13/12/2024 | Yazar: Umut Güven

Kavachi; kişisel deneyimlerinden ilham alarak göç, çocukluk anıları, queer, emek ve ev hayatı gibi derin ve anlamlı konulara ışık tutuyor.

Günlük yaşamın performatif yansımaları: Kavachi’nin yaratıcı dünyası Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: The Wind is Whispering in My Ears Flying Butterflies Around and The Moon is Eating Peaches Embracing Each Other Like Mountains Kavachi, Solo Sergi, Künstlerhaus Sootbörn, Hamburg 2024. Michael Zarske

Kavachi, Oberfranken'de yaşıyor. Çalışmalarında, geçici enstalasyonlardan performanslara, videolardan çizimlere ve tekstil tabanlı eserlere kadar geniş bir yelpazede üretim yaptığını söyleyebilirim. Günlük yaşamın performatif ve duygusal yönlerine odaklanan Kavachi, kişisel deneyimlerinden ilham alarak göç, çocukluk anıları, queer, emek ve ev hayatı gibi derin ve anlamlı konulara ışık tutuyor.

Arkadaşlarından ve onların çevrelerinden topladığı tekstil malzemelerini yeni ve yaratıcı anlatımlarla eserlerine entegre ederken, bizlere rengarenk bir dünya sunuyor. Kavachi’nin bu ilham verici dünyasına konuk oldum ve merak ettiklerimi Kaos GL okuyucuları için sordum.

Kavachi, öncelikle teklifimi kabul ettiğin için teşekkür ederim. Seni, senden tanımak isterim. Kavachi’den bahseder misin bize?

Ankara’da, Hacettepe Üniversite’sinde, Resim bölümünde yüksek lisans yaparken tanıştım Kaos GL’yle. Eşcinsel İmgenin İnşası adlı bitirme tezimde kütüphanesinden yararlandım ve vakit buldukça da etkinliklerine katılırdım. 2010, 2011 yıllarıydı… Yaklaşık bir buçuk yıl kaldım Ankara’da, röportaj vesilesiyle tekrar bir araya gelmek beni çok mutlu etti. Hikâye anlatıcısı ve disiplinler arası işler üreten bir sanatçıyım.

Seninle ilgili okumalar yaparken, Kavachi isminin 2018 yılında bir gece yarısı Viyana’da seni bulduğundan bahsettiğin bir anlatıya denk geldim. Kavachi’nin bir hikayesi var mı?

2012 yılıydı, Viyana’yı ilk ziyaretim. Çekya’da Erasmus ögrencisiyken fırsat bulup gitmiştim. İlk o zaman aklıma gelmişti ismimi değiştirme fikri. 2018 yılında tekrar gidince bu fikir tekrar canlandı. Gecenin bir vakti bir otel odasında… Kavas soy ismimden yeni bir isim türetmek istedim. Kavas’ın s harfini kaldırıp Yunan alfabesindeki chi’yi yerine koydum. Küçükken beni gören -sarı saçlı, beyaz tenli olmamdan- bu çocukta Yunan kanı var derdi, bu bağlamda çok eşleştim Kavachi’yle. İsmi bulduktan sonra googleladım. Meğer Güney Pasifik okyanusunda yer alan bir submarine volkanıymış. Daha çok hoşuma gitti ve Kavachi doğdu.

Sanatına, ürettiklerine geçmeden önce, kariyerine baktığımızda iki kişisel sergi, sayısız karma sergi ve birçok ödül var. Peki bunca başarıya giden yolun ilk adımları nasıldı? Sanatla ve üretimle yolun nasıl kesişti de bu yolculuk başladı?

Babaannemin duvar halıları vardı, ceylan, geyik, nehir, dağ, çiçek motifleri olan. Tavukları vardı. 4-5 yaşlarındayken civciv çizimleri yapardım. Biz babamla hafta sonları ve tatillerde Pamukkale’ye sık giderdik, Hierapolis’i gezerdik. Gördüğünü, çizimle anlatma heyecanıyla başladı her şey diyebilirim. Hacettepe’de Güzel Sanatlar’da yüksek lisans yaparken güncel sanatla yakından ilişki kurma fırsatım oldu. Ankara’dan sonra yaklaşık üç yıl İstanbul’da yaşadım. Tezimi yazdığım, farklı işlerde çalıştığım ve üretim yaptığım zorlu bir süreçti. Reddedilme ve başarısız olmak yol gösterdi.

“Aşk, akışkan bir kavram ve keşfedilmesi gereken çok alanı var”

Eserlerine baktığımızda tek tip bir üretimden bahsedemeyiz. Video, resim, tekstille üretim ve performans sanatı gibi birçok disiplini bir arada görüyoruz. Anlatacağın çok şey var ve bunları bizlere ulaştırırken tek bir ortamla veya araçla kendini sınırlandırmak istemediğini düşünüyorum. Öyle mi gerçekten?

Doğru bir tespit. Pratiğimin şekillenmesi farklı şartların etkisiyle gelişti. Kullandığım medyum projenin ruhuna göre değişiyor. Akışkan bir hayat yaşamamdan da kaynaklı olabilir.

“The Wind is Whispering in My Ears Flying Butterflies Around and The Moon is Eating Peaches Embracing Each Other Like Mountains” ismiyle seyirciyle buluşan kişisel sergindeki çalışmalarında gündelik hayatın gerçekleriyle beraber, toplumsal ve politik olana değindiğini görüyorum. Cinsiyet, beden, akışkanlık… Her birini farklı imgeler ve malzemelerle seyirciye ulaştırıyorsun. Kullandığın kumaştan, uygulama şekline; kurbağa imgesinden, orada bize göz kırpan oyuncak ayılara… Hepsinin bir hikayesi var sanki, bahsetmek ister misin?

Serginin başlığı, 2022 yılında Kone Foundation Finlandiya destekli Saari Residence’da kaldığım sürede gelişti. Yerleşke, Turku’ya 30 km uzaklıkta kırsal bir alanda. Denizin kollarının, farklı kuş türlerinin, biyolojik çeşitliliğin, kuş gözetleme kulelerinin, yılanların olduğu özel bir yer. Tabi koruma altında. Stüdyomun olduğu yer, kaldığım evden yaklaşık 200 metre uzaklıktaydı ve belli bir saatten sonra sokak lambaları söndürülüyor. Zifiri karanlık, el lambasıyla dahi görmen zorlaşabiliyordu. Rüzgârın konuşması; gökyüzünün farklı mavisi, pembesi; başka bir ışık, Ay daha bir büyük...

Serginin başlığını kurgularken yan yana gelmesi pek de olağan olmayan durumları yan yana getirip, sergiye de atıfta bulunan soyut bir sahne oluşsun istedim. Ay mesela farkı kültürlerde, feminen enerjiyi, erkek tanrıyı, aynı zamanda cinsiyetsizliği temsil ediyor. İkinci cümlede geçen, şeftali, dijital iletişimdeki şeftali emojisi. Serginin başlığını kurgularken, başlığın serginin içeriğine, konularına akışkan bir gönderme yapmasına özen gösterdim.

Kurbağa imgesi, 2016 yılında, Mommy, When Will I Get Married? video işinde kullanmak için ürettiğim plastik küçük kurbağa objeleriyle ortaya çıktı. Bir süre küçük kurbağa objeleri topluyordum. Kurbağaların bulundukları ortamın koşullarına göre cinsiyetini değiştirebilme özelliği olduğunu öğrendim. Bu özelliğiyle de ilgimi çekti. Derelerde, göllerde, bazen karşımıza yüzen küçük bir nokta olarak çıkar, spermi de andırmaz mı? İnsanın gelişim süreçlerini biraz kurbağanınkine benzetiyorum. Devam etmekte olan The Liars adlı kurbağayı andıran yumuşak heykeller, 2020 yılında gelişti. Topladığım atık kumaşlarla doldurduğum heykeller sürdürülebilirlik kavramını da ele alıyor. Bu yumuşak heykeller, The 6th Ural Industrial Biennial of Contemporary Art, Thinking Hands Touching Each Other sergisinde, Çağla İlk, Misal Adnan Yıldız ve Assaf Kimmel’in küratörlüklerinde, Ekaterinburg ve Ural´da yer alan, ana mekanlarından, Sirk’te gösterilmişti. Hamburg`daki Künstlerhaus Sootbörn solo sergimde de yer aldı. Oynak bir heykel olduğu için her konumlandırıldığında yeni bir form alıyor. Bazen birbirlerine küskün duruyorlar, bazen kızgınca aşk arıyorlar mesela ya da kızgınlar.

Ayılarla ilk karşılaşmam ise 8 yaşlarıma denk geliyor. Kız kardeşimin bir bez bebeği vardı, babam gördü o bebekle oynadığımı; erkek adam bebekle mi oynarmış? diye sinirlenmişti. Dedem bunu duyunca, oyuncak bir ayı almıştı. Bir süre hep onla uyudum. Rafa kaldırdıktan sonra gözlerini boyayınca, sevecen olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşmüştü. O ayı benden habersiz komşunun kızına hediye edildi. Çok rahatsız ediciydi, ayım da ayım diye tutturmuştum. Ayı figürü o zamandan kalmış zihnimde. Ayılar seksüel kültürde kıllılık, irilik ve maskülenlikle eşleştiriliyor.

Çok daha eski eserlerinden bugüne doğru baktığımda, çoğu seride karşıma çıkan ortak kavram çıplaklık veya bazen erotizm oluyor. Bazı çalışmalarda doğrudan sen varken, bazıları çizimlerinle var oluyor. Peki çıplaklık ve beden senin sanatında nasıl anlam buluyor?

Çıplaklık ele aldığım bir konu, The Insect (2012) işinde görülebilir.  Bu iş, Erasmus’la gittiğim Çekya, Usti nad Labem’da, ormanlık bir alanda, saklanma eylemini bedenen nasıl gerçekleştirebilirim sorusu üzerinden gelişti. Neyi saklarız ve neden saklarız? Ormanlık alanlar, parklar, eşcinsel erkeklerin çark yerleri, güvenli bölgeleri ve özgürlük alanları gibi. Bugün bu durum hala önemini koruyor bence. Bilindiği üzere erotizm aşk tanrıçası Eros’tan geliyor. Erotizm aşk demek, aşk akışkan bir kavram ve keşfedilmesi gereken çok alanı var. Aşkın bu alanları benim ilgimi oldukça çekiyor.

“Mizah çok başvurduğum bir alan”

Bu bağlamda, hiç sansürlenen veya senin kendinin sansür uyguladığı, yayımlanmayan veya yayımlanamayan çalışmaların oldu mu?

Dolaylı olarak olmuş olabilir. My Bird Is Singing (2011) yılında ortaya çıkardığım performatif fotoğraf işi. Kuşun ötüyor mu? Daha doğrusu, erekte oluyor musun? sorusundan yola çıktı. Ergenlik dönemimde bana sorulmuş bir soruydu. İlk sorulduğunda kuş ötmesi ne anlama gelir bilmiyordum. 20’li yaşlarımın başında bu konuyla ilgili bir iş üretme ihtiyacı hissettim. Erekte olmuş similyamı, kuş kafesinde eski sevgilimin yardımıyla boydan fotoğrafladık. Tedirgin bir üretim süreciydi. Erekte olmuş similya, genel durumlarda maskülenlikle, erkek olmakla eş değermiş gibi bir algı var. Bu sorunun sorulma sebebi de Anadolu tabiriyle, erkekliğe giden yolda her şey yolunda mı diye kontrol etmektir. 2017 yılında konuyu çizim olarak tekrar ele aldım. İşi, henüz sergileme şansım olmadı.

2021 yılından bir çalışmana denk geldim ve çok keyifli bulduğumu hatırlıyorum. “Gay Proposal” eserinden bahsediyorum. Biraz mizah da içeriyor gibi hissetmiştim o eseri izlerken. Çalışmalarına mizahı dahil ettiğin oluyor mu?

Evet mizah çok başvurduğum bir alan. Gay Proposal da böyle gelişti. Siyasi, kültürel, sosyal baskılara rağmen, aşklarını yeşertenlerin, aşkla yaşamaya, direnmeye devam edenlerin, evlenmek isteyip de evlenemeyenlerin hikayesinden de yola çıkarak ürettiğim bir iş.

Peki, bir eser bizlere ulaşmadan, neyi nasıl anlatacağına yönelik nasıl bir ön çalışman oluyor? Senin beslendiğin, ilham aldığın ve üretim süreçlerine seni hazırlayan etkenler/isimler/ortamlar neler?

Her iş, farklı bir hazırlık sürecinden geçiyor. Notlar alıp eskiz yaparım ama eskize de sadık kalmam. Hüsran kavramı, pratiğimin önemli parçası, ben hayatı kucakladıkça, gelip beni bulmuştur. Kuyruğunu yiyen yılan gibi, bir döngüye kapılmak… En çok edebiyat alanında rastlanan büyülü gerçeklik tarzı ilgimi çekiyor. Derek Jarman’ın güçlü yaşam mücadelesinde sanatı oturttuğu yer, Latife Tekin’in sürreal gerçekçi kitaplarındaki kurguları, Etel Adnan’nın akışkan yazış biçimi, yaşlanma ve yas ile kurduğu ilişki ve Chamovitz’in bitkileri anlamak için kullandığı yöntem bana ilham oluyor. Bunun dışında stüdyo, benim için oldukça versatile bir ortam, bazen yeri değişiyor ve orası benim için çok yönlü bir iletişimin gerçekleştiği yer.

“Göçmenlik konusuyla ürettiğim işler, organik bir şekilde gelişti”

Bir yandan senin kendi kişisel tarihine baktığımızda bir göç hikayesi çıkıyor karşımıza. Göçmen olma halinin de eserlerindeki izlerini görüyorum. Her şeyden önce çok dilli üretimler yapıyorsun, sonrasında doğrudan göç odaklı çalışmaların var. Örneğin Münih göçmenlik ofisi önünde gerçekleştirdiğin performans oldukça çarpıcı bir çalışmaydı. Hayatın için önemli dönüm noktalarından biri olan göç olgusunun sanatına yansımaları sence nasıl oldu?

Göçmenlik konusuyla ürettiğim işler, organik bir şekilde gelişti. 2015 yılında Weimar’a taşınınca yabancıları ilgilendiren oturum alma durumuyla karşılaştım. The Carpet Covers the Earth (2016) işi, yabancılarla yereli bir araya getirme, bir köprü kurma meselesinden yola çıkıyor. Halının kendisi bir metafor. Halıyı daha çok Orta Doğu`yla ilişkilendiriyorum ve birçok göçmenin evinde var olan bir obje. İlkini Weimar Ausländerbehörde`nin önünde Acting Space – Bauhaus Goes Kunstfest 2016 çatısı altında, Kunstfest Weimar ve Bauhaus-Weimar Üniversitesi’nin MFA programı olan Public Art and New Artistic Strategies iş birliğiyle gerçekleştirdim. İkincisini Küratör Eva Neklyaeva`nin daveti üzerine, Spiel Art iş birliğiyle, Münih’teki göçmen dairesinin önünde gerçekleştirme şansım oldu.

Devam etmekte olan bir iş, halının boyu son performansla birlikte 20 metreye ulaştı. Bilindiği üzere kırmızı halı genellikle resmi etkinliklerde seçkin ve saygın kişileri takdir etmenin bir ifadesi olarak kullanılıyor. Kırmızı halı dikiş performansıyla, Avrupalı olmayan yabancıların içine düştükleri zaman alıcı ve yıpratıcı bürokratik süreçleri, görünür kılmak istedim. İşin yaklaşık iki aylık bir hazırlık süreci var. Bu süreçte kırmızı tekstil ürünleri toplanıyor, yerel halkla irtibata geçiliyor, işin farklı kurumlarda sunumları yapılıyor, izinler alınıyor, bağış kutularının yerleştirilebileceği alanlar belirleniyor. Yaklaşık bir veya iki hafta süren performans, yabancılar dairesinin çalışma saatlerine denk geliyor.

En son Münih´te gerçekleşen performans, birçok farklı tartışmanın ve duyguların yaşandığı, fikirlerin paylaşıldığı bir platforma dönüştü. Performans sırasında beni en çok düşündüren, emekli bir hanımefendinin gelip, emekli maaşının yetersizliğine göçmenlerin sebep olduğunu, bir diğer taraftan, 4 yaşında Almanya’ya göç etmiş 20´li yaşlardaki bir gencin hâlâ Alman vatandaşlığını bekliyor olması…Zaman zaman gergin anlar yaşansa da oturum izni alanlar ve yeni Almanlar, kırmızı halıda yürüyerek sevinçlerin

I Cleaned (2018) işi de bir sanatçının, bir doktorun, bir mühendisin, mimarın, hemşirenin, terzinin, birçok farklı gruptan mesleğin yeni taşındıkları ülkelerde karşılaştıkları sosyal adaletsizlik durumunu ele alıyor. Bu iş, belli bir süre, bir hotel mutfağında, bir bulaşıkçı olarak yaşadığım bir deneyimden yola çıkarak gelişti. Bu sürede, birçok farklı meslek grubundan, farklı ülkelerden gelmiş göçmenlerle tanışma, onların hikayesini dinleme fırsatım oldu. Bir ülkeye yeni gelenlerin karşılaştıkları en büyük zorluklardan biri, taşındıkları ülkenin dilini ne kadar biliyor oldukları. Bir diğer taraftan, sanatçılar işlerini üretebilmek için yeterli zamanı nasıl buluyorlar. Mutfakta çalışırken, bir süre sonra mutfağı bir atölye olarak görmeye başladım. Bu atölyeyi belgelemem gerekiyordu, oldukça ilham vericiydi benim için. I Cleaned işi, ismine dahi aşina olmadığım, temizlediğim mutfak araç gereçlerinin adlarının, mutfaktan topladığım kurulama bezlerinin üzerine yazılarak oluşturuldu.  İş gücü ve emek kavramlarıyla ilgili.

Bundan sonrası için Kavachi’nin nasıl planları var, bizleri neler bekliyor?

Haziran sonunda bir grup sergisi açılışı var. Kulturpackt Schweinfurt´un desteklediği sergi, Grenzüberschreitungen (sınırları aşmak) adı altında, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir binada gerçekleşiyor. Ben de Psychologie (2020) başlıklı bir video işiyle katılıyorum, iş entegrasyon kavramını dil üzerinden mizahi bir şekilde ele alıyor. Temmuz’da da aynı sergide katılımcılarla beraber metin tabanlı bir iş üreteceğiz. İşi gerçekleştirmek için yeşil tonlarda kumaşlar topluyorum, toplanıyor. Çark alanlarının ve lubunca kelimelerin tartışıldığı bir platform hedefleniyor. Orijinal rengin ismi Schweinfurter Grün (Schweinfurt yeşili) diye geçiyor. İlk üretildiği tarihlerde rengin barındırdığı zehir nedeniyle ölümlere yol açmış bir yeşil. Bir diğer taraftan Necmi Sönmez’in küratörlüğünü üstlendiği, İzmir Arkas Sanat Merkezi iş birliğinde, 40 yaş altındaki sanatçıların özel koleksiyonlardan derlenmiş olan çalışmaları gösterilecek.

*Bu söyleşi ilk olarak Kaos GL Dergisi'nin Uluslararası Ahval dosya konulu 197. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

 


Etiketler: medya, kültür sanat, yaşam
2024