14/11/2019 | Yazar: Ali Erol
Kasım ayının ilk haftasının cinsiyetçi ve homofobik nefret “köşe”leri Diriliş Postası, Türkgün, Akit, İnternet Haber ve Türkiye Gazetesi’nden…
Kasım
ayının ilk haftasından homofobik nefret söylemiyle bendini aşıp “köşe”lerine
sığmayan gazete yazılarını sizler için okuduk.
Kasım ayının ilk haftasının cinsiyetçi ve homofobik nefret “köşe”lerini Diriliş Postası, Türkgün, Akit, İnternet Haber ve Türkiye Gazetesi köşe yazarlarından seçtik…
“Ülkemizde her türlü ifsadın yaygınlaşması için kurulmuş Kaos GL gibi sapkın yapı”
LGBTİ+’ları sistematik olarak hedef gösteren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ayrımcı söylemleri gazete köşe yazılarında seyrine devam ediyor.
Bakanın, “LGBTİ”yi “terör” ile aynı cümle içinde telaffuz eden, hedef gösteren ve nefret söylemi oluşturan ayrımcı diline ortak olup yeniden üreterek yayan medya organlarından Diriliş Postası yazarı Murat Özer, “Parti kamuflajında terör” başlıklı köşe yazısında doğrudan Kaos GL Derneği’ni hedef gösterdi. Diriliş Postası yazarı Özer, “2012 yılında terör örgütleri ve onlara destek veren sözde siyasi oluşumların ittifakıyla kurulmuş güya siyasi bir örgüt” sözleriyle hedefine aldığı TBMM’deki siyasi partilerden HDP’ye yönelik köşe yazısında, “Ülkemizde her türlü ifsadın yaygınlaşması için kurulmuş Kaos GL gibi sapkın yapı da HDP’yi oluşturan HDK’nın bileşeni durumda” ifadeleriyle Kaos GL Derneği’ni de nefretine dahil etti.
Türkgün köşe yazarı Mustafa Önder ise “Yeni tehdit: Y-CHP!” başlıklı yazısında, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran parti, artık “Türkiye’nin millî meselesi”” diyor “LGBT” ile “terör” ifadelerini aynı cümle içinde telaffuz etmekte sakınca görmeyen İçişleri Bakanı’nın söylemini tekrar ediyor. Türkgün yazarı Önder, 10 Ekim 2015’te, Emek, Barış ve Demokrasi Mitingine yönelik Ankara Gar katliamının ardından, ilk kez, dönemin AKP’li Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından kullanılan “kokteyl terör” kavramını anımsatan bir ifadeyle devam ediyor: “Parti, bölücü, terör sevici, kripto FETÖ’cü, sosyalist dinci, LGBT’lilerce istila edildi…”
Akit’ten Ali Karahasanoğlu, ““Cumhuriyet” deyip, dindar halkı düşman gören emperyalizmin köleleri!” başlıklı yazısında, “İbnelere, lezbiyenlere hak peşinde koşan, PYD’ye “Terörist örgüt” diyemeyen Ankara Barosu, İzmir Barosu’nun yönetimleri” diyerek gene nefret nakaratına bağlamış.
“İzmir’in tabanı zaten, CHP’ye yatkın..”
Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, Kasım ayının ilk haftasından “İzmir’e bak, İstanbul-Ankara’da olacakları tahmin et!” başlıklı yazısında ise İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu “logo” tartışmalarına, istifa eden AKP’li üyelerin cinsiyetçi ve homofobik nefret söylemiyle ortak oluyor:
“Tahmin ettiğiniz gibi, görür görmez homoseksüelleri, gayleri, lezbiyenleri hatırlayacağınız renkleri, komisyonun logosuna koyuvermişler.. “Renklerden korkmamak lazım” diyor.. Nilay hanım, “Renklerden korkmayacaksınız” dese bile.. Siz bunu.. “Gaylerden lezbiyenlerden korkmayın” olarak anlamanız lazım.. Nilay hanımın yakınından birisi gay çıkarsa, lezbiyenliğe soyunursa, Nilay hanım hiç korkmuyor..”
““Toplumsal cinsiyet eşitliği” diye, ne denildiği, ne kastedildiği belli olmayan, ama kendi kafalarında homoseksüelliği, gayliği, lezbiyenliği meşrulaştırma amaçlı operasyona imza atıyorlar.. Yetmiyor.. Komisyonun logosuna, aynı ahlaksızlığın renklerini taşıyorlar.. Çoğunluğu CHP’li de olsa, İzmir halkının da bu düşüncede olmadığına inanıyorum. Bu açıdan İzmirlilere de hakaret ediyorlar.. Sanki İzmirliler, belediyenin bir komisyonuna, “Gaylerin, lezbiyenlerin renklerinin taşınması operasyonu”na destek veriyorlarmış gibi bir algı oluşturuyorlar..”
“İzmir’in tabanı zaten, CHP’ye yatkın.. Ama
bu tavırlar, bu söylemler, İstanbul ile Ankara seçmeni için ölümdür.. Yarın
Ekrem İmamoğlu, benzer bir çalışmaya imza atarsa..
Ankara’da Mansur Yavaş, benzer bir operasyona imza atarsa.. Ben şimdiden hatırlatayım, İstanbullular, Ankaralılar, belediyenin kapısına dikilir..”
“İstanbul Sözleşmesi” dezenformasyonunda hep aynı nakarat!
Diriliş Postası’ndan bir diğer isim Abdullah Şenaslan, ““Dindar Gençlik”in yetişmesini kimler; neden ve nasıl engelliyorlar?” başlıklı köşe yazısında, “Dindar gençlik istendi lakin İstanbul Sözleşmesi imzalandı.” diyor ve gerisi geliyor: “Gerçek şu ki muhafazakâr ve mütedeyyinler olarak gençleri kaybettik. Genç kitle popülist kültüre yöneldi. O popüler kültür bu ülkenin çocuklarını LGBT destekçisi, marjinal ve kimliksiz yığınlar olmaya doğru itiyor.”
İnternetHaber yazarı Mustafa Sabri Beşer, “Ahlaksızlık operasyonu” başlıklı yazısında, “Gay ve lezbiyen ilişkileri öven, bu tarz ilişkiler yaşayan insanları göklere çıkaran ve bir idol olarak sunan haber ve yazıların sayısında büyük bir artış var.” iddiasında bulunuyor ve yetinmeyip bir de “Ne RTÜK dinliyorlar, ne de bir ceza.” diye ekliyor! İnternetHaber yazarı Beşer, “Adeta cinsiyetsiz, kimliksiz, gayri meşru ilişkiler yaşamaktan zevk alan bireyler yetiştirilmek isteniyor.” ifadeleriyle tasvir ettiği “ahlaksızlık operasyonu”nun arkasında tabii ki “İstanbul Sözleşmesi”ni görüyor!
Türkiye gazetesinden Ahmet Şimşirgil, “İstanbul Sözleşmesi” başlıklı köşe yazısında, “KADEM yalnız değil!” başlıklı yazısında daha önce tekrar ettiği gibi, dezenformasyon üretmeye, toplumsal cinsiyet ve kadın-erkek eşitliğine karşı cinsiyetçi ve homofobik nefret nakaratına devam ediyor:
“Cinsiyet rollerinin kaynağı olan fıtrat ve yaratılış kaldırılmakta güya kadın ve erkek eşitlenmektedir. Kızlara İsmail, Ali, Mehmet, erkeklere ise Ayşe, Fatma ve Hatice isimleri verilecek, giyim kuşam birleştirilecek ve cinsiyet ayırımı olmadan isteyen istediği ile evlenebilecektir. Buna karşı çıkmak ise İstanbul Sözleşmesi'ne göre suçtur. Böylece dinimizce lanetlenen sapkınlıklar, kanunlarla meşrulaştırılmakta, eş cinsellik meşru ve normal hâle getirilmektedir.”
“Ardından İstanbul Sözleşmesi'ni takip etmek üzere AB’den ve Soros’tan gelen paralarla kurulan LGBT’li dernekler, kadınlara bu haklarını duyurmak üzere neredeyse tüm yurdu sarmış durumdadır.”
Not: Bu haberde,
internet ortamı ile sosyal medyadan yapılan alıntıların yazım hatalarına
dokunulmuyor; olduğu gibi alıntılanıyor.
Etiketler: insan hakları, medya