinin ve cinselliklerin yeniden inşasını, heteroseksüel olduğu ön kabulüyle ele alınan karakterlerin arzu ve hazlarını alımlanışını farklı bakış açılarından da değerlendirebileceğini gösterir. Böylece queeranları görünür kılar. Dahası queerteori ve eleştiri, ilişkinin baskın deneyimlenme şekillerini ve kurumların kişilere dayattığı hayli kısıtlayıcı rol biçimlerini sorunsallaştırır. Eğer feminist eleştiri –hetero veya homo– normun karşısında değilse, heteroseksizmi ve özcülüğü temel alıyorsa o perspektif queer’le kesişmez.
“LGBTİ temaları barındırmadan da pekâlâ queer potansiyeller sergilenebilir”
Ayşe Kulin’in incelediğin dörtlemesindeki karakterleri nasıl buluyorsun?
“Karakterler oldukça nevi şahsına münhasır, akıllardan yıllarca çıkmayacak ve okura yoldaşlık edecek şekilde yaratılmış ve kurgu bizi öylesine şaşırtıyor ki” demeyi çok isterdim. Fakat dörtleme öylesine şiddetli bir heteronormatif temelden kurulmuş ki karakterlerle ve kurguyla pek bağ kuramadım. Fakat içerikteki bu temel yıkılacak mı acaba diye dördüncü kitabın sonuna kadar umutla bekledim.
Mungan’ın eserlerindeki LGBTİ karakterler queer teori bağlamında ele aldığında Kulin’den nasıl ayrılıyor?
LGBTİ edebiyatı başlığı altında adlandırılsın veya metin LGBTİ temalarını barındırsın, Mungan’ın tezde ele aldığım hikâyeleri cinsiyetlendirilmiş kimliklerin ve cinselliklerin ikili yapısını, heteronormativiteyi yapı söküme uğratmaktadır. Bunun, queer perspektifinden bir okumanın LGBTİ okumasıyla hatta belirlenimleriyle eşdeğer olmadığını örneklemek açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ayşe Kulin dörtlemesinde olduğu gibi metindeki eşcinsel yönelimli karakterlerin, karakter inşası heteroseksüel çerçeveden yapılmış ve gey, eşcinsel kimlik belirlenimi sadece adlandırma hatta sıfat olarak içeriğe dâhil edilmiştir. Dolayısıyla bir yazarın eserinde gey ve lezbiyen karakterlerin bulunuyor oluşu o metinleri queer yapmaz. Nitekim Kulin’in dörtlemesindeki gibi karakterlerin edimleri, tutkuları, cinsellikleri veya bedene, cinselliğe bakışları
heteronormativitenin keskin sınırlarından, ikiliklerinden oluşturulan metinler, queer potansiyelleri içlerinde barındırmazlar.
Hasan Ali Toptaş’ın metinlerini bu kapsamda nasıl değerlendiriyorsun?
Tezin 3. Bölümünde, Kulin ve Mungan’ın metinlerini Hasan Ali Toptaş romanlarından Sonsuzluğa Nokta, Bin Hüzünlü Haz, Gölgesizler ve Uykuların Doğusu’nun queer teori gözünden yakın okumasının sonuçlarıyla karşılaştırdım. Bu kısım, tezimin en sevdiğim kısmı ve odak bölümü. Tezde Toptaş metinlerinin odağa alınmasındaki neden, Toptaş eserleri üzerine yazılan tezlerde hem de edebiyat eleştirilerinde LGBTİ teması barındıran eserlere dâhil edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Benim bu bölümle önerim, LGBTİ kategorizasyonuna dâhil olunmadan ve bu temaları barındırmadan da pekâlâ queer potansiyellerin sergilenebileceği. Bu bağlamda Toptaş’ın metinleri, heteronormativiteye karşı konumuyla Kulin’in dörtlemesine karşıt, Mungan’ın eserlerine ise paralel bir yerde duruyor. Nitekim Toptaş’ın tezde incelediğim romanları heteronormatifliğin kıstırdığı beden, cinsiyet, cinsellik ve ilişkilenme kurgularının oldukça dışındadır. Bu romanlar, insan merkezciliğinden uzak, türler arası, melez, sakat beden yaratımlarıyla ve cinsiyetlendirilmemiş alanlarda arzu ve eylemlerini sürdüren kurmaca unsurlarıyla dikkat çekiyor.
LGBTİ edebiyatı… Böyle bir şey var mı Türkiye’de sence?
Bu, metni ne bağlamda okuduğumuzla alakalı. Yani okurken ve eleştirirken metni mi temel alıyoruz, yoksa yazarı mı? Örneğin tezimde ve diğer çalışmalarımda hep metni merkeze alarak, metin merkezli bakış açısından eserleri okumaya, alımlamaya ve incelemeye çalıştım. Bu nedenle metin merkeze alındığında içerisindeki karakterler kendini veya metindeki anlatıcı onları biseksüel, eşcinsel, heterosekseksüel veya lezbiyen, gey, trans, interseks olarak tanımlıyorsa pekâlâ o eserin LGBTİ temaları içerdiği söylenebilir bence. Nitekim temaya göre edebiyatın kategorilere ayrılması mümkün. Ama metin, yazar merkezinden okunup yazarın kişisel hayatı, görüşü, edimleri ve beyanları üzerinden ele alınıyorsa ve yazar kendisini biseksüel ya da heteroseksüel olarak tanımlayıp bunu duyurmuşsa, onun eserlerine biseksüel edebiyatı mı denecek veya heteroseksüel edebiyat mı? Yani bu açıdan LGBTİ edebiyatı deniyorsa hetero edebiyatı da denmeli. Çünkü yazarın kendi cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi konumundan ötürü metin belli bir sınıflandırmaya tabi tutulacak. Bu da başka bir kategorizasyon biçimidir. Eğer edebiyatın cinsiyete ve yönelimlere göre sınıflandırması yapılacaksa Türkiye’de elbette LGBTİ edebiyatı vardır. Nihayetinde LGBTİ de gençlik edebiyatı, taşra edebiyatı gibi temaya, mekâna, yıllara göre ayrılmış bir sınıflandırma biçimi başlıklarından biri olabilir.
Tezinde yer verdiğin yazarlar dışında queer incelemeye uygun güncel metinler neler hangi yazarları önerirsin okurlarımıza?
Queer incelemeye uygunluk olarak demeyelim de queer potansiyel sergileyen anlatılar olarak bakarsak günümüzden Fırat Uran, Gaye Boralıoğlu, Irmak Zileli, Melisa Kesmez, Mine Söğüt, Murat Uyurkulak, Pelin Buzluk, Sema Kaygusuz, Sezgin Kaymaz, Yalçın Tosun, Zeynep Kaçar aklıma ilk gelenler.
Her birini öneririm elbette. Özellikle Sema Kaygusuz ve Yalçın Tosun’un yeri çok ayrı bende. Hâlâ metinleriyle tanışmamış olanlar varsa tabii…
Bunun üzerine bir ayıbımı paylaşayım, ben ettim siz etmeyin diye. Sezgin Kaymaz’ın metinlerini okumaya geçen ay başladığım için çok üzgünüm. Hem de o kadar yıl Ankara’dayken nasıl okumamışım! Deccal’in Hatırı ile başladım hocam Seval Şahin sayesinde. Başka türlü bir Ankara polisiyesi Sevinç Kuşları üçlemesi, heteronormları darmadağın ediyor!
*Bu söyleşi ilk olarak Kaos GL dergisinin Cinsellik dosya konulu 161. sayısında yayınlanmıştır.
[1]Heteronormativite (heteronormativity) tüm insanları heteroseksüel olarak kabul etme ve “norm/[al]” olanın heteroseksüel cinsel yönelim olduğu normlar çokluğudur.
Etiketler: kültür sanat