04/01/2012 | Yazar: Kaos GL

Kadın ve erkeğin sevişmesini cinsellik ama iki erkek karakterin sevişmesini porno olarak algılayan yazar sizi ne kadar ikna ediyor?

Eşcinsellik hakkında kitap okumak veya yazmak isteyenler için kılavuz Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Kadın ve erkeğin sevişmesini cinsellik ama iki erkek karakterin sevişmesini porno olarak algılayan yazar sizi ne kadar ikna ediyor?
 
Eşcinsellik hakkında kitap okumak veya yazmak isteyenler için kılavuz
 
 
 
ASLINDA başlığa ”Eşcinsel ilişkiyi anlatan bir kitapla karşı karşıya kalan editörler için” gibi bir ek de yapmak isterdim, ama fazla uzun ve ’aykırı’ olurdu. Önce editörlükle kitap bekçiliğini karıştıranlar için bir örnek: Bizde 2003 yılında yayımlanan ”Dünyanın Sonundaki Ev”in arka kapak yazısında aynen şöyle yazıyordu:” ‘60’lı yılların sonundan başlayarak ’80’li yıllara uzanan romanda, sorunlu ailelerden gelen iki gencin istençleri dışında sürüklendiği yol, eşcinsel bir ilişki oluyor... ”Okuyanlarınız bilir, bu cümlede bir tek doğru vardı, o da romanın ’60’lı yılların sonundan başlayarak ’80’li yıllara uzandığı... Bu iki genç istençleri dışında değil, pekâlâ seve seve, bile isteye Eşcinsel ilişkiye giriyorlardı. Üstelik yıllar süren bir ilişki, aşk, dostluk ve hayat ortaklığıydı roman boyunca anlatılan. Zaten Eşcinsellik niye istenç dışında sürüklenilen bir yol olsun? Ne veya kim insanı zorla Eşcinsel kılabilir? Michael Cunningham’ın göğsünü gere gere yazdığı, dünya okurlarının hayran kaldığı, sizin de alıp yayımladığınız romanı niye saptırıyorsunuz?
 
Arka kapaktaki tanıtım yazısına devam edelim: ”Bobby’den bir bebeği olan Clare’le birlikte bu iki genç, taşrada yaşayan büyük bir aile olmayı deneseler de yaşamın yasalarına ters düşen bir şeyler vardır...” Yaşamın yasalarına mı? Yoksa yaşadığımız bu dünyanın, bu zamanın yasalarına mı? Böyle bir evin, böyle bir ailenin olmadığından ya da hiç olamayacağından neden bu kadar eminsiniz? Bu önyargılarla kitap tanıtmak, her şeyden önce yazara ayıp değil mi? Onun adına siz niye, kimden özür diliyorsunuz? Ve bu korku niye? Milliyet Sanat Ocak 2012 Her yazar, konu sıkıntısı çektiği, ün tazelemeyi, daha çok satmayı, takdir kazanmayı umduğu için Eşcinsel ilişkiyi de yazabilir ya da gerçekten bir derdi olduğu için ve samimiyetle yapabilir bunu. Tabii dersini iyi çalışmak koşuluyla...
 
Eşcinselliğin ’normal’ ilişkiniz krize girdiğinde sizi enseleyecek bir hastalık olduğu bugün hâlâ inandırıcı mı?

’Hoş görülmesi’ zor bir durum
Gelelim yazar cephesine... Dünyada da bizde de ’proje yazarlığı’ diye bir kavram var ve bu kimsenin itiraz edebileceği bir şey değil. Her yazar, konu sıkıntısı çektiği, ”Sıra buna geldi” diye düşündüğü, külliyatını zenginleştirmek istediği, ün tazelemeyi, daha çok satmayı, takdir kazanmayı umduğu için veya gerçekten bir derdi olduğu için ve samimiyetle Eşcinsel ilişkiyi de yazabilir. Tabii dersini iyi çalışmak koşuluyla... Çünkü ”Eşcinsel ilişkiyi yazdım, oldu!” cümlesini bekleyen tuzaklar, tarih, siyaset veya herhangi bir konuda kitap yazma iddiasından hiç de az değildir.
 
İlk romanım ”Üçüncü Tekil Şahıs”tan sonra aldığım bir okur mailinde aynen şöyle yazıyordu: ”Bu kitabı okumadan önce eşcinsellerin de âşık olabileceğini, onların birini böylesine sevebileceğini bilmiyordum.” Homofobinin bazen katliamlarla sonuçlandığı bir ülkede yaşarken, bu ’masum’ sayılabilecek mail insanı rahatlatmaya yetmiyor elbette. İnsandan, insana ait olandan değil de, sanki başka bir canlı türünden bahsediyor gibi davranmak, okur dediğimiz çok geniş bir yelpazede belki yutkunabileceğimiz bir tavır olsa da, inatçı bir cahillik, kibirli bir duruş, hesaplanmış bir mesafe ve klişelere ısrarla sığınmak, söz konusu yazar olunca ’hoş görülmesi’ zor bir durum. Burada yazar veya okur olarak, eşcinsel ilişkinin anlatımına dair özel bir kıyak, bir pozitif ayrımcılık beklentisi içinde olmadığımı, söz konusu dikkat ve özeni her konuda beklediğimi ayrıca vurgulamaya bilmem gerek var mı...
 
Bir eşcinsel karakterin ’anlaşılabilir’, ’hoş görülebilir’ ve ’bağışlanabilir’ olması için çocukluğunda mutlaka tecavüze uğraması gerekmediği konusunda lütfen anlaşabilir miyiz? O karakterin illa bebeklerle oynayan, ponpon terliklerle gezen, annesinin elbiselerini giyen, makyaj malzemesini kullanan bir geçmişi olmasının gerekmediği konusunda da... Her eşcinselin Barbra Streisand’a bayılmayabileceğini, Madonna’ya mum yakarak tapınmayabileceğini, buz patenini sevmeyebileceğini, Eurovision Şarkı Yarışması’nı iple çekmeyebileceğini anlamak çok mu zor? Futbol seven bir eşcinsel niye şaşırtıyor sizi hâlâ? 
 
İlginç olması yetmiyor
Belki de bu ülkede birçok çocuk ve gencin eşcinselliğini açıklayamamasında, iç parçalayıcı birer hayat sürmesinde, ’gizli’ ve başkalarının da hayatının içine edecek şekilde yaşamasında, milyonların ve medyanın gözünün içine baka baka yalan söyleyen, bizatihi kendileri ’homofobik’ olan ünlülerin neden olduğu, ”Ya onlar gibi olursam, onlar gibi algılanırsam!” korkusu kadar, düzenin yılmaz savaşçılarının verdiği gözdağı kadar, gizli ve hafta sonu eşcinselleri kadar, bu klişelerin, kibrin, hissedememiş, içine sindirememiş olma olasılığına karşı insana, ”Bari oku!” dedirtecek cahilliğin ve kör inadın da etkisi yok mu?
 
Kadın ve erkek karakterinin sevişmesini cinsellik ama iki erkek karakterinin sevişmesini porno olarak algılayan yazar sizi ne kadar ikna ediyor? eşcinselliğin sarhoşken de düşülebilecek bir uçurum, ’normal’ ilişkiniz krize girdiğinde sizi enseleyecek bir hastalık veya bir ’ayak kayması’ olduğu bugün hâlâ inandırıcı geliyor mu size? Siz de bir kitabın konusunun sadece ’ilginç’ olmasının yetmediğini, aynı zamanda güzel de yazılması gerektiğin: düşünmüyor musunuz? Dilin olanaklarıyla, kelimelerin özgün alaşımıyla, hantallıktan uzak bir kurguyla, iç derinliği ve düşünce zenginliğiyle...
 
O zaman E. M. Forster’ın ”Maurice”ini buyurun. Christopher Isherwood’un ‘Tek Başına Bir Adam’ını, Murathan Mungan’ın ” Son İstanbul’unu, Bilge Karasu’nun ”Kılavuzu”nu buyurun... Galiba mesele öncelikle yaşarken, yazarken ve okurken homofobiye teslim olmamak?”
 
İşte size konuyu doğrudan veya örtük ele alan bizden ve dışarıdan, eski ve yeni, edebi ya da hafif kitaplardan kişisel bir okuma listesi:
”Fena Halde Leman”, ”Dersaadet’te Sabah Ezanları”, ”Haco Hanım Vay” (Attila İlhan),
”Kılavuz”, ”Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı” (Bilge Karasu),
”Son İstanbul”, ”Üç Aynalı Kırk Oda” (Murathan Mungan),
”Maurice”, ”Manzaralı Oda” (E. M. Forster),
”Ölüm Hastalığı”, ”Mavi Gözler Siyah Saçlar” (Marguerite Duras),
”Giovanni’nin Odası” (James Baldvvin),
”Çıplak Şölen”, ”Yumuşak Makine”, ”Patlamış Bilet”, ”Nova Ekspresi”, (Wİlliam Burroughs),
”Oğlum Erkekleri Seviyor” (Dorit Zinn),
”Adınla Çağır Beni” (Andre Acıman),
”Almodovor Teoremi” (Antoni Casas Ros),
”Çocuğu” (Klaus Mann),
”Eşcinsel Bir Rahibin itirafları” (Marco Politi),
”Ara Sıcak” (Anthony Bidulka),
”Bir Evliliğin Öyküsü” (Andrevv Sean Greer),
”Denizci”, ”Gülün Mucizesi”, ”Hırsızın Günlüğü” (Jean Genet),
”Yırtıcı Geceler” (Cyril Colard),
”Gece Gibi Geçiyorum” (Jonathan Ames),
”Lucas Diye Biri” (Julio Cortazar),
”Mimarın Odası”, ” Romantik Salgın”, ”Günahsız” (İbrahim Altun),
”Bir Maskenin İtirafları” (Yukio Işima)
”Ahlaksız”, ”Ayrı Yol” (Andre Gide),
”Erkek Olmak” (David Co hen),
”Erkek Kızlar” (Reşad Ekrem Koçu),
”Gündelik Mutluluğa Alışma” (Anja Meulenbelt),
”Venedik’te Ölüm” (Thomas Mann),
”Dünyanın Sonundaki Ev” (Michael Cunningham),
”Brooklyn’e Son Çıkış” (Hubert Selby),
”Yalnız Kadınlar Arasında” (Cesare Pavese),
”Dorian Gray’in Portresi”, ”Teleny” (Oscar Wİlde),
”Sınırda Bir Ülke” (Emil Tode),
”Rahibe” (Deniş Diderot),
”Marta Veneranda’nın Yasak Hikâyeleri” (Sonia RiveraValdes),
”Tuhaf Oğlan” (Shyam Selvadurai),
”Monsieurya da Karanlıklar Prensi Avignon Beşlisi 1” (Lavvrence Durrell),
”Tek Meyve Portakal Değildir” (Jeanette VVİnterson),
”Yetenekli Bay Ripley” (Patricia Highsmith),
”Orlando” (Virginia Woolf),
”Bay Z Düşüncenin Cinselliği” (Tufan Erbarıştıran),
”Leyla ile Şirin” (Hülya Serap Doğaner),
”Düşlerin Şarkısı Yok” (Veysel Dikmen),
”Cemil Şevket Bey Aynalı Dolaba iki El Revolver”, ”Solmaz Hanım, Kimsesiz Okurlar İçin” (Selim İleri),
”Paramparça” (Duygu Asena),
”Cahide” (Aysel Özdemir),
”Sıvı”, ”Hayat Roman” (Turgut Yüksel),
”İki Genç Kızın Romanı”, ”Ali ile Ramazan” (Perihan Mağden),
”Üçüncü Tekil Şahıs”, ”Adresinde Bulunamadı”, ”Üvey” (Mehmet Bilal),
”Kırlangıçların Ömrü”, ”Bella” (Stella Acıman),
”Ben Kendimi Affediyorum Tanrım Ya Sen?” (Tijen Kino),
”Kilidi Sırlı Anahtar” (Baki Koşar),
”Travesti Pinokyo” (Sibel Torunoğlu),
”Deniz Kızı” (Zeynep Aksoy),
”Sığınak” (Sadık Aslankara),
”Zarife” (Deniz Kavukçuoğlu),
”Volkan’ın Romanı” (Ahmet Tulgar),
”Kurtlu Elma Şekeri” (Pınar Orhan Küzeci),
”Şimdilik Kadın” (Emine Saraçoğlu),
”HopÇikiYaya Polisiyesi” (Mehmet Murat Somer),
”Hergele Aşıklar” (Niyazi Zorlu),
”Söylenmeyen” (Murat Renay),
”Kent ve Tuz” (Göre Vidal),
”Sevişen Çocuklar Matinesi”, ”Fişini Sen mi Çektin Rüyalarımın” (Çağlar Yerlikaya)
  
Milliyet Sanat Ocak 2012 
MEHMET BİLAL DEDE
mehmetbilaldede@gmail.com

Etiketler: kültür sanat
2024