25/09/2007 | Yazar: Kaos GL

Kaos GL ve Radyo ODTÜ işbirliğiyle hazırlanan ve 103.1’de yayınlanan radyo programı ‘H

Kaos GL ve Radyo ODTÜ işbirliğiyle hazırlanan ve 103.1’de yayınlanan radyo programı ‘Hayatın Renkleri’ dördüncü haftasına girdi. Hasan Bülent Kahraman, Selçuk Candansayar ve Ebru Demir’in konuşmacı olarak katıldığı programda eşcinselliğin hastalık olduğuna dair yaygın inanış ve bilim alanında yapılan çalışmalar konuşuldu. Eylül Maral’ın haberi.

23 Eylül’de Radyo Odtü’de yayınlanan ‘Hayatın Renkleri’ programı dördüncü haftasına girdi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden psikiyatr Prof. Dr. Selçuk Candansayar ve doktora öğrencisi Ebru Demir’in konuşmacı olarak katıldığı programın ‘Sesli Köşe’ konuğu Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi ve Sabah gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman’dı.

Ege Tekinbaş’ın sunuculuğunu yaptığı programda eşcinselliğin hastalık olduğuna dair yaygın inanış ve bilim alanında yapılan çalışmalar konuşuldu.

’Bilimde eşcinselliğin tarihi insanlık tarihi kadar eski’

Selçuk Candansayar, ‘eşcinsellik ile hangi bilim dalları ilgilenir’ sorusuna ‘Sağlık üzerinden incelersek eşcinsellikle en çok psikoloji bilimi ilgilenir. Sağlık ve tıp alanının dışındaki farklı problemleri, toplumsal bir olgu olarak sosyal psikoloji alanı inceler’ yanıtını verdi.

‘Eşcinsellik genetik, sosyal, psikolojik, toplumsal bir olgu’ diyen Candansayar, eşcinselliğin bilim tarihi içinde insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyledi:

‘Eşcinseller 15. ve 16. yüzyıllarda ise tamamıyla yok etmek için, yakılarak öldürülüyorlardı. 20. yüzyılda ise eşcinselliğe hastalık denildi. Bu geçiş döneminde ahlak ve akıl yönünden bakarsak, katı ahlakçı zihniyet eşcinselleri, şizofrenlerde olduğu gibi, yola getirilecek, tedavi edilecek kişiler olarak görüyordu. Tedavi baskısı da doğal olarak ruhsal bir örselenme yaratıyordu. 70'li yıllara geldiğimizde özgürleşme hareketinin kadınları ve eşcinselleri de kapsadığını görüyoruz. 80'lerde Amerika'da eşcinsellik hastalık olmaktan çıkarıldı ama bunun arkasında 20–30 yıllık bir mücadele vardı. Ama bu sefer de ‘eşcinsellik genetik bir bozukluk mu, tedavi edilebilir mi’ olgusu gündeme geldi.’

’Kurlaşma davranışları hemcinsine yöneldi’

Mikro biyoloji ve genetik alanında doktora öğrencisi Ebru Demir meyve sinekleri ve sirke sineklerinin genetiği üzerine yaptığı çalışmaları anlattı. Erkek sineklerin protein üreten bir geninin değiştirilmesi ile kurlaşma davranışlarının hemcinsine yöneldiğini gözlemlediklerini söyleyen Demir, ‘2.5 sene süren bu deneyler ile gen modifikasyonu protein üretmeyince erkek sineğin erkeğe, dişi sineğin dişiye kur davranışları tespit edildi. Arılarda ve sirke sineklerinde bu genetik durum benzerdir’ dedi.

‘Her kültürde eşcinsellik vardır’

Demir’in açıklamaları ardından ‘Genetik müdahalelerde etik nerede başlar?’ sorusuna ‘Sinek sisteminde olduğu gibi maymunlar arasında da eşcinsellik vardır’ diyen Candansayar, ‘Eğer hayvanlar aleminde adalet, ordu gibi düzenler olsaydı orada da eşcinselliğe müdahale olurdu’ açıklamasında bulundu.

Heteroseksist düzende ‘eşcinsellik genetikse ortadan kaldıralım’ kanısının yaygın olduğunu söyleyen Candansayar, gebelik danışmanlığının homofobik olanlar için doğum öncesi bir pencere açmak demek olduğunu da belirtti.

‘Her kültürde eşcinsellik vardır’ diyen Candansayar sözlerine şöyle devam etti: ‘Cinsellik, biyoloji, genetik yapı bir matriks veriyor bize. Cinsel yönelim kültür içinde oluşuyor. Cinsellik tek tip değildir. Heteroseksist düzendeki gibi, biyolojik olarak hetero/homo/bi-seksüel olabilir. Cinsellik iki insanın beden ve ruh olarak tamamlandığı bir eylemdir. Cinsin önemi yoktur.’

‘Bu sorunun sorulması ırkçı yaklaşımın kapısını aralar’

‘Sesli Köşe’nin bu haftaki konuğu olan Hasan Bülent Kahraman konuşmasında Antik Yunan’da erkekler arasında ve özellikle belli bir sınıfa ait erkekler arasında ve imparatorluk sistemlerinde eşcinsellik olduğunu söyledi.

Time dergisinin "eşcinsellik genetik bir olgudur" konusunu kapak yapmasını örnekleyen Kahraman, derginin bu sayısının ses getirdiğini ve ‘dünyaya eşcinsel olarak gelinir’ savını ortaya çıkardığını söyledi:

‘Ama bu fizyolojik kabule rağmen eşcinselliğin toplumsal kabulü bir hastalığı ve sapıklığı anlatır. ‘Eşcinsellik hastalık mıdır’ sorusunun sorulması bile bireysel düzeyde bu söylem dışlayıcı ve aşağılayıcıdır. Irkçı yaklaşımın kapısını aralar. İnsanlar arası ilişkiler içinde kişisel bir tercih, bir kimliktir eşcinsellik’

‘Çocuklar terapiye çoğunlukla zorla getiriliyor’

Kahraman’ın ardından konuşmasına devam eden Selçuk Candansayar, cinsel kimliğin aile ve toplum tarafından şekillendirildiğini söyledi:

‘Cinsel kimlik gelişimi küçük yaşta ortaya çıkar. Analitik psikoloji de 3 - 3.5 yaşlarında tamamlanır. Zaten cinsel kimlik doğum öncesinde mavi-pembe renkler ve anne baba tutumu ile şekilleniyor ve çocuğu edilgenleştiriyor. Çocuk 9-10 yaşlarında haz verici eylemi keşfediyor, bedenini anlıyor, başka bir bedeni haz verici varsayıyor. Eşcinselliğin ortaya çıkması bu anlamda hemcinsine yönelmesidir. Kültürel düzeyde bu olumsuz bir etkidir, onaylanmaz.’

9-15 yaş arasında yapılan bir örneklemede, çoğunun hemcinsiyle en az bir kez cinselliğe yönelik bir oyun içinde olduğunu söyleyen Candansayar, psikolojik destek verdiği aile ve eşcinsel bireyler hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu:

‘Her dönemde eşcinsellere psikolojik destek veriyoruz ve ailesini de terapiye çağırıyoruz. 16 yaş altı bireyler ailesi olmadan gelemiyor. Çocuklar çoğunlukla zorla getiriliyor. Randevuyu erişkin alıyor ve çocuğu eşcinsel ise bizden ‘engellememizi’ istiyor. Aile homofobik ise 3–4 seans sadece aile ile yapılıyor. Bu seanslarda onlara eşcinselliğin tedavi ile heteroseksüelliğe döndürülmeyeceğini anlatıyoruz. Gelenler arasında şiddet görmüş çocuklar da var. Aileleri onları eşcinsellikten ‘vazgeçirmek’ için getiriyor.’

Homofobinin Amerika’da da olduğunu, hatta her yıl, ‘Eşcinselliği tedavi ettim’ diyen bir-iki makale mutlaka yayımlandığını örnekleyen Candansayar, ‘Heteroseksist, erkek egemen bir dünyada var olan düzene aykırı görülen eşcinsellik, her yerde tedavi edilmeye çalışılıyor. Terapi ve ilaç ile tedavi edilmesini onaylayan psikiyatrlar her yerde var. Eşcinselliğin hastalık tanımını yaparsak, ortadan kaldırmak için her şeyi yaparsınız’ dedi.

Programın sunucusu Ege Tekinbaş’ın ‘Eşcinsellik özgürleştikçe cinselliğe, heteroseksüelliğe bakış açısı da değişecek. Eşcinsellik kampanyalarıyla, heteroseksüel ilişkiler de sağlıklaşacak’ yorumuyla bitirdiği ‘Hayatın Renkleri’ gelecek hafta yine 00:30’da 103.1’de yayınlanacak.

Meraklısına:

Ebru Demir, lisansını ODTÜ’de, yüksek lisansını Bilkent’te yaptıktan sonra Viyana Üniversitesi’nin doktora programına kabul ediliyor. Orada bir gün adının bilim tarihine altın harflerle yazılacağı çalışması pek olumlu başlamamış.

‘Başta tam anlamı ile ümitsizdik. Laboratuarda kimse, hatta Barry (Ebru’nun tez danışmanı) bile bu projenin çalışacağına inanmıyordu. Ama ben gene de denemek istedim... Denemeden bilinmez ki... Çok zahmetli bir çalışma oldu; çünkü o zamana kadar bizim kullandığımız homolog rekombinasyon tekniği ile gen modifikasyonu yapmak, sirke sineklerinde dünyada sadece 5 farklı laboratuvarda 5 farklı gen için denenmişti’ Deney büyük zorluklar içinde devam etmiş. Ebru’nun elinde sadece 6 sinek kalmış. Işte o sırada aynı laboratuvarda çalışan arkadaşı Duda kendi sineklerinin bir kısmını ona vermiş. ‘2004 ün Ocak ayının ikinci Pazar günü Duda ile akşam 11 civarı, bu geni değiştirilmiş dişileri normal dişilerin yanına koyduk. Bu dişiler diğer dişilere hemen kur yapmaya başladılar! Sevinçten zıplıyorduk... Barry’yi telefonla aradım. Önce çok sakin karşıladı. ‘Tamam filme kaydet yarın sabah beraber bakalım’ dedi. Telefonu kapattıktan 15 dakika sonra biz hâlâ sinekleri seyrederken bir de baktık Barry geldi. Hepimiz ekrana kilitlenmiştik. Seyrettik, seyrettik...’
Eylül Maral - Ankara

*’Hayatın Renkleri’nde daha önce:

[[103.1’de eşcinselliğe dair önyargılar]] – 09/09/2007

Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam