07/07/2009 | Yazar: Göze Orhon

‘Evlilik 2000 yıl önce olduğu gibi kalsaydı, oniki yaşında bir çocukla evlenmeniz, kadın eşinize bir mülk olarak sahip olmanız ve istediğiniz zaman onu satmanız veya başka bir ırktan bir

‘Evlilik 2000 yıl önce olduğu gibi kalsaydı, oniki yaşında bir çocukla evlenmeniz, kadın eşinize bir mülk olarak sahip olmanız ve istediğiniz zaman onu satmanız veya başka bir ırktan biriyle evlenmiş bir kişiyi hapse atmanız bugün de mümkün olabilirdi. Ayrıca boşanmak da imkânsız olurdu’

‘Eşcinsel evlilikler meselesinin bu kadar çetin olmasının nedenlerinden biri, kilise ve devletin birbirinden ayrılması konusundaki en kökten ve uzun süreli ihlâlimiz bağlamında ortaya çıkması… Evlilikte yasal ve dini kurumlar bütünüyle iç içe geçmiştir’.

"Eşcinsel evlilikleri savunanların, aşamalı bir zemin olmaksızın baskı uyguladıkları bir durumda ya başarısız olmaları ya da – daha kötüsü – (tıpkı 1990’larda eşcinsel evlilik hakkını önceleyen yargı kararlarında olduğu gibi) bir tepkiselliği kışkırtmaları muhtemeldir."

David Cole'ın, The New York Review of Books'ta yayımlanan "The Same-Sex Future" başlıklı makalesini, İngilizceden Türkçeye, Kaos GL yazarlarından Göze Orhon çevirdi.

Bundan sadece dört sene önce politika uzmanları, eşcinsel haklarını savunan aktivistleri ve Massachusetts Yüksek Mahkemesi’ni, Demokratların 2004 seçimlerini kaybetmesinin nedeni olmakla suçluyordu. 2003’te Massachusetts mahkemesi Goodridge’lerin Kamu Sağlığı Bakanlığı’na Karşı[1] Açtığı Dava’da, eşcinsel evliliklerin reddedilmesinin eyalet anayasasına aykırı olduğuna hükmetti ve böylece ilk kez bir yüksek mahkeme eşcinsellerin evlilik hakkını tanıdı[2]. Karar, geniş çaplı bir tepkiyi de ateşlemiş oldu; 2004 yılında onbir eyalet anayasalarından eşcinsel evlilikleri çıkarmak için referandum düzenledi. 2006’da yedi eyalet aynı doğrultuda karar aldı. Üstelik bu kısa süreli bir olay da değildi. Son on yıl içinde, kırkbir eyalet eşcinsel evliliğinin tanınmasını yasaklayan yasalar yaptı ve yirmibir eyalet de aynı konuda anayasasını yeniden düzenledi.  

Ancak son sekiz ay içinde, bu eğilim büyük ölçüde tersine dönmüş görünüyor. Eyalette yasalar eşcinsel evlilik yapan çiftlere evliliğin her türlü yasal hak ve kazanımını ‘hukuki birlik’[3] (civil union) ismiyle hâlihazırda tanımış olsa da, Ekim 2008’de Connecticut Yüksek Mahkemesi eşcinsel çiftlerin evlilik belgelerinin iptal edilmesinin cinsel yönelime dayalı ayrımcılık gerekçesiyle anayasaya aykırı olduğunu açıkladı. Nisan 2009’da, Iowa Yüksek Mahkemesi oybirliğiyle Iowa’daki eşcinsel evliliklerin yasaklanmasının, gey ve lezbiyenler açısından yasanın eşit koruma sağlama ilkesine aykırı olduğuna hükmetti[4]. Aynı ay içinde, Vermont Eyalet Meclisi valinin vetosunu rağmen eşcinsel evlilikleri yasallaştıran bir kanun çıkardı. Maine, 6 Mayıs 2009’da eşcinsel evlilik yasasını çıkardı. 3 Haziran’da Hampshire onu takip etti. New Jersey’de Yüksek Mahkeme, evli heteroseksüel çiftlere tanınan tüm tüm hak ve kazanımların eşcinsel evli çiftleri de kapsayacak şekilde genişletilmesini talep etti ve şimdilerde Eyalet Meclisi evlilik hakkının eşcinsel çiftlere tanınmasını değerlendiriyor[5]. New York Eyalet Meclisi de evliliğin eşcinsel çiftler için de geçerli olmasını sağlayacak bir önergeyi kabul etti. Her ne kadar Senato’dan geçme şansı belirsiz olsa da, önergenin arkasında Vali David Paterson’un da desteği var.

Benzer bir durum İskandinav ülkeleri ve Avrupa’nın diğer bölgeleri için de geçerli. 1989’da Danimarka dünyada gey ve lezbiyenleri ailevi partner (domestic partner) olarak resmi düzeyde tanıyan ilk ülke oldu. 2001’de Hollanda dünyanın evliliği eşcinsel çiftleri de kapsayacak şekilde genişleten ilk ülke oldu. Bugün, Hollanda, Belçika, İspanya, Norveç ve İsveç’de eşcinsel çiftlerin evlenmesi mümkün ve Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, İzlanda, Lüksemburg, Slovenya, İsviçre ve Birleşik Krallık’ta da eşcinsel çiftler birliktelikleri partner olarak hukuki olarak kayda geçirtebiliyor ve evli diğer çiftlere tanınan diğer haklardan yararlanabiliyorlar.
 
Son dönemde ABD’deki çarpıcı gelişmelere rağmen, sağlam ve hararetli bir kamusal muhalefet de varlığını sürdürüyor. California Yüksek Mahkemesi Mayıs 2008’de eyalet anayasasının eşcinsel evlilikleri tanıması gerektiğini açıkladıktan sonra, referandumdan gecikmeden eyalet anayasasının eşcinsel evlilikleri yasaklaması sonucu çıktı. 26 Mayıs 2006’da California Yüksek Mahkemesi yasal bir uygulama olarak referandum sonucu doğrultusunda yasanın değiştirilmesini uygun gördü ancak bu zaman içerisinde yapılmış 18.000 eşcinsel evliliğin korunması gerektiğine karar verdi (Eşcinsel evlilikleri savunanlar referandum sonucu doğan yasağın bir sonraki seçimlerde yürürlükten kaldırılmasını umuyorlar). Maine’de eşcinsel evlilik karşıtları referandum yoluyla eyalet temsilcilerinin bugüne kadarki faaliyetlerini tersine çevirmeyi taahhüt ettiler. Her ne kadar eşcinsel evliliklere verilen destek son yıllarda artmış olsa da, anketler ülkede çoğunluğun evliliğin bir erkek ve bir kadın arasındaki birlikle sınırlanması gerektiğini görüşünü kararlılıkla savunduklarını ortaya koyuyor. Belki de anket sonuçlarında göz önünde bulundurdukları için, (ikisi de hukuki birliği savunsa da) Barack Obama ve Hillary Clinton 2008 seçimlerinde eşcinsel evliliklerine karşıydı.  
 
1.

Eşcinsel evliliklerin veya hukuki birliklerin yasal olarak tanınmasına yönelik genel eğilim nasıl açıklanabilir? Eşcinsel evliliklere ilişkin hukuk ve politika arasındaki uyumsuzluğu nasıl kavrayabiliriz? Yasal ve politik bir mesele olarak eşcinsel evlilikler bir oksimoron ya da –kimi muhaliflerin söylediği gibi- bir ‘ahlâki imkânsızlık’. Önceleri bu kavramlara karşı düşmanlık apaçık ve yaygındı. 1971’de Minnesota Amerikan Yurttaş Hakları Birliği’nden[6] Micheal Wetherbee eyalet anayasası altında eşcinsel bir çiftin evlenme hakkının olduğunu öne sürdüğünde, Minnesota Eyalet Mahkemesi’ndeki bir yargıç oturduğu sandalyeyi ters çevirmiş ve Wetherbee görüşlerini savunurken onun yüzüne bakmayı reddetmişti. Tek bir yargıç soru sormamıştı. Mahkemenin, iddiayı oybirliğiyle reddeden kararında, varılan kanaatin desteklenmesi için Tekvin’den[7] evliliğin açık biçimde erkek ve kadın arasındaki birlikle sınırlı olduğuna dair bir alıntı bulunuyordu.
 
Bundan on yıl sonra, bir federal yargıç, Boulder-Colarado’da ilçe sekreterinden alınmış bir evlenme ruhsatına sahip eşcinsel bir çiftin, evli bir çifte tanınmış göç haklarından yararlanamayacağına hükmetti. Yargıç kararını din hukukundan köklenen evlilik tanımıyla gerekçelendirmişti ve ‘Yahudilik’in de Hristiyanlık’ın da kutsal kitabında eşcinsel ilişkinin şiddetle yasaklanmasından dolayı, her iki din hukuku da aynı cinsiyetten iki insanın evliliğine hiçbir biçimde izin vermiyordu’. 1996’da Hawaii’de bölge mahkemesi eşcinsel evlilikler üzerindeki yasağın anayasaya aykırı olduğunu açıkladığında, Hawaiili seçmenler buna anayasalarının hükmü geçersiz kılacak şekilde değiştirilmesi şeklinde karşılık verdi. Aynı yıl içinde, ABD Kongresi Evlilik Yasası’nın Korunması kanununu çıkardı ve kanun tek tek eyaletler tarafından tanınan eşcinsel evliliklerin federal düzeyde evliliğin sağladığı hiçbir hakkı kazanmış olmadığını ve diğer eyaletler tarafından tanınmayabileceğini sağlama bağlamak için düzenlenmişti. 
 
Ancak 1999 yılında Vermont Yüksek Mahkemesi evlilikten doğan hakların eşcinsel bir çifte tanınmasının reddinin eyalet anayasasının eyalet haklarının dağıtımında ayrımcılığı yasaklayan maddesine aykırı olduğuna karar verdi. Mahkeme kesin kararın verilmesini, bu karara alelade bir uzlaşmayla karşılık veren eyalet meclisine bıraktı (Meclis, evliliği karşı cinsle sınırlı tutarak, eşcinsel çiftlere evli çiftlerin sahip olduğu hak ve kazanımları sağlayan ‘hukuki birlik’ gibi yeni bir kategori yarattı.)
 
Eşcinsel haklarını savunanlar o zamandan beri New Jersey, Massachussetts, California, Connecticut ve Iowa’da bir dizi etkileyici hukuk zaferi kazandılar. Bu kararların her biri bir ilk ama esas çarpıcı olan eşcinsel evliliklere karşı savların bu kadar zayıf oluşu; öyle ki, mahkemelerin nasıl olup da daha önce aksi yönde karar vermiş olduklarını anlamak dahi mümkün değil. Öne çıkan üç adet sav var: (1) devlet geleneksel evlilik kavramını muhafaza etmekle sorumludur (2) evliliğin heteroseksüel çiftlerle sınırlı kalması devletin, üremeyi ve/veya sağlıklı şekilde çocuk yetiştirmeyi teşvik etmesine ilişkin çıkarlarını destekler (3) devletin, ahlâkdışı saydığı eşcinsel davranışlara göz yummayı reddetmesi konusunda meşru çıkarları vardır.

İlk sav, geleneğin korunmasıyla temellendiriliyor ve hayli ucuz: (eşcinseller için) evliliğin hukuki birlikle sınırlandırılmasını evliliğin erkek ve kadın arasında olabileceği iddiası ile gerekçelendirmeye çalışıyor ve bunu yaparken de evliliğin zaten hep bir erkek ve kadın ile sınırlandırılageldiği gerekçesini kullanıyor. New York Temyiz Mahkemesi’nden Hâkim Judith Kaye şöyle yazmıştı: ‘’Gelenek’ gerekçesi (evliliğe ilişkin yapılan) sınıflamayı açıklamıyor: sadece onu tekrar ediyor.’ Connecticut Yüksek Mahkemesi eşcinsel evliliklere ilişkin kararında ‘geleneğin altında yatan gerekçenin yeterli olup olmadığını saptayabilmek için’ geleneğin ötesine bakılabilmelidir’ açıklamasını yaptı. Gelenek, ayrımcılık için gerekçe teşkil etmez. Ona bakılırsa, kadınlar gelenek nedeniyle juri üyeliği görevinden ve pek çok başka meslekten de dışlanmışlardı ve yine gelenek yüzünden siyahlar oy kullanamıyor ve sosyal ayrıma maruz kalıyorlardı.
Evlilik geleneğinin dini doktrinle şekillenmiş olması itirazı güçlendirmiyor. Aslına bakılırsa, pek çok başka konuda olduğu gibi, bu konudaki dini görüşler de son derece birbirinden farklı. Bazı dinler evliliğin bir erkek ve bir kadın arasındaki birlikle sınırlandırılmasını öngörüyor. Ancak Budizm, Unitaryanizm[8] ve Reform Yahudiliği, bireylerin hemcinsleriyle evlenebilmek konusunda hür olmaları gerektiğini içtenlikle savunuyor. Anayasamıza göre, devletin bir dine karşı diğer bir dini üstün tutması için hiçbir meşru gerekçesi yoktur[9].
 
Gelenek savının bir başka çeşidi de, devletin evlilik kurumunu muhafaza etmekte meşru bir çıkarı olduğunu öne sürüyor. Ancak evlilik hakkının eşcinsel çiftleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi evlilik kurumunu neden tehlikeye düşürüyor olsun ki? Bu, kurumu elbette dönüştürür ancak bu kurumdan geleneksel biçimde dışlanmış çiftlerin içerilmesi anlamında. Ancak evlilik kurumu zaman içinde zaten byüük ölçüde değimiş durumda. Andrew Sullivan’ın da söylediği gibi:
 
‘Evlilik 2000 yıl önce olduğu gibi kalsaydı, oniki yaşında bir çocukla evlenmeniz, kadın eşinize bir mülk olarak sahip olmanız ve istediğiniz zaman onu satmanız veya başka bir ırktan biriyle evlenmiş bir kişiyi hapse atmanız bugün de mümkün olabilirdi. Ayrıca boşanmak da imkânsız olurdu’[10].
 
Elbette evliliğin bugünkü durumundan kaygı duymak için sebepler var. Evlilik oranları düşmüş durumda, tek ebeveynin yaşadığı evlerin ve evlilik dışı çocukların sayısı artıyor. Ancak Yale’den iki hukuk profesörü olan William Eskridge ve Darren Spedale’in de Gay Marriage: For Better or For Worse? (Eşcinsel Evlilikler: İyi Günde, Kötü Günde) başlıklı kitaplarında söyledikleri gibi bu durum, eşcinsel evliliklerinin yarattığı bir tehditten ziyade, heteroseksüel çiftler tarafından talep edilen değişimlerle açıklanabilir. Evliliğin azalan önemi, evlilik dışı beraber yaşamanın, evlilik dışı cinsel ilişkiye girebilmenin, çocuk yapma ve büyütmenin ve evliliği gerekçeye dayandırmadan boşanmayla sonuçlandırmanın hem yasal hem de sosyal olarak kabul edilebilir hale gelmesiyle ilgili.
 
Ancak uzun süreli ilişkiler yaşayan eşcinsel çiftlere evlilik hakkının verilmesinin bir biçimde bu eğilimlere yol açtığına ya da bu eğilime herhangi bir biçimde özendireceğine inanmak için hiçbir gerekçe yok. Eskridge ve Spedale’in de belirttiği gibi, böyle bir gerekçeyle eşcinsel evliliklere itiraz etmek ‘Naziler Paris’te şampanyalarını yudumlarken Fransızlar’ın Lüksemburg’a karşı Maginot savunma hattını açmalarına benziyor’[11].
 
Aslında kendini evlilik kurumunu gerçekten muhafaza etmek istemeye adayanlar, eşcinsel çiftlerin de kuruma dâhil edilmelerini istemeleri daha anlamlı olurdu. Çünkü eşcinsel evliliklere karşı çıkmak, hukuki birlikler ya da ailevi partnerlik gibi alternatiflerin de çoğalmasına neden olabilir ve bu ‘light evlilik’ alternatifleri heteroseksüel çiftlere de çekici gelebilir, evliliğin merkeziliğini daha da aşındırabilir.
 
Eyalatlerin ‘geleneksel’ evliliği korumalarının temelinde ne yattığını açık seçik ortaya koymaları gerektiğinde, en sık öne çıkardıkları iddia üreme ve/veya çocuğun sağlıklı bir ortamda büyümesi oluyor. Uğruna ayrımcı bir geleneği muhafaza etmeleri bir yana, bunlar şüphesiz meşru gerekçeler. Sorun bu sebeplerin gerçekte her türlü heteroseksüel evliliğe izin verip eşcinsel evliliğe izin vermeyen bir hukukla görünüşte hiçbir ilgilerinin bulunmaması.
 
Üreme meselesine gelirsek, hiçbir devlet çocuk yapmayı düşünmeyen ya da çocuk sahibi olamayan çiftlerin evliliklerine kısıtlama getirmiyor. Öte yandan, eşcinsel çiftler de gittikçe artan oranda tüp bebek, sperm donasyonu, taşıyıcı annelik veya evlat edinme gibi yöntemlerle çocuk sahibi olmakta ve çocuk yetiştirmekteler. Nüfus sayımı verileri 2000 yılında eşcinsel çiftlerin yüzde kırkının hali hazırda çocuk sahibi olduklarını gösteriyor. Eşcinsel çiftlerin çocuklarının, heteroseksüel çiftlerin çocuklarından daha kötü çocuklar olduklarına dair de herhangi bir kanıt yok. Aslında eşcinsel evliliklere izin vermeyen pek çok eyalet de, eşcinsel çiftlerin evlat edinmelerine ve bakımını üstlenmelerine izin veriyor. Dolayısıyla, evlilik haklarının eşcinsel çiftlerden esirgenmesinin, üreme veya çocuğun sağlıklı bir ortamda büyümesi yolunda bir ilerleme ile de herhangi bir ilişkisi bulunmuyor.
 
Eşcinsel çiftlere evlilik hakkının tanınmamasının ilkesel üçüncü bir gerekçenlendirmesi de, eşcinsel seksin ahlâkdışı olmasından ve devletin de toplumca ahlâkdışı sayılan bir davranışa karşı baskı uygulamak için meşru çıkarları olmasıyla yapılıyor. Bazı mahkemeler ve eşcinsel haklarını savunanlar da buna ‘gelenek’ veya ‘toplumsal düzeyde onay görmeme’nin ayrımcılık için yeterli gerekçe oluşturmadığını öne sürerek karşılık veriyorlar. Bu savı desteklemek için de, 2003’te Yüksek Mahkeme’nin eşcinsel sodomiyi yasaklayan kriminal bir yasanın anayasaya aykırı olduğuna hükmettiği Lawrence’ın Texas’a Açtığı Dava’yı hatırlatıyorlar[12]. Davayı gören mahkeme, en azından yetişkinler arasında rızaya dayalı cinsel ilişkiyle ilgili olarak, ‘devleti yöneten bir çoğunluğun belli bir pratiği geleneksel olarak ahlâkdışı olarak görmesinin, o pratiğin yasaklanmasına yönelik bir yasanın desteklenmesi için yeterli gerekçe oluşturmadığı’na hükmetti. Loyola-Marymont College’dan Profesör Evan Gerstmann’ın Same-Sex Marriage and the Constitution’da (Eşcinsel Evlilikler ve Anayasa) belirttiği gibi, bu karar ‘tartışmalı biçimde eşcinsel evliliklerinin yasaklanması için öne sürülen en bilindik nedenlerden birinin, gey ve lezbiyen ilişkilerin ahlâki açıdan onay görmemesinin, altını oymaktadır.’
 
Ancak Gertsmann ‘tartışmalı olarak’ ifadesini özellikle kullanıyor: Lawrance davasında mahkeme, devletin heteroseksüel çiftlerin evliliğini koruyabilmesinin başka bir mesele olduğunu açıkça ortaya koyabilmek için özen gösteriyor. Georgetown’dan bir hukuk profesörü olan Robin West’in de Marriage, Sexuality, and Gender (Evlilik, Cinsellik ve Toplumsal Cinsiyet) kitabında ortaya koyduğu gibi, ‘kriminal eşcinsel davranış üzerindeki yasaklar ile devletin eşcinsel evliliklere kolaylık sağlaması arasında bir fark bulunmaktadır’. Devlet, ahlâka dayalı yargılarla temellendirerek neyin teşvik edileceği ve onaylanacağı konusunda sürekli tercihler yapmaktadır. Devlet okullarda neyin öğretilmesi ve neyin öğretilmemesi gerektiği konusunda ahlâkla temellendirdiği seçimler yapmıyor olsaydı, kamusal eğitim büyük ölçüde imkânsız hale gelirdi. Bu yüzden Yüksek Mahkeme kürtajı yasaklayan anayasal bir hakkı tanırken, devletin sağlık sigortası kapsamına sadece çocuk doğurmayı alarak, ahlâki nedenlerle kürtaj karşısında çocuk doğurmaya üstünlük tanımasına da rıza göstermiş oluyor.
 
Diğer mahkemeler ve hukuk yorumcuları ahlâki olarak onaylamama savını reddediyorlar ve bunu da son dönemdeki yasal reformları, eyaletin aslında resmi olarak eşcinsel davranışı onaylamamasının söz konusu olmadığına kanıt göstererek yapıyorlar. Bu nedenle, California Yüksek Mahkemesi cinsel yönelime dayalı ayrımcılığı yasaklayan ve sodomi cezasını yürülükten kaldıran eyalet kanunlarından bir alıntı yaparak şu sonuca vardı: ‘Bu eyaletin eşcinsellikle ilgili yürürlükteki siyasa ve uygulamaları, diğer tüm bireylere sağlanmış aynı yasal hakların, saygının ve itibarın eşcinsel bireylere de tanınmış olduğunu teslim eder’[13]. Massachussets ve Vermont Yüksek Mahkemeleri benzer gelişmelere dayanarak eşcinsel çiftlere sağlanmış hakların devletin eşcinseller arasındaki cinsel ilişkiyi onaylamamasını teşvik ettiğine ilişkin iddiaları reddettiler. 
 
Ahlâki olarak onaylamama savı mahkemelerde başarısız olmuş olsa da, halen Amerikan politikasında çekim gücüne sahip görünüyor- üstelik bu sav, yasal düzeyde eşcinsel evlilik hakkı ile ona karşı direnişin birbirinden ayrılmasının makul nedenlerinden biri de olabilir. West’e göre, eşcinsel evliliklerini savunanlar, mahkemelerin yaptığı gibi, ahlâkı inkâr etmek yerine, aksine bu konuda sorumluluğu üstlerine almalılar. West, ikna edici biçimde evliliğin ‘iyi tarafı’nın – mahremiyeti geliştirme ve birbirine evlilikle bağlanmış çiftlerin birbirlerine bakmakla yükümlü olmaları – hem eşcinsel hem de heteroseksüel çiftler için geçerli olduğu yönünde olumlayıcı bir ahlâki iddia ortaya atıyor. Ayrıca eşcinsel seksin, (üreme ile sonuçlanmayan) heteroseksüel seks ile aynı nedenlerden dolayı iyi olduğunu savunuyor – ‘mahremiyete katkıda bulunuyor, güven inşa ediyor, açıklığı ve sorumluluğun paylaşılmasını özendiriyor. Adına ‘aşk yapmak’[14] denmesi boşuna değil’. 
 
Politikada ahlâki savlar, dini imalarla daha da karmaşık hale geliyor. Hristiyan Yahudilerin, kabul edilebilir ve yasak cinsellik kavramlarının, evlilikle ilgili toplumun genelindeki tavır üzerinde büyük bir etkisi var. Massachussets Yüksek Mahkemesi’nin Goodridge davasında verdiği karardan hemen sonra yapılan bir anket, katılanların yüzde 53’ünün evliliğin temelde dini bir mesele olduğunu ve sadece yüzde 33’ünün evliliğin yasal bir konu olduğunu düşündüğünü ortaya koydu. İlkinde eşcinsel evlilik kavramına karşı ezici bir muhalefet varken; ikincisinde yine de eşcinsel evlilik daha çok desteklenmişti.
 
Son dönemdeki mahkeme kararları, sadece devlet tarafından yaratılan ve tanımlanan seküler bir kurum olan ‘medeni nikâh’ ile ilgilendiklerini ve dinlerin ‘dini nikâh’ı kendilerine göre tanımlama ve uygulama özgürlüklerine dokunmadıklarını tekrar tekrar vurguladı. Ancak Michigan Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Douglas Laycock’un da makalesinde[15] dediği gibi, sorunun kökleri daha derinde:
 
‘Eşcinsel evlilikler meselesinin bu kadar çetin olmasının nedenlerinden biri, kilise ve devletin birbirinden ayrılması konusundaki en kökten ve uzun süreli ihlâlimiz bağlamında ortaya çıkması… Evlilikte yasal ve dini kurumlar bütünüyle iç içe geçmiştir’.
 
Laycock, dini ve medeni nikâhın birbirinden daha açık biçimde ayrıldığı koşullarda, evlilik tartışmasının hiç bu kadar ısınmayacağını öne sürüyor. Bu amaçla ‘medeni nikâh’ın sadece devlet görevlileri eliyle gerçekleştirilmesi ve evliliğin beraberinde getirdiği her türden yurttaşlık kazanım, hak ve sorumluğunu belirlemesi gerektiğine işaret ediyor. Laycock’a göre, ‘dini nikâh’ ise kendi kuralları ve düzenlemeleri doğrultusunda rahipler eliyle gerçekleştirilmeli ancak eyalet yasaları üzerinde hiçbir etkisi olmamalı. Bu birbirinden ayrı ritüeller ve kurallar zaman içinde medeni ve dini evliliklerin birbirinden tamamen farklı iki kurum olduğu fikrini pekiştirecektir.
 
Gay Marriage (Eşcinsel Evlilikler) isimli kitaplarında Eskridge ve Spedale, daha pragmatik gerekçelerle de olsa, hukuki birlikleri merkeze alan bir stratejiyi savunuyorlar. Eskridge ve Spedale, Hollanda’nın eşcinsel evlilikleri kabul etmesinin öncesinde geliştirilen stratejiye katkıda bulunmuş olan Profesör Kees Waaldjik’e[16] dayanarak, en iyisinin adım adım ileriye varmak olduğunu savunuyorlar. Bu görüşe göre devletlerin (veya ulusların), ilk adımda eşcinsel sodomiyi suç sayan yasaları kaldırdıkları, bir sonraki adımda ayrımcılık karşıtı yasaları cinsel yönelimi de içerecek şekilde değiştirdikleri, sonrakinde kamu istihdamı ile ilgili hakları devlet görevlisinin eşcinsel olduğu koşullarda partnerini içerecek şekilde genişlettikleri ve son olarak da ailevi partnerlik ya da hukuki birliğe ilişkin bir yasa hazırladıkları bir süreçte, adım adım eşcinsel evlilikleri tanımaları mümkün görünüyor. Eşcinsel evlilikleri savunanların, aşamalı bir zemin olmaksızın baskı uyguladıkları bir durumda ya başarısız olmaları ya da – daha kötüsü – (tıpkı 1990’larda eşcinsel evlilik hakkını önceleyen yargı kararlarında olduğu gibi) bir tepkiselliği kışkırtmaları muhtemeldir.

Eşcinsel çiftlere evlilik hakkını tanıyan son dönemdeki mahkeme kararları da aşamalılık (adım adım ilerleme) tezini desteklemektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi, California ve Vermont mahkemeleri, eşcinselliğin ahlâki açıdan onaylanmaması iddialarına karşılık verirken kendi eyaletlerinde eşcinsel haklarına dair yapılan yasal reformlara dayandılar. Connecticut ve California’da da yargıçların hukuki birlik ve ailevi partnerlik ismi altında gerçekte evlilik hak ve getirilerini eşcinsel çiftlere de tanımış olması, yasal başarılar açısından çok önemliydi. Evlilik ve evlenmeden kurulan birliktelikler arasında kavranabilir bir fark olmadığından, her iki eyalet de kendilerini bariz ve gayrımeşru biçimde eşcinsel çiftleri ikinci sınıf bir statüye indirmekten başka bir amacı yokmuş gibi görünen bir yasayı savunurken buldular.
 
ABD’de şu andaki eşcinsel evliliklere ilişkin strateji de, federal düzeyden ziyade birer birer eyaletlerin kazanılmasıyla ilerleyen aşamalı bir seyir izliyor. Eşcinsel haklarını savunanlar savlarını eyalet anayasaları veya (biraz da onları muhafazakâr ABD Yüksek Mahkemelerinin görüşlerinden korumak için) eyalet yargıçları üzerinden geliştirerek bilinçli biçimde meseleyi federal mahkemelerden uzak tuttular.
 
Her ne kadar savunması 2000 seçimlerindeki yasal savaşta ilki Bush’u, ikincisi de Gore’u temsil eden Theodore Olson ve David Boies takımı tarafından üstlenilmiş olsa da, aşamalı bir stratejiden yana olanlar California’nın Proposition 8’ine[17] karşı son dönemde açılan dava karşısında son derece eleştireller. Eşcinsel evliliği savunanlar federal ortamın eşcinsel evliliklerin tanınması için hazır olmamasından ötürü kaygı duyuyorlar. Şimdiye dek eşcinsel haklarıyla ilgili herhangi bir federal yasa teklifi Kongre’den geçmiş değil. Federal yasa cinsel yönelime dayalı ayrımcılığı yasaklamıyor. Bunun yanında, konuyla ilgili son federal yasa olan 1996 tarihli Evlilik Akdinin Korunması, açık biçimde federal evlilik hakkını heteroseksüel çiftlerle sınırlıyor. Seçim kampanyası boyunca Başkan Obama Evlilik Akdinin Korunması Yasası’nın yürürlükten kaldırılması ve ordunun ‘Sorma, söyleme’ politikasına bir son verilmesi yönünde vaatlerde bulundu ancak şu ana kadar her iki konuda da inisiyatifi ele almış değil.
 
Olson ve Boies pekâlâ eşcinsel evlilikler hakkındaki yasal savların federal düzeyde anayasal bir mücadele için fazlaca zayıf olduğunu göz önünde bulundurabilirlerdi. California böyle bir davanın görülmesi için en iyi mahkeme salonu. Eyalet evliliğin tüm hak ve kazanımlarını eşcinsel çiftlere de sağlıyor; adının evlilik olmamasının tek nedeni gey ve lezbiyenleri ikinci sınıf bir statüye indirme arzusundan başka bir şey değil. Oysa hem Lawrence’ın Texas’a Açtığı Dava’da hem de Romer’ın Evans’a Açtığı Dava’da[18] Yüksek Mahkeme, 1996’da Colorado’da eşcinsel haklarına karşı yapılan bir referandum sonucu ortaya çıkan hükmü geçersizleştirerek bu arzunun gayrimeşru olduğuna hükmetmişti. Yine de şansları çok yüksek ve Yüksek Mahkeme’den olumsuz bir kararın çıkmasının riskleri hayli fazla. Aşamalılık bu durumda en akıllıca strateji olurdu.
 
Her iki eyalette de aşamalı ilerleme sonucu elde edilen zafer iki nedenden ötürü daha geniş kapsamlı bir reforma zemin hazırlayabilir. Birincisi, adı eşcinsel evlilik olan herhangi bir şey var olmadığı sürece eşcinsel evliliğin bir oksimoron olduğuna dair iddialar inandırıcı değil. Binlerce eşcinsel ve evli çift varken, hiç kimse kalkıp da eşcinsel evliliğin kabul edilemez bir şey olduğunu iddia edemez. İkincisi, son nesildeki geylerin ve lezbiyenlerin görünürlüğünün artmasının cehaletten ileri gelen korku ve önyargıyı azaltması gibi, evliliğin de kimi eyaletlerde ve uluslarda eşcinsel çiftler için olanaklı hale gelmesinin zararlı hiçbir sonucunun olmamasının, bilinmeyene duyulan korkuya dayanan muhalefeti zayıflatması muhtemel. Hâlâ Amerikalıların büyük çoğunluğu karşı olsa da, kırk yaş altındaki Amerikalıların yüzde 57’si eşcinsel evlilikleri destekliyor; yani, zaman eşcinsel evliliklerin lehine akıyor.
 
Eskridge, Spedale ve West uzun süreli zaferler kazanmanın yolunun mahkeme salonlarından değil, yargıçlardan geçtiğini ileri sürüyorlar. Bu iddia pek parlak görünmüyor. Hiç şüphesiz değişim isteyenler de savunularını mahkeme salonlarıyla sınırlamıyorlar; bu açıdan çok katmanlı bir strateji çok önemli. Ancak son dönemdeki mahkeme kararları jüriyi hiçe saymanın da yanlış olduğunu gösteriyor. Eşcinsel evliliklerine karşı popüler direnişin sürdüğünü gösteren anketlere bakılırsa, politika alanında ilerleme sağlamak güç olacağa benziyor. Aynı zamanda eşcinsel evliliklerin kabul edilmesine karşı bariz biçimde zayıf olduğu görülen yasal savlar da, mahkeme salonlarının daha yeniliğe açık alanlar olduğunu gösteriyor. Anketler hukuki birliklere karşı daha az direniş olduğunu gösteriyor ve kimi örneklerde bu alternatif çoğunluk desteğine sahip. Bu yüzden tek tek eyaletlerde yasal birliğin, mahkemelerde de eşcinsel evliliklerin elde edilmesini hedefleyen bir strateji politik olarak başarılı olmaya daha yakın.
 
Ayrıca, Gertsmann’ın da dediği gibi, yargı kararları politik değişim için katalizör olabilir. Massachussetts Yüksek Mahkemesi’nin eşcinsel evlilikleri onayladığı karardan bir yıl sonra, eşcinsel evliliklerin yasaklanmasına yönelik anayasa değişikliği önerisi 105’e 92 oy alarak yasaklama lehinde sonuçlandı. Massachussetts yasası, verilen oyun geçerli olmasını iki yıl üstüste ayın oyun verilmesine bağlıyor ancak bir sonraki sene de önerge aleyhine oy çıktı (157’ye 39). 2007’de değişiklik önergesi 151’e 45 oy alarak yine başarısız oldu. Bugün Massachussetts’li seçmenlerin yüzde 56’sı eşcinsel evliliği onaylıyor. Yüksek Mahkemenin kararının insanların akıllarına yatması zaman aldı ama politik manzaranın değişmesi konusunda olumlu bir rolü olmuş görünüyor.
 
ABD Temyiz Mahkemesi’nin de teslim ettiği gibi, anayasanın tarihi ‘geçmişte görmezden gelinmiş ya da dışlanmış insanların anayasal haklarının ve korunmalarının sağlanmasının hikâyesidir’[19]. 1960’larda başka ırklara da tanındıktan sonra evlilik kurumu nasıl varlığını sürdürdüyse, yirminci yüzyılda da eşcinsel çiftlere tanındığında varlığını sürdürecek. Eşcinsel çiftlerin dâhil edilmesi evlilik kurumunu değiştirirse, bu değişim muhtemelen iyiye doğru olacak ve böylece adil olma ideali hayata geçmiş olacak. O halde evliliğin kendisi ve daha önemlisi anayasal eşitlik ilkesi için adaletli tek sonuç, cinsel yönelimlerine bakılmaksızın uzun süreli ilişkiler yaşayan, aile ilişkilerine bağlı insanlara eşit düzeyde itibar ve saygı sağlamaktır.

Gay Marriage: For Better or for Worse? What We've Learned from the Evidence
by William N. Eskridge Jr. and Darren R. Spedale
Oxford University Press, 336 pp., $25.00 (paper)
 
Same-Sex Marriage and the Constitution
by Evan Gerstmann
Cambridge University Press, 231 pp., $70.00; $23.99 (paper)
 
Marriage, Sexuality, and Gender
by Robin West
Paradigm, 287 pp., $91.00; $26.95 (paper)
 
Same-Sex Marriage and Religious Liberty: Emerging Conflicts
edited by Douglas Laycock, Anthony R. Picarello Jr., and Robin Fretwell Wilson
Becket Fund for Religious Liberty/Rowman and Littlefield, 329 pp., $85.00; $34.95 (paper)
 
4 Haziran 2009 


[1] 2003 yılında, Goodridge çiftinin Massachusetts Eyaleti Kamu Sağlığı Bakanlığı’na karşı açtıkları dava. Mahkeme Kamu Sağlığı Başkanlığı’nı mahkûm etmiştir (ç. n.)
[2] ‘Goodridge’lerin Kamu Sağlığı Bakanlığı’na Açtığı Dava’, 798 N.E.2d 941, (Massachusetts, 2003).
[3] Kerrigan’ın Kamu Sağlığı Kurul Üyesi’ne Açtığı Dava’, 957 A.2d 407 (Connecticut, 2008).
[4]Varnum’un Brien’e Açtığı Dava’, 763 N.W.2d 862 (Iowa, 2009).
[5] Lewis’in Harris’e Açtığı Dava’, 908 A.2d 196 (New Jersey, 2006).
[6] ACLU, American Civil Liberties Union (ç. n.).
[7] İncil’in dünyanın yaratılışını anlatan bölümü (ç. n.)
[8] Hıristiyanlık inancında varolan Baba, Oğul ve Kutsal Ruh şeklindeki üçlü tanrısallığın yerine, Tanrı’nın tekliğini öngören Hıristiyan inancı (ç. n.)
[9] Ronal Dworkin, tıpkı din gibi evliliğin de tarihin şekillendirdiği ve katılımcıları tarafından sürekli yeniden şekillendirilen bir kurum olmasından dolayı, devletin evliliğin anlamını dondurmasına olduğu kadar, dinin anlamını dondurmasına karşı da müsamahasız olmamız gerektiğini ifade ediyor. Bkz. Ronald Dworkin, Is Democracy Possible Here? (Princeton University Press, 2006), sf., 87-89.
[10] Andrew Sullivan, "State of the Union," The New Republic, May 8, 2000.
[11] Adını 1922-1932 arasında çeşitli dönemlerde Fransa Savunma Bakanlığı’nı yürütmüş André Maginot’dan alan ve Luxemburg-İsviçre sınır hattında bulunan savunma hattı. Yapımına 1926’da başlanmış, 1935-1969 yılları arasında faal kalmıştır (ç. n.)
[12] Lawrence’ın Texas’a Açtığı Dava, 539 U.S. 558 (2003).
[13] Evlilik Davaları Hakkında, 43 Cal. 4th 757 (2008).
[14] İngilizce’deki ‘making love’ ifadesinin doğrudan karşılığı (ç. n.)
[15] Söz konusu makale Same-sex Marriage and Religious Liberty isimli kitapta yer almaktadır Bkz. Daycock, D. Et al. (der.) (2008). Same-sex Marriage and Religious Liberty. Boulder&NY: Rowman and Littlefield Pub. (ç. n.)
[16] Kees Waaldjik, "Small Change: How the Road to Same-Sex Marriage Got Paved in the Netherlands," in Legal Recognition of Same-Sex Partnerships: A Study of National, European, and International Law, edited by Robert Wintemute and Mads Andenaes (Hart, 2001).
[17] California Eyaleti’nde 5 Kasım 2008 tarihinde yapılan ve eşcinsel evlilikleri yasal hale getiren düzenlemeye karşı verilen önerge. Yürütülen kampanya başarıya ulaşmış, 26 Mayıs 2009’da California’da eşcinsel evlilik yasaklanmış, ancak o güne kadar yapılan evliliklerin geçerliliğini koruyacağı açıklanmıştır (ç. n.)
[18] Romer’ın  Evan’a Açtığı Dava, 517 US 620 (1996).
[19] United States v. Virginia, 518 US 515, 557 (1996).

Volume 56, Number 11, July 2, 2009
"The Same-Sex Future"


Etiketler: insan hakları, aile
İstihdam