13/05/2015 | Yazar: Gözde Demirbilek

Kaos GL Dergisi’nin son dosya konusu olan "Yayıncılık"ı kaosGL.org’da da tartışmak için Düşülke Kitap ve Alengirli Mecmua hakkında Janset Karavin ile söyleştik.

Hem alengirli, hem mecmua! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Kaos GL Dergisi’nin son dosya konusu olan "Yayıncılık"ı kaosGL.org’da da tartışmak için Düşülke Kitap ve Alengirli Mecmua hakkında Janset Karavin ile söyleştik. 
 
"Kendisinden bahsetmeyi beceremeyenlerdenim" diyor Janset söyleşimizin başında. "Çok da kaybettim bu yüzden, çünkü bir kartvizit ve linç kültürü bu içine doğduğumuz; bazılarımız (benim gibi aklıevveller) bunları kullanmayı öğrenmemekte diretiyoruz işte. Benim kitaplarımın künyelerinde de yazar özgeçmişlerim bir tuhaftır. Tam da öyle işte; olması gerektiği gibi…" 
 
Öncelikle Düşülke Yayınları ile başlayalım mı? Nasıl kuruldu Düşülke?
 
Kızdım ben bir gün, öyle kuruldu. Şimdi adını zikretmek istemediğim (ne diyor kapitalistler: Para mı verdiler reklam yapalım, değil mi?) bir büyüüük yayınevi, kendilerine yolladığım yeni romanımın dosyasının üzerine çöp yazarak geri yolladı, kızdım. Öfkeyi iyi kontrol etmek her şeydir. Kızdım ve "yayınevi kuruyoruz" dedim, kurduk.
 
Peki, Düşülke kaç kişinin emeğiyle kendini var ediyor? 
 
Bir kişi başladım, bir kişiyim. Kendimden “biz” diye bahsetmem hiç. Böyle konuşanlardan da haz etmem. İnsan yalnız doğar, yalnız olur; arada ya kendi olur, ya da sürüden biri. Ben yapıyorum her şeyi, arada bir arkadaşlar sağolsunlar el atıyorlar. Arkadaşlar iyidir…
 
"Düşülke" denince benim aklımda uçan unicorn’ların altında her yerde uzanmış mutlu insanlar renkli ve huzurlu bi yer beliriyor. Tabi bu benim düşlediğim bir ülkeyle de alâkalı olabilir biraz. :) Neden "Düşülke"? Adı bir şeyler anlatmalı mı bize?
 
Düşülke; adı üzerinde bir düş. İster sabah kalkıp işe gider, akşam eve döner ve sigortanızın yapıldığından başka hiçbir şey düşünmez ve derin uykuda geçirirsiniz ömrünüzü, ister benimle aynı düşe dalarsınız. Düşülke’nin son durağı anarşist bir sanat otonomu kurmaktır. Yani bu memleketin ortalamasının zihnine göre teröristtir bir nevi. Hani arıyorlar ya makul şüpheli, işte o benim! Elbette piyasa denen bu zır deliliğin içindeyiz; dışında kalmak gibi bir seçeneğiniz yok çünkü. Ben sistemin içinden yıkılabileceğine inananlardanım anlayacağınız, ama “Don Kişot” değilim. Sistem benim attığım omuzla sarsılmaz bile, bırak yıkılmayı. Benim hedeflediğim bir sanat otonomu oluşturmak sadece. Yani geçiyordum, uğradım. Bir soluklanıp kalkacağım…
 
Düşülke Yayınları’nın ardından bu kış bir de Alengirli Mecmua’nın ilk sayısı çıktı. Ben kendi adıma ikinci sayıyı sabırsızlıkla bekliyorum, birkaç sayıya güzel bir ritm tutturacağını düşünüyorum. Alengirli Mecmua, Düşülke’den bağımsız mı çıkıyor? 
 
Şimdi Düşülke şekillendiğine göre zihnimizde, Alengirli Mecmua’nın da bunun tamamen dışında olmayacağı Aristo’nun sakalına tükürenlere malum olmuştur. Onca dergi falan yok. Üç beş büyük yayın grubu ve püskevitten iç çamaşırına, iç çamaşırından kapı koluna, kapı kolundan medyaya aklınıza düşecek her haltı üreten (tüketen) ve yöneten birkaç holding ve onların yirmişer otuzar tane yayınları var. Dergi bunlar, gazete, internet medyası yahut… Bunlardan başka münferit yayınlar da mevcut elbette; ya birkaç deli çıkartıyor onları, tanıyorum bazılarını, cidden akıllı işi değil, ya da işte daha küçürek yayınevlerinin falancaların filancaların onlar da. Yani aslında ortada o kadar çok seçenek yok, rengârenk boyanmış eşekler var sadece. Alternatif bir dergiye ihtiyaç duymadıysanız size tatlı düşler diliyorum…
 
Piyasaya baktığımız zaman çoğu edebiyat dergisinin "popüler kültür" etkisinde olduğunu görüyoruz. Sadece gündemin popülerleşen başlıklarıyla beslenerek yayın hayatını sürdüren ve bir süre sonra sadece anah aber bültenlerinin biraz daha edebi dille anlatılmış hâline dönüşen birçok dergi var. Alengirli Mecmua’nın popüler kültüre bakışı nasıl diye sormak istiyorum...  
 
Yok alternatife ihtiyaç duymuşsanız, önce uyarmak istiyorum… Popüler kültürün dibinde, köküne yakın hani Alengirli Mecmua, elinde de kibrit suyu var! Popüler kültürden anlamaz o, ne diye sorsak apışıp kalır demişti bir zaman birileri benim için. Doğrudur, anlamam pek. Matematiğim iyi değildir. Popülerite bir denklem ve bana uzak. Samimiyeti, doğruluğu çıkartıyorsun hayatından, üzerine ego ve bir tutam da abartma tozu katıyorsun. Sonra kurnazlıkla çarpıp, kalan insanlığına bölüyorsun onu. Sonrasından anlamıyorum. Anlamadığım için de kitle endüstrisinden, kültürel manipülasyondan, simülasyondan, kitle üretim biçimlerinden, sanatsal üretimin mekanikleşmesi sürecinden, anlamın, içeriğin basitleştirilip kitle kültürüne indirgenmesinden, buna kimilerinin bayağılaşma, kimilerinin demokratikleşme dediklerinden falan bihaberim. Kitle içindeki pasif bireyin mekanik sürece nasıl dâhil edilerek aktif olduğu yanılsaması yaratılacağını falan okutmadılar ki bize, değil mi?
 
Ben de son yirmi senemi onunla bununla kırıştırarak, oynaşarak geçirdiğim için vakit bulamadım, okuyamadım. Okumam ben yani. Neden? Çünkü insan okumayınca reisicumhur olabilir bu memlekette, değil mi? Bakın zaten Düşülke ve Alengirli Mecmua popüler kültüre bir dikleniştir. Ölçüsü, makamı bir başkadır, doğrudur, ama bir kalkışmadır. Yani popüler olabilir, ama popüler kültürün bir parçasına dönüşemez zaten, çünkü cindir. Cin olmayanlar düşünsün onu. Yani Orhan Pamuk da yazabilir Mecmua’ya Ahmet Mehmet de, Ayşe Fatma da. Öyle de oldu zaten… Mecmua’da Ahmet Soysal da var, bir ev hanımının yazısı da. Aslolan muhteviyattır, ötesi zerzevat…
 
Uzun yıllardır yayın hayatı olan ve bu çevrelerin tabiri caizse tozunu yutmuş biri olarak; sence neler değişti? 
 
Tam bir kabus Türkiye. Yaşınız henüz 20’lerin ilk yarısındaysa ve imkân yaratabiliyorsanız derhal gidin. Yayıncılık sektöründe de bu böyle, hırdavatçılık sektöründe de… Bu unutulmuş ülkede herhangi bir sektörde bir kadın, bir lezbiyen, bir trans olarak var olmak yarı tanrı olmak demektir, hiç yontmayacağım, kimse kusura bakmasın. İsterseniz küfür edin, isterseniz secde, bu budur ve ancak böyle ifade edilir. Ben 20 yıldır yazıyorum. Herkes 2009’da yayınlanmış olan Galatı Aşk romanını bilir, oysa benim ilk romanım 2005’te yayınlandı. Söylemem adını, edebiyat tarihçisinin işi onu bulmak.
 
Senelerce reklam ajanslarında da çalıştım. En büyüklerinde, hani en uluslararası olanlarında hem de. Kapitalizmin iki kalbinden birinde yani. 20 yılda ne değişti edebiyat çevrelerinde, derseniz misal, neredeyse hiçbir şey derim. Bazıları 20 yıl önce de aynı koltuklardaydı, şimdi de oradalar. Kalksalar ne olur? Yerlerine oturan 40 yıllığına oturur gene. Kimliğim ve tercihlerimle ilgili önyargılarla baş edemediğim çok zaman oldu. İnsan hiç değilse kendisine bu önyargılarla yaklaşmayacak insanları arıyor çevresinde doğal olarak, ama benim arayışım hep boşa düştü. Bugüne dek hiçbir faydasını görmedim “benim gibi” olan inanların. Yanımda hep “benim gibi” olmayan, ama önyargılarından da kurtulmuş insanlar var oldular. Yani yalnızlıkla, yaptıklarıma, yapmaya çabaladıklarıma rağmen terk edilmişlikle sınandım ve bugün sohbet ediyoruz…
 
Bir şeyin değiştiği yok uzun lafın kısası, fenaya giden şeyler var, bir de insanın fenasına giden işler. Bunlar hep olacak gibi maalesef. Çünkü insan ömrü kısa. İnsan bir şeylerin farkına vardığında artık yaşı ilerlemeye yüz tutmuş oluyor ve sistem onu artık öteliyor. Her şey gençlik için. Sistem henüz neyin ne olduğunun bilincinde olmayan gençler sayesinde var ediyor kendisini. Kısa insan ömürlerinden oluşan sürünün de hafızası kıpkısa elbette.
 
Aslında yazdıklarını yayınlama konusunda bu sebeple kaleme küsmüş, kaleme küsmese bile yayınlamaya küsmüş çok fazla insan var...
 
Hâlâ vazgeçmediyseniz, ben de sizden vazgeçmedim. O zaman Alengirli Mecmua’ya yazabilirsiniz, yazdıklarınızı Düşülke’ye gönderebilirsiniz. Mecmua’nın bir konsepti var zaten, benim anlatmamla olmaz. Alır bakarsınız. Edebiyat kültürü konseptiyle oluşturulmuş ana bölümcüklerden oluşuyor Mecmua. Yani ot değil, öhö! Öksürtür…
 
Alengirli Mecmua’nın içerik olarak kıstas koyduğu bir yayıniçi dil var mı peki?
 
Alengirli Mecmua’da amaçlanan zaten aslında pek de kitaba aşina olmayan geniş kütlelerden birilerini kopartmak, kurtarmak, insan olmaya teşvik etmek. O yüzden içeriği akademik yazılardan oluşan bir dergi değil Mecmua. Hafif. Yerine göre hafif, yerine göreyse ağır. Her iki içeriği de barındırıyor yani. Bir yanda misal medya ve hipergerçeklik üzerine bir yazı salınırken, öte yanda bir okurun, bir annenin, doğum gününde kızının kendisine hediye ettiği kitap hakkında yazdığı okuma önerisi boy gösteriyor. 

Kimler yazsın yollasın diyelim o zaman şimdi... Alengirli Mecmua’yı kimler kalemiyle doldursun?
 
Her zaman söylerim, sana da söyleyeyim. Bir iş mi yapılacak, her şeyden önce o işi mümkünse bir LGBTİ yapsın isterim. Neredeyse hiç başaramadım ama… Hâlâ böyle olsun isterim. Keşke yazsa insanlar, keşke gündelik sıkıntılarının, acılarının dışına taşabilseler, bacakaralarından çıkartabilseler kafalarını, dünyaya bakabilseler de yazsalar. Biliyorum çok güç bu dediğim bu ülkede; her şey cinsellikmiş gibi görünüyor hakeza. Ama şu ya da bu oluşuyla değil, varoluşuyla var olana bakacak, bunu yazacak, yazabilecek insanlara ihtiyacımız var, hepimizin yani, Ali’nin, Ayşe’nin babası hariç değil.
 
Ayrıca sadece bir dergi değil Alengirli Mecmua, internet sitesi de var. Kalemi korkak alıştırmamak lazım, yazmak, yollamak lazım. ill@alengirlimecmua.com
 
Neyse zaten bunu da okumayacak kimse ve okuyan da yazmayacak, yazsa da göndermeyecek. Böyle iyi. Ne demiş “Fransız” Kafka: “…Olabildiğince yalnız kalmalıyım. Başardığım ne varsa ancak yalnızlığımın karşılığıdır…”
 
Ben kalem cesaretlendirmeyi çok önemli görüyorum.  Sen de son olarak yazan ama yayınlamaya çekinenler için bir şeyler söylemek istersin belki.  
 
Eh kaçmadığınıza göre uyarıma kulak asmayıp, o halde kendinizi var edemediğinizde, yani düştüğünüzde kalkacaksınız ayağa, üstünüzü silkeleyip devam edeceksiniz, daha güzel düşeceksiniz, gene kalkıp gene daha da güzel düşmek için yürüyeceksiniz. Maalesef hayatın kendisi acımasız değil, ama insanlar vurdumduymaz ve sisteme ruhlarını satmış vaziyetteler. Buna alışsanız iyi olur.
 
İlla yayınlamak gerekmiyor. İlla Facebook, Twitter, İnstagram vesaire kullanmak gerekmediği gibi. Televizyon izlemek de gerekmiyor. Yazmak demek yayınlatmak demek değil. Henry Darger, Henry Darger…    

Etiketler: medya
nefret