27/02/2024 | Yazar: Oğulcan Özgenç

#yerelseçim24 dosyasının bu bölümünde Kadın Adayları Destekleme Derneği Genel Başkanı Nuray Karaoğlu ile partilerin, aday belirleme süreçlerini konuştuk.

“Hassasiyet oluşturulması gereken alanlara girilmediğini görüyoruz” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Adaylar netleşti. Türkiye, her seçimde olduğu gibi bu seçimde de toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinin geri planda kaldığı bir seçim süreci geçiriyor. Tüm bunlara rağmen; kadınlar ve LGBTİ+’lar taleplerini dile getirmeye devam ediyor.

Peki seçimler yaklaşırken Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda nasıl bir manzaraya sahip? LGBTİ+ bir milletvekili adayının gösterildiği 2015 seçimlerinden bugüne nasıl gelindi? LGBTİ+ hakları konusundaki sessizliği aşmanın yolları neler olabilir?

Tüm bunları, Kadın Adayları Destekleme Derneği Genel Başkanı Nuray Karaoğlu ile konuştuk.

Yerel seçimler yaklaşıyor. Toplumsal cinsiyet meselesi de her seçimde olduğu gibi gündemde. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, artan toplumsal cinsiyet karşıtlığı… Seçimlere sayılı günler kala, Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından nasıl bir manzaraya sahip?

Seçimlere bir ay kala Türkiye'nin siyasal atmosferi çok ümit verici gözükmüyor. Politik görüşleri farklı olan kesimlerin hepsi için bu kaotik düzlem geçerli. Yerel seçimlere gireceğiz ama sonucu ne olacak? Hep birlikte evvelden en azından yapılan anketlerle bu sonuçları biraz da olsa kestirebilmek ya da toplumun nabzını ölçerek kestirebilmek mümkündü. Ama şu anda çok kaygan bir zemin var. 31 Mart akşamı bize nerede olduğumuzu gösterecek bir seçime giriyoruz.

Tabii yerel seçim deyince kent hakkının demokratik bir hak olduğunu, kent hakkının var olana erişme hakkı olduğunu ve aynı zamanda var olanı da değiştirme hakkı olduğunu bilmeliyiz. Dolayısıyla yerel seçimlerin, genel seçimlerden daha farklı bir işleyişi var. Çünkü yerel seçimlerde kenttaşlar kendi yaşam konforlarıyla ilgili çözümler bulmak istiyor.

Tabii ki genel seçimlerde de bizim adımıza karar alıcıların bu anlamda iyileştirmeler yapmasını istiyoruz ama Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu anlamdaki gücü zayıfladı. Ama yerel seçimlerde hala bir şansımız var. Çünkü yerel seçim yerel iradeyi yansıtıyor.

Kentlerin cinsiyetçi bir yapısı ve cinsiyetçi bir planlaması var. Bu tamamen bizim hayatımızla ilgili. Yani kentler, erkek bakış açısıyla düzenlenmiş. Ancak bu, değişmez değil. Çünkü yerel yönetimler, kenttaşlarla birebir ilişkide. Eşitliğin mahalleden başladığını söylüyoruz. Dolayısıyla bu açıdan baktığımızda yerel seçimler, bizim için değiştirici ve dönüştürücü anlamda bir beklentiyi ifade ediyor. Bizler de bu değişimi ve dönüşümü elde etmek için seçimlerimizi ona göre yapmamız gerektiğini bilmeliyiz. Çünkü aktif vatandaşlık bunu gerektiriyor.

Bu sisli ve kaotik ortamı değerlendirdiğimizde kadınlar, gençler ve tüm kırılgan gruplar için hassasiyet oluşturulması gereken alanlara girilmediğini görüyoruz. Ama seçimlere girmeden önce “Tüm kesimlerin eşit bir refah seviyesine ulaşması ve ihtiyaçları için mücadele edeceğiz” deniliyor. Gel gelelim ki seçimlerin sonunda değişen bir şeyler olmadığını görüyoruz. 

“Türkiye’deki manzara toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda hassas seçimler yapılmadığını gösteriyor”

Biz Kadın Adayları Destekleme Derneği olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini ön plana alan, kadın dostu kentlerin var olması için ulaşabildiğimiz adaylara taahhütname imzalatıyoruz. Bir kentin tüm kırılgan grupların dostu olması lazım. Bununla beraber; uygulayacağı politikalarla da cinsiyet körü politikalara karşı da mücadele etmesi gerekli. Bunun için de kökleşmiş kodlara karşı bir mücadelenin verilmesi lazım.

Adayların seçildikten sonra ilk 6 ay içerisinde stratejik planlarının yapması ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik bütçelerinin planlaması ve bütçe kalemlerinin ve idari yapılarının buna göre düzenlemesi gibi sorumlulukları var.  Bu sorumluluğu onlara hatırlatacak olanlar ise belediye meclis üyeleri. Çünkü belediye meclisi üyelerinin, oylarıyla belediyenin politikalarına müdahil olabilme şansı var. O yüzden kime ne için oy vereceğimiz oldukça önemli.

Dediğim gibi yerel yönetimlerin pratiği çok daha farklı çünkü orada kenttaşların yaşamını iyileştirebilecek karar alıcıları belirlemeye çalışıyoruz. Bu noktada aktif vatandaşlar olarak, adayların daha önceki yaşamlarına bakmak da önem arz ediyor. Adayların daha önce ayrımcılığı körükleyen bir dil kullanıp kullanmadığına, kırılgan grupları hedef alan şiddetin bir parçası olup olmadıklarına, herhangi bir cezai soruşturmaya tabi tutulup tutulmadıklarına bakmak gerekiyor. Siyasi partiler, bunları incelemiyor. Daha ziyade finansmana erişim konusunda aday ne kadar güçlü diye bakıyorlar.  Oysa, aday belirleme komisyonlarının toplumsal cinsiyete dayalı hassasiyet göstermesi lazım. Çünkü, yaşadığımız toplumu dönüştürecek olanların, partilerin gösterdiği bu adaylar olduğunu biliyoruz.

Kısacası Türkiye’deki manzara, bu konuda çok hassas seçimler yapılmadığını gösteriyor.  Bizler daralan alanları açmak için mücadele ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmış, Anayasa değişikliği ve Medeni Kanun’a ilişkin tartışmalar gündemde. Böyle bir zaman diliminde hepimizin bilinçle oy vermesi lazım.

“Farklılıklar arasındaki birlikteliği sağlamak nefretin inşasının örülmeye çalışıldığı bir düzende çözüm olacaktır”

Gerek kadın hareketi gerek LGBTİ+ hareketi, her seçimde olduğu gibi yeniden gündemde. Kimi partilerin genel seçimlerden bu yana toplumsal cinsiyet kavramını, LGBTİ+’ları hedef tahtasına koyduğunu görüyoruz. Böyle bir momentte toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten adayların gösterilmesinin önemi nedir?

Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten adayların var olması, ırkçı, cinsiyetçi ve homofobik olmayan adayların var olması, bu adayların seçildikleri takdirde toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme yapmaları, tüm birimlerinde kırılgan gruplara yer vermeleri; taleplerimizin karşılanması açısından oldukça önemli.

‘Ülkenin refahı’ denilince yalnızca ekonomik anlamdaki iyi hali düşünmemek lazım. Ekonomik iyiliğin dışında insanlar ne kadar mutlu? Hepimiz mutsuz bir gündelik hayat sürüyoruz.  Bu anlamda iş, çığırından çıkmış durumda. Ekonomik refah elbette önemli ama ekonomik büyüme katsayısı her zaman insanların mutlu olmasını sağlamayacaktır. Bu noktada; yerel yönetimlerin, kenttaşların huzurla yaşaması için toplumsal cinsiyet eşitliğine gözeten bir yerde olmaları önem teşkil ediyor. Bunun yanı sıra ilkesel değerlerin önünün açılması gerekiyor.  Herkes için müreffeh bir hayatın oluşması için belirli ilkesel değerler var.

Bunun yanı sıra; Türkiye’nin çok kültürlü bir yapısı var. Biz, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı ama bir o kadar da onların keskin ve belirgin bir şekilde ayrıştırmaya tabi tutulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Kültürler arası diyaloğu ve farklılıklar arasındaki birlikteliği sağlamak nefretin inşasının örülmeye çalışıldığı bir düzende güzel bir çözüm olacaktır.

“LGBTİ+ meselesi, üstü örtülen bir mesele”

LGBTİ+’lar her seçimde olduğu gibi yine görünmez. Bu konudaki sessizliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye, 2015 genel seçimlerinde LGBTİ+ bir milletvekili adayının gösterildiği atmosferden mevcut sessizliğe nasıl geldi?

2015 genel seçimlerinde LGBTİ+ aday var mı diye yapay zekaya bile sordum, cevap vermiyor. Oysa o zaman Halkların Demokratik Partisi bir milletvekili adayı göstermişti.  Bu neyi gösteriyor? LGBTİ+ meselesi üstü örtülen bir mesele. Bizim toplumumuzda bir kırılmayla ilgili verilere ulaşmak zaten çok zor. Ben isterdim ki o dönemde adayla seçimlere nasıl hazırlandığı, karşısına ne tür bariyerler çıktığına ilişkin haberler ve röportajlar yapılsın.  Bunları yaygınlaştırmak önemli olabilirdi. Kadınlar için de böyle. Ancak skandallarla varsa ve yaftalayabileceklerse duyuluyor.

Oysa bu ülkede yaşayan herkesin varlığını ve fikrini özgürce gerçekleştirebileceği bir ortam sağlanması hem iktidarın hem de muhalefetin temel görevlerinden biri. Onlar, bunu sağlamakla yükümlüler. Bu, Anayasanın temel koşullarından birisi. İktidar ve muhalefet, bunların temel görevleri olduğunu biliyorsa buna göre politikalar inşa etmeleri gerekiyor.  Hem iktidarın hem muhalefetin temel görevleri var. Muhalefetin de olan bitene sessiz kalmasıyla yanlış giden şeyler karşısında bir sessizlik hüküm sürüyor. Mesela geçenlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Akbelen’le ilgili bir oylama yapıldı. Hatırladığım kadarıyla bu oylamaya 37 milletvekili katılmadı. Medeni Kanun’a ilişkin değişiklikler oylanacak. Onlara da mı katılmayacaklar? Böyle bir endişe var. Medeni Kanun’a ilişkin değişiklikler herkesi ilgilendiriyor. Buna karşın mücadele edenler olmakla birlikte, partilerin de ‘parti disiplini’ dedikleri bir unsur var. Bu, parti üyelerinin neye el kaldıracağını belirliyor. Bu noktada; siyasetin yapılış şeklini yeniden değerlendirmeli ve düşünmeliyiz. Böyle gelmiş böyle gitmemeli. Çünkü aksi halde sürekli aynı yerde patinaj yapan insanlar olarak kalacağız. Aidiyetleri ve kimlikleri ne olursa olsun hak kayıplarına karşısında değişim ve dönüşüm iradesi göstermek gerekiyor.

Bugüne kadar seçmen davranışı çok politize edildi. Bu politize etme ve kutuplaştırma hala geçer akçe olarak varlığını koruyor. Toplumun büyük bir kesimi bu kutuplaştırmanın seçmen davranışını yönlendirmek amacıyla yapıldığının farkında. Bu noktada; ortak yaşamı iyileştirebileceğini bildiğimiz adaylara oy vermemiz önem arz ediyor. Adayların da neden seçildiklerini fark etmeleri lazım. Yani rant için oraya gelmediklerini bilmeleri gerekiyor. Adaylara, sizi inceleyen ve gözlemleyen bir seçmen kitlesi var ve bu kitle, oyunu bunlara göre planlıyor diyebilmek gerekiyor.

“Birlikte mücadele pratiğini oturtabilmemiz lazım”

Bu sessizliği aşmanın ve LGBTİ+’ların siyasi temsilini sağlamanın yolları neler olabilir?

Birlikte mücadele etme pratiğini gerçekten oturtabilmemiz lazım. Başımıza gelmeyen ama bir gün gelebilecek veya o hak ihlalinin farklı bir versiyonuyla karşılaşabileceğimizi bilerek bir mücadele pratiği geliştirmemiz lazım. Bu noktada birlikte olmak ve mücadeleyi bu zemin üzerinden dayanışmayla geliştirmek gerekiyor. Yalnızlaştırma ve ötekileştirme zaten bizlere karşı uygulanan politikalar. Bizler yalnızlaştırılan, ötekileştirilen, nefret dili kullanılarak görmezden gelinen ve düzen bozucu ilan edilen taraflarız.  Bizden verilenle yetinmemizi ve kafamızı kaldırmamamızı bekliyorlar ama insan olmanın gerekliliklerinden birisi de hak mücadelesi yapmak, bu hak mücadelesini genişletmek ve büyütmektir. Daraltılan alanlarımıza rağmen haklarımızı korumak ve varlığımızın korunması için dayanışmak önem taşıyor.

Türkiye'nin yerel seçimlerine çok kısa bir zaman kalmışken belirsiz bir ortamdayız. Ne olacağını çok kestiremiyoruz ve aslında bu ülkede yaşayanların iradesi, türlü siyasi oyunlarla gasp edilmeye çalışılıyor. Siyasetin bu kadar kirli olmaması lazım. Siyaset, bir satranç tahtası oldu. Tamamen stratejik hamlelere dönüştü. Adayların dışına taşan ve farklı konuların tahakkümkar bir şekilde halka dayatıldığı bir alan haline geldi. Bu kadar ayrışmaya hiç gerek yok. Bundan da sade vatandaşlar olarak şu aralar çok kurtulamadığımızı görüyorum. “Bunun ne kadar dışında kalabiliriz?” sorusunu oylarımızı kullanırken hatırlamakta yarar var diye düşünüyorum.


Etiketler: insan hakları, kent hakkı, özel haber, yerel seçim
İstihdam