13/02/2007 | Yazar: Kaos GL
‘Bir gün çarşıda yürürken onu gördüm, yanında arkadaşları vardı ve bana laf atarak ‘yavrum benim, bir gün seni mutlaka düzeceğim’ dedi. Çok ağrıma gitmişti. Arkadaşlarının yanında bana hava atmış ve beni küçük düşürmüştü. Bunu özellikle yapmıştı çünkü oldukça kendini beğenmişti. Üstelik ona olan zaafımı da çok iyi biliyordu.’
‘Bir gün çarşıda yürürken onu gördüm, yanında arkadaşları vardı ve bana laf atarak ‘yavrum benim, bir gün seni mutlaka düzeceğim’ dedi. Çok ağrıma gitmişti. Arkadaşlarının yanında bana hava atmış ve beni küçük düşürmüştü. Bunu özellikle yapmıştı çünkü oldukça kendini beğenmişti. Üstelik ona olan zaafımı da çok iyi biliyordu.’KAOS GL
Alkan
18 yaşındaydım. Hem kızlara ilgi duyuyordum, hem de erkeklere. Ama erkeklere karşı ilgim daha fazlaydı. Erkeklere olan ilgimi belli etmemeye çalışıyordum. O zamanlar çok hoşlandığım bir erkek vardı bizim mahallede. Kendisi heteroseksüeldi ve birçok kız arkadaşı vardı. Onu devamlı güzel kızlarla görüyordum. Hoşlandığım erkek 21 yaşındaydı, çok yakışıklı ve havalıydı.
Onu ancak babasının butiğine uğradığı zamanlar görebiliyordum. Babasının butiği bizim mahalledeydi. Kendisi başka bir yerde çalışıyordu. Akşamları onu görmek için butiğin önünden geçerdim, bazen selamlaşırdık ve çok heyecanlanırdım. Onunla konuşmaya çalıştığım zamanlar kekelerdim. Bazen arkadaşlarıyla birlikte görürdüm onu. Arkadaşlarının çoğu serseri ve kendini beğenmiş insanlardı. Bana ‘kız kılıklı’ diye takılırlardı. O da bu takılmalara güler ve ben de utanırdım. Arkadaşları ona ‘bak seninki geçiyor’ diye takılır, gırgır geçerlerdi.
Hiçbir karşılık görmediğim halde onu seviyordum. Duygusal, belki de cinsel birliktelik olmayacağını bilerek onu seviyordum. Evet, ona tutulmuştum. Ve bu tutulmanın sonu ne olacaktı bilmiyordum. Ara sıra üzülüyor, hatta ağlıyordum.
Bir gün çarşıda yürürken onu gördüm, yanında arkadaşları vardı ve bana laf atarak ‘yavrum benim, bir gün seni mutlaka düzeceğim’ dedi. Çok ağrıma gitmişti. Arkadaşlarının yanında bana hava atmış ve beni küçük düşürmüştü. Bunu özellikle yapmıştı çünkü oldukça kendini beğenmişti. Üstelik ona olan zaafımı da çok iyi biliyordu. Bir gün onu yalnız görüp yanına yaklaştım, yaptığı şeyin yanlış olduğunu, eğer isterse onunla seve seve ilişkiye gireceğimi, ama bu olaydan sonra artık böyle bir şeyin olmayacağını söyledim ona. O da, zaten o taraklarda bezim yok, işim olmaz senin gibilerle dedi. Artık yanına gidip selâm vermiyordum. Beni küçük düşürmüştü. Onu unutmalıydım. Bir müddet sonra o semtimizden taşınıp başka bir semte gittik. Artık onu görmüyordum. Ama aklımdan çıkmıyordu. Aradan yaklaşık 1 sene geçmişti. Eskisi gibi yoğun bir sevgim yoktu ama en azından yüzünü görmesem bile sesini duysam iyi olur diye düşünüyordum.
Bir gün dayanamayıp babasının butiğini aradım ve babasıyla konuştum. Oğlunun askere gittiğini, arkadaşlarının oğlunu aramadığını ve oğlunun moralinin bozuk olduğunu söyledi. Telefon numarasını ve adresini aldım. Ve en kısa sürede ona telefon açtım. Önce beni tanıyamadı, sonra tanıyınca aradığıma sevindi. Bana karşı çok güzel ve samimi konuşuyordu, hoşuma gitmişti. Onu artık sık sık telefonla aramaya başlamıştım. Sonunda Kütahya’da acemi birliğini bitirdi ve izine geldi. Dağıtıma geldiğinde onu bulamadım ama sonradan öğrendiğime göre usta birliği tekrar Kütahya olmuş. Usta birliğine döndükten sonra onu yine aradım, yine konuştuk.
Bir gün telefonda ona ‘sana gelmek istiyorum, ne dersin?’ dedim. Bana, çok sevineceğini söyledi. Çok sevinçliydim, uzun bir aradan sonra onu görecektim ve onu görmem için iyi bir fırsattı bu. Bir hafta sonu Kütahya’ya gittim.
Telefonda söylediği gibi adını verdiği otele gidip çantamı bıraktım ve askeriyeye gidip danışmadan adını soyadını verip nasıl bulacağımı öğrendim. Beklememi istediler. Beklemeye başladım ve geldi, çavuş olmuştu. Hiç değişmemiş ve hâlâ çok yakışıklıydı. Uzun süre bakıştık, hal hatır sorduktan sonra çarşıya gittik. Çarşıda önce yemek yedik, sonra birlikte çantamı bıraktığım otele geldik. Kendisi yatağa uzandı. Ben de pencere kenarına oturup sigara yaktım. Kendisi de yaktı ve bana ‘eee, anlat bakalım’ dedi. ‘Ne anlatmamı istiyorsun’ diye karşılık verdim. Uzun bir süre otelde kaldık, ona ne duygular beslediğimi, her şeyi anlattım. Hoşuna gitmişti, beraber olmamızı teklif etti. Benimle yatmak istiyordu, kabul etmedim, çünkü neden birlikte olmayı istediğini biliyordum: Askerdi ve seks yapmaya ihtiyacı vardı. Onunla beraber olduktan sonra eski tavırlarını alacağından korkuyordum.
Artık ayrılma zamanı gelmişti. Ayrılırken kendisine tekrar geleceğimi söyledim. İstanbul’a geldiğimde onu düşünüyordum. Onunla tekrar telefonlaşıyorduk ve sık sık onu arıyordum. Aradan 3 ay geçmişti ve İstanbul’a izine gelmişti. Telefonda bana, kendisi için kız bulmamı istiyordu. O eski kız arkadaşlarına ne olmuştu, onlarla herkese hava atıyordu. Böyle bir şey yapamayacağımı söyledim. Ve onunla buluşmak istediğimi belirttim. Buluşma yerini kararlaştırdık ve ben buluşacağımız için çok mutluydum.
Buluşmaya gittiğimde onu erkek kardeşiyle ve bir kızla gördüm. Kızla sarmaş dolaştı ve oldukça samimiydi. Belli ki sevgilisiydi. Beni görünce alay edercesine güldü, yanındaki kız ve erkek kardeşi beni görmemişlerdi. Çok kötü olmuştum. Benimle açık açık dalga geçiyor, benimle oynuyordu. Kendime kızıyordum, böyle birisine değer verdiğim için kendime üzülüyordum. Eve giderken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
Eve gittiğimde ona bir mektup yazmaya karar verdim. Her şeyi yazarak ona karşı kızgınlıklarımı, üzüntülerimi, beni niye her zaman küçük düşürdüğünü, kısacası içimde duyduğum, hissettiğim her şeyi, sevgiyi ve bazen nefreti yazmaya karar verdim. Ve yazdım ama postalayamadım. Nedense gönlüm razı olmadı. 2 ay sonra İzmir’e tatile gidecektim. Acaba yanına uğrayıp her şeyi yüzüne mi söylesem diye düşünüyordum. Onu telefonla hiç aramadım. Ama onu unutamıyor, seviyordum. Belki bu sevginin karşılığı hiçbir zaman olmayacaktı ama onu çok seviyordum. Aslında tüm bu olanlardan sonra tekrar yanına gitmem doğru olmaz diye düşünüyordum. Ama onu çok seviyordum.
Ona tekrar gitmenin yanlış olacağını bile bile kendime ve duygularıma hâkim olamayıp İzmir’e gitmeden önce tekrar Kütahya’ya gittim. Aynı otele uğrayıp ardından askeriyeye geçtim. Beni görünce önce şaşırdı, sonra niye geldiğimi sordu. Ben de, son kez geldim, konuşmamız lazım, diye cevap verdim. Aslında konuşulacak ne vardı ki. Ama işte o zamanki ruh halim ve mantığım böyle bir şey yaptırıyordu.
Birlikte çarşıya gidip daha önce yemek yediğimiz yerde yemek yedik. Ve otele gittik. Otelde kendisine kırgın olduğumu ve ne yapmak istediğini sordum. Konuşmuyor, sadece yüzüme bakıyordu. Ona yanımda getirdiğim, postalayamadığım mektubu verdim. Mektubun hepsini okudu ve onu bu kadar sevdiğim için teşekkür etti. Yüzümü okşayıp çok iyi birisi olduğumu ve onu hep sevmemi istedi. Duş almak istiyordu. Beraber duş alır mıyız, diye sordu, hayır, dedim. Duş aldıktan sonra yatağa uzanıp kendisine masaj yapmamı istedi, hayır, diyemedim ve ona masaj yaptım.
Benimle yatmak istediğini, beni arzuladığını söyledi. Ben de onunla beraber olmak istiyordum. Ve sonunda beraber olduk. İlişkiden sonra pişman olup olmadığımı sordu, cevabım hayır oldu. Ayrılma zamanı yine gelmişti, onu çok sevdiğimi tekrar söyledim.
İzmir’e gittiğimde defalarca onu aramama rağmen telefonlarıma çıkmadı. İzmir’deyken İstanbul’dan bana telefon geldi ve askerlik şubesinden kâğıt geldiğini, askere gideceğimi, askerliğimin Kütahya’ya düştüğünü öğrendim. Hem şaşırıp hem sevinmiştim. Şaşırdım, Kütahya’ya gideceğim diye çok şaşırdım. Sevinmiştim, hem onun yanında askerlik yapacaktım, hem de bu askerliği bir an önce bitirmek istiyordum. Gerçi askerliğe tam olarak hazır değildim ama yine sevinmiştim. İstanbul’a gittiğimde onu yine aradım ve niye telefonlarıma çıkmadığını sordum.
Sorumu geçiştirdi. Askere gideceğimi, askerliğimi Kütahya’da yapacağımı söyledim. Hiçbir tepkide bulunmadı, oldukça soğuktu. Nedenini anlamıştım, çünkü benden hevesini almıştı. Bir daha da aramadım. İki gün sonra sülüs kâğıdımı almaya Lüleburgaz’a gittim. Kendisi de oralıydı, yani hemşeriydik. 3 gün sonra da Kütahya’ya askere gittim.
Askere giderken oldukça heyecanlıydım bu askerlik nasıl bitecek diye, ama bir yandan da ona karşı nasıl tavır almalıyım diye düşünüyordum.
Kütahya’ya vardığımda önce berbere saçlarımı 3 numaraya vurdurdum. Ardından doğru hamama gittim. Kendi kendime ‘Vay be, buraya gele gele sonunda askerliğe de buraya geldin’ diyordum.
Tugaya gittiğimde beni içeri aldılar, artık teslim olmuştum. Tesadüfen onu gördüm. Bana karşı oldukça soğuk ve tepkisizdi, önemsememeye çalıştım. Sadece kuru bir merhaba dedi. Askerliğimin ilk günleri çok zor geçiyordu, belki bana moral verir diye bekliyordum ama gelmedi. Tesadüfen onun görevli olduğu kantin muhasebesine gittiğimde bakışlarını benden kaçırıyordu. Ama bazen az da olsa konuşuyorduk.
Tam bir moral çöküntüsü içindeydim, hem askerliğimin ilk zamanları hem onun umursamaz tavırları moralimi daha da bozuyordu. Bölüğümdeki çavuşlarla arkadaşlıkları vardı, çoğu zaman onlarla beraberdiler. Onlara benim ibne olduğumu ve onunla defalarca yattığımı söylemiş. Beni aynı mahalleden tanıdığını anlatmış. Bölük çavuşları artık beni sıkıştırmaya başlamışlardı, inkâr ediyordum ve açıkçası korkuyordum.
Bölüğümüzde teğmen vardı, kendisi bölük komutanı yardımcısıydı. Oldukça gençti ve benimle çok yakından ilgileniyordu. Bir gün beni odasına çağırdı, bana nereli olduğumu ve ne iş yaptığımı sordu, hepsini cevapladım. Kendisi çok sevecendi.
Durumum anlaşılır diye tedirginlik içindeydim. Aradan 10 gün geçti. Teğmen beni yine odasına çağırdı ama eski sevecenliği gitmiş, sert bir asker hali almıştı. Bana özel bir sorunum olup olmadığını sordu. Ne sorduğunu anlamıştım, hayır cevabını verdim. Sinirlenmişti, ‘yalan söylüyorsun’ dedi. Ve doğruyu söyleyinceye kadar odadan çıkamayacağımı söyledi. Bağırıyordu, benim eşcinsel olup olmadığımı soruyordu. Bir sorgudaydım adeta, bana her şeyi açıklamamı, tüm olanları bildiğini söyledi. İnkâr ettim, ne kadar inkâr etsem de inandırıcı olamazdım. Çünkü hareketlerim çok az olsa da kadınsıydı.
Sevdiğim kişiyi sadece mahalleden tanıdığımı, aramızda hiçbir şeyin olmayacağını söyledim. O da bana madem aranızda bir şey yok, sadece tanıyorsun, neden onu 2 kere ziyarete geldin, diye sorunca arkadaşız ve ona özel gelmedim, Kütahya’da işlerim oluyordu, ona da uğruyordum, bundan daha doğal bir şey olabilir mi, diye cevap verdim. İnandı mı, inanmadı mı bilmiyordum. Yaklaşık 3 saat beni sorguya çekti. Terledim, korktum ama yine de inkâr ettim. Belki itiraf etseydim hiçbir şey yapmayabilirdi ama belli mi olur, ben sadece ailemin kulağına gider diye korkuyordum.
Teğmen benden istediği yanıtı alamadı, sonunda kendisi pes etti, belki de yanıldığını anladı, bir daha da beni ne odasına çağırdı ne bu olayın üstünde durdu. Ben de acemi birliğimi Kütahya’da bitirdim. Usta birliğine Merzifon’a gidip rahat rahat askerliğimi bitirdim.
Gelelim sevdiğim kişiye, bir daha onu hiç görmedim. Belki inanmazsınız ama içimden onu aramak geliyor, tüm bu olanlara rağmen onu unutmadım, sevgi mi, asla yok, sadece ona karşı garip bir his var içimde ne olduğunu bilemiyorum. Belki nefret, belki de intikam hırsı olabilir. Duyduğuma göre evlenmiş, bir kızı varmış ve çok zengin olmuş. O bana bir eşcinselin bir heteroseksüeli asla sevemeyeceğini, severse büyük acılar çekeceğini göstermiş oldu. Bir heteroseksüel mi, asla düşünmüyorum.
Kaynak: Kaos GL, Ekim 1998, Sayı 50
Etiketler: