09/05/2007 | Yazar: KAOS GL

‘Kenan Doğulu, Eurovision birinciliği için şimdi geylerin üzerine oynuyor onlara güveniyor, hatta Avrupa’daki gey barlarda sahneye çıkıp ilgi topluyor ya... Ne yazık, ne acıklı çabalar diye aklımdan geçiriyorum sadece. Eurovision olayının Türkiye’de gelişmesine vesile olmuş kişilerden birine bahsediyordum Doğulu’nun bu hamlesinden, ‘Öyle son hafta oynamakla olmaz o işler’ diyordu.’ Oray Eğin yazdı.

Gey dediğin nedir ki? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

‘Kenan Doğulu, Eurovision birinciliği için şimdi geylerin üzerine oynuyor onlara güveniyor, hatta Avrupa’daki gey barlarda sahneye çıkıp ilgi topluyor ya... Ne yazık, ne acıklı çabalar diye aklımdan geçiriyorum sadece. Eurovision olayının Türkiye’de gelişmesine vesile olmuş kişilerden birine bahsediyordum Doğulu’nun bu hamlesinden, ‘Öyle son hafta oynamakla olmaz o işler’ diyordu.’ Oray Eğin yazdı.

KAOS GL

Oray Eğin

Kenan Doğulu, Eurovision birinciliği için şimdi geylerin üzerine oynuyor onlara güveniyor, hatta Avrupa’daki gey barlarda sahneye çıkıp ilgi topluyor ya... Ne yazık, ne acıklı çabalar diye aklımdan geçiriyorum sadece. Eurovision olayının Türkiye’de gelişmesine vesile olmuş kişilerden birine bahsediyordum Doğulu’nun bu hamlesinden, ‘Öyle son hafta oynamakla olmaz o işler’ diyordu.

Doğulu’nun anlamadığı yüksek sanat ve snob kültür dışında geylerin özel olarak ilgilendiği bir toplumsal olayın en büyük özelliği onun kalitesizliği ve kitschliği. Hele biri kendini gey kültürüne Eurovision’dan pazarlamaya kalkıyorsa kaderi balonlu çikletle açıklanabilir en fazla.

Eurovision insanı rezil de eder, vezir de ama son yıllarda hiç kimseye bir faydasının dokunduğu da söylenemez. Dolayısıyla Kenan Doğulu için bir tür intihar bile olabilir bu yarışma.

‘Camp’te ancak bir şey çok kötüyse çok güzel olabilir’

Eurovision’u anlamak için ‘Camp’ sözcüğünü hatırlamak gerek. Ve elbette Susan Sontag’dan bahsetmeden de olmaz.

Glam rock yıllarında bilinçli olarak kadın gibi giyinen, makyaj yapan, süslenen, cinsiyet sınırlarını kıran figürler için sıkça telaffuz edilen bir tabir ‘Camp.’ Bilinçli olarak kitsch, abartılı ve gösterişli şeyler için kullanılıyor. Televizyonda, müzikte, sinemada yansımaları var.

Susan Sontag, 60’ların sonunda yayınladığı notlarında, Camp’ten bir sanat dalı olarak bahsediyor ve bunu tarih huzurunda ölümsüzleştiryor. (‘Notes on Camp.’) Sontag’ın kriteri çok basit: ‘Camp’te ancak bir şey çok kötüyse çok güzel olabilir.’ Sontag kötü sanatın ancak özel olarak kötü olması niyetiyle üretilerek Camp’e dönüştüğünden söz ediyor. Camp’in bir özelliği de ciddiyeti tamamen yok etmesi, hatta ciddiyete karşı bir alternatif oluşturması. Elbette bunun komik bir alternatif olması şart, ancak asla traji-komik değil, aksine trajediden mümkün olduğu kadar kopan bir komedi...

Kitsch kostümleri, dinlemeyecek kadar kötü şarkılar, koreografisiyle Eurovision tam da Camp. Böylesi bir organizasyonun ana taşıyıcılarının da eşcinseller olması şaşırtıcı değil. Zira Sontag’ın da belirttiği ‘sanatın varolabilmesi için bir sınıfa dayanması’ zorunluluğu günümüzde geylere ihale edilmiş durumda. Geçmişte aristokrasi nasıl sanatın gelişmesini destekliyorsa, bugün yerini eşcinseller aldı. Modadan mimariye, tasarımdan edebiyata, sinemadan müziğe kadar belirleyici sınıf onlar. Ancak Sontag şu ayrımı da koyuyor: ‘Camp zevki eşcinsel zevkten çok daha fazlası. Camp’in ciddi olmama ısrarı, eşcinselin genç kalma ısrarıyla benzeşiyor. Ancak bir insan eşcinseller olmasa da bir şekilde Camp’in doğmuş olabileceğini hissediyor. Zira sanatla aristokrasinin ilişkisi hiçbir zaman ölecek gibi görünmüyor.’



70’lerde ve 80’lerde Camp şimdikinden çok daha önemliydi, bu yüzden Eurovision’dan Abba ya da Celine Dion çıkabiliyordu ve geyler bir şekilde ‘kendi aralarından’ çıkan bu isimleri kollayabiliyorlardı. Nitekim bugün Avrupa’daki neredeyse bütün gey kulüpler kapanışı Abba’yla yapar.

‘Herkes gibi olundu’

Öte yandan, 2000’li yıllarda pek çok şeyle beraber Camp de nostaljinin bir parçası oldu ve günümüzde nostalji gey kültürünün taşıyıcılarından biri değil artık. Bu günümüzde Camp’in tüketilip atılacağını, geçmişteki gibi özenle korunmayacağı anlamına da geliyor.

Zira günümüzde gey aristokratlar, yani sanat mesenleri eski kuşaklardan bağımsız, kopuk bir sanat ortamı yaratmak için uğraşıyorlar

New York Times’da geçtiğmiz günlerde yayımlanan bir yazı, tamamı gey sanatçılardan oluşan bir sergiden bahsediyor ve günümüzdeki ‘Gay sanatının’ izlerini sürüyor. İlginç tespitleri var. (Gay Art: A Movement, or at Least a Moment, 6 Mayıs 2007.)

Günümüzde gey kültüründe geçmişten farklı olarak 80’lerde doğmuş sanatçıları, AIDS’in patlamasını yaşamayan ve o dönemin politizasyonundan nasibini almamış kimlikleri görmek mümkün. Dolayısıyla, gay sanatı bugün daha cüretkar, coşkulu, müstehcen ve açık. Gençlik kültürüne yönelik bir fetiş, kendi kendini teşhir etme, samimi ve apolitik olmak da başka özellikleri.

Almanya’dan bir pembe dizi yazarı ‘Gay kültür sonuna yaklaşıyor’ diye özetliyor durumu, ‘Bir anlamda bundan pişmanlık duyuyorum çünkü eskiden bu kimlik benim için önemliydi, devrimci boyutlarını seviyordum. Ama şimdi herkes evlenmekten falan bahsediyor, herkes gibi olundu.’

New York’ta ‘The Male Gaze’ adlı eşcinsel sergisine katkıda bulunan James Morrison da ‘Sanatta geyliğin ikinci plana düştüğü yeni bir döneme doğru ilerliyoruz’ diyor.

Ve sanatçıların ortak merakı: ‘Günümüzde gey nedir ki?’

Neyse bu kadarı bile Kenan Doğulu için fazla oldu. Tek söyleyeceğim şu: Fazla umutlanmasın.

Kaynak: Akşam, 9 Mayıs 2007

Etiketler: kültür sanat
İstihdam