13/02/2007 | Yazar: Kaos GL

"Sözler nerden geldiği belli olmayan tokat gibi iniyor ardı ardına. Küçük bedenin sonbahar yaprağı garip, savruluyor dört yana. Acı veriyor ölüme bir soluk kadar yakın oluşum. Yo aşkı ben öldürmedim. Sadece bacaklarına ateş etmiştim."

"Sözler nerden geldiği belli olmayan tokat gibi iniyor ardı ardına. Küçük bedenin sonbahar yaprağı garip, savruluyor dört yana. Acı veriyor ölüme bir soluk kadar yakın oluşum. Yo aşkı ben öldürmedim. Sadece bacaklarına ateş etmiştim."

KAOS GL

Şakir

‘Bir Katilin Son Sözü: Eğer AŞKI öldürürsem ayak parmaklarımın da izini alsınlar. Fotoğrafımı profilden çekin. İBNE olduğum belli olmasın…’

Gariptir! Televizyon seyrederken birden aklıma, yıllar önce yazdığım bir şiirin son dizeleri geldi. Belki de ben yıllar önce olmasını istiyordum.

—Ben şairsem/Şiirse bu/yalanla tüm yalanlarını/yeni yalanlarınla…

Kocaman adamlardık aslında biz: o güzel apoletli YİRMİÜÇ NİSAN TÖRENLERİnde. Kocaman aşklar yaşadık bilmeden. Yalanları yaşadık ve gürbüz yalnızlıklar büyüttük içimizde. Sonra SAHİP ÇIKTIK YENİ YALANLARIMIZLA, SAVUNDUK TÜM ESKİ YALANLARIMIZI. Yani YALANLADIK ve YALANLANDIK birden TÜM yaşananları. Belki gerdanı olmayan, bir elinde acı, bir elinde MUTLULUK taşıyan eski bir dilberdi hayat. Bize AŞKI savunuyordu. Kaçmak en kolay yoldu her zaman. Yüzleşme sadece bir film adıydı. YOLUN SONUNDA.

Korkularım vardı elbet… Kocaman çocuklarıydık biz seksenlerin lokum bisküvi sokak aralarında. Sadece çişimizi söylemek marifet olmaktan çıkmıştı. Avucumuzdaydı her şey, biriktirdiğimiz kırk iki tekmil karışıp macun olmayı bekliyordu aşk düvele duyurulsun, ruhumu satmadım ben, sadece cennete bıraktım masumiyet karşılığında!

Sözler nerden geldiği belli olmayan tokat gibi iniyor ardı ardına. Küçük bedenin sonbahar yaprağı garip, savruluyor dört yana. Acı veriyor ölüme bir soluk kadar yakın oluşum. Yo aşkı ben öldürmedim. Sadece bacaklarına ateş etmiştim.

Sinemaya gittim. Her zamanki gibi keyifle osurdum. (Harf hatası yoktur). Yanımdaki kadının yüzünü buruşturması, altmış yılı devirmiş yüzünde, şaşı bak görürsün mizanseni yaratıyordu. Yaratıcılığımdan dolayı seviniyordum. Filmde Yusuf (Güven Kıraç)-‘Seviyorum abla suç mu?’ dedi. Gözleri ürkek ve yere bakıyordu. (Ah bilirim ben yere bakmaları). Suç ulan suç dedi âşık olunan kadın –Sikmek mi istiyorsun beni? –Al işte donumu da ben çıkarayım. Kime vermedim ki? Senden mi saklıycam?’ Ne kolaydı işin içinden çıkmak. Kolaydı aşk ve erotizmi bir tutmak, dahası sevişmeyi. (tam olarak kullanılan tabir bu değil ama!) Tekdüze hale getirip her şeyi umursamazlıkların pirimsel dopingine engel olamayıp sikmek seviyesine indirmek tüm masum dokunuşları. Bir düşün! Ne korkularla gelir aşk adamın yüreğine. Ya beni sevmeyen, birini seversem, ya sevilmezsem soruları (NİL GÜN). Ne kolay uzak tutmak erdemsel tüm sancıları erotizmle aynı kefeye koyarak. Biter her şey bir anda. Seviyorum derken yatmak mı geçiyordu içinden Yusuf’un. Yoksa Uğur (Derya Alabora)’mu korkuyordu sevilmekten. Korkmamalıyız aklımıza gelen tüm soruları sormaktan. Sevmeye mi yoksa sevilmeye mi ihtiyacımız var? (Ahmet Altan). Hele de KARŞILIKSIZ olursa. Ölmek istiyorum böyle zamanlarda Zweig* gibi kaçarcasına. Ünal Ersözlü bile avutamıyor beni. ‘Karşılıksız aşk olmasaydı, aşk bu kadar yüce ve kutsal bir duygu olmazdı.’

Sözler de zaman gibi dönek, dönüp dolaşıp aşk ve beden ikilemine geliyor. Ve hemen aklıma süzülüyor bir öyküye başladığım sözlerim. ‘Yaşamın içgüdüsel tüm isteklerine karşılık olabilmek için doğdu aşk. Ve Julyet de âşık olduğunda bir bedendi aslında. Soğuk bir gecede, sıkıca, özlem dolu, belki çocuksu bir sarılmayı erotize kaydırmanın kime ne faydası var? Ne farkı var Uğur’un ‘sikmek mi istiyorsun beni’ sözlerinden tüm bunların? Erotizm mi her şey? Gizli öznelerin tümü kuyruk sokumunda mı saklı? Evet, savunuyorum erotizm ayıptır! Dahası aşkın ete göte bürünmeden yaşanılanı yok mu? Saf aşk mesela. Rafine. Ne menem bir şeydir erotizm. Farkında değilizdir aslında tüm tutsak alınışlarımızın. Sorarım birisiyle seviştiğiniz anı mı sonsuza kadar uzatmak istersiniz, yoksa sevgilinizin size yaslanıp, seni seviyorum dediği anı mı? Sevmek hep suçtur beyler… Ancak paylaşılırsa kurtarırsınız. Ama bu suçu işlerken yalnız kalırsanız felaketiniz olur. Sonra korkmaya başlarız sevmekten. Aşk acısı öyle büyüktür ki bir daha sevmemeyi seçebilirsiniz. Yalnız kalırız ve uzaklaşırız insanlardan. (Bir dahaki engelsiz sefere kadar) YALNIZIZDIR çünkü biz aramıza köprüler kurmak yerine duvarlar öreriz (Ira J. Tanner). En kolaydır her zaman kaçmak. Bilmeyiz ki yaşadıklarımızdan olmayacak pişmanlıklarımız, yaşayamadıklarımızdan pişman olacağız!..

Zincirinden boşanmış tespihteki küçük, renkli taneler gibi aşk üzerine söylenmiş sözler geliyor aklıma. Mutlu aşk yoktur-Aragon, hepsi yaralar, SONUNCUSU öldürür-Latin atasözü, aşk acı ve mutluluğu beraber verir, acıyı almadan diğerini alamazsınız (Ira J. Tanner) ve seks üzerine olanlar; orgazma ulaşırken entelektüel olamazsın (k. İskender), Kimse kimsenin olmasın (Edip Cansever), Ben ancak dostumla yatarım-Aragon, Mastürbasyon yapmayın, seks sevdiğiniz insanla yapılır (Annie Hall). Şu an hatırıma yanaşanlar…

Sevmek mi yoksa sevilmek mi daha çok korkutur İNSANI. Kaçımız hazırız sevildiğimizi duymaya. Sevilmeye mi daha çok ihtiyacımız var yoksa sevmeye mi? Amuda kalktığımızda otuzbir çekebilir miyiz? Kış aylarında buhar olan nefesim gibi, yellendiğinde dışarı bir buhar çıkar mı? Niye lise yıllarında aniden yapılan –beyin ötesi- herkesin elindeki kendine şakasına gocunmuyorum artık…

Tüm bunlara rağmen ben bu kara gözleri bir yerden hatırlıyorum, bu kaşları, dudakları, bu saçları Allah Allah bile diyemezsiniz. O gözlerini çıkaramadığınız kişi ‘Ulan Recai naber ya’ derse gerçekten boku yemişsiniz demektir. Anlayana davul zurna devamı neydi çıkaramadım.

*Stefhan Zweig dünya savaşı çıktığı ve insanlar birbirini öldürdüğü için böyle bir dünyayı daha fazla paylaşamya tahammül edemeyip kendini öldürdü. Oysa savaştan çok uzakta ve güvenlikteydi. Yazar olduğunu söylemeye gerek yok sanırım


Kaynak: Kaos GL, Aralık 1997, Sayı 40


Etiketler:
İstihdam