01/06/2009 | Yazar: Arin Şah

Ya bir gün biterse bu aşk diye ağlıyorum her gece... Soluksuz bir Sonbahar sabahı… Kırmızı bir ışıltıyla koyuldum soluksuz bir yola, zorunlu göç dedikleri buydu, aslında farkına varma

Ya bir gün biterse bu aşk diye ağlıyorum her gece...
Soluksuz bir Sonbahar sabahı… Kırmızı bir ışıltıyla koyuldum soluksuz bir yola, zorunlu göç dedikleri buydu, aslında farkına varmamıştım gerçeğin bir gün yüzüme vuracağına, parçalanmış sayfalar haykırıyor bu şehri terk et diye...
Bir elimde kalbim, diğerinde annem, babam, kardeşlerim haykırmak istiyorum. İstanbul Tarlabaşı’na ayak basıyorum, aman Allahım İstanbul dedikleri bu olsa gerek benim gibi bir kaç arkadaş görünüyor ufukta, süzüle süzüle hafiften kırıta kırıta naçizane vücutlarıyla adeta bir kuğu gibi süzülüyorlar. Varıyor yanıma, "selam kız" diyorlar. Mutluluktan kalbim duracak, ilk defa birileri bana ben olduğumu hissettiriyor "kız" diyerek...
Kendimi anlatıveriyorum, kısa bir biyografi... Sokuluveriyorlar koluma, "hadi gidelim" diyerek. Otel dedikleri şey bu olsa gerek herkes benim gibi otelde, çok mutluyum aynı zamanda kalbim kırık. Meğer hayatımız çizilivermiş başkaları tarafından, orada öğreniyorum neden göç etmeye mecbur bırakıldığımı. İlkokuldayken yalnızca depremzedeler göç eder zannederdim. Meğer benliğini kabullendiğin yerde yaşama hakkın bitince de göçe zorlanıyormuş insan. Şimdi nerdeyim, hangi ellerdeyim, yatağımın üstünde pembe çizgili tişörtüm var. Üzerinde kan lekesi, bir de annemin kokusu. Yıkamaya kıyamıyor insan. Kolay değil, anne kokusu ne de olsa. Annen seni erkek evlat olarak verdi babana ama kız diyorlar sana.
Günler çok çabuk geçiyor birbirini kovalıyor adeta. Ocak, Şubat, Mart... Derken geçiyor İKİ YIL... Koskoca iki yıl. Hayatın anlamını tekrar kavrıyorum böylece Tarlabaşı sokaklarında. Aşk dedikleri bu olsa gerek, beyaz atlı prensimi buldum. Saçlarım uzadı, artık benim de anneminki gibi göğüslerim var... Diğer elimde duran ailem, onlar ne yapıyor acaba. Bir sonbahar sabahı.
Aşığım diye haykırmak istiyorum Boğaz'a karşı.
Donup kalıyorum birkaç saniye. Rotamı kaybetmişim nerde hayatım nerde beni koşulsuz sevmeyi başarabilen insanlar. Aslında İstanbul birçok şeyin başlangıcıydı benim için, bu kadar düşeceğimi hissetmemiştim. Markete yöneliyorum biraz abur cubur almak için. Kahkaha sesleri yükseliyor, kulaklarıma çarpıyor şiddetli bir şekilde. "Bir Erkek Kadın halinde", hahay ne kadar komik değil mi?
Temmuz sıcağı, yüzüme vuruyor tüm gerçekleri. Bir akşam, hala sıcak... Kankamla caddede otostoptayız, aramızda yarım karış mesafe... Bir araba duruyor; "Etin kilosu ne kadar" diyorlar gülerek arabadakiler. Sırtımı tüm gerçeklere dönerek bende kahkaha atıyorum. Tekrar ani bir hareketle dönüyorum. Bütün dünyam yıkılıveriyor. Beynimde çöküntüler, aman allahım. Kankam yerlerde kanlar içinde, haykırıyorum... Sesime ses veren yok mu? İnsanlar, insanlar nerede, ya ailem, onlar nerede? Soluğu hastanede alıyorum bir elimde çürüttüğüm hislerim, diğerinde ailem, kankam. Sayfalar uçuyor yüzüme haykırırcasına artık kankam yok... Nerede İNSANLAR?

Hayat bir haykırıştan ibaret miydi benim için? Anneme "seni seviyorum" diyemeyecek miydim hiç? Havar dostlar havar insanlar, nerde benim hayatım? Depremzede, göçzede duydum ama hayatzedeyi yaşadım kendim... Etin KİLOSU KAÇA FISTIK? (AG, BS)

Ateş (Arin Şah)

Etiketler: insan hakları, nefret suçları
nefret