15/08/2009 | Yazar: Yusuf Yüksekdağ

‘Yasa, kadın ve erkek dışındaki hiçbir bölgeyi kabul etmemekte ve bu yüzdendir ki bu bölgenin dışındakiler homo sacer olarak kalmaktadırlar.’

‘Yasa, kadın ve erkek dışındaki hiçbir bölgeyi kabul etmemekte ve bu yüzdendir ki bu bölgenin dışındakiler homo sacer olarak kalmaktadırlar.’

Sabancı Üniversitesi öğrencisi Yusuf Yüksekdağ*,  ‘Saygı duyulması gereken kişiler’den ‘farklı görülmemesi gereken kişiler’e geçis sürecini ele alıyor. 

‘Kadın bedenine hapsolmuş bir erkek olmadığımı, kadın-erkek ikiciliğine hapsedilmiş bir trans olduğumu anladığım zaman fark ettim.’[1]

Sinem Sinan Göknur, Kaos GL Dergisinin 32. Sayısına verdiği röportajda bulunan bu açıklamasıyla aslında, eşcinsel, transeksüel ya da travesti kişilerin hapsedildiği ikiliğe dikkat çekmektedir. Nitekim bu tespitin gösterdiği çok temel bir sorun var ki, o da toplumun ya da daha spesifik olmak gerekirse ataerkil toplumun, kendi ‘düzen’ini gözeterek kadın/erkek ikiliği dışındaki hiçbir boyutu kabul etmemesidir. Kapitalist-üretim temelli toplumun bireyleri olarak, ailenin kutsal sayıldığı bir toplumda yaşıyor olmamız kaçınılmaz olarak görülebilir. Alp Biricik’in de bu aktif mücadele içerisindeki anti-kapitalist vurgusu tam da bu noktadan kaynaklanmaktadır[2].

Kuşkusuz bu, sadece Türkiye’de değil, Dünya genelinde karşılaşılan bir durum olarak nitelendirilmelidir. Ancak, aile ve beraberinde gelen ahlak ve düzen söylemleri farklı toplumlarda daha şiddetli ve keskin sınırlara sahip olabilmektedir. Burada ‘farklı toplumlar’ olarak da ataerkil düzenin şiddetli bir şekilde egemen olmaya devam ettiği yerleri örnek gösterebiliriz. Bunun en iyi örneklerinden biri de Türkiye’dir. Nitekim Osmanlı’da, her hanenin başı olan ihtiyar erkek kamunun da bir parçası iken, Kemalist Cumhuriyet projesinin bu var oluş şeklini, bu sefer her ailenin erkek reisinin kamuda var olabildiği bir şekle soktuğu ortaya atılan tezler arasındadır.[3]

Ancak, amacım burada Türkiye’deki ataerkil düzenin temellerini tartışmak ya da bunun diğer toplumlarla karşılaştırmasını yapmak değil,  bu ataerkil düzenin Türkiye’de sahip olduğu güce dair bir kanıt göstermektir. Yine de bu tip teorik bir yaklaşımdan ziyade, aslında bu ataerkil düzenin ahlak ve düzenine en ‘ters’ gelen bireyler olan eşcinsel, transeksüel ve travestilerin yaşadıklarına dair birkaç izlenim elde etmek de aradığımız cevabı bize verecektir.
 
LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu’nda belirtildiği gibi, emniyet kuvvetlerinin travestilerin can güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı umursamaz tavrı, hatta savcılığın dahi travestilerin şikayetlerinin işleme koyulmasında çıkarttığı zorluklar[4] ve ülkücü grupların tehditten ziyade yok etme amacıyla gerçekleştirdikleri eylemler kadın-erkek ikiliğinin dışındaki bu bireylerin, bu tip bir toplumda hayatlarını idame etmelerinin dahi bir hak sayılmadığını göstermektedir. Devletin bu tutumu akıllara Agamben’in homo sacer tanımlamasını getirmektedir. Agamben, yasal olarak öldürülmesinde bir mani görülmeyen ama dini ritüellerde öldürülmesi yasaklanan, dışlanmış kişilere verilen ad olan homo saceri, yasa tarafından müdahale edilen ama aynı zamanda yasanın kendisinden dışlandığı şeklinde yorumlar.[5] Travestiliğin de yasa tarafından pratik olarak dışlandığını, şiddete uğrayan travestiler örneğinde görebiliyoruz. Yasa tarafından aynı zamanda müdahaleye maruz kalmaları da yine LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu’nun diğer kısmında açıkça görülebilir. LGBTT’nin toplumun ‘ahlak’ına yani ‘toplumun düzenin sağlanması için gerekli olan kurallara’ uygun olmadığı gerekçesiyle kapatılmaya çalışılması olarak gösterilebilir.[6] İşte burada Göknur’un bahsettiği kadın-erkek ikiliği dışında bir düzlemin varlığını kabul etmemenin rolünün önemi ortaya çıkmaktadır[7]. Nitekim yasa da kadın ve erkek dışındaki hiçbir bölgeyi kabul etmemekte ve bu yüzdendir ki bu bölgenin dışındakiler homo sacer olarak kalmaktadırlar. Yasemin Öz’ün vurguladığı ‘hukuk sisteminde eşcinseller konusundaki boşluk’[8] da tam da bu noktadan kaynaklanmaktadır. Nitekim hukuk sisteminin kendisi, eşcinselleri dışlamak ama aynı zamanda da müdahale etmek istediği için bu tip bir soruna sahipmiş gibi gözükmektedir.
 
Bu arzu edilen ‘toplum düzeni’nin temellerine yukarıda kapitalizm-aile ekseninde kısaca bir bakış atmıştık. Ancak şimdi, bu ‘homo sacer’lerin, hukuksal boyut dışındaki bir alanda, bu kadın-erkek ikiliğinin başat olduğu bir diğer alan olan toplumsal hayattaki var oluşlarındaki sorunsallara değinmek istiyorum.
 
Göknur, söyleşide; bu ikiliğin arasında sıkışmanın, kendi cinsel yönelimini simgesel olarak açığa çıkarmak gibi bazı yönelimler doğurduğunu belirtir[9]. Göknur, çok titiz bir insan olmasına rağmen, simgesel olarak erkeksi görünmek için bulaşık yıkamadığını buna örnek verir. Aynı şekilde Yasemin Öz de tam tersi bir simgesel yaklaşım ekseninde bir kadının kravat takma gereksinimi hissetmesinden bahseder[10]. Ancak bu davranışın tam da bu toplumsal cinsiyet rollerini yeniden ürettiği kanaatindeyim, tabii Göknur’un bu tespitimin farkında olduğunu da söylemem gerek ki yazının girişinde verdiğim alıntı da bunu göstermektedir. Nitekim Lambdaistanbul’un ‘Ne Yanlış Ne de Yalnızız!’ alan araştırması da gösteriyor ki, toplum tarafından kadın ve erkeğe dair farklı eşcinsel genellemeler yapılmaktadır. Tabii bunun yanında ‘sanatçı kişilik’ gibi daha tek boyutlu genellemeler de mevcuttur.[11] Ancak erkeğin ‘feminen’, ‘ibne’ olarak tanımlanırken, ki ibne kavramının, Biricik’in araştırdığı üzere TDK sözlüğünde pasif eşcinsel manasına gelmesi de toplumun bu yöndeki kabullerini ortaya koymaktadır, kadının da ‘sekse düşkün’, ‘agresif’ vb. toplumsal olarak erkeğe özgü kabullerle tanımlanıyor olması, kadın-erkek ikiliğinin homo-sacerlerinde bile hâlâ bir cinsiyet, yani bizim tabirimizle toplumsal cinsiyet, davranışları arandığını göstermektedir.[12] Nitekim bu kabuller, belirtildiği üzere, sadece ‘normal’ kişiler tarafından değil, yukarıda örnek verdiğim gibi sözde ‘homo-sacer’ler tarafından bile toplumsal olarak zorla davranışa dökülen kabuller haline getirilmekte ve bu aktif mücadelede de savunulması gereken en önemli nokta ikincil plana itilmektedir. ‘Farklılıklara saygı gösterin’ söyleminin benimsenmiş olması da, bana göre, bunun bir örneğidir.[13] Bu, eşcinsellerin farklı ama hoş görülebilir olması gerektiği düşüncesini uyandıran bu söylemdir. Dolayısıyla, ‘siz eşcinsellere’ saygı gösterilse dahi, siz ‘feminen’sinizdir ve bu toplumsal cinsiyet atıflarını yeniden üretecek olan bir söylemdir.
 
Aktif mücadelede sınırların o kadar da kolay kalkamayacağını düşünenler olduğunu kabul ediyorum ve bazı şeylere ‘biz normaliz, sizin gibi’ ekseni yerine ‘saygı’ ekseninde başlamanın en azından bir adım olduğunu da kabul ediyorum. Ancak LGBTT raporunda, ülkücü grupların belirttiği gibi, onların bile travestilere ‘saygısı’ mevcuttur.[14] Ancak, yine de onların yanında yaşamamalıdırlar. Tüm bu kadın-erkek ikiliğini yıkan Harika Çocuğun Öyküsü[15], toplumsal cinsiyetin, toplumsallığı üzerinden, bu toplumsallığın yeniden üretim sürecini kırmak açısından, ütopik tanımlanabilse de, kayda değer bir adım atmaktadır. İşte bu öyküde olduğu gibi, aktif mücadelede benimsenmesi gereken söylemin de, her şeyin toplumsallığı üzerinden gitmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu akademik bir bakış açısından çıkan bir düşünce olsa da, üzerinde konuşulan yazıların da bu aktif mücadelede birer mihenk taşı olması, kaçınılmaz olarak bu tip bir düşünceyi getirmektedir. Nitekim ‘Ne Yanlış Ne de Yalnızız!’ adlı araştırmada gördüğümüz gibi, iş sahibi insanların ‘açılmalarındaki’ düşük oranın varlığı da tam bu noktayla ilgilidir.[16] Çünkü şahsi fikrime göre iş yaşantılarının sekteye uğramaması için, bu tip bir açılmayı göze alamayan insanlar, ‘saygı duyulması gereken kişiler’ değil de, ‘farklı görülmemesi gereken kişiler’ olmadıkça sosyal şiddete maruz kalmaya devam edecekler ve kamu hayatında kendileri gibi olmayı göze alamayacaklardır.(AE)
 
*Sabancı Üniversitesi, Toplumsal ve Siyasal Bilimler Programı, 4. Sınıf öğrencisi

Bibliyografya
 
Agamben, Giorgio. Homo Sacer: Sovereign power and bare life, translated by Heller-Roazen. Stanford University Press, 1998
 
Biricik, Alp. ‘Erkek adam’ Ezberini Bozmak Üzerine: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Sisteminin Resmi Söylem Üzerinden Kurgulanması’, Nil Mutluer, ed., Cinsiyet Halleri: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları. İstanbul: Varlık Yayınları, 2008
 
Gould, Louis. ‘X: The Story of a Fabulous Child’ (1972), (http://www.trans-man.org/baby_x.html)
 
Kaos GL Dergisi. Sayı 32
 
LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu. Ayrıntı Basımevi, 2007
 
Ne Yanlış Ne de Yalnızız! – Bir Alan Araştırması: Eşcinsel ve Biseksüellerin Sorunları Alan Araştırması. Lambda İstanbul
 
Sirman, Nühket. ‘State, Village and Gender in Western Turkey’, Andrew Finkel & Nükhet Sirman, ed., Turkish State, Turkish Society. Routledge, 1990
 
Yasemin Öz, ‘Görünmezlik Kıskacında Lezbiyenler’, Nil Mutluer, ed., Cinsiyet Halleri: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları. İstanbul: Varlık Yayınları, 2008 


[1] ‘Kaos GL Dergisi’ (Sayı 32), 36
[2] Alp Biricik, ‘Erkek adam’ Ezberini Bozmak Üzerine: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Sisteminin Resmi Söylem Üzerinden Kurgulanması’,  Nil Mutluer, ed., Cinsiyet Halleri: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları (İstanbul: Varlık Yayınları, 2008), 238
[3] Daha fazla bilgi için, bkz: Nükhet Sirman, ‘State, Village and Gender in Western Turkey’, Andrew Finkel & Nükhet Sirman, ed., Turkish State, Turkish Society (Routledge, 1990)
[4]LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu’ (Ayrıntı Basımevi, 2007), 4-5
[5] Giorgio Agamben, Homo Sacer, translated by Heller-Roazen, (1998) 15-16
[6]LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu’, 97
[7] ‘Kaos GL Dergisi’, 35
[8] Yasemin Öz, ‘Görünmezlik Kıskacında Lezbiyenler’, Nil Mutluer, ed., Cinsiyet Halleri: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları (İstanbul: Varlık Yayınları, 2008), 202
[9] ‘Kaos GL Dergisi’, 36
[10] Öz, 205
[11]Ne Yanlış Ne de Yalnızız! – Bir Alan Araştırması: Eşcinsel ve Biseksüellerin Sorunları Alan Araştırması’ (Lambdaistanbul), 125-126
[12] Biricik, 236
[13] LGBTT’de Raporu’nda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki ‘farklılıklara saygı’ maddelerine yoğunlaşılması bu iddiayı aklıma getiren nedenlerden biridir.
[14]LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu’, 16
[15] Louis Gould, ‘X: The Story of a Fabulous Child’ (1972), (http://www.trans-man.org/baby_x.html)
[16]Ne Yanlış Ne de Yalnızız! – Bir Alan Araştırması: Eşcinsel ve Biseksüellerin Sorunları Alan Araştırması’ 68, 72


Etiketler:
İstihdam