28/02/2013 | Yazar: Kaos GL

Cinemaximum CEPA Sineması’nda yapılacak festivalin ‘sevmeye yasak olmaz’ başlıklı Gökkuşağı bölümündeki LGBT temalı filmler 3 Mart’a kadar izlenebilir.

!f Ankara’nın Perdesinde Sevmeye Yasak Olmaz Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
!f Ankara Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali bugün başladı. Cinemaximum CEPA Sineması’nda yapılacak festivalin “sevmeye yasak olmaz” başlıklı Gökkuşağı bölümündeki LGBT temalı filmler de 3 Mart’a kadar izlenebilir.
 
David Kato’dan Xavier Dolan’a
Ugandalı gey aktivist David Kato’nun hikâyesini anlatan Call Me Kuchu/Ben Kuchu’yum,  James Dean’in eşcinsel olduğu iddialarının beyazperdede hayat buluşunun filmi Joshua Tree, 1951: A Portrait of James Dean/Joshua Ağacı, 1951: Bir James Dean Portresi ve Eytan Fox’un 2002’de çektiği ve iki İsrailli askerin aşkını anlatan Yossi & Jagger’ın devam filmi olan Yossi, !f Ankara’nın kaçırılmaması gereken gey temalı filmleri.
 
Festivalin Galalar bölümünde yer alan Laurence Anyways ise Kanada sinemasının son yıllardaki en dikkat çeken yeteneği Xavier Dolan’ın son filmi. Cannes’dan Kuir Palmiye ve Un Certain Regard bölümünden de kadın oyuncu ödülünü alan film, Montreal’de geçen marazi bir aşk hikâyesi anlatıyor.
 
İşte bu yılki !f Ankara’nın gökkuşağı filmleri:
 
Benim Çocuğum
Yönetmen: Can Candan
Benim Çocuğum bizi Türkiye’de beş farklı eve götürüyor. Anne-babaların gözünden, lezbiyen, gey, biseksüel ve transeksüel çocuklarının hikâyelerini dinliyoruz. Hikâyeler, inkar, travma, çaresizlik, korku, utanma, kabullenme ve yeniden doğma gibi temalarda ortaklaşıyor.  Bir anne çocuğuna zarar gelecek mi diye endişelenirken, bir diğeri trans kızına aldığı ilk sütyeni hatırlıyor. Bir büyükannenin “Bu iş Allah’tan mı?” diye soruşu var, Allah’tan olanı kabul etmeye hazır. Homofobik ve transfobik bir toplumda çocuklarını olduğu gibi kabul edebilmekle kalmayan bu ebeveynler, deneyimlerini paylaşırken, aktivist olmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlıyorlar. Gücünü anne babaların sevgisinden alan belgesel, homofobinin ve transfobinin karşısına çıkabilecek en güçlü, en sağlam direnişin sade ve içten bir anlatımı.
 
Call Me Kuchu / Bana Kuchu De
Yönetmen / Director: Katherine Fairfax Wright, Malika Zouhali-Worrall
Dünyanın en homofobik ülkelerinden birinde, Uganda’dayız. Kampala’da, David Kato ve aktivist arkadaşları eşcinsel karşıtı kanunlarla savaşıyorlar. Sayıları çok az. “Eşcinselliğe Karşı Yasa Taslağı” HIV-pozitif erkeklerin öldürülmesini, eşcinsel olduğu bilinen birisini şikâyet etmeyenlerin ise hapisle cezalandırılmasını öngörüyor. Yerel gazeteler “Homo Dehşeti! Şehrin Eşcinsellerini Afişe Ediyoruz!” gibi başlıklarla isim listeleri yayımlıyorlar. David ve arkadaşları Uganda hükumetiyle mahkemelerde, televizyonda ve Birleşmiş Milletlerde savaşlarına devam ediyorlar. Fakat belgesel çekimlerinin başlamasından bir yıl, aktivistlerin mahkemede kazandıkları zaferden üç hafta sonra David evinde öldürülüyor. Ben Kuçu’yum hayat ve cesaret dolu karakterleriyle bir polisiye kadar sürükleyici. Aynı zamanda da bizi harekete geçmeye çağıran güçlü bir belgesel. Film karanlığı gösterse de, ışığın nereden geleceğine dair bir fikir vermesiyle büyük önem taşıyor.
 
Joshua Tree, 1951: A Portrait of James Dean / Joshua Ağacı, 1951: Bir James Dean Portresi
Yönetmen: Matthew Mishory
1950’lerin başı, savaş sonrası Hollywood ve tüm mucizeler mümkün. Güzel olan her şeyin elinden tutulduğu ve güzelliğini kaybedene kadar bırakılmadığı günlerde James Dean tabii ki paha biçilmez bir parça ve o da bunun farkında. İkonik hayatının - ya da ölümünün – ardından onlarca hikâye anlatıldı, ancak hiçbiri ona Joshua Ağacı, 1951’in baktığı açıdan bakmadı. Bu bir efsaneyi yeniden kurgulayan ve tam da hayal ettiğimiz James Dean’i yaratan biyografik bir film. Biraz serseri, vahşi bir çocuk ama hep romantik ve sıkı bir entelektüel olan bir adamın kendine güvenli ve yalın bir alan yaratma arzusuna şahit oluyoruz. Uzun lafın kısası, Bayanlar ve Baylar, karşınızda James Dean! Arzumuzun artık belirsiz olmayan nesnesi.
 
Laurence Anyways / Laurence Anyways
Yönetmen: Xavier Dolan
Laurence Anyways, Kanadalı harika çocuk Xavier Dolan’ın bugüne kadarki en iddialı filmi olabilir. Dolan yine Montreal’de geçen marazi bir aşk hikâyesiyle karşımızda. Laurence, üniversitede edebiyat profesörü ve yazar, kız arkadaşı Fred ise hayatını yönetmen asistanlığı yaparak kazanan bir sanatçıdır. Daha ilk andan onlarınkinin çok sahici, tutkulu ve tuhaf detaylarla örülü bir aşk hikâyesi olduğu bellidir: Birbirlerinin bedenlerine şiirler yazıp, ilişkilerindeki hazzı azaltacak şeylerin listesini yapmaktadırlar. Ta ki bir gün Laurence kadın olmak istediğini açıklayana kadar. Dolan, baş döndürücü renkleri ve boş mekânları olağanüstü şekillerde kullanarak Fred ile Laurence’ın ilişkisini on yıl boyunca izliyor. Sonuç yalnızca Dolan’ın üslubunun ve fikirlerinin etkileyici bir sinemasal deneyime dönüşmesi değil, aynı zamanda aşkın iç burkucu ve kalp kırıcı bir tasviri de.
 
Yossi / Yossi
Yönetmen / Director: Eytan Fox
Yossi ve Jagger’i !f izleyicisi hatırlayacaktır. Fox, İsrailli iki askerin Lübnan savaşıyla sonlanan aşkını 2002 yılında çekmişti. Şimdi, on yıl sonra karşımızda sadece Yossi var. En az on kilo daha şişman, kalbi kurşun kadar ağır, ruhu gün batımı kadar karanlık bir Yossi. Yaşadığı büyük kaybı atlatamamış, içine kapanıp işkolik bir doktor olmuş. Fakat Yossi’nin hayatı Tom ile tanışmasıyla değişiyor. Başlangıçtaki ağır ritim izleyiciyi Yossi’nin hüzünlü dünyasına sokuyor ama tam kahramanın depresyonu iliklerimize işlemek üzereyken geleceğe dair umut Tom’da vücut buluyor. Filmin temposu ve sinematografisi karakterlerin değişimiyle beraber canlanıyor. Yossi, duygusal yoğunluğu ve derinliği sadelikle harmanlayan o ender filmlerden.

Etiketler: kültür sanat
İstihdam