09/05/2025 | Yazar: Kaos GL

"Bakanlık, aileyi koruma iddiasıyla hareket ederken, aslında aileyi çeşitliliğe ve eşitliğe kapatan bir anlayışı meşrulaştırmaktadır."

Eşitlik İçin Sosyal Hizmet Grubu’ndan Aile Bakanlığı’nın LGBTİ+ karşıtı talimatına tepki Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı genel müdürlüklere ve 81 ilin müdürlüğüne “Toplumsal cinsiyet ve bazı kavramların kullanımı hk." konulu bir yazı göndererek LGBTİ+’ları hedef aldı.

Müdürlük, gönderdiği yazıda; ulusal ve uluslararası kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşlarla birlikte bakanlık birimlerinin yürüteceği çalışmalarda “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet kimliği”, “LGBT”, “SOGIESC (sexual orientations/cinsel yönelim, gender identities, gender expressions and sex characteristics)”, “kapsamlı cinsellik eğitimi” gibi kavramlara karşı ortak bir tutum takınılması gerektiğini savundu.

KaosGL.org’un gündeme getirdiği talimata Eşitlik İçin Sosyal Hizmet Grubu tepki gösterdi. Grup, açıklamasında “Toplumsal cinsiyet eşitliği, yalnızca bir kavram değil; onurlu, adil ve insanca bir yaşamın olmazsa olmazıdır” dedi.

Açıklamanın tamamı şöyle:

“Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ayrımcılığa karşı mı duruyor yoksa ayrımcılığı pekiştiriyor mu? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, toplumsal cinsiyet kavramına ilişkin olarak 81 İl Müdürlüğü ve bağlı birimlere gönderdiği resmi yazı, sosyal hizmet uzmanları ve alandaki diğer insan hakları temelli çalışanlar açısından son derece kaygı vericidir. Söz konusu yazıda, toplumsal cinsiyetin sosyal bir inşa olduğuna dair uluslararası yaklaşımlar "zararlı" olarak nitelendirilmekte, bu kavramların eğitim ve politika belgelerinde yer almaması gerektiği açıkça ifade edilmektedir.

Ancak sosyal hizmet mesleği, bireylerin cinsiyet kimlikleri, cinsel yönelimleri ve yaşam biçimleri nedeniyle ayrımcılığa uğramamasını savunmaktadır. Sosyal hizmet mesleğinin temel amacı, bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına almak ve toplumsal eşitsizliklerle mücadele etmektir. Bu doğrultuda Bakanlığın söz konusu yazısı, yalnızca bir kavramı değil, yıllardır süren toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini hedef almakta; insan hakları, sosyal adalet ve mesleki etik ilkelerle açıkça çelişmektedir.

Bakanlık, toplumsal cinsiyetin yalnızca biyolojik farklara indirgenebileceğini öne sürerken, bu kavramın kültürel, tarihsel ve toplumsal yönlerini tamamen göz ardı etmektedir. Oysa toplumsal cinsiyetin sosyal bir inşa olduğunun kabul edilmesi, bireylerin kendi kimliklerini özgürce ifade edebilmesinin önünü açma potansiyeli taşımaktadır. Bu anlayış, kapsayıcı ve eşitlikçi bir toplum inşa etmenin ön koşuludur.”

“LGBTİ+ haklarının savunulması ailenin çözülmesi değil; güçlendirilmesi anlamına gelir”

“Yazıda LGBTİ+ bireylerin varoluşlarının ve haklarının tanınmasının "aile yapısını tehdit ettiği" öne sürülmektedir. Bu tür ifadeler, yalnızca bilimsel temelden yoksun değil, aynı zamanda ayrımcı ve dışlayıcıdır. LGBTİ+ bireylerin tanınması ve korunması, ailenin zayıflaması değil; kapsayıcılık, eşitlik ve saygı temelinde güçlenmesi anlamına gelmektedir. Sosyal hizmet uzmanları olarak bizler, her bireyin kimliğiyle kabul gördüğü bir toplumsal yapının, sağlıklı ve sürdürülebilir aile ilişkilerinin temelini oluşturduğuna inanıyoruz.

Aile, ancak içindeki tüm bireylerin kimliğine saygı duyulduğunda ve eşit haklara sahip olduğu bir ortamda güçlenebilir. Kimliklerin reddedildiği ya da yok sayıldığı politikalar ise yalnızca ayrımcılığı derinleştirir, toplumsal kutuplaşmayı artırır.

Eğitim, toplumsal dönüşümün en etkili araçlarından biridir. Bakanlığın eğitici eğitimleri ve kamuya yönelik farkındalık çalışmaları da dâhil olmak üzere, toplumsal cinsiyet eşitliği konularını dışlaması, sosyal hizmet mesleğinin değerleri ile doğrudan çelişmektedir. Bu tür eğitimlerin yasaklanması, yalnızca önyargıları pekiştirir; sosyal dışlanmayı ve ayrımcılığı sistematik hale getirir.

Bakanlık, aileyi koruma iddiasıyla hareket ederken, aslında aileyi çeşitliliğe ve eşitliğe kapatan bir anlayışı meşrulaştırmaktadır. Oysa aile, bir ideolojik şablon değil; içindeki bireylerin karşılıklı saygı, sevgi ve hak temelli bir yaşam kurduğu bir yapıdır. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTİ+ bireylerin haklarının savunulması, ailenin çözülmesi değil; güçlenmesi anlamına gelir.

Sosyal hizmet uzmanları olarak, bizler her bireyin hak ve onurunun korunduğu, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi nedeniyle ötekileştirilmediği, eşitlikçi ve özgür bir toplum için mücadele ediyoruz. Bu nedenle Bakanlığın bu dar ve dışlayıcı yaklaşımı yeniden gözden geçirmesi ve insan hakları temelli, bilimsel verilerle desteklenen bir bakış açısını benimsemesi gerektiğini savunuyoruz. Kamuda görev yapan sosyal hizmet uzmanlarının mesleğin etik ilkelerine bağlı kalarak, insan haklarına ve insan onuruna yakışır şekilde görevlerini sürdürmelerini istiyor; mesleki değerlerimize sahip çıkma çağrısında bulunuyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği, yalnızca bir kavram değil; onurlu, adil ve insanca bir yaşamın olmazsa olmazıdır. Herkes için adil ve eşit bir sosyal hizmet mümkün!”


Etiketler: insan hakları, nefret suçları, aile, siyaset
İstihdam