21/10/2008 | Yazar: Kaos GL

Liverpool hakkında çektiği ve Cannes Film Festivalinde coşkun alkışlarla karşılanan Of Time and the City adlı belgesel onu yeniden halk önüne çıkardı. Fakat Davies eskisinden daha mutlu değil. Davies, İngiltere’de özellikle politik ve kültürel olarak çaresizleşmiş bir jenerasyon varken film çekmek için kaynak bulmakta zorlandığını belirtiyor. ‘Biz üçüncü dünya ülkesiyiz: Cahil, kültürsüz, kaba, agresif ve aptal. Bu benim yaşadığım ülke.’

Hetero şehre ‘Saygın Gey’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı



Liverpool hakkında çektiği ve Cannes Film Festivalinde coşkun alkışlarla karşılanan Of Time and the City adlı belgesel onu yeniden halk önüne çıkardı. Fakat Davies eskisinden daha mutlu değil. Davies, İngiltere’de özellikle politik ve kültürel olarak çaresizleşmiş bir jenerasyon varken film çekmek için kaynak bulmakta zorlandığını belirtiyor. “Biz üçüncü dünya ülkesiyiz: Cahil, kültürsüz, kaba, agresif ve aptal. Bu benim yaşadığım ülke.”

KAOS GL – 21/10/2008

Jay Stone

Terence Davies, eğitimli ve nazik olmasına rağmen mutsuzluğunu asla gizlememiş biri, öyle ki bir Londra gazetesi onu “İngiliz sinema sanatının büyük çaresizi” olarak tanımladı.

Yakın zamanda, ilk filminden yıllar sonra başarısının günışığına çıkmasının ardından “Gerçekten dürüst olmak gerekirse kendim olmaktan memnun değilim. Başka biri olmayı tercih ederim.” açıklamasını yaptı.

Heteroseksüel Protestan Liverpool’da, Katolik bir gey olarak kendini yabancı hissettiği kötü bir çocukluk geçirmiş ve “zor olmakla” nam salmış ünlü bir yönetmen olmuş.

Erken dönem filmleri özellikle Distance Voices, Still Lives, sert bir babadan korkan ailenin günlükleridir.

Sekiz yıl önce Gillian Anderson ile birlikte çektiği The House of Mith ona orta vadeli büyük başarısını getirir. O zamandan bu yana yeni bir film çekmedi.

Liverpool hakkında çektiği ve Cannes Film Festivalinde coşkun alkışlarla karşılanan Of Time and the City adlı belgesel onu yeniden halk önüne çıkardı. Fakat Davies eskisinden daha mutlu değil.

Of Time and the City, görsel bir şiir, Davies’in gençliğinin zorlu ve duygusal şehrinin tarihi ile beraber genç bir erkeğin cinselliğinin keşfinin kısmen sinema kısmen derin değişimler geçiren modernleşmiş şehrin gözünden otobiyografisi olarak tanımayabiliriz.



Of Time and the City filminden bir enstantane

Toronto Uluslararası Film Festivali sırasında Of Time and the City filminin Kanada galasında 63 yaşında ki Davies “Bourke çocukluğunuzun üzerinizdeki etkisi muazzam oluyor çünkü onlar içinizde yanıyor” diye belirtiyor ve ekliyor “Ve onları hiçbir zaman unutmazsınız. Onları gerçekten hiçbir zaman sisteminizden çıkaramazsınız. İstediğimden değil fakat onlar orada. Hep orada olacaklar”

Film şehir tarafından taçlandırılmış, eski metraja bağlı kalınarak yeni sahnelerle çekilmiş ve tamamı klasik müzikle (Davies’in favorisi Bruckner ağırlıklı) kaplanarak montajlanmış, dönüşümlü olarak Carl Jung ve T.S.Elliot kaynaklı okumalarla bezenmiş. 1973’te muhasebeci olarak terk ettiği Liverpool şehrine bir aşk mektubu hissi uyandıran film Davies’in şehre karşı duyduğu sınırda duyguların tümünü yansıtıyor.

Davies, “Gey olmamayı başarabilseydim, yarın böyle değiştirirdim” derken parmaklarını çatırdatıyor. “Hayatımı yıktı, beni çok mutsuz etti. Çok yalnızım. Hiç bir sahnenin parçası değilim. Bunu sadece çok yıpratıcı ve yüzeysel buldum ve vücut faşizmine yönelemedim. Sadece yapamadım.” diye ekliyor.

Davies, zorlu bir sınav gibi geçen mutsuz çocukluğunu, sanatla çevrelenmiş zamanını şu anki yaratıcılığını verip yerine mutlu bir gençlik almak için değiştirebileceğini söylüyor. “Israrla belirtmek isterim ki, daha iyi bir görüntümün, çok güzel bir vücudumun olmasını ve çok çok aptal olmayı isterdim. Bu yenilmez kombinasyon.”

Of Time and the City Liverpoll şehri 2008 Avrupa Kültür Başkenti fonu tarafından desteklendi. 157 başvuru arasından filmi desteklenmeye hak kazandığında Davies projesi ile ilgili olarak kendisini bunalmış hissetti. Bir gün Peggy Lee’nin The Folks Who Live on the Hill şarkısının Liverpool toplu konutları üzerinde çaldığını hayal etti ve “Filmimiz var” diye düşündü.

Film, Davies’in kendi hayatı ve şehrin hayatı üzerinde bir dengeye oturuyor fakat Davies bundan daha fazlası olmasını istiyor.

“Film, sadece benimle ilgili değil, sadece şehirle ilgili değil. Daha ilginç bir şeyle ilgili: Zamanın doğası. Geçen zamanın doğası. Kaybın doğası. Ölümlü olmanın doğası. Buna değdiğini söylerken hâlâ orada olmalarını istedim.”

Davies şablonunu, yaylı çalgilar dörtlüsü bestecisi Rus Dmitri Shastokovich’in belirttiği gibi “Kasvetli müzikler yazılabilir fakat sonunda değdiğini düşünürsünüz, evet buna değer” noktasına oturtmuş.

Ayırca şair Eliot’ın var olmanın terörünü algılamaya çalıştığı The Love Song of J. Alfred Prufrock şiirinden etkilenmiş.

“Çünkü hayatı zor buluyorum. Kendimi, her zaman onun dışında onu gözlemleyen olarak görüyorum. Hiçbir zaman bir parçası gibi hissetmedim. Şiiri ilk okuduğumda gözyaşlarıma engel olmadım. Sonra o değişik özel cümle “Odada, kadın geldi ve gitti / Michaelangelo’dan söz ederek” ve bu dayanılmaz şekilde üzücü. Bu dayanılmaz şekilde üzücü.”

Of Time and the City’nin imajlarının etkisi ve bitişikliği onun mesajlarından biri, Davies’in filmlerini çözümleyebilmek biraz çalışma gerektiriyor fakat o onları savunurken sabit olarak kendisini konumluyor.

“İnsanların uyarıları ve önerileri benimkilerden daha iyi olduğunda değişiklik yapacağım, fakat haklı olduğumu bildiğim sürece kımıldamayacağım ve bu durumu zorlaştırıyor. Çünkü kendimi işime adadım, çünkü özel hayatım yok, bekârım, iş bana saldırdığında ben bu konuda fazlasıyla insafsız oluyorum. Çok sinirleniyorum. Bundan gurur duymuyorum fakat bu benim.”

Davies, İngiltere’de özellikle politik ve kültürel olarak çaresizleşmiş bir jenerasyon varken film çekmek için kaynak bulmakta zorlandığını belirtiyor.

“Biz üçüncü dünya ülkesiyiz: Cahil, kültürsüz, kaba, agresif ve aptal. Bu benim yaşadığım ülke.”

Modern İngiliz sinemasından iğreniyor, özellikle “gülünç gangster filmleri, çok utanç verici” şeklinde düşüncelerini belirtiyor. 1950’lerin erken dönem komedi sinemasından - özellikle 1947 yapımı Robert Hamer’in Kind Hearts and Coronets- olduğu kadar 1950’lerin “kadın sineması” olarak geçen Douglas Sirk’in All That Heaven Allows ve Magnificent Obsession gibi melodramlardan hoşlanıyor.

Davies geriye yapabileceği üç film kaldığını söylüyor. Biri üçlü ilişkiyi konu alacağı Mad About the Boy adlı romantik komedi, Ed Mcbain’in He Who Hesitates adlı romanından uyarlanacak bir suç filmi ve en çok yapmak istediği Louis Grassic Gibbon’un klasik roman Sunse Song’un uyarlaması. Davies bu kitabı “Duygusu çok güzel” olarak belirtiyor.

Üç senaryo yazılmış durumda.

“Sanırım tek beklediğin birinin “Al sana 20 milyon dolar” demesi” diye ekliyorum.

“Evet” diyor Davies ve ekliyor “Seni bu konularla sıkmak istemem”

Çeviren: Ebru, [[negatifentropi@gmail.com]]

Kaynak: CNS, Jay Stone


Etiketler: kültür sanat
İstihdam