18/07/2016 | Yazar: Rosida Koyuncu

Hêvî LGBTİ Derneği’nin hazırladığı ‘Mülteci LGBTİ’ler’ kitabı Türkçe, Kürtçe, Arapça olmak üzere üç dilde yayınlandı.

Hêvî LGBTİ Derneği’nin hazırladığı “Mülteci LGBTİ’ler” kitabı Türkçe, Kürtçe, Arapça olmak üzere üç dilde yayınlandı.

Kitap, Mourid Barghouti’nin “Sürekli köklerinden koparılmak için bir kere köklerinden sökülüp atılmış olmak yeter insana” sözü ile başlıyor.

Kitapta mülteci, göçmen ve misafir kavramlarını tanımlanıyor ve bu terimlerin hukukta karşılığından bahsediliyor. Geçici koruma durumunun ne olduğunun, yasal dayanağının, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin uluslararası hukuka ve anlaşmalara dikkat çekilerek, “geçici korumanın” Türkiye’de uygulanmasını anlatılıyor.

Kitap, Suriye’den gelenler ağırlıkta olmak üzere İran, Mısır ve Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye sığınan LGBTİ’lerin hikâyelerine yer veriyor.

IŞİD’e katılan eşcinsellerden, IŞİD’in saldırılarında yaralananlara; protestolara katılması sebebiyle işkence gören trans kadınların Türkiye’ye sığınma sürecinden, Türkiye’de yinelenen ayrımcılık ve dışlanmaya kitap mültecilerin güncel sorunlarına ışık tutuyor.

“Sevdiğim çocuk IŞİD üyesi olmuş”

19 yaşındaki Ezdiyar, Türkiye’ye gelince hayatında ilk kez bir fabrikada işçi olmuş. Onun anlattıkları arasında Suriye’de okuduğu erkek lisesinde yanında oturan bir arkadaşı da var. Onun da eşcinsel olduğunu hissediyormuş o zamanlar. Aralarında cinsel bir ilişki yaşanmasa da dostluk kurmuşlar. Yıllar sonra sosyal medyada bu arkadaşına rastlamış, bir IŞİD’li olarak… Yakaladıkları eşcinselleri binaların tepesinden atan bir IŞİD’li olarak…

IŞİD hapishanesine düşen ve tecavüz edilen arkadaşları olduğunu da anlatıyor Ezdiyar. Sevdiğim çocuk IŞİD’e katıldıktan sonra fark ediliyor ve hapishanede tutuluyor. Burada bir IŞİD üyeleri tarafından tecavüze uğruyor. Tecavüz eden adama “Ya beni buradan çıkarırsın ya da seni onlara söylerim” diyor. Bu konuda ona tecavüzcüsü ona yardımcı olarak kaçmasını sağlıyor ve Almanya’ya kaçıyor.

“Suriyeli değil, Lübnanlıyım diyorum”

Suriyelilere karşı önyargıdan kaynaklı kimliğini saklayan Mişa ”Ben 23 yaşındayım ve savaştan önce Halep’te yaşıyordum. Babam öldüğünde ben 12 yaşındaydım. Şam’da yetimhanede kaldım. Feminen bir gey olduğum için orada benimle dalga geçtikleri için yurttan kaçtım. Annem yaşıyordu ama benimle ilgilenmiyordu. İki yıl boyunca sokakta seks işçiliği yaptım. Seks işçiliğine 14 yaşında ilk olarak 10 dolar karşılığında yaptım. Fuhuştan içeri atıldım. Seks işçiliği yaptığım için polisler tarafından defalarca tecavüze uğradım. 7 ay çocuk hapishanesinde kaldım. Hapiste koğuş arkadaşlarım bana kötü davranıyordu.”

Hapishanedeyken annesinin Suudi Arabistan’da çalıştığını, arayıp durumunu anlattığında annesinin kendisini istemediğini söyleyen Mişa; “cuma protestoları” başlayınca Lübnan’a gidiyor. Lübnan’dan Türkiye’ye geldiğinde “Suriyeli misin?” sorusuna ise “Hayır, Lübnanlıyım” dediğinde insanların daha farklı yaklaştığını anlatıyor. Seks işçiliği yaptığını ve bunun mecburiyetten olduğunu belirten Mişa; “Trans misafirhanesi olmasaydı sokakta kalacaktım. İstanbul’da hayat zor ve pahalı. Sürekli homofobiye ve transfobiye maruz kalıyoruz. Amerika’ya gitmek istiyorum.”

“Hukuk okuyordum şu an Türkiye’de işsizim” 

Mısırlı Suma, Arap Baharı’ndan sonra Sisi’yle başlayan cadı avını, Türkiye’ye uzayan hikâyesinde İstanbul’dan birden Uşak’a yollanışını anlatıyor. Çünkü mülteciler ikamet edecekleri kentleri kendileri seçemiyorlar.

Mısır’da hukuk fakültesinde öğrenciyken aynı zamanda LGBTİ örgütleri ile ilişkide olduğundan ve çalışmalarda olduğu zaman sürekli devlet ve polis şiddetine maruz kalındığını aktaran Suma: “Mısır’da “Ben LGBTİ’yim demek” başlı başına suçtur. Bir arkadaşım benim ismimi verdiği için bir gün polis kontrolünde gözaltına alındım. Ve işkenceye uğradım. Bana “Bir eşcinsel arkadaşının ismini ver seni bırakırız” dediler.”

“Sen tam erkek değilsin” 

Ülkesinde ailesinden gördüğü şiddet ve tecavüz yüzünden Türkiye’ye sığınan İranlı Azeri Ramtin’in, Türkiye’de de kaderinin değişmediğini anlatıyor. Çalıştığı birçok yerden parasını alamayan Ramtin: “Hiçbir insan farklı olduğu için bu kadar azap çekmesin” diyor. “Çalıştığı yerde emeğinin karşılığını vermemek tüm mülteci işçilere reva görülen muamele ama üzerine bir de LGBTİ olmak, suistimali arttırıyor. Keza Suriyeli olduğu için şişirilen ev kiraları, LGBTİ’ler için daha da yükseliyor. Kötülük, karşısındakinin çaresizliğiyle büyüyor. Ben psikoloğa gittiğimde bana “Sen tam erkek değilsin, bu ilacı kullanırsan tam erkek olacaksın” dediler. Kullandığım ilaçlar 6 ay sonra ilaçlar bende unutkanlık ve depresyona neden oldu.”

“Çaresizlikten seks işçiliği yapıyorum”

İranlı Martha: “Askerden sonra doktorlar bana sürekli ameliyat sürecinden bahsediyorlardı ve cinsiyet geçiş ameliyatı ol dediler. Belki bu durumum geçicidir diye düşündüm ve evlenirsem geçer dedim evlendim. Evlendikten sonra aptal ve sorumsuz bir ‘koca’ oldum. Eşimi de mutlu edemedim kendim de mutlu olmayınca boşandım.”

Martha Denizli’de yaşıyor. Metropollerin dışındaki kentlere yerleştirilenlerin maruz kaldığı taciz, tecavüz ve şiddet yüzdesi daha yüksek. Hastanelerden karakollara kamusal hayata katıldıkları her yer, keyfi uygulamalar kadar dışlanma da demek. Mecbur bırakıldıkları kayıt dışı sektörlere, yeni tanınan çalışma izni hakkının girmesi mümkün değil. Martha çaresizlikten seks işçiliği yaptığını söylüyor.

“Hem savaştan hem de ailemden kaçıyorum”

Halepli Ali 18 yaşında. Suriye’de yaşarken LGBTİ kelimesini hiç duymamış, çocukluğundan beri hissettiği “başkalığın” adını koymamış. Savaş sonrası bütün ailesi İstanbul ve Gaziantep arasında dağıldı ama onun ayrıca kaçması gerekiyordu. Ailesi eşcinsel olduğunu öğrenmişti; akrabalarından sürekli tehdit telefonları alıyordu. “Suriye’ye dön, savaşa katıl ve öl” diyorlardı. Hatta hangi tarafta katılacağı dahi umurlarında değildi, basbayağı çocuklarının ölmesini istiyorlardı. Türkiye’de para kazanmak istedi, çalıştığı markette bir çalışan tecavüz etti. Bu da yetmedi, oturduğu ev taşlandı. Bir keresinde ilaç, bir diğerinde çamaşır suyu, diğerinde şampuan içerek intihara teşebbüs etti. Ali’nin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne yaptığı başvuru sonucu Kanada’ya yerleşimi onaylandı. Fakat Ali, Türkiye’de ne kadar beklemesi gerektiğini bilmiyor. Türkiye’de beklemekten usandığını söyleyen Ali, bir an önce Kanada’ya gitmek istiyor.

“Şeyhe 'beni iyileştirdin' dedim”

Humuslu Nadir: “14-21 yaşlarım arasında cinsel yönelimimi tanımlayamıyor ve inkâr ediyordum. Benim için oldukça sancılı bir dönemdi. Psikoloğa gittim ve bana ilaçlar verdiler. Elektroşokla, porno seyrettirip babamın fotoğrafını bana göstererek vicdan azabı çekmemi istiyorlardı. Tedavi denilen bu işkencelere maruz kaldım.”

Bir dönem onu altı ayda iyileştireceğini söyleyen bir şeyhe gittiğini belirten Nadir, “Dördüncü ayda iyileştiğimi söyledim. “Artık gelen diğer geyleri sen iyileştireceksin” dedi. Bu süreçte Arapça kaynaklar dışında İngilizce kaynakları okudum, bu beni rahatlattı. Kendimle barışık olmam gerektiğini öğrendim” diyor.


Etiketler: insan hakları, mülteci
nefret