13/02/2013 | Yazar: Kaos GL
Belma Fırat’ın 7. Kadın Kadına Öykü Yarışması Üçüncülük Ödülünü alan "İki Uçurtma" adlı hikâyesi

Belma Fırat’ın 7. Kadın Kadına Öykü Yarışması Üçüncülük Ödülünü alan "İki Uçurtma" adlı hikâyesi
Güneşli bir 23 Nisan sabahı,
Çocukların töreninde karşılaştık ilk.
Hemen ısındık birbirimize.
İplerimiz dolandı,
düğüm oldu.
Renklerimiz karıştı,
bütün oldu.
Ve koptuk gittik sonsuzluğa doğru.
Palas pandıras 5-A sınıfından içeri girdi Ayla. Yerine oturdu, hızla çantasını karıştırmaya koyuldu. Yatmadan önce defalarca kontrol etmişti çıkartmalar ve o güzel kokulu silgiyi yerleştirip yerleştirmediğini. Gizli bölmede duruyorlardı işte. Hemen çıkardı. Şeffaf ambalajın içerisinde, başına pembe kurdele bağlamış uzun sarı saçlı dört tane Barbie çıkartması. Bir de kokulu şeker pembesi silgi. Paketi yok. Kırtasiye dükkanında rafların arasında dolaşırken annesiyle, hızla ambalajından çıkarıp çaktırmadan cebine indirmişti. Zevkle inceledi malzemelerini. Yanındaki sıraya baktı. Bahar henüz yok. Çıkartmaları özenle onun sırasının üzerine koydu. Sonra sıraların arasında itişen kakışan oğlanlara, yerlere dökülüp saçılan malzemelere baktı, vazgeçti. Çıkartmaları ve silgiyi kendi sırasının içine yerleştirdi, gözünü kapıya dikti. Al bak sana ne getirdim. Çıkartma ister misin? Bak bu Barbieler aynı sana benziyor, dayanamadım aldım. Vermesem mi? Beğenmezse…. Ya o da aynısından aldıysa?
Zilin kulak zarını patlatırcasına çalan tiz sesiyle kendine geldi. Hala yok ortalıkta. Hasta mı acaba? Sınıfın kapısı açıldı, heyecanla çarpmaya başlayan kalbi Tülay Öğretmen’in “Günaydın” sesiyle eski ruhsuz, solgun ritmine döndü.
“Çocuklar, bugün yarınki kutlama için uçurtmalarımızı yapıyoruz. Getirdiniz mi çıkartmalarınızı?” Sınıftan hep bir ağızdan cevap geldi “Eveeet.” Dudaklarını ısırdı Ayla, gözünü kapıya dikti. Mutlaka gelir, gelmeli. “Peki çocuklar, birazdan malzemelerinizi dağıtmaya başlıyorum. Kızlara pembe, oğlanlara mavi kağıt ve her birinize biri uzun, biri kısa iki çıta vereceğim. Buradaki kutuda da renkli kağıt şeritler var. Kuyruğunu istediğiniz renklerden yapıp, uçurtmalarınızın üzerine çıkartmalarınızı yapıştıracaksınız. İsteyen dileklerini yazıp, resim de çizebilir. Hadi bakalım. Dün derste yaptığımız çizimlere bakarak güzel güzel yapın uçurtmalarınızı. Yardım isteyen beni çağırsın.”
Tülay Öğretmen, tek tek sıraları dolaşıp malzemeleri dağıtmaya başladığında sınıfın kapısı açıldı. Bir kız çocuğu nefes nefese sınıfa daldı. “Özür dilerim öğretmenim.” Geldi işte. Küçük pembe lastik ayakkabılar, yürürken bir sağa bir sola neşeyle dans eden ponponlu beyaz çoraplar telaşla ilerlediler Ayla’nın yanındaki sıraya. Kuş cıvıltısına benzeyen müzikli bir ses çıktı ağzından “Günaydın” dedi.
“Al bakalım kağıdını, bak tam zamanında yetiştin. Beş dakika daha geç kalsaydın vermeyecektim. Bir daha sınıfıma geç kalmak yok ona göre.” Tülay öğretmen tatlı sert azarladıktan sonra Bahar’ın masasının üzerine bırakıverdi gerekli malzemeleri. “Ayla, bunlar da senin.” Ayla öğretmeninin sırasının üzerine bıraktığı uçuk pembe uçurtma kağıdına baktı. “Başka renk yok mu öğretmenim?” “Başka yok güzel kızım. Söyledim ya oğlanlarınki mavi, kızlarınki pembe.” “Ben de mavi alsam o zaman?” “Ama sayıya göre aldık. Ne yapalım öteki türlü tartışma çıkıyor. Çocuklar dediğimi duydunuz mu? Sakın kağıdınızı buruşturmayın, yırtmayın. Yenisi yok ona göre.” Tülay Öğretmen, öğrencilerinin arasında en çalışkanı olan Ayla’nın hayal kırıklığı içerisindeki yüzüne sevgiyle baktı. Teselli etmek istercesine “Hem bak bunun rengi ne kadar güzel. İstersen uçurtmanın kuyruğunu sevdiğin başka renkleri kullanarak yaparsın tamam mı evladım” dedi. Ayla cevap vermedi. Başını önüne eğdi. “Evet” diye atıldı Bahar: “Pembe en sevdiğim renk.” Sonra öğretmenin yaptırdığı çizimlere bakmak için defterini aranmaya koyuldu.
Ayla hafif çekinerek kısacık saçlı kirpi gibi başını arkadaşının sırasına doğru uzattı. “Yardım edeyim istersen.” “Ah, ne iyisin, teşekkür ederim” diye yanıtladı Bahar. Ayla’nın esmer küçük elleri pembe kağıdı kavradı. “Hadi cetvelini ver bana da ölçelim”. Bahar’dan cetveli aldı, gerekli noktaları işaretledi. “Hadi sen buradan kes, ben de bu çubukları tutturayım.” Bahar çıkartmalarını gösterdi. “Önce bunları üzerine yapıştırayım da.” Ayla’nın hemen aklına arkadaşı için almış olduğu ve sırasının altına koyduğu Barbie’li çıkartmalar geldi. Önceden hazırlamış olduğu cümleleri aradı, heyecandan bulamadı. Yoktular. Bir süre daha bekledi. Sözcükler yardıma gelmedi. Çıkartmaları sessizce uzatıp, at kuyruklu, pembe kurdeleli küçük bir meleğe benzettiği arkadaşının sırasının üzerine koydu.
-Aaa, ne kadar da güzel ama benim vardı.
-Olsun bunları da yapıştırırsın.
- Ben de benimkilerden vereyim sana o zaman.
- İstemem sağol. Ben bebekli süslü şeyleri sevmem.
- Neden aldın peki?
- Ben aslında iki çeşit istedim, bir tane de Spiderman’li ama almadı annem.
- Sen de Spiderman çıkartması alsaydın o zaman.
- Boş ver. Ben çok da meraklı değilim çıkartmaya. Hem böyle iki çeşit daha güzel olur senin uçurtman.
Sonra kokulu silgiyi de uzattı koydu Bahar’nın avucuna. Bahar burnuna götürdü. Kokladı. “Ne kadar da güzel kokuyor bu silgi”. “Evet güzel kokuyor ama senin saçların kadar güzel değil.” Bir anda dona kaldı Ayla. Nasıl da söyledi. Bir anda fırlayıverdi sözcükler ağzından. Önüne baktı. Sıranın altından eteğini çekiştirdi. Nefret ediyordu bu etekten. Bahar kıpkırmızı kesildi. “Teşekkür ederim” diye mırıldandı sessizce ve anladı Ayla’nın neden kendi uçurtmasını bir türlü yapmadığını.
Tam o sırada Tülay öğretmen başlarına dikildi. “Kızım, neden hala başlamadın uçurtmana. Bahar heyecanla araya girdi “Bana yardım ediyordu öğretmenim.” “Kızım, herkes kendi işiyle uğraşsın, bak yarın sabah törende uçuracaksınız uçurtmalarınızı. Yetişmezse üzülürsünüz sonra.”
Tülay öğretmen, Bahar’nın solundaki sırada oturan ve karalama yapmakta olan oğlana baktı. “Peki sen Berkin? Sen neden başlamadın bir türlü?” “Dükkanlarda daha güzelleri satılıyor. Hem bu kağıtlar küçük, fazla uçmaz bu uçurtmalar. Babam bana alır.” “Kesinlikle izin vermem bilesin” diye sert bir sesle azarladı Tülay Öğretmen. “Yarın başka uçurtma getiren olursa yırtar atarım haberiniz olsun. Burada hem eğleniyoruz, hem öğreniyoruz. Uçuracağımız uçurtmalar, bizim yaptığımız uçurtmalar olacak. Kendi çabamızın, emeğimizin ürünü olacak. İçine umutlarımızı, hayallerimizi katıp öyle uçuracağız uçurtmalarımızı. İsterseniz bu gece yatağınızda bir dilek dileyin, ya da daha iyisi yazın uçurtmalarınızın üzerine”
Bahar, Berkin’in önündeki koyu mavi, henüz hiç el değmemiş kağıda baktı. Bir anda gözleri parladı. Elini sırasının altına uzattı, defterinden bir parça kağıt kopardı. İçine hızlıca bir not yazıp Berkin’in sırasına doğru gizlice uzattı.
-Kağıdını Ayla’nınkiyle değiştirmek ister misin?
Berkin notu açtı, okudu. Şaşkınlıktan kocaman açılan gözlerle Bahar’a baktı. Altına çabucak cevabını yazıp kağıdı geri uzattı.
-Manyak mısın kızım sen? Peki ne vereceksin karşılığında?
Bahar kağıdı açtı, okudu. Cevabını yazdı ve el çabukluğu ile yan sıraya kaydırdı.
-Hani geçen gün eteğimin altına bakmak istemiştin ya…
Berkin bunun bir şaka olup olmadığını anlamak istercesine Bahar’ın yüzüne baktı. Ciddiyetini gördü ve hızlıca cevabını yazıp geri uzattı.
-Yetmez. Herkes benimle dalga geçecek. Donunu da indirirsen olur.
Bahar yanıtı okudu. Kıpkırmızı kesildi. Dönüp Ayla’ya baktı. Oyalanarak önündeki çıtaları ölçüp biçiyor, işaretliyor, bir türlü pembe kağıdı eline almıyordu. İçinde bir fırtına koptu. İndiremem ben donumu. Kararsızlık içerisinde tekrar dönüp yan tarafa arkadaşının sırasına baktı. Ama uçurtması olmazsa dileği de olmayacak… Kararını verdi, boğazına batan yumruyu çözdü, hızlıca kalemini eline alıp cevabını çabucak yazdı.
-Peki, ama önündeki Spiderman çıkartmalarından da vereceksin.
Terden sırılsıklam olan avucunun içine cevabını yerleştirip yeniden yan tarafa uzattı. Berkin cevabı okudu. Anlaştık anlamına gelecek şekilde başını salladı ve son kez yazdı:
-Tuvalete gitmek için izin istiyorum. Arkamdan gel.
Bahar, olumsuz bir baş işareti ile önce kağıtları değiştir dercesine Ayla’nın sırasını işaret etti. Berkin öfledi ve eğilip iki sıra öteye Ayla’ya seslendi:
-Ayla, uçurtma kağıdını benimkiyle değiştirmek ister misin?
Sınıfta bir kahkaha koptu. “Ne lan oğlum kız mısın sen” diye bir ses duyuldu. “Kim o salak” diye yerinden fırladı Berkin. Tülay Öğretmen araya girdi. “Susun bakayım. Oğlum, niye değiştirmek istiyorsun kağıdını?” Berkin bir an duraladı. “Öğretmenim kuzenimin doğum günü, uçurtmayı ona hediye olarak yapmaya karar verdim” diye aklına ilk gelen bahaneyi uydurdu. Tülay öğretmen sımsıcak gülümsedi. “Ne güzel bir düşünce bu Berkinciğim. Ancak unutma, yarın çarşıdan alınmış bir uçurtma ile gelirsen kabul etmem.” Berkin utanarak başını önüne eğdi. “Ben uçurmayacağım uçurtma, arkadaşlarımınkini seyrederim.” Öğretmen Berkin’in başını okşadı “peki evladım” dedi ve Berkin ile Ayla’nın kağıtlarını değiştirdi.
- Öğretmenim tuvalete gidebilir miyim?
- Bak ama doğru dürüst başlamadın bile. Bu gidişle yetişmeyecek uçurtman. Git ama çabuk ol.
Berkin ağır ağır yerinden kalktı. Kapıya doğru gitmekle kalmak arasında kararsız adımlarla yürüdü.
-E hadisene oğlum. Koş! Çabuk gidip geliver.
Berkin kapıyı çekip çıkar çıkmaz Bahar parmağını kaldırdı. “Öğretmenim çok susadım. Uçurtmam bitti. Dışarı çıkabilir miyim?” Tülay Öğretmen söylenmeye başladı “Bugün bir haller oldu hepinize. Tamam kızım git ama uzatma. Müdür Bey öğrencilerimi derste koridorlarda dolaşırken görmesin sakın.”
Bahar yerinden yavaşça kalktı. Önce sağına, hevesle uçurtmasını yapmaya dalmış olan Ayla’ya, onun gözlerindeki ışıltıya baktı. Sonra dışarı çıktı. Koridorun sonundaki erkekler tuvaletine doğru kalbi deliler gibi çarparak yürümeye başladı. Kulakları zonkluyor, ayakları birer külçe gibi yerinden kalkmıyor, her bir adımını atabilmek için gösterdiği çaba, sanki Atlas dünyayı omuzlamıyormuş da cehennemin dibine yollamak üzere bir tekme atıp savuruyormuşçasına büyük bir güç harcamasına neden oluyordu. Kapının önünde durdu. Söyler mi herkese? Kesin söyler. Bahar’ın orasını gördüm…
Berkin kapıyı açıp başını dışarı uzattı. “Neredesin sen? Biri görecek.” Bahar’ı kolundan tutup çabucak içeri çekti. Diklenen bir bakışla kızı süzdü. “Baksana, o oğlan çocuğu kılıklı kızın uçurtmasından sana ne. Ne diye istedin benim kağıdımı? Aşık mısınız lan siz?” “Sana ne” diye yumruklarını sıkarak nefretle Berkin’e baktı Bahar. “Bakacak mısın, bakmayacak mısın? Sen onu söyle.”
Aslında artık bakmak istemiyordu Bahar’ın orasına. Korkak Berkin. Kız mıyım ben? Gösteriyor işte tabii ki bakarım. Hırslandı. Hızla klozetlerden birine yöneldi. Kapağını kapadı.
“Çık buraya göster.”
Bahar titreyen bacaklarla klozete yöneldi. Üstüne çıktı. Lacivert okul formasının eteğini yukarı sıyırdı. Pembe kalpli beyaz külotu göründü. Daha fazla devam edemedi. Yutkundu, gözleri doldu. Berkin’in gözleri dolmadı çünkü dişlerini sımsıkı sıkıyordu yaşlar gizli köşelerinde kalsınlar, çıkmasınlar diye.
-Hadisene kızım, birileri görecek.
Bahar hızla donunu indirdi. Belki bir ya da iki saniye için. Sonra formasının eteği bir sinema perdesi misali kapatıverdi orasındaki pembeliği. Merakı bir anda pişmanlığına gelip gelen Berkin heyecanla atıldı:
-Bir şey göremedim ama!
Bahar öfkeyle klozetten aşağı atladı.
-Göreceğini gördün. Şimdi de çıkartmayı vereceksin.
-Bir kere anneminkine hiç benzemiyor seninki. Bence söyle annene, seni bir doktora götürüp kontrol ettirsin. O oğlan gibi kız ve sen... Sapıksınız ikiniz.
-Sensin sapık.
-Söyliycem herkese.
“Salak” dedi Bahar. “Söylersen söyle”. Tuvaletin kapısını çarparak dışarı fırladı.
Bahar önde, Berkin arkada sınıfa döndüler.
Bahar yerine geçerken ardından süklüm püklüm gelen Berkin’e omzunun üzerinden bir bakış attı, elini uzatıp sırasının üzerindeki Spiderman çıkartmasını öfkeyle aldı. Yerine oturdu.
“Bak nasıl olmuş?” Pırıl pırıl parlayan gözlerle yeni bitirmiş olduğu uçurtmasını gösteren Ayla’ya baktı, gülümsedi. “Çok güzel olmuş. Al, sen de bu çıkartmayı yapıştır üzerine.” “Spiderman!” Ayla kaptı çıkartmayı, sevinçle gülümsedi. “Süper. Tam istediğim gibi ama nereden buldun?” “Berkin’in sırasından aldım. Nasıl olsa ona gerekmiyor artık” diye imalı bir şekilde yanıtladı Bahar. Ayla öne eğilip Berkin’in sırasına doğru baktı. Göz göze geldiler. “Senin olsun” dedi Berkin. Onları dinlemekte olan Tülay Öğretmen’in sevgi dolu bakışından utandı, gözlerini önüne indirdi. “Ben kullanmıyorum nasıl olsa”.
O akşam okul çıkışı uça uça evine gitti Ayla. Bahar’ın uçurtması ne güzel olmuştu. Ya kendinin ki? Havalı, Siperman’li. Yarın inşallah hava rüzgarlı olur diye dualar etti. Dileği kabul edilsin diye, derslerine daha çok çalışmaya, annesinin sözünden hiç çıkmamaya söz üstüne söz verdi.
Ertesi gün, güneşli bir bayram günü, çocuklara armağan edilmiş bir 23 Nisan sabahı, Bahar ve Ayla, cıvıl cıvıl seslerle ve mavi-pembe uçurtmalarla süslü bahçede, yan yana durdular. Sonra birlikte gökyüzüne saldılar uçurtmalarını. Barbie ve Spiderman nazlanmadan yükseldiler bulutlara doğru. Hafifçe esen meltemle, maviliklerin içerisinde yan yana salınıp dans ettiler bir süre. Sonra sertleşen rüzgar Barbie’yi itti. O da gitti Spiderman’e dolandı. Uçurtmanın ipi gerildi. Acıdı Bahar’nın eli. Parmaklarını gevşetti, ip avucundan kayıverdi. “Kaçırdım ipi” diye telaşla bağırdı. “Olsun” dedi Ayla, “Bırak gitsinler. Baksana, hemen ısındılar birbirlerine, ne güzel arkadaş oldular.” O da parmaklarını gevşetti. Birlikte Barbie’nin Spiderman’i kaçırmasını izlediler. O gün, iki çocuğun; biri pembe kurdeleli ipek gibi, öteki esmer bakışlı kirpi gibi bu iki çocuğun ruhları, ipleri birbirine dolanıp düğüm olan iki uçurtmanın kalbinde birleşti. Sonra da uçup gitti sonsuzluğa doğru. Ufukta izi kalan ise birbirinin içinde eriyen iki renkti: Pembe, mavi ve giderek mor.
Etiketler: kadın