09/11/2006 | Yazar: KAOS GL

‘Merhaba! Evet oradaydım. Neden ama neden? Ben de varım demek için. E bir de, sorular vardı tabi: Ne oluyormuş oralarda? Kimdir bu insanlar? Hareket nereye gidiyor, yerinde görelim gibi.’ Pembeüçgen’den Armağan, Güztanbul 2002’yi değerlendirdi.

‘Merhaba! Evet oradaydım. Neden ama neden? Ben de varım demek için. E bir de, sorular vardı tabi: Ne oluyormuş oralarda? Kimdir bu insanlar? Hareket nereye gidiyor, yerinde görelim gibi.’ Pembeüçgen’den Armağan, Güztanbul 2002’yi değerlendirdi.

KAOS GL

Armağan - İzmir- Pembeüçgen

Merhaba..
Evet oradaydım.
Neden ama neden?
Ben de varım demek için. E bir de, sorular vardı tabi: Ne oluyormuş oralarda? Kimdir bu insanlar? Hareket nereye gidiyor, yerinde görelim gibi.

E peki nasıl geçti?

Valla ne desem ki? Şaşkın: Öncelikle genel bir şaşkınlık hali. Annee, bunların hepsi eşcinsel yav!

Evet, o herkesin eşcinsel olması hali, 4 gün boyunca bilincimde tutarak, sürekli anımsamaya çalışarak tadını çıkardığım bir şeydi. Çünkü öyle bir an geliyor, eşcinsel olmak öylesine ‘normal’ bir hale geliyor ki bazen dışarısının böyle olmadığını; yani 2 gün öncesinin, 3 gün sonrasının ya da hemen şu aşağıdaki sokağın hiç de öyle olmadığını kendinize anımsatmanız gerekiyor. Demek istiyorum ki, orada olmak bir düşü andırdı bana bazen. İnsana güç veren hayaller vardır ya… Yani anlatması çok da kolay değil aslında…

Bir insanin eşcinsel olması , kişisel olarak bana bir şey ifade etse de, her şey demek değil elbette. Ama ben o kadar çok kişinin bir arada bulunmasından; evde, kafede, ‘dışarıda’ yani, sesimizi biraz da olsa alçaltmadan edemediğimiz sohbetlerin, dillendiremediğimiz sözcüklerin gayet normal tonlamalarla ifade edilmesinden/edilebilmesinden söz ediyorum.

Başka ne bekliyordun ki? Arkadaşlar fısıldayarak konuşalım vb…

Valla toplantılara gelirsek… Açıkçası habire konuşuyorlar.
Biçimsel olarak, sunum ya da belirlenmiş konuşmacılar ve karşılarına konuşlanmış dinleyiciler falan yoktu. Her toplantının belirlenmiş kolaylaştırıcıları vardı. Kolaylaştırıcının, o toplantının başlığını seçerken nelerin konuşulmasını öngördüklerine, konunun kapsamına, bağlamına ilişkin açılış konuşmasından sonra söz alarak konuşmaya geçiliyordu. İlginçtir, böyle bir yönteme karşın, ben kesinlikle kargaşa, hep bir ağızdan ya da karşılıklı konuşma veya eleştirilerin kişiselleştirilmesi falan gibi bir şeye rastlamadım! Bizim burada 15–20 kişi yapamadığımız şey, orada 50–100 kişi olabiliyordu.

Notlar… Temelde, elbette orada konuşan insanların söylediklerine dayanıyor. Ama ham haliyle söylenenler değil de, daha çok benim kafamda karşılık buldukları haliyle. Artık, ‘Hayır, ben onu öyle dememiştim’ demek yok, insaf biz de kayıt cihazı değiliz herhalde…

Eşcinseller Ne İstiyor? Mücadele Yöntemleri:

Toplantıda öncelikle, neleri ‘mücadele yöntemi’ olarak gördüğümüz, başlıklar belirlendi:
Gruplarla birlikte hareket/Ana akım ve alternatif medyanın kullanımı/Bireysel mücadele (kişisel çabalar)/Bireyin bilinçlenmesi/Diğer toplumsal hareketler ile birlikte mücadele/Ailelerimizi bilinçlendirme, örgütleme (Yakın çevre)/Kamusal alana çıkış/Akademisyenlerle bağlantı/Seminerler/Dayanışma-destek/Kampanya düzenlemek/Hukuksal alanda mücadele/Lobicilik/Okullarda bilgilendirici, eğitici çalışmalar yapma.
Bunlar belirlendikten sonra, üzerinde çalışma yapılmış olan, bu nedenle de hakkında daha rahat konuşabileceğimiz konulardan başlanarak, başlıklar altında konuşulmaya başlandı.

Eşcinsel Hareketin Bileşenlerinin Birbirleriyle İlişkisi

Bu toplantıda, önce genel olarak aşırı olumlu, iyimser bir hava eserken daha sonra bu duruma bazı tepkiler, müdahaleler geldi. Çünkü eşcinsel oluşumlar arasında ‘zaman zaman kimi sorunlar olduğu, olabildiği’ söylenirken bu sorunların ne olduğu üzerine bir türlü somut bir şey söylenmiyordu. Bu noktada da, bu toplantının oluşumlar arasındaki sorunları konuşmak için bir fırsat olduğu, çatışmaktan kaçınılmaması gerektiği; çatışmaktan kaçınmanın sorunları giderici değil diğerini ‘ötekileştirici’ bir tavır olduğu vurgulandı. Böylelikle söz konusu sorunlar daha somut bir şekilde konuşulmaya başlandı.

Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller ( 1 ) :

Bu toplantı Öte-ki Ben ve Hülya Tarman ile ilgili olarak ortaya atılmış olan iddiaların/sorunların konuşulmasına ayrılmıştı ki bunlar lezbiyenler arasında uzun süredir tartışılmakta olan sorunlardı. Toplantıya Hülya Tarman’ın daha önceden belirttiği üzere gelmesine karşın, iddia sahipleri gelmemişti. Biraz da konulara, yaşanmış olan sürece yabancı olmam nedeniyle bu toplantıdan pek bir şey anlamadım ama benim gözlemim, Hülya Tarman’a ilişkin iddiaların, eleştirilerin dillendiriliş biçiminin çok da sağlıklı(?) (?=nesnel, bilimsel) olmadığı, yine aynı şekilde yanıtların da tatmin edici olmadığıydı.

Bilen Aile

Ya, işte Güztanbul bir tatlı ise eğer, Bilen Aile de kaymağı idi bence. (Ne? Olmadı mı benzetme? Peki.)

Bu toplantıya girmeden önce açıkçası kafamda hiçbir şey yoktu. Daha doğrusu, ‘Bir aile, Güztanbul’a, eşcinsellerin içine gelip de ne der acaba?’ gibi bir soru ile haşır neşirdim, daha çok. Sonra da kendi annemi düşünüp yanıtlamaya çalışıyordum : ‘Yapmayın çocuklar böyle şeyler. Cık! Hiç yakışıyor mu size?’ Tabi işin içinde biraz da, hiç bilmediğin bir şey karşısında kendini en kötüye hazırlamak da vardı herhalde. Neyse...

Ailelerin katılımı düşüktü. Sanırım 6-7 aile gelmiş. Bunlardan ise 3-4 tanesi konuştu. Ama salonda 100 kişiden fazlaydık. Bu arada aile derken, gelenler arasında ebeveyn hiç yoktu; abi, abla, kuzen, kardeş… Yalnız, aileler konuşmaya başladığında uzun bir süre yatışmamak üzere tüylerim diken diken oldu… Kulaklarıma inanamadım. Yaa bunları iyisi mi siz dergiden okuyun bence. Çünkü anlatmak çok güç. Aslında o da tam olmaz. Yaa keşke gelseydiniz be!
O zaman yalnızca şunu söyleyeyim: Gelen aileler kardeşinin (ya da abi, kuzen.) eşcinsel olduğunu öğrenmiş…+ anlamış… +kabullenmiş… ve bir de bu yetmezmiş gibi, kimileri eşcinsel hareketi de benimsemişti. Yani ben ilk duyduğumda inanamadım ama ‘biz’, ‘hep birlikte mücadele etmeliyiz’ gibi şeyler söylüyorlardı. Artık siz düşünün gerisini…

Ailelerin konuştuktan sonra, bizler ailelerimiz içinde yaşadığımız sorunları konuştuk/paylaştık.

Kimleri Dışlıyoruz? Neden? Eşcinsel Harekete Etkileri:

Tek tipleştirme ile dışlama aynı konu. Kafamızda % 100 lezbiyen, %100 gey gibi imgeler var. Aramızda biseksüeller ya da farklı özelliklere sahip kimsenin olmadığını var sayıyoruz. Biseksüeller açılamıyor. Lezbiyenler arasında da roller ve bu rollere bağlı ayrımcılık yaşanıyor. Biz toplum tarafından ötekileştirildiğimiz için, bir başkasını toplumun daha uzağına koyarak ötekileştiriyoruz ki topluma, ‘Bak beni/bizi kabul edebilirsin’ mesajı veriyoruz. Bir başkasına, daha ‘öteki’ olana karşın kendimizi daha kabullenilebilir bir yere koyuyoruz.

Dışlayanı dışlayarak sorunu çözemeyiz. Dışlama ve hoşgörü her ikisi de ayrı uçlarda karşıt gibi görünmesine karşın sonuçları itibariyle her ikisiyle de ötekileştiriliyoruz. Ya da ötekileştiriyoruz. Dışladığınla mücadeleye girmiyorsan bu aynı zaman da kendine söylediğin bir yalan oluyor. Çatışmadan kaçmamamız gerekir.

Eşcinselliğimizi kabullenmemiz bir kırılma noktası, bu noktada diğer eşcinseller ile bir sosyalleşme içine giriyoruz. Ama bu hem olumlu; dayanışma duygusu açısından, hem de orayı sığınacak bir liman olarak görüp oradan, o kozadan bir daha asla çıkmamayı istememize...
İçine girebildiğimiz pek çok yerde, tüketime çok uygun bir kimliğimiz var : ‘Ay ne sevimli!’ insanlar egemeni olduğu bir ilişkide, çatışacak bir şey de görmüyorlar, buna gereksinim duymuyorlar. O nedenle sözgelimi, kadınlar bir şey yapınca ‘Aferin’ diyorlar…

Diğer Toplumsal Hareketlerle İlişki Kurmalı mıyız? Neden? Hangi Temelde?

İlişki önemli ama bu da diğer hareketlere eklemlenme seklinde olmamalı

Eşcinsel hareketin içine hapis olmamalıyız, buradan kazandığımız güçle başka hareketler içindeki eşcinsel sorunları ile ilgilenebiliriz.

Ezilenler başkalarını ezmemeli. Başkasını ötekileştirmek düştüğümüz bir tuzak oluyor..
En son 60-70’lerde dünya çapında bir yükseliş yaşamış olan sınıf mücadelesinden sonra emperyalist merkezler, ‘artık sınıf savaşları dönemi bitmiştir, kimlik / kültür savaşları yaşanacak’ seklinde bir propagandaya başladılar. Evet ele geçirmek istedikleri pazarlarda ne kadar etnik köken varsa araştırıp bulup kurcaladılar, alt-kültürlere kola reklamındaki gibi, ‘sen farklısın, özelsin’ mesajları vb. verildi.. Ama sonuçta bu politikanın, hayatta karşılığını bulmasının bir başka nedeni de ‘normal’ in dışında olanların bu kimlikleri ile varolmaya, yaşayabilmeye duydukları açlıktı. Sınıf mücadelesinin ise bu noktada, önemli bir handikap, 70’ lerde de ülkemizde yaşanmış olduğu gibi, sınıfsal konumun kişinin tek kimliği haline gelmiş, farklılığın, farklı bir kimliğin ise sorgulama, kuşku, dışlama… ile karşılanır hale gelmiş olmasıdır. O zaman hangisi? Sınıf mücadelesi mi, kimlik savaşları mı? Aslında her ikisi de. Çünkü sınıfsal mücadelenin atağa geçtiği tarihsel dönemdeki koşullar bugün ortadan kalkmış değil, yalnızca çok daha ağırlaştı.. Eşcinsel hareket, özgül bir hareket olarak kendi yolunda, kendi mücadelesini verirken diğer toplumsal hareketlerle de anti-emperyalizm temelinde bir araya gelmelidir. Çünkü farklı kültürler, kimlikler ya da bireyler olarak ayrı ayrı; farklı merkezler tarafından değil, temelde ayni ideoloji tarafından ve hep birlikte eziliyoruz..

Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller (2)

‘Lezbiyenler nerede?’ Lezbiyenler ve de geyler tarafından her zaman, her yerde sorulan bu sorudan da anlaşılacağı gibi ortada bir örgütlülük sorunu var. Üretimden, dolayısıyla düşünsel üretimden ve de böylelikle yaşamımız üzerine söz söylemek demek olan politikadan da dışlanmış olan; eh haliyle kamusal ve sosyal alanda da zaten çok kısıtlı var olan kadın ve onun sözü, eşcinsel harekette de "nadide bir parça". Bunlar zaten bilinen şeyler ama bununla da bitmiyor, biraz da dönüp biz kendimize bakalım dedik ve örgütlenme önündeki engellerden, belki de en önemlisinin kendimiz olduğu sonucuna vardık. Nasıl yani? Yaş, erkeksi-kadınsı görünümlerimiz, aman yanlış anlaşılmasın diye birbirimizin yanına varamamamız, mazeretçilik vb…

Değerlendirme

Bu toplantının başında önce, Legato toplantısına lezbiyenlerin gelmemesinin eleştirilmesi üzerine küçük bir tartışma yaşandı. Ama lezbiyenler bir şekilde –toplantı ya da yalnızca sohbet amacıyla- bir arada bulunduğu için Legato toplantısına gitmemişler/misiz. İşte geyler tarafından orada bulunmayışımız; ‘Ya siz niye gelmediniz?’ seklinde eleştirilmiş…) Bir de yine bununla bağlantılı olarak, ‘Lezbiyen Örgütlenmesinin Önündeki Engeller’ toplantılarının yalnızca kadınlara açık olması da bazı geyler tarafından eleştirilmiş demeyeyim de, garipsenmiş. Yeşim de bunlara yanıt olarak, eşcinsel hareket içinde lezbiyenlerin, kadın olmaktan kaynaklı başka sorunları da olması nedeniyle bunları konuşma gereksinimi içinde olduklarını belitti ve: ‘Kadınların bir araya gelmesi, erkek egemenliğini sarsacak bir adımdır. Bu yüzden lezbiyenlerin kapalı toplantıları, geyler adına sevindiricidir ya da sevindirici olmalıdır. Hatta bir dahaki buluşmalarda, lezbiyenlerin kapalı toplantıları sırasında, geyler de kendi aralarında erkek egemen sistemin kendilerindeki yansımalarını konuşabilirler.’ Dedi.
Bunlar dışında, Güztanbul değerlendirmesi anlamında, olumsuzluk olarak; toplantılarda kimi zaman ahlakçı ve/veya duygusal yaklaşımların yaşandığı, olumlu olarak da;
a- İki ayı hareketinin yakınlaşması, aralarındaki sorunlar üzerine konuşabilmiş olmaları
b- Kadın hareketine nasıl baktığımız üzerine konuşulmuş olması dile getirildi…
Ya da ben bunları not almışım da denilebilir.

Sonuç:

Bahara Ankara’dayım…!
Toplantılardan benim çıkardığım sonuç çok basit: iş, eylem, politika üretmek.
Tabi bunlar zaten her şeyi kapsıyor, ama simdi o konuyu hiç açmayayım. …

Kaynak: Kaos GL, Aralık 2002 – Ocak 2003, Sayı 13

Etiketler:
İstihdam