13/04/2006 | Yazar: Kaos GL

Evlensek de mi kurtulsak, evlenmesek de mi kurtulsak?! ‘Hâlâ Tarkan açılcak, Türkiye kurtulcak diye düşünenlere duyurulur. İngiltere'de bakanlar açıldı diye halk bir günde değişmedi, halk yüzyıllar sonunda değiştiği için bakanlar açılabildi. Yoksa bugün Türk parlamentosunda falanca açılsa, tek değişiklik, o kişinin politik yaşamında olur.’

Evlensek de mi kurtulsak, evlenmesek de mi kurtulsak?!

‘Hâlâ Tarkan açılcak, Türkiye kurtulcak diye düşünenlere duyurulur. İngiltere'de bakanlar açıldı diye halk bir günde değişmedi, halk yüzyıllar sonunda değiştiği için bakanlar açılabildi. Yoksa bugün Türk parlamentosunda falanca açılsa, tek değişiklik, o kişinin politik yaşamında olur.’

KAOS GL

Özgür Hürcan

Sıkıldım! Bari yeni bir konu atayım ortaya. Internet'te, www.eshcinsel.net adresinde gördüğüm Newsweek ve Hürriyet haberlerinden yola çıkarak evlilik geyiği yapalım biraz. Newsweek'in 23 Kasım tarihli sayısında dört sayfalık bir yazı vardı. Bu yazı, Avrupa'da halkın artık politikacıların cinsel kimlikleriyle ilgilenmediğini örneklerle anlatan bir yazıydı. Ayrıca Avrupa'daki eşcinsel haklarından söz ediyordu.

24 Kasım 1998 Salı, Hürriyet:"Eşcinsel evliliği ABD'yi karıştırdı"
ABD'nin Şikago Kenti'nde iki eşcinselin kilisede evlenmesi ortalığı karıştırdı. İki erkeğin, geçtiğimiz Eylül ayında Methodist Kilisesi'nde yapılan bir törenle ‘Tanrı huzurunda’ evlenmesini protesto edenler, dün kilisenin önünde büyük bir gösteri düzenledi.
Ancak isin ilginç yani, kilisenin önünde bu gösteri yapılırken, yolun diğer yannda da eşcinsel evliliğine karşı olanlara karşı bir gösteri daha yapıldı. İnsan hakları derneklerinin, lezbiyen ve gey kulüplerinin temsilcilerinin katıldığı bu ikinci gösteri birincisinden daha kalabalıktı.

Bence konuya iki açıdan bakılabilir. Birincisi, Batıdaki gelişmeler genelde olumlu olarak görülebilir. Bir yandan bazı insanlar kilisede hemcinsleriyle evleniyorlar, kıyamet kopuyor (niyeyse?), ki benim çok sıcak baktığım bir şey değil bu tarz eylemler, bir yandan da Avrupa ülkeleri, karşı cins ve aynı cinsten çiftlere yönelik partnerlik (concubinage) yasaları çıkartıyor. Böylece evli kişilerin yararlandıkları bazı haklardan yararlanabiliyorlar.
İkinci bir bakış açısına göre, tipik bir azınlık asimilasyon hareketiyle karşı karşıya olduğu düşünülebilir, Batıdaki eşcinsel kardeşlerimizin. Yani bazılarının, klasik hetero değerleri ustaca pazarlamaları ve eşcinselleri özendirerek, bakın size de aynı hakların kapıları aralanıyor diyerek, çizdikleri yoldan eşcinsellerin ilerlemesini sağlamak, eşcinsellerin de, mücadeleleri sonucu bu "nokta"ya geldiklerine inanıp, aralık kapıdan içeri süzülmeleri, biraz da bunca çektiklerinden sonra, evlilik denen o büyülü kurumun (bööööh!) rahatlığına kendilerini bırakmaları. Evet, doğru bildiniz, her ne kadar ben de iki görüş arasında zaman zaman gelip gitsem de, ruhumun derinliklerinde ikinci görüşe daha yatkınım.

Bu noktada, Türkiye'de yaşıyor olmamızı en azından bireysel olarak bir şans, farklı bir olasılık şansı olarak görebiliriz belki. Ne de olsa henüz çok büyük bir mücadelemiz yok! Var olan küçük çabalarımıza yön vermede, en önemlisi de kendi düşünce biçimimizi, eşcinsellik konusundan hareketle hayattaki duruşumuzu kurmada, batılı eşcinsel kardeşlerimizin deneyimlerinden yararlanıp, onların yanlışlarına düşmemeyi deneyebiliriz.
Gene deminki konuya dönersem, klasik hetero kalıplarını almak ve onları birazcık esnetip bunu bir başarı saymak biraz yanılsama gibi geliyor bazen. O zaman gökkuşağına n'ooldu? Eğer hepsini griye boyayacaktıysak, bunu bir ton açık griye çevirmek için bütün bu çabaya değer mi? Gelip gelinecek nokta, onlar gibi kilisede evlenmeyi başarmak(!) ya da birlikte yaşama belgesi alıp trenlere yüzde bilmem kaç indirimli binmekten mi ibaret olmalı? Peki gelecekteki hedef ne? Yüzde otuz yerine yüzde otuz beş indirim mi? Ben diyorum ki, biraz özümüze dönelim ve gökkuşağının üstünde bir yerler hayal edelim. Onların düşünce biçimlerine hapsolup da, ya bu ya da bunun tam karşıtı gibi ikilemlere sıkışıp kalmayalım. Örneğin, önce şu kutsal evlilik masallarını bir aşalım. Geçenlerde bir arkadaşımın düğününde yine aynısını düşündüm. Evet, güzel olmasına çok güzel bir düğündü ama, bu kadar kutsamak iyi mi? Bir ilişki işte, neresinden baksanız. Biz de onlar gibi ilişkilerimizi kutsadığımızda, ilişkilerimiz terfi edecek mi? Gerçekten daha iyi ilişkilerimiz olacak mı? Yoksa binlerce yıllık hetero evlilik deneyimleri bize hâlâ ders olmadı mı? İnsanlar birbirlerini imzalarla, resmi belgelerle ya da artık maddi manevi ne bulurlarsa onlarla zincirlemek yerine rahat olsalar, birbirlerini sevseler ve bu yetse daha iyi değil mi? Bittiği yerde bitse, insanlar yine ayakta durmayı öğrenseler, böylece haksız eziyetin ve mutsuzlukların önüne geçilse?
Tamam, toptan reddedelim batıdaki eşcinsel hareketin deneyimlerini demiyorum. Sonuçta coğrafya olarak ayrı olsak da onlar bizim kardeşlerimiz. Tabii ki gerçekten olumlu bulduğum pek çok şey de yapıyorlar, örneğin benim çok önem verdiğim "görünürlük" konusunda. Evet, İngiliz kabinesinde dört açık eşcinsel bakanın olması ve insanların bunu umursamayacak düzeye gelmiş olmaları tabii ki çok önemli ve imrenilecek bir durum. Bunda, bence, toplumdaki genel seks tabusunun büyük ölçüde aşılmış olmasının büyük payı var. Bu da doğaldır ki yalnızca eşcinsel hareketle olmamıştır. Daha çok, eşcinsel hareket, bu sayede olabilmiştir. Bu da cinsiyetçi politikalarla ve tabularla savaşmada cinsiyetçilik karşıtı grupların dayanışma içinde olması gerektiği düşüncemi güçlendiriyor. İngiltere'de lezbiyen ve feminist hareketlerin nasıl birbirinden beslendiği, daha doğrusu lezbiyenlerin feminist akımlara nasıl daha geniş bir perspektif kazandırdığı ve beslediği hakkında Kaos'ta okuduğum bir yazı geliyor aklıma. Öte yandan, yine Kaos'ta lezbiyen bir arkadaşın bir yazısında Necla Arat'tan yaptığı alıntıyı anımsayıp umutsuzluğa kapılmadan da yapamıyorum.
Aklımda kaldığı kadarıyla şöyleydi; "Dincilerin yurtlarında çocuklarımız kötü yola itilmekte, sapık eşcinsel ilişkilere sürüklenmektedir." gibi bir şeylerdi. Şimdi gel de dayanış bakalım bu sözde feministle. Yazıyı yazan arkadaş, Necla Arat'a hoş ve esprili bir ceza vermişti, bilmem kaç bin kere "Eşcinsellik sapıklık değildir." yazması yönünde! İşte toplumun genelinin aydın gözüyle baktığı insanların durumu. Bu da bizim, şöhretlere bel bağlamamamız gerektiğini gösteren bir örnek. Hâlâ Tarkan açılcak, Türkiye kurtulcak diye düşünenlere duyurulur. İngiltere'de bakanlar açıldı diye halk bir günde değişmedi, halk yüzyıllar sonunda değiştiği için bakanlar açılabildi. Yoksa bugün Türk parlamentosunda falanca açılsa, tek değişiklik, o kişinin politik yaşamında olur. Neyse, konuyu dağıtmadan, ben yine de Türkiye'deki gerçek feministleri bulup çıkaralım derim. En azından öğrenmeye hevesli feministlere eşcinselliği anlatalım, onlar da bize feminizmi anlatsınlar, aramızda bir bağ olsun. Bu benim şu anda Türkiye koşullarında en çok önemsediğim şeylerden biri. Tabii ki eşcinsellerin kendi içindeki dayanışmayı daha da önemsiyorum. Sonuçta benim şu önümüzdeki on - yirmi yıldaki Türk eşcinsel hareketinden beklentim, toplumdaki cinsel tabularla uğraşmak. Evlenmeden de durabilirim yani! Ama cinsel tabularla uğraşırken, yazının en başında sözünü ettiğim hayallerimizi yitirmeden!




Etiketler:
İstihdam