04/06/2014 | Yazar: Kaos GL

Türkiye Psikiyatri Derneği’nden Doç. Dr. Burhanettin Kaya, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda ceza artırımını öngören düzenlemeyi değerlendirdi.

İktidar Kendi Tasarımını Dayatıyor! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
‘Torba Yasa’ya eklenen, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda ceza artırımını öngören düzenlemeyi Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikolojisi Çalışma Birimi’nden Doç. Dr. Burhanettin Kaya değerlendirdi.
 
Akranlar arasındaki ilişkileri suç kapsamına almak bir ideolojik yaklaşımın göstergesidir. Bu iktidarın gençler arasındaki fiziksel her türlü yakınlaşmanın kötü, günah, ayıp sayılmasına yönelik yaklaşımının göstergesi.
 
BirGün gazetesinden Sebahat Karakoyun’un görüştüğü Kaya, “Siyasi iktidarın şimdiye kadar yürüttüğü tüm çalışmalarında genel olarak koruyucu ve önleyici bir yaklaşım yok” diye konuştu.
 
TBMM Adalet Komisyonu’nda, kendilerine 10 dakika süre verildiği için tasarının olası sakıncalarını tam olarak ifade edemeyen Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikolojisi Çalışma Birimi’nden Doç. Dr. Burhanettin Kaya, genel kurulda görüşülecek düzenlemeyle ilgili soruları yanıtladı.
 
Çocuk cinayetlerinin yarattığı infial ortamında Başbakan Erdoğan’ın, “cezaları artıracağız” açıklamasının ardından aceleyle bir “Torba Yasa”ya eklenen, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda ceza artırımını öngören düzenlemeyle ilgili tartışmaları aktarıyoruz.
 
TBMM gündemindeki tasarıyla ilgili en temel eleştiriniz nedir?
Siyasi iktidarın şimdiye kadar yürüttüğü tüm çalışmalarda genel olarak koruyucu ve önleyici bir yaklaşım yok. Her zaman yasal düzenlemeler ceza üzerinden yapılıyor. Daha önce de kadına yönelik şiddetle ilgili yasal düzenlemelerde de hep benzeri şeyler vardı. Kadına, çocuğa yönelik şiddetin önlenmesinde hukuki düzenlemelerle birlikte siyaseten, ekonomik, toplumsal ve kültürel anlamda yapılması gerekenler var. Günümüzde çağdaş yaklaşım, çocuk istismarı ve çocuğa yönelik şiddetin önlenmesinde koruyucu tedbirlerle ilgili yapılması gerekenler üzerinde durulmasını zorunlu kılmaktadır. Önlem ve ceza hepsi bir bütün olarak ele alınmalıdır.
 
Bu düzenleme kamuoyunda infiale yol açan çocuk cinayetleriyle ilgili Başbakan Erdoğan’ın “cezaları artıracağız” açıklamasının ardından konunun uzmanlarından görüş alınmadan hızla gündeme getirildi. Bu yöntemi doğru buluyor musunuz?
Daha önceki benzer düzenlemelerde de aynı şekilde bizlerin görüşü alınmadı hiçbir şekilde. Basından duyduğumuz tasarı üzerinde ısrarla düşüncelerimizi, kaygılarımızı dile getiriyoruz. Siyasi iktidarın refleksi böyle. Her şeyi yapıp bitiriyor, ortaya bir taslak çıkınca konunun uzmanlarına “Bana bir gün içinde, hatta bir saatte, 10 dakikada görüşünüzü bildirin” diyor. Bunu yaparken de amaç, uzmanların görüşlerini alarak daha doğruya ulaşmak değil, “Sivil toplum örgütlerinin de görüşlerini aldık, uzmanlara da sorduk” diyebilmek. Başbakan talimat veriyor, “Bu yasa üç gün içinde çıksın” diye. Bunun üzerine teamüllere, bilimsel ölçütlere uygun olmayan hızlı, dostlar alışverişte görsün tarzında bir çalışmayla yasa tasarıları hazırlanıyor.

Çocuğa yönelik şiddetle ilgili bu kadar önemli bir düzenlemenin HSYK, Siyasi Partiler Yasası değişikliği gibi başka düzenlemelerle birlikte bir “Torba Yasa” içinde ele alınmasını doğru buluyor musunuz?
Türkiye torba yasalarla yönetilir hale geldi. Çok ilişkisiz bir sürü düzenlemenin aynı kanun içinde çıkması hiç demokratik bir yaklaşım değil. Şiddet gibi şiddetin bazı özgün biçimleri gibi bazı konuların kendi özgün yasaları olmalı. Bir hekim olarak böyle düşünüyorum. Bu kadar aceleye gerek yok. Bu yasanın bu kadar aceleyle çıkarılmak istenmesinin altında, iktidarın kendi ideolojik bakış açısı ve tercihleri de yatıyor aslında kendi düşündüğü Türkiye tasarımına uygun bir düzenleme hedefleniyor. Çocuğa yönelik şiddeti artırmaya dönük bir tasarıya genel bakış açısına uygun düzenlemeleri de ekleyip çıkarmayı planlıyorlar.

Bu düzenlemenin en sakıncalı bulduğunuz hükümleri neler?
Bizim yıllardır savunduğumuz bir şey var, herhangi bir ruhsal belirti vermese bile bir şiddet eyleminin bir tecavüzün kişiyi ruhsal açıdan etkilediği baştan kabul edilmeli. Daha önce ceza artırımları ruh sağlığının bozuk olup olmaması durumuna göre yapılıyordu. İstismar ya da taciz, tecavüz olaylarında fiziksel belirti ortadan kalkabilir. Sadece fiziksel belirtilere bakarsanız yani yaralama, ekimozlar, travmaya bağlı izler, cinsel ilişkiyi gösteren bir takım kanıtlara bakarsanız sadece bunlarla “tecavüz olmuş ya da olmamıştır”ı karara bağlarsanız çok eksik kalır. Tıbbi değerlendirme bir bütündür, psikolojik değerlendirmeyi de içermek zorundadır. Ruhsal belirtiler, fiziksel belirtiler gibi kısa sürede kaybolmazlar, kronikleşirler. Bu düzenlemede, ruhsal etkilenmesine bakmaksızın cezalandırmaya dair düzenleme olumlu olmakla birlikte ruhsal kanıtların göz ardı edilmesi anlamına gelir. Mağdur ruhsal değerlendirme için yönlendirildiğinde en azından tedavi görüyordu. Bu yolun kapanmaması gerekiyordu.

Tasarıda çocuklarla ilgili yaş sınırı 15 olarak belirtiliyor. Bu konuda da tartışma var sanırım…
15 yaşın altındaki çocukların yaşadıkları taciz, tecavüz açısından değerlendiriliyor. Oysa uluslararası ölçütlere göre çocukluk yaş sınırı 18’dir. 15 yaş sınırı 18’e yükseltilmelidir. Tasarının en büyük eksikliklerinden birisi budur. 15-18 yaş grubundaki bir çocuğun erişkin gibi düşündüğünü, karar verme, akıl yürütme, neden–sonuç bağlantısı kurabilme becerisine sahip olduğunu iddia etmek doğru değildir. Öyle olsaydı seçmen yaşının 18’in altına indirilmesi gerekirdi. Tasarıya göre 15-18 yaş arası erişkin sayılıyor. 15 yaş üstü suçlarda şikâyete bağlı, oysa 18 yaşın altındaki bütün suçlar şikâyete bağlı olmadan işlenmiş suç olarak kabul edilmeli.

En çok eleştirilen düzenlemelerden birisi de akranlar arasındaki ilişkilerde yetişkinlere uygulanan cezaların uygulanması. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
Akranlar arasındaki ilişkiler, birbirlerini tanıma, bedenlerini tanıma sürecinin bir parçasıdır. Akranlar arasındaki ilişkileri suç kapsamına almak bir ideolojik yaklaşımın göstergesidir. Bu iktidarın gençler arasındaki fiziksel her türlü yakınlaşmanın kötü, günah, ayıp sayılmasına yönelik yaklaşımının göstergesi. Bu çağdaş bir anlayış değil. Zaten ensestle ya da cinsel şiddetle ilgili bütün hukuksal düzenlemelerde mağdur edilenin çocuk yaşta olması, mağdur edenin erişkin yaşta olması ve aradaki yaş farkının 5 olması gibi bir kural konulmuştur. Örneğin taraflardan biri 13 biri 12 ise bu bir cinsel şiddet, tecavüz olarak algılanamaz. Bu anlamda tasarının akranlar arasındaki ilişkilerle ilgili bir ayrıma gitmeden aynı cezaları öngörmesi sakıncalıdır.
 
Tasarıda yer alan “fiilin ani bir hareketle işlenmesi” ifadesinin kötüye kullanılabileceğine dair eleştirilere de var.
Fiilin ani bir hareketle işlenmesi ifadesi tasarının en sıkıntılı yanlarından birisi. Bu ifade ceza indirimine dolayısıyla ertelemeye imkân veren bir süreç yaratıyor. Tecavüz, cinsel şiddet olayları hele kendini ifade edemeyen yaştaki bir çocuğa yönelikse kanıtlamak zorlaşır. “Ani fiil” ifadesi aslında tasarıda öngörülen bütün yüksek cezaları ortadan kaldıran bir şey. Suçu önlemek bir yana artırıcı bir sonuç yaratabilir.

Tasarıda çocuk yaşta evliliklerle ilgili de düzenleme var. Evliliğe zorlama suç olarak sayılıyor, bu “çocuk gelinler” sorununu çözecek bir düzenleme mi?
Zorla evlendirme istismar kapsamı içine alınıyor. Bu olumlu bir düzenleme. Ancak erken yaşta evliliği sorgulayan bir yanı yok. Eğer bir çocuk erken yaşta rızasıyla evlendirilirse bu istismar sayılmıyor. Bir çocuğu ikna ederek evlendirmek, dini nikâh kıymak istismar kapsamında sayılmalı. 15-17 yaşında anne olan kadın sayısı çok yüksek. Kadınlar ne kadar erken yaşta evlenirse şiddete uğrama ihtimali o kadar yüksek. Tasarı zorla evlendirmeyle ilgili düzenleme içerse de çocuk gelinlerle ilgili bir düzenleme içermediği için eksiktir bence.

Tasarıda cinsel şiddetin bir akıl hastalığı gibi değerlendirdiği eleştirileri de var.
Kadına, çocuğa yönelik şiddet uygulayanlar normal, sağlıklı bireylerdir aslında. Şiddet bir hastalığın ürünü değildir. Bir beden üzerinde egemenlik kurma biçimidir. Dünya Sağlık Örgütü de böyle tanımlar. Birey bir beden üzerinde gücünü tesis eder, kendi adaletini oluşturur, kurar ve o beden üzerinde gösterir. Bunun için akıl hastası olması gerekmez. Sadece akıl hastası olarak değerlendirirseniz bu süreçle ilgili sorumluluğunuzu da göz ardı etmiş olursunuz. Kavramlarla ilgili de sorun var bu tasarıda. Tacizi ayrı, istismarı ayrı bir madde de değerlendirmişler. Sözel, herhangi bir müdahale olmadan yapılmış taciz için daha hafif ceza öngörülüyor. Aslında taciz ve istismarın farkı yok. Bir insanın örselenmesi için ille de bedensel bütünlüğü bozucu bir eylem olması gerekmez. Ruhsal bütünlüğe yönelik eylemler, bedene yönelik eylemlerden daha tahrip edici ve kalıcı.
***
Tasarı geri çekilmeli
 
Cinsel şiddet mağdurları (kadın, çocuk, LGBT ve yaşlılar) yaşadıkları travmaları tek başlarına ispat etmek ve mağduriyetlerini yalnız başlarına yaşamak zorunda bırakılma tehlikesiyle karşı karşıyalar...
 
Prof. Dr. Ümit Biçer (Adli Tıp Uzmanları Derneği Onur Kurulu Üyesi)
Düzenleme, sorunun çözümüne katkı sunmaktan uzak görünmektedir. Cezalar arttırılacak iddiasıyla kimi suçlarda indirime gidilmekte, kimi suçlar da cezasız kalmaya devam etmektedir. Tasarıda ruh sağlığının bozulması ağırlaştırıcı sebep olmaktan çıkarılmıştır. Tıbbi bilgi ve kavramlarla uyumlu olmayan bu durumun, mağdurda yaşattığı travma ve hukuk uygulamasında karşılaşılan zorluklar nedeniyle de acil olarak düzenlenmesi gerekiyordu. Bulunan çözüm, muayenelerin tamamen kaldırılması olmuştur. Travmatik olduğu iddia edilen muayeneler ortadan kaldırıldığında “maddi delil yoksa tecavüz yok” günlerine dönme tehlikesiyle karşı karşıyayız”. Cinsel şiddet mağdurları (kadın, çocuk, LGBT ve yaşlılar) yaşadıkları travmaları tek başlarına ispat etmek ve mağduriyetlerini yalnız başlarına yaşamak zorunda bırakılma tehlikesiyle karşı karşıyalar... “Ani hareket” kavramıyla suçlara verilecek cezalar önemli ölçüde azaltılmaktadır.
 
Yasanın bu biçimde çıkması pek çok sorunu da beraberinde getirecektir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar konusunda hazırlanacak bir kanunun amacı cinsel suçları ve mağdurlar için ikincil mağduriyetleri önlemek olmalıdır. Bu nedenle yasa tasarısının geri çekilmesini, uzmanlık dernekleri ile sivil toplum örgütlerinin görüşlerini tartıştıktan sonra düzenlemelerin yeniden ele alınmasını öneriyoruz. Ayrıca, cezaya odaklı yaklaşımların cinsel şiddeti ortadan kaldırmadığı, kalıcı çözüm getirmediği, bugüne kadar defalarca yaşanmış ve kanıtlanmış basit bir gerçektir. Cezaların artırılması, daha ağır ve ölümle sonuçlanabilecek suçları engellemek bir yana, bu suçlarla aradaki farkın azalması nedeniyle faillerin daha ağır suçlara yönelmesini kolaylaştırabilecektir.
Yargılamaları yıllarca süren davalar, yasa uygulayıcıların ağır cezaları yersiz bulduğunu ve uygulamaktan kaçındığını da göstermektedir. Yakın yaşlardaki çocukların kendi aralarında, karşılıklı rızaya dayalı olarak gerçekleştirdikleri eylemler ağır cezalar ile karşılanmaktadır. Çocuklara karşı işlenen kimi suçlarda; çocuklar adeta erişkinler gibi değerlendirilmektedir. Cinsel istismar suçunun ‘taciz’ başlığıyla farklı bir ceza maddesi içinde ayrıca düzenlenmesi; aynı suça farklı ceza uygulamalarına yol açarak, uygulamada adalet algısının zayıflamasına neden olacak ve faillere göre ceza maddesi tercih edileceği kaygısını doğuracaktır.
***
Erken evlendirme cinsel istismar sayılmalı
 
Yakın yaşlardaki çocukların flört veya merak nedeniyle ve gelişimlerinin doğal bir parçası olarak gerçekleştirdikleri eylemler ağır cezalar ile karşılanmaktadır
 
Prof. Dr. Ayşen Coşkun (Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Adli Psikiyatri Komisyonu Başkanı)
Uygulamada en çok karşılaştığımız sorunların başında, çocuğun cinsel istismarında sanığın çoğunlukla yakın çevresinden biri olması nedeniyle ve damgalanma kaygısı ile gizli kalması gelmektedir. Ne yazık ki toplumsal algılarımızda var olan “kol kırılır yen içinde kalır” düşüncesi ile mağdurun aile içi baskı ile ifadesini geri çektiği durumlar da sık görülmektedir. Uygulamada ikinci önemli sorun ise fiziksel bulgu olmadığı halde ruhsal değerlendirmelerle açığa çıkan olgularda “ruh sağlığında bozulma” ile ilgili madde nedeniyle adli sürecin yıllarca uzaması ve tekrar tekrar farklı kurumlarda değerlendirilen çocuğun ruhsal yönden tekrarlayan ruhsal travmaya maruz bırakılmasıdır. Tasarıda öngörülen yeni düzenlemeler uygulamada yaşanan zorlukları gidermediği gibi daha büyük karışıklığa, pek çok olgunun gizli kalmasına ve mağdurların bütüncül sağlık desteği alamamalarına neden olacaktır.
Bu durumda sanıklar gizli kalacak, yeni istismarlara neden olacaklar ve bu toplumsal sorun artarak vahim bir şekilde önümüze gelecektir. Çocuk kavramı ve çocuklara yönelik cinsel istismar uluslararası sözleşmeler ışığında yeniden tanımlanmalıdır. Ensest ayrı bir suç olarak düzenlenmelidir. Erken yaşta evlendirilme, cinsel istismar suçu kapsamında düzenlenmelidir. Yakın yaşlardaki çocukların flört veya merak nedeniyle ve gelişimlerinin doğal bir parçası olarak gerçekleştirdikleri eylemler ağır cezalar ile karşılanmaktadır. Bu yapıldığı takdirde çocukların cinsel istismardan korunmasını amaçlayan düzenlemeler bizatihi çocukların zarar görmesine ve orantısız sonuçlar doğmasına neden olmaktadır.(BirGün)

Etiketler: insan hakları
İstihdam