14/08/2023 | Yazar: Eylem Esen Arabacı
Akbelen Direnişi’nde yer alan LGBTİ+ aktivisti Deniz Çelik anlatıyor.
Muğla Akbelen Ormanları'nda yapılan ağaç katliamı, Muğla Valiliği'nin yaptığı 'durduruldu' açıklamasına rağmen hız kesmeden devam etti. Doğa savunucuları, iklim gönüllüleri, feministler, lubunyalar, köylüler özetle toplumun tüm kesiminden insanlar direnişe destek veriyor.
Akbelen Direnişi’nde yer alan LGBTİ+ aktivisti Deniz Çelik’le görüştük, alanda mücadeleye destek veren LGBTİ+ aktivistlerinin deneyimini Çelik’ten dinledik.
Akbelen Ormanı’ndaki direnişinizden bahsedebilir misin?
Biz aslında alana iki lubunya olarak gittik ancak oraya önceden gitmiş ve nöbette olan lubunyalar da vardı. O nedenle biz gittiğimizde alanda en az yedi-sekiz lubunya kadar vardık. Nöbet alanında her ekoloji mücadelesinde olduğu gibi birçok farklı politik zeminden insanlar bir araya gelmişti. İkizköylüler zaten halihazırda dört yıldır sermayenin ve devletin karşısında topraklarını, tarlalarını, yaşamlarını savunmakta olduğundan eylemlerin koordinasyonunda ve bizzat içinde onlar da fiziksel olarak yer almaktaydı. Gençler, lubunyalar, anarşiştler, sosyalistler, köylüler, işçiler ve daha nice farklı kimlik ve sınıfın birleştiği bir noktaydı yani Akbelen. Ben, bir lubunya olarak, en başından sonuna kadar oradaki insanlarla birlikte direnirken hep güvende hissettim. Bu direnişi sürdürürken de lubunyalar olarak beraber gaz ve cop yediğimiz kadar vegan yemeklerimizi de yedik, gullümümüzü de yaptık.
“İklim krizi devletin desteklediği sermayenin aç gözlülüğü nedeniyle derinleşirken, bu krizin asıl faturası tabii ki yine bize kesiliyor”
Sence Akbelen neden savunulmalı? LGBTİQ+ hareketiyle kesişimsel yanları neler?
Başta belirtmek isterim ki, sadece Akbelen değil, Cûdî, Dikmece, Sivas ve sermayenin göz diktiği her yerde doğal yaşam savunulmalı ve iklim krizine artık dur denmelidir. Akbelen özelinde ise dört yıldır Limak ve İçtaş Holdinglerin ortaklaşa katletmeye çalıştığı 740 hektarlık bir alandan bahsediyoruz. Bu alanda 200’den fazla bitki türü, 100’den fazla kuş türü ve 30’dan fazla memeli türü yaşıyor. Buradaki ağaçların kesilmesinden öte, eğer toprak kaldırılır ve yerine maden yapılırsa, yeraltı ve yerüstü sularının zaman içinde yok olmasıyla birlikte ekosistemin geri döndürülemez bir şekilde yok edilmesi anlamına geliyor. Ağaçlarla birlikte yaşayan milyonlarca türün katliamıyla sonuçlanacak bu maden, aynı zamanda çevre bölgelerdeki suların bitmesi, halk sağlığının ciddi anlamda bozulması ve iklim krizinin hızlanmasına işaret ediyor.
İklim krizinin her geçen gün etkisi devletin desteklediği sermayenin aç gözlülüğü nedeniyle derinleşirken, bu krizin asıl faturası tabii ki yine bize kesiliyor. Devlet politikaları ve toplum tarafından ötekileştirilen ve dezavantajlı duruma getirilen LGBTİQAA+lar bu krizden ilk olarak etkilenenler arasında. Doğal kaynaklara erişimin sıkıntılı olduğu ve hava kirliliğin fazla olduğu getto olarak tabir edilen yerlerde barınmaya zorlanan ve sağlık imkanlarından yararlanamayan (başta trans+lar olmak üzere) LGBTİQAA+lar sağlık örgütlerinin de araştırmalarında görüldüğü üzere iklim krizinizden daha çok etkileniyorlar. O nedenle de çoğu ekoloji hareketinde öncülerin kadın ve LGBTİQAA+lar olduğunu görebiliriz. Hareketin yapıtaşı olmamıza rağmen karar mekanizmasında yer almamamız da ayrı bir tartışma konusu.
“Gün geçtikçe derinleşen iklim krizinden en çok ve ilk etkilenenler de lubunyalar oluyor”
Orada olmak neden önemli? Akbelen Direnişi’ne katılmış bir lubunya olarak, diğer destekçilere vermek istediğin bir mesaj var mı?
Bir önceki başlıkta da belirttiğim gibi, biz lubunyaların bu direnişlerde en ön saflarda olmamak gibi bir lüksümüz yok. Gün geçtikçe derinleşen iklim krizinden en çok ve ilk etkilenenler de biz olacağız. Bizi yoksullaştıran, ötekileştiren, ayrıştıran, hor gören devlet ve sermaye suya erişimde bir sıkıntı yaşamayacak, hava kirliliğinin olumsuz etkilerini hissetmeyecek. Onlar cebini doldurdukça biz daha çok sömürülmeye devam edeceğiz. O nedenle ekoloji mücadeleleri her lubunya için hayati önem taşımakta. Tüm lubunyalara buradan seslenmek istiyorum: Bizim üstümüzde kurdukları tahakküm ve baskı rejimini doğa üzerinde de kurmaya çalışanlara karşı ses çıkaralım. Akbelen’den Cûdî’ye, doğa talanına karşı lubunyalar olarak varlığımızı ortaya koyalım, koyalım ki yaşanabilir bir gelecek için ilk adımlarımızı atalım.
Etiketler: insan hakları, yaşam, ekoloji, medya okulu