27/03/2015 | Yazar: Kaos GL

Av. Sezin Uçar, interseks ve engelli bir çocuğa yapılan ve köy halkı tarafından kanıksanan cinsel istismara karşı annenin yürüttüğü mücadelenin kazanımını anlattı.

İkiyüzlü ahlak anlayışınız batsın! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Av. Sezin Uçar, interseks ve engelli bir çocuğa yapılan ve köy halkı tarafından kanıksanan cinsel istismara karşı annenin yürüttüğü mücadelenin kazanımını anlattı.
 
“...Ancak cinayeti engelleyebilecekken yapmayanların çoğu, namus sorunlarının ancak faciada rol almış kişilerin erişebildiği kutsal alanlar olduğu bahanesiyle kendilerini avutmuşlardı.”
Gabriel Garcia Marquez (Kırmızı Pazartesi)
 
Ezilenlerin Hukuk Bürosu’ndan Av. Sezin Uçar, Samsun’un Vezirköprü İlçesi’nde yaşanan ve geçtiğimiz hafta emsal olabilecek bir cezayla karara bağlanan bir cinsel istismar davasının arka planını yazdı. Uçar, interseks ve engelli bir çocuğa yapılan ve köy halkı tarafından kanıksanan cinsel istismara karşı annenin yürüttüğü mücadelenin kazanımını ETHA’ya anlattı:
 
Geçtiğimiz hafta Samsun’un Vezirköprü İlçesi’nde, B.G. isimli çocuğa yönelik cinsel istismar davasının karar duruşması görüldü. Dava dosyası ve yargılama sonucu verilen karar; hem çocuklara yönelik cinsel istismar davalarında yaşananlar hem de sosyalist kadınların davayla kuruduğu ilişki bakımından irdelenmeye değer.
 
B.G, Orta Karadeniz’in iki yüz haneli yoksul Boruk Köyü’nde dünyaya gelmiş bir çocuk. Fiziksel ve zihinsel engelleri nedeniyle yaşıtlarına göre daha zor bir hayat yaşıyor. Tek zorluğu kendi engelleri değil ne yazık ki. Biyolojik cinsiyeti nedeniyle ailesinden başlamak üzere tüm çevresinin toplumsal engelleri de çocuk dünyasının algılamakta ve baş etmekte zorlanacağı kadar karmaşık.
 
B.G. interseks bir çocuk. Birçok interseksin çocukken yaşadığı tüm olumsuz süreçleri deneyimlemiş. Doktorlar, B.G’nin görüntüsüne bakarak hangi cinsiyete daha yatkın olduğuna kendileri karar vermişler ve ‘normalleşme’ adına B.G’nin bedeni defalarca tıbbi suistimallere maruz kalmış. Toplumun ikili cinsiyet algısı sonucu ailesinin de rıza gösterdiği bu cerrahi müdahalelerin ardından B.G’den erkek bir çocuk olarak yaşamını sürdürmesi isteniyor.
 
Engelli çocuklar toplumsal cinsiyet algısı nedeniyle cinsel suçlara daha çok maruz kalırken, B.G. gibi ‘normal olmayan’ çocuklar da bu suçlara yaşıtlarına göre aynı algı nedeni ile daha çok maruz kalıyorlar. Çocuklarımıza çığlık atmayı salık veren bir politika karşısında dünden bugüne bu tabloda değişen pek bir şey yok.
 
B.G, annesinin gönül rahatlığı ile gönderdiği camide yatsı namazından sonra köyün davulcusu ve imamının cinsel saldırısına uğruyor. Çocuğun ne kadar sıklıkla bu işkenceye maruz kaldığını tam olarak bilemiyoruz. Ama dava dosyasındaki çocuk psikiyatristleri raporlarında bu durumun defalarca tekrarlandığını ifade ediyorlar. Çocuğun yaşadıklarını çok sonraları bir akrabasına anlatması üzerine annesinin şikayeti ile tecavüzcüler tutuklanıyor ve soruşturma başlıyor.
 
Yargılamanın ilk duruşması cinsel şiddetin kanıksanma düzeyi bakımından hepimizi dehşete düşürüyor. Tanık olarak köyden duruşmaya çağrılan onlarca kişi, B.G’nin bu iki tecavüzcü tarafından sistematik olarak cinsel istismara uğradığını bildiklerini ve buna rağmen hiçbir şey yapmadıklarını kaygısızca ifade ediyorlar. Koca bir köy, her şeyi biliyor da bilmezden geliyor. “Neden polise, savcıya şikayet etmediniz, neden annesine haber vermediniz, bir yakınını uyarmadınız” ya da “neden çocuğu korumadınız” sorularımızın yanıtları ürkütücü: “Bir anneye böyle bir şey nasıl söylenir?” Peki ya bir çocuğun her gün bu işkenceye maruz kalmasına nasıl göz yumulur? Nasıl bu suça ortak olunur? Nasıl kendi “normal” çocuklarının güvende olduğu hissiyle huzur içinde uyunur? Sorularımıza yanıt alamıyoruz. Mahkeme salonu adeta Marquez’in herkesin işleneceğini bildiği ama kimsenin engellemediği namus cinayetini konu ettiği Kırmızı Pazartesi romanını anımsatıyor. Meydanlarda ikiyüzlü ahlak anlayışına dair attığımız sloganlar daha bir yerli yerinde.
 
Duvarın öbür tarafında her gün yüz yüze geldiği komşusunun gördüğü şiddete “kocasıdır sever de döver de”, “aile içinde yaşanan aile içinde kalır”, “‘biz karışmayalım onlar barışır kötü biz oluruz” algısı ile kulaklarını tıkayanlara, dahası bir toplumun kadına yönelik şiddet karşısında bu algı ile duyarsızlaştırılmasına çok defa tanıklık etmiştik elbette ama cinsel şiddetin kanıksanmanın geldiği düzeye ilk defa bu kadar çıplak tanıklık ediyorduk.
 
Tecavüzcüler ise “itibarlı” ağabeylerinden öğrenmişti savunmaları: “Bize iftira atılıyor, bize komplo kuruldu”. Ama bu defa pek işe yaramıyor bu klişe yalanlar.
 
Tecavüzcülerin, duruşmalara takım elbise ve kravatla gelmelerinin, yarım ağız nedamet getirmelerinin dahi ceza indirimi ile ödüllendirildiği bir erkek yargı pratiği içerisinde; tecavüzcülere nitelikli cinsel istismar suçundan üst sınıra yakın ceza verilmesi ve takdiri indirimlerin yapılmaması sonucu 22’şer yıl hapis cezası almış olmaları oldukça önemli. Yine davanın üç duruşmada sonuçlandırılması ve başlı başına bir mağduriyete dönüşen Adli Tıp sürecinin amacına uygun işletilmesi gibi gelişmeler diğer kayda değer hususlar.
 
B.G’nin yaşadıklarının öğrenilmesinin ardından Samsunlu sosyalist kadınların, çocuk ve annesi etrafında adeta bir dayanışma halesi oluşturması, bu süreçte çocuğun ve annesinin mücadeleci tutumlarının güçlendirilmesi bakımından örnek alınması gereken bir örgütlenme süreci. Yine davaların takibi, çağrıları ve sahiplenilmesinin yargılama süreci ve karardaki etkisi yadsınamaz.
 
Bu davadan bize; emsal bir karar, emsal bir dayanışma süreci, B.G’nin aylar sonra gülümseyen ve umutla bakan gözleri, şimdiye kadar kimseye itiraz etmemiş, ama çocuğu için bütün bir köyü karşısına alan ve mücadeleyi öğrenen bir annenin haklı gururunu paylaşmak kaldı. 

Etiketler: insan hakları
İstihdam