30/11/2006 | Yazar: Kaos GL

‘İsterseniz siz de geleneği bozmayın, kaderci davranarak sıradanlığınızı koruyun ve bu hikayemi okumanıza rağmen ‘Allah korusun, inşallah bana denk gelmez’ diyerek, yarın gidip en yakın bir sağlık kur

‘İsterseniz siz de geleneği bozmayın, kaderci davranarak sıradanlığınızı koruyun ve bu hikayemi okumanıza rağmen ‘Allah korusun, inşallah bana denk gelmez’ diyerek, yarın gidip en yakın bir sağlık kurumunda Hepatit-B (sarılık) aşınızı yaptırmayın. Kim bilir, belki de gerçekten size denk gelmez.’

KAOS GL

Coşkun

Aylar önce bir gazetenin iç sayfalarından birinde, büyük bir manşette şöyle yazılıydı:’Yanı başınızdaki büyük tehlike’. Altında Hepatit-B (Sarılık) hakkında uzun bir açıklama yapılmış, hastalığın yaygınlığından bahsedilmiş, en büyük risk grubunun alkolikler ve eşcinseller olduğu söylenmişti.

Başka bir zaman Lambda-İstanbul toplantısında bir arkadaş yine aynı uyarıyı yapmış, aşı vurulmanın öneminden bahsetmişti. Hepimiz korkuyla sinerek, önce verilen bilgileri sessizce dinlemiş ve sonra kaderci bir toplumun, kaderci birer eşcinselleri olarak kendi kendimize ‘Allah korusun, bunca insandan bana mı denk gelecek’ diye düşünmüş, duyduğumuz o karamsar sağlık bilgilerini salonun ortasına bırakıp yaşamlarımıza, evlerimize dönmüştük.

O toplantıdaki ihmalkar insanlardan biri olarak aylar sonra, 9 Ekim günü, evde aynanın karşısındaydım. Bir yandan kirli sakallı yakışıklı görüntüme seksi öpücükler verirken, öte yandan Kral TV’den yükselen

‘Bu devirde kimse sultan değil
Hükümdar değil, bezirgan değil’

şarkısına eşlik ediyor ve ahenkle kendimi okşuyordum.

Ne olduysa o anda oldu. Karnımdan bir gürleme sesi geldi. Tuvalete koştum. İshal olduğumu gördüm. Olsun, ne ziyanı var. Tuvaletten çıkınca kendimi daha hafif hissettim. Ama on beş dakika sonra tekrar tuvalete koştum. Korkunç, tazyikli bir ishal devam ediyordu. O gün moralimi bozmamaya kararlıydım. Yarım saatte bir tuvalete koşuyor, sonra tuvaletten çıkıp televizyonun karşısında müzik eşliğinde kırıtıyordum. Akşama doğru bütün içim boşalmış, mide bulantılarım başlamıştı o gün midemi ve bağırsaklarımı üşüttüğümü zannediyordum. Sadece haşlanmış patates yiyor, ayran veya açık çay içiyordum. 48 saat içerisinde belki de 40 defa tuvalete çıktıktan sonra ishalim durdu. Ama ben halsizlikten yatağa düşmüştüm ve ayağa kalkamadığımdan, Kral TV’nin şarkılarına yatağımın içinden eşlik ediyordum. 3. günden sonra ishalden eser kalmadı. Ama bağırsak gürültülerim, mide bulantılarım ve devamlı gaz çıkarmalarım nedeniyle halen midemi üşüttüğümü düşünmekteydim.

5. günün sonunda kusmalarım başladı. Korkunç bir halsizlik, mide ağrısı, bulantılar, gaz çıkarmalar ve kusmalarla beraber aşırı kilo kaybı şikayetleriyle doktora gittim. Yapılan kan testleri sonucu, karaciğer enzimlerim çok yüksek çıktı. Doktor, ‘bulaşıcı bir sarılık geçiriyorsun. Başta cinsel ilişki olmak üzere kandan, tuvaletten, idrar ve tükürükten de bulaşan bu hastalığın ilaçlı tedavisi yok. Yapman gereken tek şey eve gidip haftalarca yatakta yatmak, dinlenmek ve bol B vitamini almak, kayısı hoşafı içmek’ diyerek beni eve gönderdi.

Evdekiler büyük bir panikle beni odama kapattılar. Üç gün boyunca hemen hemen hiçbirisi korkudan odama girmedi. O üç gün boyunca sırtüstü yatıyor başımı kıpırdattığım zaman derhal kusuyordum. Bu süre içerisinde gözlerimin beyazı da dahil olmak üzere bütün vücudum öyle sarardı ki, sanki, koca bir kanarya kuşuna döndüm.

Karaciğerim şişmiş, midemi sıkıştırırken, mide ağrıları, ekşimeleri ve şiddetli bulantılarla yatakta kıvranırken, doktorun ‘aşı olsaydın Hepatit-B’den korunabilirdin’ sözünü hatırladıkça beynim zonkluyor, kendime kahrediyordum dört gün boyunca hiç yemek yemeden tek başıma odamda akşama kadar bazen dalıp gidiyor, bazen ağlıyor, ıslanan yastığıma yüzümü koyamıyordum.

Geceleri on beşer dakikalık uykularımdan kabuslarla uyanıyordum. Ara sıra annem odama geliyor ‘Oğlum, ben sana evlen dememiş miydim? Bak ne hallere düştün, şimdi bize de bulaştıracaksın, evlenmeyen adamın sonu bu olur. Bari bize sebep olma, evine taşın da, orda ne halin varsa gör’ diye, her defasında balyoz gibi başıma inen laflarıyla, beni daha da kabuslara sürüklüyordu. Oysa ben mide bulantılarım nedeniyle konuşamıyor, kendimi savunmak isterken kusmaya başlıyordum.

Hastalığımla beraber depresyona girip gün boyu ağlama krizlerim başlayınca, beni bir gece yarısı enfeksiyon polikliniğine kaldırdılar. Klinikte altışar kişilik odalar hastalarla dolup taşmış. Kadın, erkek, genç, yaşlı, başörtülü… insana sarı sarı gözlerle bakan sayısız hasta. Sanki herkes sözbirliği etmişçesine sarılık olmuş, aynı klinikte toplanmış. Orada sedye üzerinde yapılan muayene ve test sonuçlarına göre doktor ‘hastalığın normal sürecinde seyrettiğini, psikolojik desteğe ihtiyacımın olduğunu’ söyledi. Ailemin ısrarına rağmen doktor ‘henüz seruma ihtiyacı yok’ diyerek beni kliniğe yatırmadı ama, ailemi hastalık hakkında bilgilendirip, bana daha iyi davranmaları gerektiğini öğütledi.

Eve döndük, ailem bana daha ilgili ve sıcak davranmaya başladı. Ama annem, bana her yemek verişinde ‘iyileşince ilk işin evlenmek olacak’ diyerek beni iğnelemeyi de ihmal etmedi.

Hastalığımın 15. gününde kusmalarım durmuş, iştahım artmış, hafif mide yanması ve halsizlik dışında şikayetim kalmamıştı. Ancak 15 gün daha yatakta dinlenmem gerekiyordu. Ayrıca, edindiğim bilgilere göre, hasta kendini iyi hissetmesine rağmen, Hepatit-B geçiren insanların yüzde yirmisinin bünyesi bu virüsü yenemiyor ve daha ileri komplikasyonlara, kronikleşmeye sebep olabiliyordu. (Bu sonuç hastalıktan sonraki altıncı ayda yapılan test sonucuyla belli oluyor. Yani hastalığa yakalananların %15-20’si ömür boyu taşıyıcı olabiliyorlar. Taşıyıcılık döneminde hastalık en çok kan ve cinsel yolla bulaşıyor. Bu kişilerle cinsel ilişkide hem oral seks ve hem de anal sekste prezervatif kullanılmalıdır). Sonuç ne olursa olsun benim için, istirahat + B vitamini + duanın dışında yapılacak bir şey yoktu.

Evet, ben daha önce bilgilenmiş olmama rağmen aşı vurulmamış, prezervatif kullanmadan çok genç ve yakışıklı biriyle oral seks yapmış, bu nedenle hayatımın en kabus dolu 15 gününü yaşamış, kırk beş günümü ise eve kapanarak geçirmek zorunda kalmış, ailemi risk altında bırakırken, kendi ruhsal sağlığımı da alt üst etmiştim.

İsterseniz siz de geleneği bozmayın, kaderci davranarak sıradanlığınızı koruyun ve bu hikayemi okumanıza rağmen ‘Allah korusun, inşallah bana denk gelmez’ diyerek, yarın gidip en yakın bir sağlık kurumunda Hepatit-B (sarılık) aşınızı yaptırmayın. Kim bilir, belki de gerçekten size denk gelmez.

Ama ya gelirse?

Hepinize aşılar ve diğer tedbirlerle sigortalanmış sağlıklı günler dilerim.




Kaynak: Kaos GL, Aralık 1997, Sayı 40


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam