06/04/2007 | Yazar: Kaos GL

Pier Paolo Pasolini yalnızca komünist, ateist ve eşcinsel değildi. O aynı zamanda Katolik'ti de. Yönetmen, 'Şiddetli Bir Hayat' başlıklı bölümle Festival'de. Aslı Daldal, Pasolini sinemasını anlatıyor.

Erken dönem Pasolini filmleri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Pier Paolo Pasolini yalnızca komünist, ateist ve eşcinsel değildi. O aynı zamanda Katolik'ti de. Yönetmen, 'Şiddetli Bir Hayat' başlıklı bölümle Festival'de. Aslı Daldal, Pasolini sinemasını anlatıyor.

KAOS GL

Aslı Daldal

Pier Paolo Pasolini, 26. İstanbul Film Festivali'nin ağır toplarından bir tanesi. Sinematek geleneğinin pek de yaygın olmadığı, dünya sinemasının pazar dışı örneklerinin amatör üniversite kulüpleri dışında pek de izleyiciyle buluşamadığı ülkemizde, festival hâlâ sinemaseverlerin en büyük besin kaynağı. Bu sene Avrupa sanat sinemasının klasik örneklerini takip etmek isteyenler (Fassbinder'le beraber) dahi İtalyan'ın 13 filmini izleme olanağına kavuşacaklar.



Pasolini, 1975'te vahşice noktalanan 53 yıllık kısa sayılabilecek yaşamına pek çok "mükemmel" sığdırabilen ender sanatçılardan. Onlarca romanı, altı ciltlik şiir koleksiyonu pek çok tiyatro prodüksiyonu olan Pasolini, çok önemli bir sinemacı olduğu kadar, değerli bir kuramcı ve dilbilimci. Pasolini'nin bu renkli entelektüel dünyası, yönettiği filmlere de yansımış. "Auteur" bir sinemacı olmasına, filmleri her yönden kendi damgasını taşımasına rağmen, tematik olarak sınıflandırılması zor, çok değişik ideolojik ve estetik tercihlerin buluştuğu filmlere imza atmış Pasolini. Bu kısa yazı çerçevesinde Pasolini'nin 1968 yapımı Teorema öncesi dünyasına, daha naif ve "yeni gerçekçi" olduğu günlerine ait iki filmine, Il Vangelo Secondo Matteo/Aziz Matyas'a Göre İncil (1964) ve Ucellaci e Uccellini/Şahinler ve Serçeler (1966) isimli yapıtlarına değinilecek.

"Yeni-gerçekçilik", İtalya'da 1945 sonrası ortaya çıkmış, çok önemli bir sinema akımı. Roberto Rossellini'nin Roma Açık Şehir filmiyle başlayan akımın harareti 1950 başlarında sönmeye başlar. 1940'larda Mussolini-Nazi ortaklığına topyekûn başkaldıran İtalyanların, komünist-Katolik ayrımını bir kenara bırakıp yekvücut olmasıyla hayat bulan akım, 1950 sonrasında bu elit ortaklığın, Soğuk Savaş ve Amerikan müdahaleleriyle ortadan kalkması ve Hıristiyan Demokratlar'ın komünistleri "istenmeyen adam" ilan etmesiyle yavaş yavaş kaybolur. Ancak yeni-gerçekçiliğin estetik mirası (profesyonel olmayan oyuncular, minimal ışık ve kurgu, stüdyoda değil yerinde çekim...) yeni-gerçekçilik sonrası jenerasyona da bulaşır. İlk filmi Accattone/Dilenci'yi 1961'de çeken Pasolini yeni-gerçekçiliğin heyecanlı günlerine çok uzaktır. Ama hem seçtiği oyuncuların gerçekten o hayattan geliyor olmasıyla (Franco Citti, Roma'nın kenar mahallelerinde büyümüş, o jargonu iyi bilen bir bir gençtir), hem konuların saygın burjuva temalarından çok uzak oluşuyla hem de seçtiği gerçek mekânlarla yeni-gerçekçi esinleri filmlerine taşır. Politik olarak da Marksist bir duruşu tercih eder Pasolini. İtalyan Komünist Partisi ile de yıllar sürecek bir "aşk-nefret" ilişkisine girer. Hem Parti'dendir hem de değişik yerlerde Parti'yi eleştirmekten geri durmaz. Tek kimlikli olmanın kendisine asla yetmeyeceğini bilen Pasolini, bu Marksist duruş içine "Katolik" bir yan da ekler. Pek çok kaynakta belirtildiği gibi Pasolini hem Marksist hem de Katolik'tir. Bu karmaşaya, sanatçının apaçık yaşadığı homoseksüel dünyayı da eklersek, bu çok yönlü ve "sorunlu" ruhu biraz anlamaya belki başlayabiliriz.



Komünizm ve din

Aziz Matyas'a Göre İncil ile Şahinler ve Serçeler, Pasolini'nin yeni-gerçekçilik etkilerini hâlâ gösterdiği, hem Marksist hem de Katolik özelliklerini de yoğun olarak vurguladığı filmlerinin en önemlileridir. 1968 sonrasında, burjuva ahlakından nefret ettiğini söyleyen sanatçının, bence oldukça "burjuva-dekadan" temalara yönelmesiyle başat hale gelen erotik fanteziler ve soğuk kentli züppeler, henüz bu ilk dönem yapıtlarında yoktur. Naif ve "arınma" özlemindeki Pasolini'nin kırsal insana, köylülere duyduğu büyük sevgi hemen göze çarpar bu iki filmde de. Özellikle Aziz Matyas'a Göre İncil, Hıristiyanlığın kurumsallaşmadan önceki saf haline, altın çağına bir ağıttır adeta.

Aziz Matyas'a Göre İncil, aslında bir dini liderden çok, devrimci bir halk hareketi örgütleyen politik kahramanları anımsatan, fakir fukaranın, sakatın yanındaki biçare köylü İsa'yı anlatır. İtalyan politik hayatının ayrılmaz iki unsuru komünizm ve Hıristiyanlık ilginç bir biçimde harmanlanır. Aslında bu "harman" İtalyan siyasi yaşamında karşılaşmadığımız bir şey değildir. İtalya'nın en kitlesel partisi olan Hıristiyan Demokratlar içerisinde bile özellikle 1940'larda Marksizm ve Hıristiyanlığın aslında uyuşabilir olduğunu söyleyenler çıkmıştı. Pasolini'nin kilise desteği ile çektiği, Papa 23. John'a (Giovanni) ithaf olunan Aziz Matyas'a Göre İncil epey şaşırtıcı gelebilir izleyene. Her ne kadar ateist olduğunu söylese de, bakire Meryem rolünde çok sevdiği annesini oynatan Pasolini'nin, en azından "kültürel" anlamda sıkı bir Katolik mistisizmine, masumiyete ve dinsel arınmaya özlem duyan "tuhaf" bir tarafı olduğu muhakkak. Bu saflık arayışı, filmde, profesyonel olmayan sade ve sıradan yüzlerin seçilmesi, güney İtalya'nın otantik Calabria bölgesinin kadraja alınmasıyla da kendini belli eder.

Aziz Matyas'a Göre İncil, Pasolini'nin, "Roberto Rossellini'nin en zarif filmi", olarak nitelediği Francesco Giullare Di Dio'dan (1950) esinler taşır. Aynı esin Şahinler ve Serçeler'de de vardır. Şahinler ve Serçeler, Rossellini'nin masum rahiplerini, Fellini'nin çılgın sirk oyuncularını, Chaplin'in hüzünlü komikliğini, belgeseli, fanteziyi, siyasi angajmanı, entelektüel yabancılaşmayı ve Pasolini'yi etkilemiş daha pek çok ögeyi biraraya getiren zor ama bir o kadar da "doyurucu" bir filmdir. Yapımcılığını, Aziz Matyas'a Göre İncil'deki gibi Alfredo Bini'nin üstlendiği Şahinler ve Serçeler görünüşleri kadar saf ve sıradan bir baba-oğulun hikâyesini anlatır. Entelektüel saçmalıklar ve şehirli yozluklarla bozulmamış naif insanı adeta "dinsel anlamda kutsal" gördüğünü söyleyen Pasolini, baba rolünde bu sefer ünlü komedyen Toto'yu oynatır. Oğul rolünde ise Pasolini'nin sadık dostu, o yıllarda daha 17 yaşında olan Ninetto Davoli vardır. Bu baba-oğul hayat yolunda "bir yerlere" gitmektedirler. Birden karşılarına bir karga çıkar. Karga sembolik olarak (özellikle Marksist) İtalyan entelektüellerini, belki de Pasolini'nin kendisini temsil eder. Baba oğulun yaşamla dolu saf ama coşkulu basitliklerine fazlasıyla imrenen entelektüel karga onları yol boyunca rahat bırakmaz. Film daha sonra hayat yolunda ilerleyen bu ikili ve karganın kişiliklerinde kotarılan bir tür "kolaj"a dönüşür. Başlarından pek çok olay geçen köylü baba-oğulun saflığına imrenmek ve kitlelerin anlayışsızlığına kızmak arasında gidip gelen kargayı (Pasolini'yi) ise belki de çoktan hak ettiği trajikomik bir son bekler... Pasolini'nin "ideo-komik" olarak adlandırdığı Şahinler ve Serçeler, yönetmenin renkli dünyasına, şiirsel sinema anlayışına ilgi duyanlar kadar, "göstergebilim" (semiyotik) meraklılarına da hitap edebilecek bir film.

Kaynak: Radikal İki, 1 Nisan 2007


*Konuyla ilgili haberler:

[[İstanbul Film Festivali’nde eşcinsel sinema]]

[[Hisli, politik ve eğlenceli]]


Etiketler: kültür sanat
nefret