07/02/2011 | Yazar: Kaos GL

İktidarın çıkardığı her yasa, o yasanın konusu olan grupların tepkisine yol açıyor.

Emekçinin Hakları Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
İktidarın çıkardığı her yasa, o yasanın konusu olan grupların tepkisine yol açıyor. Doktorlar için çıkarılan yasa doktorların protestosuna, işçiler için çıkarılan yasa işçilerin protestosuna, yüksek yargı için çıkarılan yasa yüksek yargının protestosuna neden oluyor. Bu durumda iktidarın biraz geri çekilip “Nerede yanlış yapıyorum acaba?” diye düşünmesi gerekmez mi? Yoksa iktidarın yönetim anlayışından kaynaklanan bir sorun mu var?

İktidar çoğunluğa sahip olduğu için, kendi doğrularını zorla kabul ettirebileceğini, protestoları ise polis gücüyle bastırabileceğini düşünüyorsa, bu otoriter bir yönetim anlayışı. Demokrasi ise iletişim, katılım, uzlaşıya dayanan bir yönetim biçimi.

Emekçilerin haklarına ilişkin çok önemli maddeler içeren Torba Yasa sanki anlaşılmasın diye yazılmış. İçinde ne ararsanız var. 234 maddeden oluşuyor. Sadece gerekçesi 768 sayfa tutuyor. Bu arada işçilerin hakları da düzenleniveriyor. Oysa, hukuk devletinin en önemli özelliklerinden biri yasaların açık, anlaşılabilir olması.

Tasarının emekçilerin haklarıyla ilgili maddeleri hükümetin neoliberal politikalarını yansıtıyor. Bu politikanın birkaç temel özelliği var: Özelleştirme ya da taşeronlaştırmaya ağırlık vermek, kamu sektöründe pazar ekonomisinin kurallarını geçerli kılmak, bu amaçlara uygun olarak işçi haklarına ilişkin zaten yetersiz mevcut düzenlemeleri daha da geriye götürmek.

Tasarı işçi haklarıyla ilgili olarak şu düzenlemeleri getiriyor:
- Kuralsız ve düşük ücretle çalışmanın aracı olan stajyerlik uygulaması genişletilmekte.
- İşsiz maaşlarının ödenmesi için kurulan İşsizlik Fonu’nun yarısının taşeron firmalara, özel istihdam bürolarına aktarılması öngörülmekte. Böylelikle İşsizlik Fonu’nun yağmalanmasının yolu açılmakta.
- “İhtiyaç fazlası” ilan edilen belediye işçileri, Mili Eğitim ya da Emniyet’in taşra örgütlerine gönderilecekler. Beş gün içinde işe başlamazlarsa işlerine son verilecek. Yerlerine işçi almak istenirse taşeron firmadan sağlanacak.
- Kamu emekçileri, rızaları dışında kurum içi ve kurumlar arasında 1 yıldan 6 aya kadar görevlendirilebilecek. Sürgün yasallaşacak.
- Şirketler sıkıntıya düştüklerinde ücretsiz izinlere başvurabilecekler. İşsizlik Fonu’ndan yardım alabilecekler.
- Şirketler kadrolu işçi çalıştırmak yerine gereksinim duyduğunda işçiyi evinden çağırabilecek. Bu uygulamada, işveren sosyal sigorta primlerini eksik yatıracak. Sağlık için eksik primleri işçi verecek.
- Kamuda esnek istihdam uygulanacak. Bir kamu emekçisi farklı kurumlarda ya da 8 saatlik çalışma süresinin dışında çalıştırılabilecek.
- Özel sektörde 10 yılın üzerinde yöneticilik yapmış kişiler kamu kurumlarının başına getirilecekler.
- İşyeri denetimlerini iş müfettişleri yerine Çalışma Bakanlığı memurları yapacak. Böylelikle hükümete yakın şirketler üzerindeki denetim farklı olabilecek. Oysa sık sık meydana gelen iş kazaları denetimin uzman kişiler tarafından, tarafsız olarak yapılmasının önemini ortaya koyuyor.

Hükümetin önceliklerinin nerede olduğu çok açık. Tasarı, emekçinin kazanılmış haklarını alıp işverenin işçi üzerindeki egemenliğine mutlak bir nitelik kazandırıyor. Emekçiyi işveren karşısında güvencesiz bırakıyor. Emekçinin hakları piyasa ekonomisinin gereksinmelerine terk ediliyor. Bu neoliberal politikanın bir belirgin sonucu sık sık yinelenen iş kazaları. İşçinin iş güvenliği kadar can güvenliği de bulunmuyor.

Ancak, gözden kaçırılan nokta şu: İşçi aynı zamanda tüketici. İsçinin ücret ve başka parasal hakları elinden alınınca, efektif talep azalacak ve ekonomi olumsuz şekilde etkilenecek. Bunun örneklerini ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde görüyoruz.

Anayasa’da yazılı sosyal devlet ilkesini yaşama geçirmenin önkoşulu, işveren ile işçi arasındaki güç dengesizliğini veri olarak kabul etmek ve bu dengesizliği gidermek için işçilerin kolektif gücünü kullanmasına olanak veren politikalar izlemek. Oysa, sendika kurmak ve sendikaya üye olmanın önündeki yasal ve uygulamadan doğan engeller, grev yasakları, emekçilerin dengeleyici bir kolektif güce sahip olmasına izin vermiyor. Nasıl ki, Türkiye, sendikal hak ihlalleri nedeniyle ILO’nun kara listesinde.

Bu tasarı, insan odaklı, emekçilerin insan haysiyetine uygun bir yaşam sürdürmelerine yönelik bir projeyi siyasetin merkezine oturtmanın ne denli önem taşıdığını bir kez daha ortaya koydu.
________________
Not: Adalet Bakanlığı Basın Müşavirliği’nin 4 Şubat tarihli yazımla ilgili olarak gönderdiği açıklamada, Yargıtay ve Danıştay daireleri arasında işbölümünün “her takvim yılı başında” yapılmasını öngören ibarenin Adalet Komisyonu’nda değiştirildiği, bu işlemin yasa yürürlüğe girdikten sonra bir kere yapılacağı, genel kurul kararıyla bir dairenin fazla iş yükünün başka bir daireye verilmesinin Yargıtay ve Danıştay kanunlarında zaten mevcut bulunduğu belirtilmekte. Adalet Bakanlığı’na bu açıklamaları için teşekkür ederim.


Fotoğraflar: Gülistan Aydoğdu / Kaos GL


Etiketler: insan hakları
2024