04/05/2015 | Yazar: Ömer Akpınar

‘Ateşi Yutmak: İntikamcı Bir Lezbiyen Olarak Hayatım’ kitabının yazarı Kelly Cogswell ile lezbiyen özörgütlülüğünü, eylemlerini, yurttaş olmayı ve lezbiyen mücadelesinin tüm kadınlar için önemini konuştuk.

Homofobi berbat kokar: ‘Lezbiyen’ demeyi kendime öğretmem lazımdı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Doğrudan eylem grubu oluşturan lezbiyenlerin hikâyesini anlatan “İntikamcı Lezbiyenler Ateşi de Yutarlar” filmi 4. Pembe Hayat KuirFest kapsamında Ocak ayında Ankara’da gösterildi. Festival kapsamında Ankara’da söyleşi veren “Ateşi Yutmak: İntikamcı Bir Lezbiyen Olarak Hayatım” kitabının yazarı Kelly Cogswell ile lezbiyen özörgütlülüğünü, eylemlerini, yurttaş olmayı ve lezbiyen mücadelesinin tüm kadınlar için önemini konuştuk.
 
“Lezbiyenlerin kendi meselelerine odaklanma vakti geldi”
 
İntikamcı Lezbiyenler nasıl ortaya çıktı?
 
İntikamcı Lezbiyenler, büyük bir kısmı farklı meseleler üzerine çalışmış 6 lezbiyen aktivist tarafından 1992 yılında New York’ta başlatıldı. Aktivistlerden ikisi İrlanda göçmeni, ikisi Yahudi, biri Küba göçmeni, bir diğeri ise yarı Fransız, yarı Haitiliydi. Birbirinden farklı perspektif ve deneyimleri bir araya getirmişlerdi. Özellikle Maxine Wolfe and Ana Simo sayesinde lezbiyenlerin artık kendi meselelerine odaklanması gerektiğini güçlü bir şekilde hissetmişlerdi. Bu yüzden de yalnızca oturup konuşmak yerine doğrudan eylem yapmaya karar verdiler.
 
90’ların başında lezbiyenlerin sokakla ilişkisi nasıldı?
 
O zamana kadar bazı lezbiyen örgütleri vardı ama çoğunlukla kapalı kapılar ardındaydılar. Lezbiyen kültür etkinlikleri vardı. Mesela, Kübalı oyun yazarı Ana Simo, New York’taki ilk lezbiyen tiyatrosunun kurucusudur. Sonunda benim kız arkadaşım da olmuştu. İntikamcılar’da hepimizin kız arkadaşı olmuştu zaten. İşte konferanslar falan oluyordu. Lezbiyenler durmadan konuşuyor ama iş yapmıyordu. Ya da kendi kendilerine görünür oluyorlardı, tiyatro ve sanat aracılığıyla kimliklerini keşfediyorlardı. 70’ler, 80’ler, 90’lar olsun, East Village’da büyük bir lezbiyen deneysel sanat hareketi vardı. Haliyle lezbiyen kavramının ne olduğu ve ne olabileceğine dair fikir veriyordu. Bir stereotipten fazlası olduğunuzu, hatta işte lezbiyenler çirkindir, espri anlayışından yoksundur, öfkelidir gibi stereotiplerle bile oynayabileceğinizi gösteriyordu. Çünkü bu stereotipler yüzünden pek çok lezbiyen öfkesini göstermekten çekiniyordu. Tiyatro çalışmaları sayesinde öfkeli, seksi, şakacı ya da kısaca insan olmak sorun olmaktan çıktı.
 
Yine de Lezbiyen İntikamcılar doğrudan eylem yapmak istiyorlardı çünkü bunun kamusal alana sahip çıkmak için önemli bir adım olduğunu düşünüyorlardı. Doğrudan eylem, gösterilerden zaplara her şey olabilir. Biz mesela eşcinsel karşıtı yasayı kabul eden Colorado eyaletinden Denver Belediye Başkanı turizmi teşvik etmek için New York’a geldiğinde nereye gitse peşindeydik. Ya da işte iğrenç koku bombaları, büyük yürüyüşler de doğrudan eylemdir. Bu başlık altında yapabileceğiniz milyonlarca farklı şey var.   
 
“Lezbiyen kelimesini kullanmayı kendime öğretmeliydim”
 
KuirFest kapsamında gerçekleşen söyleşinizde kamusal alanda ilk kez “lezbiyen” kelimesini dile getirmenin zorluğundan bahsetmiştiniz...
 
O zamanlar daha açılma sürecindeydim. İntikamcı Lezbiyenler’in ilk toplantısına da İrlandalı lezbiyenlerle takıldığım için gitmiştim. Kızlarla takılıyordum işte, pek bir politik bilincim yoktu. Benim için İntikamcı Lezbiyenler, aktivist becerileri kazanmanın yanı sıra politik olarak eğitildiğim yer oldu. Lezbiyen kelimesini kullanmak zorunda olmamın iyi bir şey olduğuna kadar verdim, lezbiyen kelimesini kullanmayı kendime öğretmeliydim. Başta biraz korkutucuydu tabi. Sonuçta geri dönüş yok. Kelimeyi kullanmaya başladıktan sonra ise artık lezbiyensin. 
 
İntikamcı Lezbiyenler’in ilk eylemi 1992 yılında “Gökkuşağının Çocukları” adlı çokkültürlü müfredata gelen sağcı eleştirilere karşıydı. Yalnızca lezbiyenlerden oluşan bir bando, bir ilkokulun önünde üzerlerinde “ben lezbiyen bir çocuktum” yazan tişörtler ve “lezbiyenleri öğretin” pankartıyla çocuklara balonlar dağıttı. Bu ilk eylemin önemini anlatır mısınız?
 
İlk eylemdi. Başta saydığım 6 kişi düzenlemişti. Grubun çok çok büyük olmaması önemli, yoksa bir anda bir sürü fikir geliyor, sonrasında da anlaşmazlık çıkıyor. Bir şeyler yapacaksak, başlangıç için tek bir eyleme odaklanmaya karar verdiler ve gökkuşağı müfredatını seçtiler. Bunun önemi şurada yatıyor: Yalnızca LGBT meselelerini değil, özgürlükler, kimlik, ırkçılık, homofobi ve tüm diğer meseleleri bir arada ele almış oldular. Tüm şehri ve ülkeyi ilgilendiren bir mesele üzerinden çıkış yapmaları harikaydı.
 
“Medya kısıtlandığında muhtemelen sıra size de gelecektir”
 
Medyaya yönelik eylemlerinizin yanı sıra kendi medya çalışmalarınız da oldu...
 
İntikamcı Lezbiyenler’le deneyimim sayesinde toplumsal değişim için medyanın ne kadar önemli olduğunu anlamaya başladım. Çünkü hep toplumun bizi algılayış biçimini, hem de kendi kendimizi algılayış biçimimizi değiştirmek istiyorduk. İntikamcı Lezbiyenler’in sona ermesinin ardından birkaç yıl boyunca internet üzerinden Gully (Sel Yatağı) adında bir dergi çıkardım. Dergiyle dünyada ne varsa her şeyi queer bir bakış açısıyla düşünmeye çalıştık. Bu pek de duyulmuş bir şey değil. Mesela düşündüğümüz şeylerden biri şuydu: “Eşcinsel meselesi” nedir? Kimliğin, toplumsal değişimin ve bunlar arasındaki bağlantıların nasıl işlediğini düşündükçe her şeyden önce ifade özgürlüğüne sahip olmanız gerektiği bende netlik kazandı. Kamusal alanda bir araya gelme özgürlüğünüz olmalı. Eşcinselseniz, medyada neyin çıkıp neyin çıkmadığına dikkat etmeniz gerekir. Çünkü medya kısıtlandığında muhtemelen sıra size de gelecektir. Sizin de sesiniz kısılacaktır.
 
Derginin önemi de buradan geliyor. Orta Doğu’daki, Latin Amerika’daki queer’ler neler yapıyor diye küresel bir bakış sağlamak ve yatay bir iletişim yaratmak gerekiyor. Öyle ki Güney Afrika’daki queer’ler ile Guatemala’daki queer’ler aracısız bir şekilde iletişim kurabilsin.
 
Farklı meseleleri kesmek, yataylık vurgusu kitabınızın tamamına yayılmış bir halde. Ayrıca mutenalaştırma, yaşadığın yer üzerine söz söyleme hakkı talep etme gibi konulara değiniyorsunuz...
 
Kitabın ilk yarısı İntikamcı Lezbiyenler’in yükselişini ve düşüşünü anlatıyor. İkinci yarısı ise lezbiyen olmak ne anlama geliyor diye düşünmeye devam ediyor. Kimlik nasıl işliyor, intikamcı olmak ne demek, toplumsal adaleti neden önemsemeli, sokağa adım atmak ne anlam taşıyor gibi sorular soruyor. Zira uzunca bir süredir yurttaş olmanın ne demek olduğunu düşünüyordum. LGBT’ler haklarını talep etmek için sokağa her çıktıklarında, yazdıkları her makalede yurttaş olarak hareket ediyorlar. Ben bu şehre, bölgeye, ülkeye aidim diyorlar. Gücümüzün tamamına sahip çıkmak, bulunduğumuz yerde, olduğumuz gibi, tam katılım göstermek çok önemli.
 
“Ne kadar yaratıcı olursan o kadar iyi iletişim kurarsın”
 
İntikamcı Lezbiyenler’in eylemlerinden bahsederken bunların Türkiye’de alışık olduğumuz eylemlerden ne kadar farklı olduğunun altını çizmemiz gerekiyor.Heykel dikmekten lezbiyen temalı şiirler okumaya, asansörde “homofobi berbat kokar” yazısıyla birlikte iğrenç kokulu bombalar kullanmaktan ateş yutmaya birbirinden yaratıcı eylemleriniz oldu. Herhangi bir eylem daha olmaktan nasıl kurtuldunuz?
 
Bunu yapmamızın iki nedeni vardı. İlki, medyanın ilgisini çekmek. Çünkü medya çalışanları yürüyüş yapıp bağıran insanlara alışmış halde. Ama yaratıcı bir şey yaparsanız okurlarının ilgisini çekmek için sizi takibe alırlar.
 
Bir diğer nedeni ise, sürekli öfkeyle bağıramazsınız. Kendinizi eğlendirmeniz, farklı biçimlerde kendinizi ifade etmeniz ve kendinizle barışık olmanız da önemli. Yöntemlerinizi değiştirmek ilk olarak kendiniz için iyi olacaktır. Bizim örneğimizde, büyük bir kısmımız sanat dünyasından geliyordu. Mesela aramızda koreograflar vardı, sirk becerileri olduğundan ateş yutmayı onlardan öğrendik. Dans performansı yaptık. Ben daha çok edebiyatla ilgiliydim. Dada hareketi filan. Koku bombası benim fikrimdi. Ne kadar yaratıcı olursan o kadar iyi iletişim kurarsın.
 
1993 yılında Washington’da gerçekleşen ilk Dyke Yürüyüşü’nde 20 bin lezbiyeni nasıl bir araya getirdiniz?
 
Kaç kişinin geleceğine dair hiçbir fikrimiz yoktu. Birkaç yüz kişi de gelebilirdi, elli kişi de. Bu kadar çok kişiye ulaşmamızın sebebi çok ama çok çalışmış olmamız. Uzun bir zaman önceden mevcut her lezbiyen gazetesiyle irtibata geçtik. Kadın kitabevlerine ulaştık. Lezbiyenlerin olduğunu düşündüğümüz her yeri aradık, mektuplar gönderdik. Bu tür meselelerde taktiksel olmak gerekir. Dyke’ların yürüyüşe gelmesini istiyorsanız önce dyke’ların nerede olduğunu düşünmeniz lazım. New York’taki her lezbiyen barına gidip bildiri dağıttık. Tek tek lezbiyenlere ulaştık. Gördüğümüz her kadını Dyke Yürüyüşü’ne davet eden kartlar dağıttık.
 
O sıralar Washington’da LGBT hakları için başka bir yürüyüş daha olacaktı; yani şehirde pek çok dyke olacaktı ama kaçının geleceğini bilmiyorduk. Çünkü o zamana kadar lezbiyenler daha gizliydi, kadın yürüyüşlerine katılıyorlardı. Yalnızca lezbiyenler, lezbiyenler ve lezbiyenler için bir şey yapmazlardı. Onlar için fazla korkutucuydu. Ama geldiler ve inanılmazdı. Benim size verebileceğim tek mesaj bir şeyleri denemeniz olur. İlkinde işe yaramayabilir, olsun tekrar deneyin. Sonra yine deneyin. Ama bir yerden başlayın. Başarısız olsa bile sıkıntı yok çünkü yaptığınız iş sizi değiştirecek. Siz yapmazsanız bunu kimse yapmayacak yani.
 
Söyleşide İntikamcı Lezbiyenler’de neden biseksüel kadınları göremiyoruz gibi bir soru vardı, biraz rahatsız olmuştum. Biseksüel kadınlar niye görünür değil, çünkü biseksüel kadınlar görünür olmak için çalışmıyor. Biseksüel meselelerini biseksüeller dışında kimse adlandıramaz. Ben biseksüel değilim. Herkes yalnızca kendini temsil edebilir. Bence lezbiyen meseleleri üzerine çalışmak biseksüellerin de çıkarına çünkü biseksüel bir kadın olarak bir kadınla birlikteyken başınız belaya girer. Bir erkekle beraber olduğunuzda sorun yoktur.
 
“Sen kendin için çalışmazsan kimse senin için çalışmıyor”
 
Sadece lezbiyenler için bir örgütlülüğün kurulmasının önemi nedir?
 
Sen kendin için çalışmazsan, kimse senin için çalışmıyor. Karşılıklı olmuyor. Biz diğerlerinin işlerini yapıyoruz ama onlar bizim için bir şey yapmıyor. Grubumuzda daha önceden feministlerle çalışmış lezbiyenler ile lezbiyenlere destek olacak feministleri grupta görmek isteyen lezbiyenler vardı. Feministler grubumuza geldiğinde ise hep kendi işlerine yardım etmemizi istiyorlardı, bir kez olsun ‘size nasıl yardımcı olabiliriz?’ demediler.
 
Siz yine de tüm kadınların lezbiyen mücadelesini sahiplenmesi gerektiğini savunuyorsunuz...
 
Bugün bile ara sıra kitabıma ilişkin feminist basında yer alan incelemelerde, hetero kadınlar hiçbir zaman ‘a, bu da bizim tarihimizin bir parçası’ demiyorlar, hep ‘bu LGBT tarihinin bir parçası’ diyorlar. Lezbiyenleri kadın olarak görmüyorlar, ki bu bir hata. Memelerim ve amım var diye değil. Çünkü kadınlara karşı kullanılan silahlardan biri de lezbofobi. Ne zaman bir kadın ‘seninle çıkmak istemiyorum’ dese, ne zaman ağzını açsa cevap hazırdır: Ne o, yoksa lezzo musun? Lezbofobi her daim kadınlara karşı kullanılıyor. Kadınlar bizim mücadelemizin kendilerinin de mücadelesi olması gerektiğini anlamalılar.
 
Bu röportaj, ilk olarak Kaos GL Dergisi’nin “Lezbiyenizm” dosya konulu 141. sayısında yayınlanmıştır. 

Etiketler: kadın
nefret