01/12/2020 | Yazar: Kaos GL

“Ne kadar anlatırsam yüklerimden o kadar kurtulduğumu hissediyorum. Kendini ifade etmek çok güçlendiriyor.”

HIV’le yaşayan LGBTİ+’lar anlatıyor: “Dayanışma en büyük silahım” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Çizim: Aslı Alpar / Kaos GL

Kaos GL ve 17 Mayıs Dernekleri, geçtiğimiz günlerde HIV’le Yaşayan LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporu’nu yayınladı. Defne Güzel’in hazırladığı rapor, HIV’le yaşayan LGBTİ+’lara mikrofon uzatıyor ve onların deneyimlerini bir araya getiriyor.

Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan rapor için HIV’le yaşayan on LGBTİ+ kişi ile derinlemesine görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerden alıntılarla zenginleştirilen rapor, “Tanı öncesi HIV bilgisi”, “HIV ile tanışma”, “Sağlık sisteminin ve sosyal güvenlik sisteminin yanıtı”, “HIV’in kurumsal ve politik boyutu”, “HIV’in toplumsal boyutu” ve Av. Kerem Dikmen’in mevzuat araştırması ile oluşturulan “HIV’in hukuki boyutu” bölümlerinden oluşuyor. Raporun kapak çizimi ise Semih Özkarakaş’a ait.

1 Aralık Dünya AIDS Günü’nde rapordaki alıntılardan bir derlemeyle karşınızdayız.

Rapora ulaşmak için tıklayın.

“HIV’i geçmişte ne kadar bildiğim konusuyla başlayabilirim. Eskiden bu konuda aktivizm yapıyordum ama HIV’i bir taraftan LGBTİ+ aktivizmi yaptığım için LGBTİ+’lara kondom verme işi olarak görüyordum. Bunu yaparken bir taraftan da gerçekten prezervatif kullanma gibi bir bilincim yoktu. Tam da LGBTİ+ aktivizmi yaparken HIV ile yaşadığımı öğrendim. Aslında HIV aktivizmi yapmadığımı, HIV’i bildiğimi sandığımı o zaman anladım. Aslında bambaşka bir dünya varmış orada. Bambaşka bir biçim varmış ve ben sadece bilmeden ahkâm kesiyormuşum. Bilmediğim ve beni korkutan milyonlarca bilgi varmış. İlk öğrendiğimde üzülmedim, yıkılmadım. Sadece kendimle bir tartışma başlattım aylarca. Tabi ki hiç korkmadım, ay her şey çok güzel geçti, ben zaten aktivizm yapıyordum diyemeyeceğim. Korktum, endişelendim. Hatta bunu bana ilk söyleyen doktorum bana şöyle söyledi: ‘Ne yaptın sen kendine?’ dedi. Sürekli o cümle kulağımda çınladı. Bir sorgu süreci başladı sonra. Zaten LGBTİ+ aktivizmimi sorgulaya sorgulaya yapıyordum. HIV konusunda da böyle oldu. HIV ile yaşadığımı böyle öğrendim 2015 yılında.”

*

“Tanı aldığımda kısa sürede atlattım ama bastırmışım da. Nerede olduğumdan emin değilim bu konuda. Daha taze sayılırım. Standart bir kontrolüm esnasında oldu tanı almam. Smear için gitmiştim. Testlerde bir sorun olduğunu gördüler. Biyopsi yapmak istediler. HIV değil ama kist gibi bir şey herhalde. Doktorlar her şeyi aşırı muğlak anlattığı için ne olduğunu da tam bilmiyorum. Biyopsi için bazı tahliller gerekiyordu. Onları verdim. Anestezi uzmanının yanına gittim. O bana biyopsi için uygun olup olmadığını söyleyecekti. Önündeki kağıtlara baktı, sessizce bekledi ve ‘Biz bazı testler daha isteyeceğiz senden. Bazı normal dışı sonuçlar görüyorum. Bir hepatit türü pozitif gözüküyor,’ dedi. ‘Hangi hepatit türü?’ diye sorduğumda kafasını eğdi ve ‘HIV’ dedi. O ana dair hatırladığım HIV tanısı alışım değil, doktorun yüz ifadesi ve söyleme biçimi. İkincil travma dedikleri böyle bir şey sanırım. Tanının kendisinden çok yansıtılış tarzı beni rahatsız etti. Hiçbir tepki vermedim. ‘Peki,’ dedim. Sonra bayağı yürüdüm. Bir şey düşünemedim. Otobüse binmedim. Eve kadar yürüyeyim dedim ve yarı yolda ağlamaya başladım. Alkol, sigara ve çikolata alıp evime gittim. Doğrulama sonucu elli gün kadar sürdü. Araf’ta kalma durumu en sıkıcısı. Cehennem de olsa razıyım diye düşünüyordum. Tam kabulleniyordum bir an, sonra negatif de olabilir diye düşünüyordum. Hep bir ikilemdeydim. O elli günü evde geçirdim. Pozitif olduğumu öğrendiğimde bayağı rahatlatıcı oldu. Yollarım belirginleşti çünkü.”

*

“Bana iki ilaç verdiler. Birinden günde dört tane, diğerinden bir tane; tok karna sabah akşam ayrı ayrı şekilde çok kurallı ilaçlardı bunlar. Artık ilaç içmeye odaklı günümü yaşıyordum. Bana sürekli HIV ile yaşadığımı hatırlatıyordu bu durum. Kahvaltı yapma sebebim ilaç içmekti, yemek yeme sebebim ilaç içmekti. Akşam geç uyumaktan feragat etmek zorunda kalıyordum. Daha düzenli bir hayat içindi hepsi. Sürekli HIV ile yaşadığımı hatırlatıyordu bu durum. Ardından bir HIV derneği ile bir toplantıya katıldım. Orada çalışan arkadaşlarla fikir alışverişinde bulunduk. Bana kullandığım ilaçların eski olduğunu ve artık tavsiye edilmediğini, doktorumla konuşmam gerektiğini söylediler. Doktorumla konuştum. Heyet toplandı. Hangi ilaç olması gerektiğine dair benim fikrimi aldılar. Neden iyi giden bir ilacı değiştirmek istediğimi sordular. Onlara da bu durumun benim hayatımı etkilemesini istemediğimi söyledim. İlacımı değiştirdiler ve şimdi günde tek ilaç alıyorum.”

*

“Hemşirelerle özellikle bir hemşireyle bir tartışma yaşadım. Kan verirken eldiven kullanmadığı için kendisini uyardığımda, ‘Ne için veriyorsun kanı?’ dedi. Daha sonra tüpün üzerine bakıp, ‘Sende hepatit mi var?’ diye sordu. Ben de ‘Hayır, ELISA testi olmak için,” dedim ve “Var mı bir şey?’ diye sordu. Bu sefer ben de ‘Var mı yok mu bilmiyorum, eldiven kullanması gereken sizsiniz, niye soruyorsunuz?’ dediğimde kendince söylenmeye başladı. Bu durum sinirimi bozdu. Bir de doktorların yanına girmeden önce iletişim kurduğum sekreterler sıra alırken ya da odadan çıktıktan sonra doktorun verdiği reçeteyi işlerken, reçete verirken benim HIV ile yaşadığımı sesli bir şekilde dile getirebiliyorlar. Bu durum da beni rahatsız ediyor. Yeteri kadar bilinçli değiller.”

*

“İlk sürecimde doktora ifşa olurum korkusuyla gittim merdiven altı bir yerde diş çektirdim. Sonra kendime bunu nasıl yaparım diye ağladım. Bir kere sigarayı bırakmak için göğüs cerrahına gittim. Bana ‘Kronik rahatsızlığın var mı?’ diye sorduğunda HIV pozitif olduğumu söyledim. ‘O ne oluyor?’ diye sordu. Bana kendime çok dikkat etmem gerektiğini, zamanında bir basketbolcunun bu yüzden sürünerek öldüğünü söyledi. Kendisine durumun artık böyle olmadığını aktardım. Bir göğüs cerrahının bu kadar bilgisiz olması üzücü gelmişti bana yalnızca. Bir keresinde de ateşime bakan doktora ‘Ben HIV pozitifim. Belki bununla ilgili ateşlenmişimdir,’ dediğimde doktor bana ‘Bunu bana nasıl söylemezsin?’ diye bağırmıştı. Ben forma kullandığım ilacı yazdığımı, elindeki forma bakması gerektiğini ve buna göre kendisinin dikkatli olması gerektiğini ilettim. Sonra da doktoru şikâyet ettim çünkü kapı açıktı ve insanlar bize bakıyorlardı. Hasta hakkının ihlaliydi bu.”

*

“Diyanet’in açıklamasına HIV konusunda getirilen ses çok azdı örneğin. HIV pozitif LGBTİ+’lar daha kırılgan, daha alt zeminde duran bir grup. Ben, ‘Öznelere bırakın,’ demeyi sevmiyorum. Bu öznelere bırakılacak bir alan değil. Özneler olmayınca güçlü olmuyor belki evet ama bu anlayışı en başta öznelerin var olabilmesi adına yıkmaları gerek. Diyanet’in açıklamasına nafaka meselesine getirilen ses kadar ses getirilmeliydi. Nasıl aile kurumunu kutsuyor ve kürtajı yasaklıyorsa devlet, bence tek bir ilişki tarzını da dayatıyor ki HIV yargısı da bunu gösteriyor. Bence böyle bir noktada kürtaj meselesindeki gibi feministler ayağa kalkmalı. Diyanet benim politikamın neresinde diye sorguluyorum zaten kaç zamandır. Devlet kurumlarının hiçbiri beni temsil etmiyor. Ben sadece Diyanet değil, devletin bütün kurumları için bunu söylüyorum. İktidarın kendisi beni temsil etmiyor çünkü devletsiz yaşamaya çok alışkınım. Kendimi oraya hiç ait hissetmiyorum. Asla hiçbirine güvenmiyorum. Mücadelemi çok değerli buluyorum. Devlet elinin değmediği her şeyi değerli buluyorum. Kendi politikalarını devlet eli değmeden oluşturan örgütlerden biri LGBTİ+ örgütleri. Devlet zaten bizim yerimize bizim çalıştığımız konuları üretmeyecek. Şu anda endişelendiğim şey; şu anki iktidar hukuk sisteminden rahatsız bir iktidar. Türkiye bu hukuk bileşenlerinin içinde olmasa ne HIV pozitifleri ister ne de LGBTİ+’ları. O yüzden bununla ilgili politika, bilim, cinsel yolla aktarılan enfeksiyonlar eğitimi, hiçbir şey istenmiyor. Bizi raporlamak dışında, bizim bir şeylere ulaşmamızı sağlamaları lazımdı. Bir şeyler yapıyorsa, yapmak zorunda olduğu için yapıyor sadece. Bu yüzden devlet kurumlarına ve otoritelerin hiçbirine güvenmiyorum.”

*

“HIV herhangi bir virüs olarak görülmüyor. İçinde cinselliği ve LGBTİ+ kimlikleri barındırıyor. Toplum o yüzden öcü olarak görüyor. Önce bu tabuları aşmamız gerekiyor. Annem bana birkaç ay önce şey demişti: ‘IŞİD’liler evleri gezip insanlara AIDS enjekte ediyormuş.’ HIV, dini grupların elinde bir korkutma aracı. Birini kötülemek için kullanılıyor. Hep kötülerin silahıymış gibi gösteriliyor. İngiltere’de yaşayan HIV ile yaşayan biri ‘Sizin ülkenizdeki süreç bizim ülkemizdeki süreçten daha kolay işliyor,’ demişti. İlaç alma süreci kolaymış bazı ülkelere göre. Sigorta sürecinin yolunun açık olması da etken. HIV ile yaşayanların hayatlarını kolaylaştırmak için değil tabii ki ama bu süreç HIV tedavisinde işe yarıyor. HIV konuştukları zaman LGBTİ+’ları ve cinselliği de konuşmak zorunda kalacakları için bu konuları konuşmamak onlar için en sağlıklı duruş. Sadece lanetleyerek bunu bitirebileceklerini düşünüyorlar.”

*

“Okulda şöyle bir sorun yaşadım: Bir arkadaşıma söylemiştim. Yeni tanı aldığım zamandı. Sonra o arkadaşım çok okula gelmiyordu. Denk gelemedik. Üzerinden yıllar geçti, bir projeyle başka bir ülkeye gittim. Oradaki beraber kaldığım okul arkadaşıma açıldığımda ‘Ben biliyordum zaten,’ demişti çünkü ilk söylediğim arkadaşım birine, o ötekine, öteki diğerine söylemiş. Türkiye üzerinden bilmiyorum; kendi ülkem üzerinde eğitim ancak, ‘Uyuşturucu kullanmayalım,’ minvalineydi. Keşke projeler olsa, okullara gitsek. Hatta üniversitelere gitsek. En azından özellikle tıp alanındaki öğrencilere hitap etsek ne güzel olur. Uluslararası haberleri takip ediyorum ben. Daha çok yapılan güçlendirici çalışmalara bakıyorum aslında çünkü ben bireysel olarak ‘Bir iki kişiye yardımcı olabilirim,’ diye düşünüyorum. ‘Neler yapabilirim?’ diye bakıyorum. Kendimi nasıl güçlendirebilirim, nasıl akran danışmanları olarak güçlenebiliriz? Onu düşünüyorum. Yoruluyorum, bunalıyorum çünkü ben. Üniversitelerde bunlarla ilgili nasıl çalışmalar var bir bilgim yok açıkçası. Yine de örneğin PReP ve PeP çok hayatımızda değil ama birçok insan artık bunu duyuyor. Negatiflerin bu konudan haberi olmaya başladı. Bu güzel bir şey. Belki ses çıkarmaya gidebilirler. Farkındalık artıyor. Sağlıkçılar ise yetersizler, bilgisizler. Özellikle HIV alanında bilgisizler. Verem dispanserine röntgen için gittiğimde örneğin şey oluyor: Doktor garip garip bakıyor enfeksiyondan geldiğimi görünce. Genel olarak kötüler. Çok bilgisizler. Daha önce bununla ilgili eğitim de aldım. Akran danışmanlığı eğitimi aldım.”

*

“Tehlikeli sınıfındayız toplum gözünde. Sinemadaki toplu iğneler, trans seks işçilerinin ilaç firmalarından para alıp yayması söylentileri gibi… İnsanlar bu algılarda kaldılar. Belki de şu an toplumda görünür bir HIV pozitif kimlik olmadığı için bunu öğrenmeleri de zorlaşıyor. Sosyal medya haberleri bir tıkla geçilir ama Türkiye’de bu kimlikler bence insanlarla yıkılıyor. Bir tık daha tanışmaları, görmeleri gerekiyor. Böyle bir kimlik olmadığı için de bununla hala tanışmış değiller. Akıllarında hala Freddie Mercury ve onun vefat etmesi var. Toplum hala yaşayan ve sağlıklı HIV pozitif örneğiyle karşılaşmadı. Böyle olmamalıydı. Sen kanını verirken tüp renklerinden bile kanını ne için verdiğin anlaşılıyor. Benim sadece doktorla bunu konuşup onun sisteme verileri girmesi lazım. Bazı raporları rapor odasındaki çalışanlar giriyor sisteme. Ben o çalışanın duyarlılığını bilmiyorum. Doktorlar biraz daha yeminli ve meslek kaybı yaşayabilecekler. Bu yaptırımlardan dolayı onlara güveniyorum ama sağlık çalışanının yaptığının üstü rahatça kapatılabilirmiş gibi görüyorum. Hemşirelerden değil, ara çalışanlardan bahsediyorum. Onların bilinç durumuna güvenmiyorum. Ya da şirketlerde mesela imzalatılan üçüncü şahıslarla paylaşılabilir belgesinin açıklanması gerekiyor. Gereken durumlar nedir, üçüncü şahıslar kimlerdir, hangi bilgiler kesinlikle paylaşılamaz? Bunların anlatılması gerekiyor. Tehlikeli işyerleri grubunda HIV testi istenebiliyor iş güvenliği tehlikeli sınıfında olduğu için ama buna yönelik kurumun doktoru sadece bu bilgiyi bilirse böyle bir durum olduğunda gerekli faydayı sağlayabilir ama kurum bu bilgiyi önceden öğrenirse çalışanı işe almaz. O yüzden bu sadece doktorla paylaşılması gereken bir şey. Bir test yapıldığı zaman o testte nelerin olacağının söylenmesi gerekiyor. Eğer ki tehlikeli şartlar yoksa hiç HIV testinin istenmemesi gerekiyor.”

*

“Madilik ve dayanışma en büyük silahım. Konuşabildiğim insanları çevreme katmadan önce zordu. Şimdi madilik üçe dörde bölünüyor. Bu ikisi yetiyor bana. HIV, enfekte olmadan önce ayrımcılık yaptığımı bilmediğim bir şey. Diğer yandan da hayatımı güzelleştiren bir şey. HIV politikasından doğru öğrendiğim birçok şeyi çok değerli ve güçlendirici buluyorum. Benim için iyi bir turnusol oldu. Bu turnusolü elimde tutmak beni mutlu ediyor açıkçası.  Bana iyi gelen şeylerin, madilik yapabilme avantajının ayrıcalıklı bir şey olduğunu düşünüyorum. Herkesin maalesef ki bu imkânı yok. Herkesin madilik ve dayanışma imkanına ulaşabilmesini umuyorum.”

*

“Ne kadar açılırsam o kadar özgürleştiğimi hissediyorum. Ne kadar anlatırsam yüklerimden o kadar kurtulduğumu hissediyorum. Kendini ifade etmek çok güçlendiriyor. Açılmayı kendime dair yaptığım bir iyilik olarak görüyorum. Önyargıların bir an önce son bulmasını istiyorum. Hayatımı gasp ettikleri gücün ellerinde olmaması gerektiğini ve bu gücün çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Önyargının gidebileceği boyutlar çok korkunç yerler. Söylediğim her söz, yaptığımız her davranış bir insanın hayatını çok büyük etkileyebiliyor. O yüzden biraz daha düşünmek ve bilmediğimiz konu hakkında da konuşmamak gerekiyor.”


Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı, barınma, sağlık
nefret