10/08/2015 | Yazar: Kaos GL

Gazetelerde bu haftanın homofobisi Meydan’da: Babanız sevmezse eşcinsel olursunuz! Cevap Psikolojik Danışman Ertan Öncü’den geliyor: Bir iktidar aygıtı olarak bilginin (ve hatta yanlış bilginin) homofobinin yeniden üretiminde nasıl bir işleve sahip olduğuna güzel bir örnek.

Gasteler bizi söyler: ‘Babamız bizi sevmedi, eşcinseliz!’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Gazetelerde bu haftanın homofobisi Meydan’da: Babanız sevmezse eşcinsel olursunuz! Cevap Psikolojik Danışman Ertan Öncü’den geliyor: Bir iktidar aygıtı olarak bilginin (ve hatta yanlış bilginin) homofobinin yeniden üretiminde nasıl bir işleve sahip olduğuna güzel bir örnek.

Kaos GL, medyayı takip etmeye devam ediyor, matbu basını homofobi, transfobi, nefret söylemi, ötekileştirme, ayrımcılık ve kalıp yargılar penceresinden yeniden okuyor.

1-7 Ağustos tarihleri arasında oltamıza takılan köşe yazısı Meydan Gazetesi’nden geliyor. Aile ve Çift Terapisti Serpil Özşen 6 Ağustos’ta yayınlanan yazısında eşcinselliğe bir neden bulmak için bilimsel bilgiyi eğip büküyor. Ortaya hiç de orijinal olmayan bir lakırdı çıkıyor: Babalarının sevmediği erkek çocukları eşcinsel olur!

Biz de bir yandan Babazula’dan “Babasız Kızlar Korosu”nu açtık bir yandan da meseleyi bir uzmana, Psikolojik Danışman Ertan Öncü’ye havale ettik. Bütün ‘babasız, çirkin kızlara’ selam ve hürmetle…

Psikolojik Danışman Ertan Öncü: Yanlış bilgi, iktidar ve homofobi

Bizler biliyoruz ki cinsellik farklı dinamikleri olabilen karmaşık bir süreç ve özellikle indirgemeci yorumlar içeren yaklaşımlar cinselliği açıklamakta yetersiz kaldığı gibi toplumsal değerlerle ilişkilenen kalıp yargıları da üretme potansiyeli taşımaktadırlar. Bu noktada bilimsellik iddiası altında aslında normatif toplumsal değerlerin yeniden üretildiğini ve de insanların cinsellik konusunda muazzam bir bilgi kirliliği ile karşı karşıya bırakıldığını görmekteyiz. Benzer şekilde psikiyatrinin de bu süreçlerden geçtiğini ve belli yıllara kadar bir cinsel yönelim olarak eşcinselliği cinsel sapma/cinsel kimlik bozukluğu kategorisinde ele aldığını görüyoruz. Tabi ki psikiyatri bu yaklaşımı bırakalı çok oldu ancak bu pedagoji, psikoloji veya psikiyatri alanındaki çalışanların (dünyada ve özellikle ülkemizde) değişimini beraberinde getirmedi.

Psikiyatrinin eşcinselliğe dair terk ettiği yaklaşımlar -tanılama kriterlerinin değiştiği ve güncellendiği günümüze rağmen- halihazırda bazı alan çalışanları tarafından ısrarla benimsenmekte ve yetersiz olan bu indirgemeci yaklaşımlar ışığında eşcinsellik açıklanmaya çalışılmaktadır. Serpil Özşen'in "Çocuğun Cinsel Kimliğinde Kritik Dönem" başlıklı yazısında da gördüğümüz ve altı çizilen bir.ok durum aslında bir iktidar aygıtı olarak bilginin (ve hatta yanlış bilginin) homofobinin yeniden üretiminde nasıl bir işleve sahip olduğuna güzel bir örnek teşkil etmektedir aslında.

“Neden heteroseksüel oluruz?”

İnsan gelişiminde belirli kritik dönemler vardır ve gelişimsel olarak bireyden beklenilen bazı gelişim ödevlerinin (refleksif hareketler, yürüme, konuşma, kişilik gelişimiyle ilgili kazanımlar vb buna örnektir) gerçekleştiriliyor oluşu onun bu evreleri sağlıklı bir biçimde tamamlamasıyla ilişkilidir. Altını çizmekte fayda var ki cinsellik dediğimiz olgu bizim gözlenebilen davranışlarımızın yanı sıra bundan fazlasını ifade eder ve de en önemlisi başta kendi varlığımızla/bedenimizle kurduğumuz ilişkiyle de yakından ilgilidir. Nasıl görünmekten hoşlandığımız, bedenimize ilişkin kişisel algımız, bedenimizi nasıl performe ettiğimiz, başka beden/görünüm veya davranışlarda neyi çekici bulup neyi bulmadığımız, arzularımız ve düşlerimiz cinselliği ifade eden şeylerdir. Tıp literatüründe tanımlanmış olan üç cinsel yönelim vardır ve bunlar eşcinsellik, biseksüellik ve heteroseksüelliktir. Eşcinsellik kişinin cinsel olarak kendi cinsinden bireylere yakınlık duymasını, biseksüellik kişinin cinsel olarak her iki cinse de yakınlık duymasını ve heteroseksüellik de kişinin cinsel olarak kendi cinsi dışındaki diğer cinse yakınlık duymasını ifade eder. Neye göre eşcinsel, biseksüel veya heteroseksüel olduğumuz konusuna bilim dünyasında birçok araştırma vardır ancak hiçbir yaklaşım tek başına bu konuya henüz açıklık getirememektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu açıklama çabasının altında genel olarak eşcinselliğin açıklanma çabası olduğudur. Oysa aynı şekilde neden eşcinsel değil de heteroseksüel olduğumuz da benzer şekilde henüz açıklanamamaktadır.

Cinselliği üremeye indirgeme çabası

Serpil Özşen'in yazısında belirtilen ve altı çizilen "üreme" vurgusu yazarın cinselliği sadece heteroseksüel olan ve üremeyi amaçlayan davranışlar olarak kurguladığını göstermektedir. Oysa cinsellik sadece bu değildir. Cinsellikte temel itki hazdır ve mastürbasyon eylemi kişinin cinsel gelişiminde bu amaca hizmet etmesi yönüyle cinselliğin üreme faaliyetinden daha fazlası olduğuna güzel bir örnektir.  Yine aynı yazıda "baba ile yeterli yakınlık ve özdeşim kuramama" vurgusu yazarın eşcinselliği- genel toplumsal algıyla da çok tutarlı bir biçimde!-sadece erkek cinsi ve de cinsiyet rolleri üzerinden hatalı bir biçimde okuduğunu ortaya koymaktadır. Oysa bir yönelim olarak sadece eşcinsellik değil, biseksüellik ve heteroseksüellik de biyolojik/trans | kadın/erkek herkes için mümkündür ve sizin toplumsal cinsiyet rollerini ne derecede performe ettiğinize indirgenemeyecek kadar da çeşitlilik arz eder. Örneğin bir kadının/erkeğin bünyesinde maskülen özellikler barındırması onun femininite-maskülanite skalasında görece maskülen br noktada olmasıyla ve de kendi cinsiyet rolü inşasıyla ilişkilidir. Bu onun tek başına cinsel yönelimini açıklamakta yetersizdir. Bu kişi heteroseksüel olabileceği gibi biseksüel veya eşcinsel de olabilir. Aynı şey bu skalanın femininite noktasında duran bir erkek/kadın için de benzer şekilde geçerlidir. Bu örneği sadece anlaşılır olması bakımından verdim. Çünkü biliyoruz ki insan cinselliği bizlere çift kutuplu bir tahayyül çizen cins olarak kadın-erkek ve de toplumsal cinsiyet rolü bakımından feminenlik-maskülenliğin sınırladığı bir dünyadan çok daha fazla çeşitliliğe sahiptir.

Bireyin çocukken ebeveyn/bakım verenle kurduğu sevgi ve bağlanma ilişkisinin kalitesi onun özdeğerlilik ve özsaygısını olumlu veya olumsuz yönde etkileyeceği gibi, ardıl olarak gelecek diğer ilişkilerinde ona temel bir perspektif yaratmaktadır. Bu noktada bahsi geçen özdeşim kişilik gelişimimiz bakımından bir gerçekliktir. Ancak cinsel olarak neyi çekici bulacağımız sadece bu ilişkide kurulacak olan bağlanma ve özdeşime indirgenirse bu bizlerin insan cinselliğini yanlış ve yetersiz bir yorumlamamıza yol açar. Bunu kavramak için çevremize bakmamız yeterli aslında: Eğer Serpil Özşen'in yazısında belirttiği gibi olsaydı o zaman kendini heteroseksüel olarak tanımlayan başta aile bireyleri olmak üzere tüm arkadaşlarımız ve tanıdıklarımızın bu sevme-bağlanma ve özdeşim kurma gibi kritik süreçleri başarıyla tamamlamış eksiksiz bireyler olması gerekmez miydi?


Etiketler: medya
İstihdam