03/10/2006 | Yazar: Kaos GL

‘Erkekliğin toplumsal inşa süreci, son şekli yerine, şiddetin kaynağı olarak algılanmalıdır. Erkekçil şiddetin hiç bir türü toplumsal değişimleri imkansız kılacak bir şekilde kesinleşmemiştir.’ Bob Connell, karmaşık toplumsal erkekliklerin bir arada yaşadığını (biyolojik kökenli tek tip erkekliğin tersine) savunurken erkekliklerle ilgilenen bir barış stratejisinin erkeklerin alışkın olduğu davranış kalıplarından tamamıyla kopması gerekmediğini vurguluyor.

‘Erkekliğin toplumsal inşa süreci, son şekli yerine, şiddetin kaynağı olarak algılanmalıdır. Erkekçil şiddetin hiç bir türü toplumsal değişimleri imkansız kılacak bir şekilde kesinleşmemiştir.’ Bob Connell, karmaşık toplumsal erkekliklerin bir arada yaşadığını (biyolojik kökenli tek tip erkekliğin tersine) savunurken erkekliklerle ilgilenen bir barış stratejisinin erkeklerin alışkın olduğu davranış kalıplarından tamamıyla kopması gerekmediğini vurguluyor.

KAOS GL

Bob Connell

Çeviren: Can Dara

Her ne kadar silah üretmiş ve orduya hizmet etmiş (günümüz nükleer silahları da buna dahildir) olsalar da kadınların savaşta yer aldığı tarihte çok az görülmüştür. Günümüzde dünyadaki yirmi milyondan fazla askerin ezici çoğunluğu erkektir. Bir çok ülkede askerlerin tümü erkek ve kadınları bazı ülkeler askerliğe kabul ederken, komutanların hemen tümü erkektir. Buna ek olarak erkekler polis memurları ve cezaevi gardiyanları gibi devlet ve güvenlik sorumluları gibi özel sektöre ait hemen tüm militarist güçleri ellerinde tutmaktadırlar.

Özel yaşamda da erkekler silahlanmaya ve şiddete daha fazla meyillidir. Amerika Birleşik Devletleri'nde kriminoloji uzmanlarının yaptığı araştırmanın bulgularına göre bireysel silah sahibi olan erkekler kadınların dört katıdır -üstelik bunlar, silah sanayiinin kadınları silah almaya ikna eden kampanyalarının ardından elde edilen sonuçlardır. (A.B.D.'de erkeklerin yüzde kırk dokuzu silah sahibidir-1980 ile 1994 arası ortalaması). Yine aynı ülkede, 1996'nın resmi istatistiklerine göre, saldırı ve cinayet suçlularının yüzde doksanı erkeklerdir. Bu sonuçlar istisna da değildir.

Aile içinde meydana gelen şiddet olayları ve bunda toplumsal cinsiyetin rolü hakkında tartışmalar hâlâ süregelmekle birlikte, kadınların da şiddet gösterebilme gücüne sahip oldukları kabul edilmektedir (çocukları cezalandırma gibi). Buna karşın, kanıtlara bakıldığında, ailede şiddet uygulayanların büyük çoğunluğu eşlerini döven erkeklerdir. Cinsel tecavüzün büyük çoğunluğu da yine erkekler tarafından yapılmaktadır. Suç olan tecavüz yine baskı yoluyla cinsel ilişkilere de sızmaktadır. A.B.D.'deki cinsel davranışlarla ilgili ülke çapındaki anketlere göre kadınlar erkeklere oranla altı kat daha fazla erkekler tarafından cinsel ilişkiye zorlanmaktadır.

Yaşamın diğer alanlarını da yine savaşçıl bir şekilde doldururken, beden bedene yapılan ve törenselleşmiş çarpışmayı ve yaralanmaları içeren sporların hemen tümünü de erkekler yapmaktadır. Örneğin, tehlikeli bir spor olan araba yarışçılığı gittikçe bir şiddet türü olarak kabul görmekte ve yine erkekler tarafından yapılmaktadır. Genç erkekler kadınlara oranla dört kat daha fazla bir oranda yollarda ölmekte ve daha yüksek bir oranda da öldürmektedir. Şirket yöneticisi konumundaki yaşlıca erkeklerse sonu yaralanma ya da ölümle biten kararlarının suçunu da başkalarına atmaktadırlar. Bu yöneticiler iş kazalarının faturasını işçilerine, kirliliğin getirdiği sonuçları komşularına ve çevresel afetlere kesmektedirler.

Öyleyse erkekler şiddetin tüm alanlarını işgal etmektedirler. Şiddeti azaltmayı hedefleyen bir barış mücadelesi, erkeklerin şiddetin tüm alanlarını işgal ettikleri gerçeğini sebep ve sonuçlarıyla birlikte ele almalıdır.

Erkekliğin toplumsal inşa süreci, son şekli yerine, şiddetin kaynağı olarak algılanmalıdır. Erkekçil şiddetin hiç bir türü toplumsal değişimleri imkansız kılacak bir şekilde kesinleşmemiştir.

"Doğal" Şiddet

Erkeklerin şiddet göstermesini doğal karşılayan yaygın bir inanış vardır. Bu yargıya göre erkekler kadınlara oranla içsel olarak daha çok saldırgandır. "Erkek erkektir" ve erkekler aksi bir doğrultuda yetiştirilemez ve her ne kadar istenmedik olsa da tecavüz ve savaş doğanın değişmez bir kanunudur. Biyolojiye sıklıkla atfedilen "erkeklik hormonu" (testesteron) açıklaması erkeklerin saldırganlığını tümüyle açıklayan bir sebep- sonuç ilişkisi kurma süreci olmuştur.

Bu biyolojik esasçılığın derinlemesine bir incelenmesi bu savların inandırıcı olmadığını göstermektedir. Baskı ve şiddetin biyolojik olarak kaynağı olmayan testesteron hormonunun toplumsal ilişkilere paralel olarak artması olasılığı daha inandırıcıdır. Kültürler arası karşılaştırmalarda ortaya çıkan erkeklik hallerine dair sonuçlar biyolojik olarak kesinleşmiş bir erkeklikle bağdaşmayacak bir farklılıklar zenginliğine işaret etmektedir.

İstatistiksel olarak erkeklerin kadınlardan daha büyük bir oranda şiddet uyguladığını söylerken bütün erkeklerin şiddet uyguladığı anlaşılmamalıdır. Hemen tüm askerler erkekse de erkeklerin çoğunluğu asker değildir. Canilerin büyük çoğunluğu erkekken, erkeklerin büyük çoğunluğu hiç cinayet işlemez ya da cinayete teşebbüs etmez. Belirgin bir sayıda erkek tecavüz ederken erkeklerin çoğu bunu yapmaz. Teori ve pratikte önemli olan dünyada şiddetten uzak yaşayan bir çok erkeğin yaşadığıdır. Bu durum, barış mücadelesi sürecinde akılda tutulmalıdır.

Buna ek olarak askerlerin, profesyonel sporcuların ve yöneticilerin erkek olduğunu söylerken yalnızca bireylerden bahsetmiyoruz. Bahsettiğimiz erkekleştirilmiş toplumsal kurumlardır. Askeriyenin yönetimsel kültürü tamamıyla cinsiyetçidir. Almanya ve diğer ülkelerdeki orduların iç yapısını sorgulayan son araştırmalar, orduda dar anlamlı ve baskıcı bir erkekliğin üretimine yönelik bir çabanın var olduğunu göstermiştir. Buna benzer olarak profesyonel sporlar erkekliği yalnızca yansıtmaz, aynı zamanda üretirler de.

Dolayısıyla, cinsiyetlere göre sınıflandırılmış şiddet olgusunun sebep ve sonuçlarını biyolojik erkeklik yerine toplumsal erkeklikte aramalıyız. Toplumsal erkeklikler nasıl anlaşılabilir? Bu soruyu yanıtlarken şimdi bahsedeceğim yeni araştırmalara da dayanabiliriz.

Erkeklik Hallerini Anlamak

Son yıllarda toplumsal erkeklik hallerinin doğası ve şekilleri hakkında ortaya çıkmış, tüm dünyaya yayılmış ve ses getirmiş olan bir çok bilimsel araştırma vardır. Bu çalışmalar tek yönlü ve eskimiş "erkek" ve "kadın" rolü kavramlarından uzaklaşmıştır. Toplumsal yapıları detaylarıyla ortaya çıkaran bu ampirik çalışmaların sonuçları karmaşıksa da bazı genellemeler yapmamız mümkündür. Bu genellemeleri, barış mücadelesiyle olan ilişkileri içinde de değerlendirerek yedi nokta halinde verebiliriz.

Çoklu Erkeklik

Farklı kültürler ve tarihin farklı dönemleri toplumsal cinsiyetleri farklı şekillerde inşa etmiş ve yaşamışlardır. Çok kültürlü toplumlarda erkekliğin bir çok ve birbirinden farklı tanımlarının olabilmesi mümkündür. Buna ek olarak, herhangi bir kültürde ve hatta herhangi bir kurumda (okul ya da iş yeri gibi) birden çok çeşitte yaşatılan erkeklikler bulunabilmektedir.

Etkileri: Herhangi bir kültürde şiddet ve saldırgan erkekliğin günümüz toplumunda yaşatılan tek tür erkeklik olması çok enderdir. Araştırmalara geçmiş olan erkekliklerin çeşitliliği barış eğitiminde kullanılabilecek örnekleri ortaya koymuştur. Toplumsal çatışmalara da yol açabilen cinsiyetlere ait çeşitlilik eğitim programlarında tanınmalıdır.

Hiyerarşi ve Tahakküm

Farklı erkeklikler birbirleriyle kesinleşmiş bağlarla ve sıklıkla da hiyerarşi ve dışlamayla ilişkilenmiştir. Genelde baskın bir erkeklik türü cinsiyetlere göre ayrılmış bir sistemin merkezinde hüküm sürmektedir. Hüküm süren bu baskın şeklin toplumdaki en yaygın erkeklik formu olması da şart değildir.

Etkileri: Çok sayıda erkeğin kendilerini tahakküm altına alan erkekliğe karşı bölünmüş, gergin, ve zıtlaşan bir tavrı vardır. Sınırları belirgin alternatiflerse, buna karşın, kültürel olarak değersiz bulunmakta ya da dışlanmaktadır. Erkeklerin en güçlü olduğu grupların çok azı cinsiyete bağlı değişimlere açıktır. Diğer bazı gruplarınsa değişime daha güçlü istekleri olabilir.

Kolektif Erkeklikler

Erkeklikler yalnızca bireyler tarafından değil ama aynı zamanda gruplar, kurumlar ve medya gibi kültürel örgütler tarafından da kurulur ve hayata geçirilir. Çoklu erkeklikler aynı kurum tarafından da üretilip yaşatılabilir.

Etkileri: Erkekliğin kurumsallaştırılması barış davası açısından büyük bir problemdir. Şirketler, iş yerleri, gönüllü kuruluşlar ve devletler de bu konuda hareket edebilecek önemli oluşumlardır. Bireysel değişim kadar kolektif çalışmalar ve kurumların yeniden oluşturulması da önem taşımaktadır.

Saha Olarak Bedenler

Her ne kadar erkeklerin bedenleri erkekliği kesinleştirip somutlaştırmasa da erkekliğin dışavurumu açısından hala önemlidirler. Bu dışa vurum da bedensel deneyimleri, bedensel zevkleri ve bedenlerin kırılganlığını da sürekli olarak içermektedirler.

Etkileri: Barış eğitimi hemen daima "beyindedir." Sağlık, spor ve cinsellik değişen erkeklikte değinilmesi gereken konulardır.

Aktif Yapılanma

Erkeklikler toplumsal bir araya gelişlerden önce var olamazlar. Erkeklikleri oluşturan insanların davranışlarıdır ve bu süreç aktif bir üretim süreci olarak zamanımızın uygun kaynaklarından beslenirler.

Etkileri: Erkekliğin toplumsal inşa süreci, son şekli yerine, şiddetin kaynağı olarak algılanmalıdır. Erkekçil şiddetin hiç bir türü toplumsal değişimleri imkansız kılacak bir şekilde kesinleşmemiştir. Buna eşdeğer olarak hiç bir değişim (reform) kesin değildir. Cinsiyete bağlı değişimlerin ortadan kaldırılabileceği ve yerlerine daha şiddet dolu erkekliklerin gelebileceği olasıdır.

Bölüşüm

Erkeklikler türdeş (homojen) değillerdir ve içsel olarak bölünmüş olmaları daha olasıdır. Erkeklerin yaşamı, sıklıkla, birbiriyle çelişen ve zıtlaşan istekler ve davranışlar ile doludur.

Etkileri: Herhangi bir erkeklik değişime açık bir potansiyele sahiptir. Yine herhangi bir erkek grubunun karmaşık ve birbiriyle çelişen ilgi alanları vardır bunların bir kısmı daha barışçıl cinsiyet kalıplarına destek verebilecek özelliklere sahiptir.

Dinamikler

Erkeklikler belli tarihsel şartlar altında yaratılırlar. Tartışmaya, yeniden yapılanmaya ve yerlerinin değiştirilmesine açıktırlar. Değişimi yaratan güçler cinsiyetler arasında ve toplumun diğer güçleriyle çelişkilere ve zıtlaşmalarla etkileşim içindedir.

Etkileri: Erkeklikler sürekli değişim halindedirler ve bu durum da insanları öğrenme için güdülemektedir. Buna karşın, herhangi bir değişimin belli grupların çıkarlarına aykırı olacağı düşünülürse, tartışmanın ve zıtlaşmanın doğal karşılanmasının gerektiği de kabul görmelidir.

Bu çıkarımlar cinsiyetler hakkındaki yerel çalışmalardan elde edilmiştir. Barış hakkında düşünülebilecek herhangi bir yönelim, buna ek olarak, yerel çerçevenin dışına taşmalı ve konuları tüm dünya ekseninde de irdelemelidir.

Küreselleşen Erkeklik Halleri

Modern küresel ekonominin içinde geliştiği kolonici imparatorluklar yerli cinsiyet kalıplarını kesintiye uğratarak değiştirmiş ve yerlerine saldırgan erkeklikleri baskıcı yönetimlere getirmiş olan cinsiyetçi kurumlardır. Kolonicilerin erkeklikleri gitgide küreselleşmiş ve bu süreç de yeni cinsiyet düzeninin başlangıcı olmuştur.

Buna karşın dekolonizasyon süreci de kolonici düzenin hiyerarşik yapısını kesintiye uğratmıştır. Silahlı çatışmaların olduğu zamanlarda batılıların askeri teknolojilerinin kullanımı batılı erkekçiliği de beraberinde getirmiş ve yerel toplulukların cinsiyet düzenlerini de kesintiye uğratmıştır.

Günümüz dünya politikası küresel pazarlar ve uluslar ötesi sermayeye duyulan ihtiyaçla pekişerek yoğrulmaktadır. Neo-liberalizm cinsiyetçi olmayan bir jargon (alt dil) kullanıyormuş gibi görünerek "market, birey, tercih" gibi söylemlerle gizli bir erkekçi görünüşe bürünmektedir. Neo-liberal birey erkek bir girişimcinin ilgilerini ve özelliklerini taşımaktadır. Kurumsal olarak da yarışa dayalı bir sistem aracılığıyla erkekler arasında bir hiyerarşi kurulmaktadır. Bu arada uluslar ötesi şirket sistemleri belli erkek gruplarına toplumsal güç de vermektedir. İşte bu da dünya çapında yeni bir erkek hegemonyası yaratmaktadır. Bu yeni dünya düzenindeki erkekçi hegemonya, kanımca, küresel marketlerde çalışan işadamlarının, onlarla uğraşan siyasetçilerin ve askeri kadroların erkekliğidir. Ben buna "uluslar ötesi şirket erkekliği" derken bunun iyi anlaşılmasını barış mücadelesinin geleceği için önemli görmekteyim.

Barış Stratejileri ve Erkeklikler

Sahipsizliğin, yoksulluğun, açgözlülüğün, milliyetçiliğin, eşitsizliğin ve ihtirasın şiddetin sebeplerinden birkaçı olduğunu vurgulamam gerekir. Cinsiyet dinamikleri bu hikayenin tümü değildir yani. Ama erkekler arasındaki şiddete ve silahlara duyulan bu büyük ilgiye değindiğimizde cinsiyetlerin stratejik önemleri ortaya çıkmaktadır. Şiddetin oluşumunda erkekliklerin tüm formları da şekillenmektedir. Sonuçta barış stratejileri erkekliklerin değişimine yönelik stratejileri de beraberinde getirmektedir. Barışa yönelik erkeklikleri irdeleyen bu yeni boyut; şiddet, kutuplaşma ve baskıcılığı sorgularken yerini uzlaşışa, birlikteliğe ve eşitliğe bırakmaktadır.

Erkeklikle şiddet arasındaki bu ilişki göründüğünden daha karmaşıktır ve tek bir değişim sisteminden de bahsedilemez. Kurumsallaşmış şiddet (ordu gibi) tek bir tür erkeklikten daha fazlasını gerektirir. Kumandanın erkekliği öncü askerinkinden farklıyken bu farklılık eğitim yoluyla kazandırılmaktadır. Farklı kültürlerde farklılaşan erkeklikler birbirinden farklı şiddetlere de neden olmaktadır.

Erkekliğin bazı şiddet türleri bir diğer şiddete sebep olmayıp, ona tepki olarak gelişebilmektedir. Buna örnek olarak yoksulluk ve etnik baskının hüküm sürdüğü yerlerde ortaya çıkan "protestocu erkeklik" verilebilir. Diğer taraftan, erkekliğin bazı türleri bireysel şiddet yaratmazken, bunların yükselişi eşitsizlik ve sahipsizlik gibi şiddetin kolayca oluşabildiği ortamları oluşturabilmektedir. Uluslar ötesi iş erkekliğinin durumu daha önce bahsettiğim gibi, iyi bir örnek olabilir.

Toplumsal cinsiyetin altını çizen bir barış stratejisi, erkeklik hallerinde uzmanlaşmış olmalıdır. Böylesi bir strateji aynı zamanda cinsiyet reformlarının iddia ettiği savlardan çok daha geniş bir yelpazede işlenmelidir. Erkekçi şiddeti azaltmak için açılacak cepheler aşağıdaki alanlar olabilir.

Gelişim: Okul, çocuk yetiştirme ve ailedeki ebeveyn/ çocuk ilişkileri, sınıflar, oyun grupları ve cinsiyete dayalı yetiştirme gibi.

Özel Yaşam: Evlilik ve cinsellik, aile ilişkileri, arkadaşlık (cinsel ve ev içi şiddeti oluşturan erkeklikler de dahildir).

Topluluk Hayatı: Arkadaş grupları, komşuluk, sporu da içeren boş zaman faaliyetleri (şiddete dayalı erkeklikleri oluşturan gençlerin alt kültürleri).

Kültürel Kurumlar: Yüksek öğretim, bilim ve teknoloji, Medya, sanat ve popüler eğlenceler (yayımlanan sporlarda sergilenen erkeklikler de dahildir).

İş Yerleri: Mesleki kültürlenme, endüstriyel ilişkiler, şirketler, sendikalar ve bürokrasi, devlet ve onun yaptırım gücüne sahip olan organları (polis ve askeriye gibi).

Pazarlar: Emeğe dayalı ekonomi ve işsizliğin etkileri, sermaye, yerel ve uluslararası pazarlar, yönetim teknikleri ve ideolojileri.

Bu geniş yelpazedeki hareketleri hangi prensiplerle birbirine bağlayabiliriz? Erkeklerin yeni bir karakter edinmesini ve "yeni bir erkek" yaratmayı hedefleyen reformcu cinsiyet modelini izleyebileceğimizi hiç sanmıyorum. Bu tip kahraman yaratan uygulamalar erkekliklerin karmaşık iç yapılarını ve çoğulculuğunu yadsıyan yapılanmalardır.

Bundan ziyade, cinsiyet ilişkilerinde değişimi savunan ve uygulanabilir bir barış stratejisine ihtiyaç duyulmaktadır. Amaç, erkeklerin toplumsal cinsiyete dayalı uygulamalarını daha demokratik bir cinsiyet ilişkisi düzlemine oturtan bir gelişim çizgisini başlatmak olmalıdır. Demokratik cinsiyet ilişkileri eşitliğe, şiddet karşıtlığına ve farklı toplumsal cinsiyet, cinsellikler, etnik kimlikler ve kuşaklar arasında samimi ilişkiler kurmaya yönelik olmalıdır.

Cinsiyeti Yeniden Şekillendirmek

Daha önce de değindiğim gibi erkekliğe ait bazı "geleneksel" toplumsal tanımlamalar (cesaret, atılganlık, hırs gibi) barış davasında gereklidir. Yalnızca şiddetin yokluğuna değil ama aynı zamanda pozitif bir yaşam biçimine dönük bir barış ortamı yaratmak için erkek ve erkek çocuklar aktif stratejilerle yönlendirilmelidir.

Amaç toplumsal cinsiyeti ortadan kaldırmak değildir, ama (örneğin) şiddeti cesaretten, atılganlığı önyargıdan, hırsı da sömürüden ayırarak cinsiyeti yeniden biçimlendirmektir. Bu yeniden şekillendirme sürecinde farklılıklar zenginleşecek ve çoğalacaktır. Erkekleri, kendilerine sürekli sunulan dar anlamlı modeller yerine toplumsal yaşamda zaten hazır bulunan çok çeşitli erkekliklerle tanıştırmak eğitimin önemli bir parçası olmalıdır.

Cinsiyet ilişkilerinde erkekliklerin hiyerarşik bir yapıda olması önemli bir sorunken, farklı erkekliklerin varlığı da başlı başına bir sorundur. En azından, erkeklik tek bir görünümde değildir. Daha iyimser bir bakış açısıyla, erkekliklerin çoğulculuğunu görmek değişimi doğuracak bir çok yeni ilgi alanlarını ve amaçları da kabul etmek demektir. Sonunda da cinsiyete dayalı çoğulculuk demokratik toplum düzenini yaratmaya öncülük edecektir.

Cinsiyet uygulamalarını demokratikleştirmek, erkekler için, günümüzde olduğu gibi cinsel ayrışmayı değil kadınlarla ortak çalışmalar yaparak dayanışmayı gerektirir. Okullarda müfredata konulmakta olan "cinsiyetle ilgili" kavramlar erkeklerle kızları ayırmadan ama onları devam eden bir tartışmanın özneleri yapan yerinde bir uygulamadır. Farklı sosyo-ekonomik çevrelerde yetişen öğrencilerin, değişen ve farklılaşan cinsiyetlerine ve kültürel anlamlandırmalarına yanıt vermek eğitimin ve toplumsal hareketin ilgilenmesi gereken yeni bir uğraşısı olmalıdır. Banliyölerdeki orta sınıfa mensup öğrencilere hazırlanmış bir program şehirde yaşayan, çok kültürlü, ya da yoksul köylerdeki öğrencilere uygun düşmeyecektir.

Cinsiyet reformlarında ya da barış mücadelelerinde deneyimleri olan herkes şunu iyi bilmektedir ki bunları elde etmek kolay değildir. Erkeklikler arasındaki geçişleri barış amaçlı stratejilerle tanımak sihirli bir anahtar değildir. Aslına bakılırsa, bu süreçler bildiğimiz stratejileri daha da karmaşıklaştırmaktadır.

Ama inanıyorum ki, bu stratejiler geçmişte hem barış hareketlerinin hem de demokratik toplumsal cinsiyet mücadelelerinin karşılaştığı güçlükleri aşmamıza yol açacaklardır.

* Dr. Connell Sydney Üniversitesi’nde çalışmaktadır. Bu metin Peace News adlı derginin 2443. sayısından yer alan ‘Arms and the Man’ (Silahlar ve Erkek) başlıklı makalesinden çevrilmiştir. Makale, "Barış kültürü açısından erkek rolleri ve erkeklikler" başlıklı bir uzmanlar toplantısında UNESCO'ya sunulmuştur.


Kaynak: Kaos GL, Ocak – Şubat 2002, Sayı 9

*Konuyla ilgili diğer haberler:

[[Erkekler de "Özel Olan Politiktir" Demeli]]

[[Erkekler ve Estetik: ‘Erkekler Farklılaşıyor" Mu?]]

[[Erkek Özgürlüğü]]

[[Erkeklik Ve Eşcinsellik]]



Etiketler:
İstihdam