06/09/2017 | Yazar: Kaos GL
‘Yedi İklim, Sindirella’nın saat 24:00’ü geçse de, yalın ayak dolaşsa da sevdiğine kavuştuğu yeni bir masal arayışıyla kuruldu.’
“Yedi İklim, Sindirella’nın saat 24:00'ü geçse de, yalın ayak dolaşsa da sevdiğine kavuştuğu yeni bir masal arayışıyla kuruldu.”
Arzu Tatlı ve Bora Şahinkara, Kaos GL dergisinin 155. sayısı için Yedi İklim Erken Çocukluk Öğrenme Merkezi ile söyleşti:
2014'te, İzmir - Bornova'da, orada satranç öğretmenliği yapan arkadaşım Birkan sayesinde keşfetmiştim. Yedi İklim'den bahsettikçe orayı çok önemsemiştim ve bir çocuğumun olmasını hiçbir zaman hayal etmesem de, mesleki olarak da bu konuyla uğraşıyor olmasam da herkesin merak etmesi gerektiği gibi 'çocuklarla doğru insan ilişkisi nasıl kurulur' meselesi, yaşamımı sürdürürken mutlaka her zaman üzerine düşünüyor olmam gereken başlıca başlıklardan biri olduğundan ötürü Yedi İklim Erken Çocukluk Öğrenme Merkezi'ni Facebook'tan da takibe almıştım. Yıllardır da, paylaşımlarından gözlemleyip, gerçekleştirdikleri etkinlikleri, çocuklara yaklaşımlarını büyük mutlulukla izlerim. O da ne? Yıllardır tanıyor olduğum bir başka arkadaşım Arzu, 2015'te üniversitede Okul Öncesi Öğretmenliği bölümü okumaya karar vermiş. Bunu öğrendikten sonra, ona da Yedi İklim'i keşfettirmiştim geçen sene ve takibe alıp, o da özellikle mesleki açıdan bir gözle etkinliklerini beğeniyle ve notlar alarak takip etmeye başlamıştı. Ve işte şimdi de keşfetme sırası sizlere geldi. Biz Arzu ile dedik; Kaos GL'nin dosya konusu 'çocuk' olmuşken, Yedi İklim ile röportaj yapalım; hem kendi merak ettiklerimizi sorup daha detaylı inceleyelim hem de çocuk sahibi olsun olmasın, mesleği ilgili olsun olmasın, her insanın çocuklarla bir insan ilişkisi kurması gerekliliği yaşadığı sürece olduğu için herkesin ilgisini çekecek bir keşif olacak bu. Aldım yanıma Arzu'yla hazırladığımız sorularımızı, çaldım Yedi İklim'in kapısını, giydim atık toz bezlerinden yapılmış (plastik olmayan) ekolojik galoşlarını, girdim içeri ve başladım muhabbete.
Yedi İklim Erken Çocukluk Öğrenme Merkezi nasıl kuruldu, bahsedebilir misiniz?
Sacide: Okulun duvarında şöyle bir yazı asılıdır: “Yedi İklim Pamuk Prenses'in saraydan sıkılıp iyi bir pamuk üreticisi olduğu, Sindirella’nın saat 24:00'ü geçse de, yalın ayak dolaşsa da sevdiğine kavuştuğu, Fareli Köyün Kavalcısı'nın fareleri peşine takıp onlarla güzel bir orkestra kurup köye geri döndükleri, Kibritçi Kız’ın güne gülümseyerek başlayıp, kahkaha ile noktaladığı, karıncanın arada sırada da olsa iki bağlama, gitar falan tıngırdatabildiği, ağustos böceğinin de elde kazma kürekle ekolojik tarıma merak saldığı, süper kahramanların hep erkek olmadığı, ejderhaların prenses kaçırmaktan bıkıp başka işlere yöneldiği, büyük balığın küçük balığı yemediği, vurdu-kırdının olmadığı yeni bir masal arayışıyla kuruldu”
Sadece çocuğunu sizin öğrenme merkezinize yazdırmış ailelerin değil; çocuk gelişim bölümünde okuyan ve yaygın eğitim sistemine dair eleştirileri olan, ileride kendileri de alternatif okullar açma hayali kuran öğrencilerin de beğeniyle takip ettiği; kendinizi 'alternatif okul' olarak tanımlayan ve böyle tanınmaya başlamış bir okulsunuz. Çocuğunu yazdırmak için sizle ilk defa görüşmeye gelmiş velilere nasıl tanıtırsınız kendinizi?
Sacide: Okul tanıtım toplantıları 2 -3 saat civarında sürüyor. Çünkü, aslında, hemen hemen her konuda farklı bir sözümüz var. Belki bazı başlıklardan bahsedilebilir: Öğretmen-çocuk, çocuk-çocuk ve eğitsel mekan konularında geliştirdiğimiz alternatifler, konvansiyonel erken çocukluk eğitiminin eleştirisi, çocuğa bakış, piyasacı-popülist okul modelini yönelik değerlendirmelerimiz, alternatif eğitim teknikleri, demokratik yaklaşım, katılımcılık, ekoloji ekseni ve bunların çok sayıda alt başlıkları.
Etkinlikleriniz, programlarınız birçok açıdan teker teker konuşmaya değer, çok değerli bir bakış açısı düzeyine sahip. Sırayla bahsetmeye çalışacağız. Hem çocukları üretmeye, yaratıcılığını ortaya çıkarmaya yöneltmekle kalmayan, malzeme kullanımından çocukların doğayla ve hayvanlarla arasında saygı-sevgi köprüsü kuran etkinliklerinizden ve ekolojist bakış açınız konusunda ilham aldığınız ekollerden bahsetmek ister misiniz?
Onur: İşin doğrusu, manipülatif bir niyeti olmadığı müddetçe, doğayı sevmediğini beyan eden bir insan pek bulunmaz. Ama bana sorun biraz burada gibi geliyor. Yani, "insanın doğayı sevmesi" klişesinin, bilinç dışında doğayı kendisinden ayırmasının bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Oysa, doğa insanın kendisi ve müstakil olarak sevilebilecek bir olgu değil. Bir okulda samimi bir ekoloji çalışması yapmaya, okul müfredatlarında "doğa sevgisi" nosyonu ile kurulan çalışmaların, insan ile doğa arasında subjektif bir ayrım yarattığını fark ederek başlamak, muhtemelen çok şeyi değiştirecektir. Haliyle bu sizi, yalnızca bir parçası olduğunuz doğayı, kendinizi tanır gibi tanımaya, doğadan, kendi deneyimlerinizden öğrenir gibi öğrenmeye, doğadan elde ettiğiniz olanakları, kendi sandığınızdan çıkardığınız oyuncaklarmış gibi görmeye götürecektir. Böyle baktığınızda okulun çevresindeki eko-sistemin kendi başına kocaman bir müfredat olduğunu hissedersiniz. O yüzden, bahçemizi, civardaki parkları, küçük korulukları bu perspektifle kendi başına birer okul gibi görüyoruz. Zamanla, yalnızca parkta-korulukta yürüyüş yapmanın ya da okul bahçesinde bulunmanın kendisinin hacimli bir etkinlik olduğunu fark ediyorsunuz. Bu farkediş, bir süre sonra, bu alanlarda düzenli olarak bulunma ihtiyacını getiriyor. Bir bakıyorsunuz, okulu açık alanlara taşıma ile ilgili rutinler gelişmiş. Sonra bir bakıyorsunuz, bahar günü okulun kapalı alanlarında kimse kalmamış.
Yedi İklim'de, ekolojik beslenme, ekolojik hijyen, birlikte yaşadığımız sokak hayvanları, okulun çevresindeki yaban hayatı, geri dönüşüm-kompost gibi ekolojik standartların hepsinde çocukların içkin olduğu ve yukarıdaki perspektif uyarınca bir program vardır. Bu başlıklarla ilgili aklınıza gelen her konu aktif olarak çocuk fikrini ve emeğini içerir. Örneğin bu yıl okulumuzun içine sokakta zor durumda olan iki kedi aldık ve okulda kalmalarına çocuklarla birlikte karar verdik. Bu kararın bir sorumluluğu olarak kedilerin göz damlalarının damlatılmasından, kedilerin kumlarının temizliğine kadar çocuklar kedilerin yaşamının bir parçası. Diğer yandan, kedilerden birinin görme engelli olması, öyle bir canlı ile birlikte yaşam becerilerinin geliştirilmesi açısından çok kıymetli bir deneyim oldu. Örneğin bu, onları, işte parçası oldukları doğaya yakınlaştıran bir deneyim. Yine, mutfaktan çıkan atıkların her gün çocuklar tarafında kompost teknesine götürülmesi, atıkların aslında çocukların kendilerine aitliği, çocukların kendi doğalarını takip etmeleri açısından çok kıymetli. Bir doğa olanağının (gıdanın) tüketip bırakılacak bir şey olmadığı, onu takip etmenin aslında kendini takip etmek olduğu ile ilgili kodlar çalışmaya başlıyor çünkü. Karatavuklar, alakargalar, solucanlar, salyangozlar, sokak kedileri okulumuzun parçasıdır, çocukların komşularıdır. Okulumuzdaki yaban bitkileri ve yetiştirdiğimiz bitkiler çocukların arkadaşlarıdır. Belki de bir ekolojik program için temel perspektif bunun içinde saklı. Özel bir ekole ihtiyaç yok. Ama, fiziksel olanak olsa, arazide Fukuoka ilhamlı bir okul için kafa yormayı isterdim doğrusu.
Görüşmemizde sınıfların olmadığından bahsettiniz; yaşlara göre değil, gelişimsel olarak gruplandırdığınızı söylediniz. 'Gelişimsel olarak' gruplandırmayı detaylandırabilir misiniz biraz? Hangi parametreler?
Melis: Evet, okulumuzda sınıf sistemi yok. Farklı yaşlarda da olsalar çocukların bir araya gelebildikleri, arkadaşlık olanaklarını araştırabildikleri bir okul. Diğer yandan takvim yaşına göre gruplamalar yaparız ama bu çok görünür ve sert bir gruplama değildir. Özellikle bazı bilişsel etkinlerde yaş ve gelişim düzeyi önemli olmakla birlikte, değişik atölyelerde her ay düzenli ölçme yapılır ve anekdot kaydı tutulur. Gözlem ve ölçme sonuçlarımıza göre çocuğun öğrenme alanı ile ilgili çocuk lehine düzenlemeler yapılabilir. Bu düzenlemeleri aynı mahallenin farklı sokaklarında gezebilen çocuklar gibi düşünebilirsiniz. Geçişler bir günlük, bir haftalık veya daha uzun süre için planlanabilir. Tüm çocuklar arkadaş oldukları için, gelişim ve çocuğun ihtiyacı temelli düzenlemeler yaparken çocuk geçişleri oldukça yumuşak hisseder.
Milli Eğitim'in programının aksine 'tek sınıf' anlayışına alternatif geliştirmişsiniz. Yanı sıra, 'tek öğretmen' anlayışını da aşan bir yaklaşımınız söz konusu. Yani bir çocuk Yedi İklim'de sabahtan akşama hemen hemen tüm öğretmeni en az bir kez görmüş oluyor. Tipik anaokulu/kreş müfredatından ne gibi farklılıklarınız var? Bir çocuk Yedi İklim'e sabah girip, akşam çıkana kadar ne gibi bir programla vakit geçiriyor genel olarak?
Sacide: Sabah kahvaltı saatinden sonra çocuklar önceden belirlenen bir planla, çeşitli atölyelerde günlük etkinliklerine başlıyorlar. Haftanın iki günü de çocuklar kendi günlük programlarını kendileri belirler. Gün içinde de günün yerel dinamiğine göre anlık planlamalar yapılabilir. Akış spontaniteye özel olarak önem verir. Öğle yemeği saatine kadar olan dilimde her atölye çalıştırıcısının o gün için planladığı etkinlik okul içi, çoğu zaman da dış mekanda devam ediyor.Yemek sonrası süreçte takvimde uykuya ihtiyacı olan çocukların dinlenme saati var. Diğer gruplar etkinliklerine devam ediyorlar. İkindi kahvaltısından sonra yine değişik atölyelerin çalışmaları ve eve dönüşler başlıyor. Atölyelerimiz, Bilimsel Düşünme, Oyun - Drama, Müzik, Söz, Ekoloji, Sanat atölyeleri.
Çocuklar tüketim sistemi tarafından kuşatılmışlıklarını bir miktar olsun bertaraf edip onları üreten, doğanın farkında olan ve tüm canlılara eşit yaşam hakkını savunan bu çalışmalarınıza ne kadar katabiliyorsunuz? Yedi İklim dışarısına çıktıkları zaman hayatlarında ne kadar etkili olabiliyor? Dışarıdaki dünyanın kirli tarafı ile burada ideale yakın olan güzelliklerin çocuklar üzerindeki çelişkisine dair gözlemleriniz nasıl?
Canan: Acımasız tüketim çılgınlığı, popüler kültür saldırganlığı, bizimle yaşamı paylaşan canlılara bakış ve bunun gibi sayısız başlık için planladığımız, arşivlediğimiz ve uyguladığımız eğitsel etkinliklerimiz var. Bunları bir atölyede tanımlamak yanlış olur, her atölyemiz, başta ekoloji atölyesi olmak üzere bu etkinliklerimizi uygular ve kazanımlarını değerlendirir. Takas pazarları kuruyoruz, çocuklar küçük gelen giysilerini, artık oynamadığı oyuncaklarını, bıktığı kitaplarını arkadaşları ile takas eder. Kendine küçük gelen kıyafeti bir sonraki gün arkadaşında görmek çocukları çok etkiliyor ve mutlu ediyor.
Okulda kumaş havlular kullanıyoruz. Kâğıdın dünyamızdaki önemini vurguluyoruz. Kendi kullanacakları sabunlarını hazırlıyorlar. Kışın tüketeceğimiz yiyecekleri birlikte hazırlıyoruz. Zeytin kurup sebze kurutuyor, kendi pekmezimizi, kremimizi yapıyoruz v.b Atık maddeler ile çok çeşitli eğitsel etkinlikler planlanıyor. Okulda kullanacağımız bazı eşyaları ortak akıl ile dönüştürüyoruz. Eski atletlerden kirli torbaları, kullanılmayan eşyalardan eğitsel materyaller üretiyoruz. Oyuncak günlerimizde çizgi film kahramanları ile ilintisi bulunan obje ve oyuncak kabul etmiyoruz ve bunları çocuklar çember saatlerinde konuşuyorlar. Yedi İklim dışına çıktıklarında birçok çelişki onları karşılıyor şüphesiz. Fakat Yedi İklim sürecinde kazandıkları uzlaşma kültürü, yaşama ait her varlığa saygı, yaratıcı düşünme, sorun çözme yöntemleri, özgür bakış açısı, eleştirel alternatif düşünme yetisi ve kendi varlığına güven bu en kritik yaşam diliminde edindiklerinin onları koruduğuna inanıyoruz. Kısacası yolu Yedi İklim 'den geçen her çocuk çevresine güzel bir şeyler katar.
Günümüzde ve toplumumuzun şehirsel kesiminde büyüklerin çocuklarla geçirdiği vakitlere dair genel olarak en gözünüze çarpan eleştiriye şayan durumlar nasıl oluyor? Tavsiyeleriniz nasıl oluyor?
Dilek: Çocuklar büyük şehirlerde yaşamlarını şekillendiren olumsuz etkenlere yetişkinlerden daha fazla maruz kalıyorlar. Giderek daha fazla betonlaşma, doğanın yok edilmesi, çocuklara yönelik alanlara önem verilmemesi sorunlarını daha yakıcı hissediyorlar. Günümüzde yaygın olarak çocukların götürüldüğü yerler arasında mantar gibi biten AVM'ler başı çekiyor. Yapay çocuk eğlence noktaları ve hazır yemek mekanlarının bulunduğu bu alanlarda uzun zamanlar geçiriliyor. Bunların yanında yabancı dil eğitimi iddialı göstermelik kısa süreli programlı kurumlar, altın günlerini andıran anne-çocuk saatlik programlar, yetişkinlerin kirli dünyasına yönelik markalı, şovlu, animatörlü çocuk doğum günleri, yetişkinlerin planladığı çocukların başı boş bırakıldığı et şölenleri şehirlerde çok rastlanan manzaralardan. Oysa zengin deneyimler için çocukların için doğaya, hayvanlara, bitkilere, su kaynaklarına, dağlara ihtiyacı var.
Yedi İklim'de teknoloji kullanımı nasıl durumda? Yedi İklim dışında da genel olarak çocukların teknoloji ile ilişkisini nasıl buluyorsunuz? Nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Melis: Yedi İklim de teknoloji yalnızca idari işlerin yapıldığı mekan içinde kullanılır. Bazı çocuklara yönelik sunumlar için yansıtıcı aygıtlarımız var. Çizgi film izlenmiyor, okulumuzda bir televizyon ekranı da yer almıyor. Ayrıca eğitimci arkadaşlarımız eğitim sırasında telefonlarını belirlenen bir yere bırakıyorlar.
Toplumsal cinsiyet rollerinin olmadığı bir ortamı sağlayabiliyor musunuz? Bunu ne şekilde yapabiliyorsunuz?
Melis: Erken çocukluk döneminin en baskın duygusu meraktır. Hayatınızda ilk defa gittiğiniz bir ülkede olduğunuzu düşünün. Yeni bir dil, yeni bir coğrafya, yeni insanlar... Her şeyi öğrenmek için duyacağınız o merak duygusunu düşünün. İste çocuklarımızın önünde keşfedilmeyi bekleyen kocaman yepyeni bir dünya var. Doğayı, insanları, kendilerini ve tabii ki karşı cinsi merak ediyorlar. Yedi İklim’de çocuklarımızın bu keşif serüvenine elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyoruz. Toplumsal cinsiyet rollerinden uzakta, dileyenin dilediği kostümü bürünebileceği bir dünya yaratmaya çalışıyoruz. Pembe ve maviden oluşan bir dünyamız yok. Herkes her rengi kucaklayabilir. Ve çocuklarımız bunu çok iyi biliyor. Kostüm dolabımızdan uçuşan etekleri seçebilir bir erkek çocuğumuz ya da bıyık takıp gezebilir bir kızımız. Ve asla kimse tarafından yadırganmaz. Aksine o kadın/erkek işi diyen biri olursa bağırır bir öğrencimiz "Hayır öyle bir şey yok! Kızlar da erkekler de yapabilir!" Cinsiyetten bağımsız herkesin her işi yapabildiği bir yerdeyiz. Çocuklar tamir yapan kadın öğretmenlerini gördüğü gibi yerleri temizleyen erkek öğretmenleri de görebiliyor. Bir şeyi öğretmekten çok kültür haline getirmeye inanıyoruz. Bizim davranışlarımız onların meraklı dünyalarına ışık tutuyor. Bu bilinci aşılamak adına önce kendimizi sonra çocuklarımızı eğitiyoruz. Çocuklarımız neyi merak ediyorsa en anlaşılabilir şekilde öğrenmelerine yardımcı oluyoruz. Bu şekilde toplumun oluşturduğu cinsiyet kimliklerinden bir nebze olsun uzaklaşıyoruz.
Merkezinizde hiç çeşitli kimliksel özelliklerinden dolayı arkadaşları tarafından ayrımcı davranışlarla karşılaşan bir çocuk arkadaşınız oldu mu? Olduysa böyle bir duruma nasıl tepki verdiniz veya olursa bir tepki verme yönteminiz var mı? Velilerin, kendi içinizde çalışanların bu konuda bilinçli tutum alması için bir çalışmanız var mı?
Onur: Erken çocuklukta kimlikler çok hissedilir değildir aslında. Daha çok, "çocukluk" gibi Yedi İklim'in dört bucağında geçerli olan bir kimlikle meşguller. Bu kimliğin belki de en belirleyici tarafı, dünyanın temel döngülerini tanıma gibi çok zor bir iş olması. Yani, çocuklar, erken çocukluk çağında, çok olağanüstü değişkenler olmadığı müddetçe kimliklerle ilgili tasarruflar edinmezler. Bununla birlikte, okuldaki yetişkinlerin sorunlu tutumları kimlik konusunu, çocukların gündemine getirebilir. Doğrusu, Yedi İklim'i oluşturan ilkeler böyle sorunların oluşmasının önüne engel. Ama ayrımcılık bazen açıktan yapılmayabilir, hatta kişi ayrımcılık yaptığının farkına da varmayabilir. Bununla ilgili, nasılsa ilkelerimiz var diye rahat etmek riskli olabilir. Ayrımcılıkla mücadeleyi, en güvenli bulduğumuz alanlarda dahi sürekli olarak yürütmek gerek. Eğitim çalışmaları kadar, meclis üyelerinin birbirini ayrımcılık konusunda denetlemesi, bu konu ile ilgili denetim manuelleri oluşturmak önemli. Yedi İklim'in demokratik eksenle ilgili de kendini değerlendirdiği özdenetim manuelleri bulunur. Yıl bitiminde bir envanterle kendimizi değerlendiririz.
Bir de aklıma şu geldi: Yedi İklim'in çoğulculukla ilgili bir ilkesi var mesela ama, örneğin, bu yıla kadar vejeteryan beslenen çocukları gözetecek bir düzenleme yapmak, yani beslenme menülerini demokratikleştirmek aklımıza gelmemişti. Yani ilkeler doğrularımızı korumuyor her zaman. En azından bundan sonra vejeteryan ailelerin/çocukların canını yakmayacak olmak, her çocuğun keyifle beslendiğini görmek önemli ama yedi yıl boyunca bunu atlamışız diğer yandan.
Bir şiddet söz konusu olunca sınıf ortamında, buna nasıl tepkiler veriyorsunuz? Çocuklar arası şiddete nasıl tepkiler verilmesini öneriyorsunuz? Şiddet her yerde mutlaka çocukların davranışlarına sirayet ediyor. Bununla başa çıkmak için neler yapılabilir?
Sacide: Şiddet çağrıştıran, şiddetle ilgili mesaj veren eğitimde kullandığımız her şey için bir filtreleme sistemimiz var. Çocuk şarkı ve tekerlemeleri, öykü kitapları, oyunlar, oyuncak ve materyaller incelenerek şiddet unsurları ayıklanıyor. Ailelerimize yönelik eğitim çalışmalarımızda çocukların şiddet kültürüne bulaştıran değişkenleri genişçe tartışıyoruz.
Çocuklar arasında gün içinde anlaşmazlıklar ya da dürtüsel nedenlerle atma, vurma,itme v.b davranışlar görülebiliyor.
Küçük yaş aralığındaki çocuklarda kendini sözel olarak değil de davranışsal olarak ifade etmeye dayalı durumlar daha sık oluşabiliyor. Oyuncak, materyal paylaşma meseleleri daha çok.
Bu sorunların çözümü için kullandığımız çeşitli yöntemler var. Çember saati, barış masası v.b. kuralların hatırlatılması.
Daha geniş ve uzun süreli davranış sorunlarında meclis gündemine alınarak tartışılıyor ve çocuğun gözlem ve anektod kayıtları konsülte ediliyor, uygulanacak eğitsel yol kararı alınıyor.
Çocukları akademik anlamda geliştirme konusunda ne düşünüyorsunuz? Fen eğitimini hiç sormuyorum bile,bu alandaki çalışmalarınızı görebiliyoruz ama matematik, okuma-yazmaya hazırlık gibi etkinlikler de yaptırıyor musunuz? Sistemin örgün eğitimine hazırlayan bu tarz etkinliklerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Dilek: Okulumuzdaki atölyelerden biri de "Bilimsel Düşünme Atölyesi". Atölyede basit matematiksel ilişkiler, doğa -nesneler- canlılar-dünya eksenli çok sayıda etkinlik planlanıyor. Aynı zamanda çocukların gelişim aralıklarına uygun kavram çalışmaları doğal materyallerle destekleniyor.
Geleneksel sistemde uygulanan okuma-yazma çalışmaları "eğitim setleri" ile yürütülüyor. Yedi İklim'de ise çok çeşitli materyaller ve açık alan, doğa çalışmaları ile ve yaratıcı düşünme, analiz etme, problem çözme becerileri geliştirmeye yönelik çalışmalarla bu alandaki etkinlikler uygulanıyor.
Kendi kadronuz içerisinde yönetim biçimi olarak meclisten bahsettiniz. Demokratik çalışma şeklinizden bahsedebilir misiniz biraz?
Melis: Okul meclisimiz okulda çalışan herkesin; kurucu, öğretmen, temizlik ve mutfak görevlileri; dahil olduğu bir meclistir. Her ay toplanıyoruz. Olağanüstü durumlarda birden fazla kez topladığımız da oluyor tabi ki. Toplantıda herkesin eşit söz hakkı var. Kimse toplantıda bir ast-üst ilişkisi ya da bir baskı hissetmiyor. Çoğunluk değil çoğulculuk esasıyla toplantılarımızı yürütüyoruz. Yani bir konuda bir kişinin bile ikna olmaması durumunda genelin kararını dayatma değil, ortak bir çözüm üretme arayışına giriyoruz. Sorunlarımızı paylaşarak birlikte karar alarak okulu geliştirmeye dair yeni fikirler üreterek ilermeye çalışıyoruz. Tabii ki bu süreç bahsedildiği kadar kolay değil. Bazen 5-6 saat süren toplantılar yoğun tartışmalar eşliğinde toplantılarımız sürüyor. Demokratik olmayan bir toplumda demokratik bir okul yürütmeye çalışıyoruz. Bu da kolay olmuyor.
Çocukların da meclisi olduğundan bahsettiniz. Çocuk meclisinin işleyişinden bahsedebilir misiniz?
Melis: Meclis toplantılarına belli aralıklarla aileleri de davet ediyoruz. Onlar da kendi gündemleri ile sürece dahil oluyorlar. Bir de çocuklarımızdan oluşan onların okula dair isteklerini dinlediğimiz çocuk meclisimiz var. Aslında bunu yeni yeni deniyoruz ve öngördüğümüzden daha iyi gittiğini görüyoruz. Çocuk meclisi bir öğretmen eşliğinde her gruptan birkaç çocuğun katılımıyla toplanıyor. Okulda değiştirmek istediğimiz şeylere dair konuşuyoruz. Bu yaşların özelliği nedeniyle dikkat süreleri sınırlı olabiliyor ve ortaya çok ütopik-fantastik fikirler de çıkabiliyor. Merdivenleri kaydırağa çevirmek ya da okula uçak almak isteyebiliyorlar. Fikir yürütüp ortak bir karar alarak bunu okul meclisine bildiririz. Okul meclisi çocuk meclisinde alınan kararı en kısa sürede uygular. Örneğin çocuk meclisimizde çocuklarla birlikte orta kata bir bank ve matara dolabı isteme kararı almıştık ve bankımızı da dolabımızı da kazandık. Yine bazı gezi kararları çocuk meclisinden çıkıyor. Kendi kararlarının uygulandığını bilmenin çocuklarımıza ayrı bir güven ve mutluluk kazandırdığını görebiliyoruz.
Çocukların kendi bireysel hakları konusundaki bilinçlerini nasıl yükseltmeye çalışıyorsunuz? Örneğin bir çocuğun kendisinin bir çocuk olduğu için çalıştırılmaması gerektiğini bilmesi, düşüncelerini ifade etmeye hakkı olduğunu ve büyüklerin bunları dinlemesi gerektiğini bilmesi, cinsel istismara maruz kalmaması için kendisi ile nasıl diyalog veya fiziksel temaslar kurulabileceğine dair fikir sahibi olması gibi.
Yedi İklim'in projelerinden biri de " Başka Bir Dünya İçin Değerler". Her ay hazırladığımız eğitsel planlarda, projede yer alan bir "Değer" alıyor ve her atölyede bu değerle ilgili etkinlik planlıyoruz.
Bu temalardan bazıları emek, barış, dayanışma, özgürlük, paylaşma… Bireysellik, bir bütünün parçası olma, farklılıklara sevgi, başkalarını anlama çabası, katılımcılık gibi başlıkları var. Bu başlıklar kazanımlar gözetilerek her düzeyde gruplarda çeşitli etkinliklerle işleniyor.
Kurumunuzda bir 'barış masası' var. Aralarında bir kavga olan çocuklar oturup, diyalog kurup, çözüyormuş ve üstelik bunlara büyüklerin müdahalesi, yönerge vermesi gerekliliği çok az oluyormuş. Çocukların kendi başlarına da bir kavga durumu geldiği zaman, çözüm için barış masasına oturma yöntemini kullanmayı nasıl öğreniyorlar?
Canan: Barış masası çalışmaları da bir proje dahilinde planlanmıştır. İlk basamakta hedeflenen grup düzeyinde barış masasının kullanma amacı ve şekli ihtiyacımız durumunda kullanma kurallarımız açıklanır, bununla ilgili sohbet gerçekleştirilir, resim çalışmaları yapılır.
İkinci aşama bir süreç gerektirir. Çocuklar barış masası kararı aldıklarında bir öğretmen arkadaş onlara eşlik eder, sessizce gözlemler, sona erdikten sonra çocuklarla birlikte değerlendirme yapılır. Bazen öğretmene gruptan bir çocuk da gözlemci olarak katılır. Daha sonra, öğretmen sistemden çekilir, bazı çocuklar kolaylaştırıcı olur. Zaman sonra da, kolaylaştıcıya ihtiyaç duymadan çocukların birbirini barış masasına davet etmesi ve orada uzlaşma deneyimi yaşamaları amaçlanır. Yaşananlar konuşulur çözüm için kullanılan dil, vücut dili, ortaya konan gerekçeler tartışılır. Deneyim sayısı arttıkça barış masası amacına uygun kullanılabilir hale gelir.
Barış masasından bahsettikten sonra bir de genel olarak kuralların, bazı ilkelerin işleyişini sağlıklı şekilde sağlayabilmenin sağlıklı yollarını anlatabilir misiniz? Sizin otoriter, üstenci bir anlayışla çocuklarla ilişki kurarak veya ödül-ceza sistemini uygulayarak bu konuda sağlıksız yöntemlerden uzak durduğunuzu biliyoruz.
Canan: Okul içinde ve dış mekan etkinliklerinde uygulanan kurallar var. Bu kurallar atölyelerimizde atölye çalıştırıcıları ile birlikte çocuk meclislerinde oluşturuluyor ve uygulanıyor. Bu kararları sanat çalışmalarımızla ve sohbetlerle pekiştiriyoruz. Kural ihlal durumlarında grup dinamiği hatırlatmalarda bulunuyor. Spontane gelişen durumlar için çember saatlerimizde örnek olay üzerinden eğitsel teknikler kullanılıyor.
Klasik sistemde yer alan tecrit etme, bekleme-düşünme, mahrum bırakma, farkındalıksız özür uygulamalarını pedagojik bulmuyoruz.
Merkezinizde, çocuklarla geçirdiğiniz vakitler içerisinde hafızanıza yerleşmiş en komik anılarınız neler?
Sacide: Gün içinde yaşamı yeni algılamaya çalışan küçük insanlarla birlikte olmak, anlık birçok komik, ilginç, duygulu anekdot ile karşılaşmak demek. Okulumuzda rekabet kültürünü çağrıştıran her şeye eleştirel bakan bir bakış açısı var. Kapitalizmin en önemli kalelerinden biri olan rekabet duygusunu barındıran tüm etkinlikler ayıklanmıştır. Yarışmalı oyunlar, kıyaslamalara yol açabilecek sergi çalışmaları v.b. Çocuklarla sohbetlerimizde bu konular düzeylerine uygun biçimde paylaşılır. Her çocuğun ayrı bir değer olduğu ve hiçbir arkadaşıyla kıyaslamayacağını bilinci süreç içinde gelişir. Bir gün okula oldukça erken bir saatte geldim, çocuklardan birini gelmiş ve arkadaşlarını bekler buldum. Selamlaştıktan sonra "Çok erken gelmişsin bugün" demek isterken ağzımdan "Birinci sen mi geldin?" cümlesi çıkıverdi. Çocuk cevabı yapıştırdı: "Yarış yok."
Canan: Okuldaki dilimize yeni bir kelime grubu kazandıran anımız da şu: Ben bir bahar günü okula kısa bir etek giyip geldim, erkek çocuklardan biri koşup Onur’a “Onuur, Canan kısa kollu pantul giymiş çok güzeel” demiş. Eteğe artık ne dediğimiz malumunuz.
Nacizane sorularımızla hakkında anlatmaya değer sayfalar dolusu detay olan oluşumunuzu yeterince ifade edememiş de olabiliriz; sizin kendinizi ifade etmek adına veya genel olarak erken çocukluk gelişimi hakkında gündemleştirmek isteyip, dile getirmek istediğiniz bir son söz var mı?
Alternatif bir eğitim demek fazladan enerji ve çaba, beyin gücü, daha fazla zaman ve daha çok ekonomik kaynak ihtiyacı demek. Ama bütün bunlara değer...
Etiketler: insan hakları, eğitim