27/05/2020 | Yazar: Kaos GL

Genç LGBTİ+’nın “İlham Veren LGBTİ+ Gençlik Hikayeleri” serisinin ikinci konuğu Av. Evrim Demirtaş: “İyi ki bu kadar cesurum, pişman olmadım ve avukat oldum. Yani lubunya bazen, her şey üst üste gelir derdini anlatacak seni anlayacak kimse yok dersin; o zaman da sen kendine anlat ve kendine inan.”

İlham veren LGBTİ+ gençlik hikayeleri: Evrim Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İzmir Genç LGBTİ+ Derneği’nin “İlham Veren LGBTİ+ Gençlik Hikayeleri” serisinin ikinci hikayesi Av. Evrim Demirtaş’tan:

“Karantina günlerinde size ‘Merhaba’ mı ‘Selaaam’ mı yoksa ‘Hello’ mu desem de yazıya başlasam, yüzünüzde minik de olsa gülümseme olmasını sağlayarak yazıyı okumanızı, gülümsemeyle yazıyı bitirmeniz için hangi giriş kelimesini seçsem bilemedim. Her neyse editoryal ekip illa düzeltecektir diyerek:

Selam arkadaşlar ben Evrim, açık kimlikli trans kadınım. 2018 yılında hukuk fakültesinden mezun olup, avukatlık mesleğine adım atabilmek için İzmir Barosu’nda 1 yıl süren avukatlık stajımı tamamlayıp, avukat oldum. Keşke ayrımcılığın çoğu zaman baş karakter olduğu bir hikayem olmasaydı, keşke avukat olmak isteyen her insan gibi şaşkınlıkla karşılaşmayan, mesleki yeterliliği sırf cinsiyet kimliğinden kaynaklı sorgulanmayan biri olsaydım. Tüm bu çoğaltılacak ‘keşkeler’ aslında bakıldığında ne yazık ki eril erkek egemen sistem ve bu sistemin evirdiği süjelerin ötekileştirme politikası. Neye hizmet ettikleri başka bir yazının konusu olsa gerek...”

“Belirtmeliyim ki kendimi hiçbir zaman trans olarak tanımlamadım. Bize ilkokul yıllarımızdan beri öğretilen kümelere bölme, elma ve armutları ayırma olduğu için cinsiyet kimliklerini de ayırıp, küme içine sokmaya kendimizi hazırladık. Farkında olarak ya da olmayarak insan tanımının kapsayıcı olduğunu unutup kümelendik ve buna bağlı olarak kimi zaman önyargılar geliştirdik kimi zamansa önyargının kurbanı olduk. İlla sınıflandırma yapılacaksa doğduğumdan beri kadındım gel gör ki kadınlığıma ‘trans deneyimi’ mi eklemezsem kümelenmiş algımızda boşuna anlatacak olabilirim.”

“Üniversite yıllarımda şanslı azınlıkta olmadığımdan okula gidebilmek için aynı zamanda çalışmam da gerekliydi. Hani derler ya hem çalıştım hem okudum. Part-time ya da çağrı üzerine yapılacak hemen hemen her işi yapmışımdır. Kimi zaman günlerce ağlamama sebep olacak ayrımcılık yaşamış kimi zaman da tüm dezavantajlı halime rağmen çabam takdir görmüş ve desteklenmişimdir. Öğrencilik yıllarımda hiç tahmin edemeyeceğim politik duruştaki hocalarımdan bile çoğu zaman desteklendim, birinci sınıfta burs bile almışımdır. Ben hep bunlar gibi olumlu enerjiyi, takdiri aldım üzerime. Olumsuz olanlar çok daha fazla olsa da olabildiğince ötelemeye çalıştım, ne kadar görmezden gelinebilirse o kadar görmezden gelip, olumlu hikayelerimi taşıdım ertesi güne. Kimi zaman taşımam çok zor oldu, en nihayetinde natrans dediğimiz saatlerde var oldum ve olmak istedim. O kadar fazlaydı ki gerek okul hayatımda yaşadıklarım gerekse okul hayatımın devam edebilmesi için çalıştığım işlerde yaşadıklarım. Kitaplara, az da olsa arkadaşlarıma ve hayallerime sığındım.”

“Yapmam gereken tek şey sadece sınavlardan geçmek değildi. Yapmam gereken sokakta, kampüste, okulda, işte, oturduğum semtte, toplu taşımalarda... uğradığım ya da uğramamın çok olası olduğu ayrımcılık ve nefretle de mücadele etmekti. Çoğu zaman dayanılmazdı, en realist romancı ya da en romantik olanı nasıl tanımlardı yaşananları, tanımlayabilir miydi bilemem. ‘Neden?’ sorusu tüm yaşam alanımda var olmuş, ruhuma işlemişti. Halbuki yaşananlar hiçbir sistemde meşru olması mümkün olamayacak ayrımcılık şekilleriydi. Bir tarafta trans deneyimimi tamamlamak, ameliyatlarımı olmak, hormon terapisine başlamak; bir tarafta hayatta kalmak, hayatta kalmak için çalışmak ve bir tarafta da mezun olup, mesleğimi yapmaya bir an önce başlamak. Kendinizi anlatmak zorunda olmanızın yıkıcılığı üzerine tek duygu halinden oluşan roman yazılır... Bunları sorduğum yıllarım hala bitti denilemez belki de sonsuza kadar devam edecek: İnsanlara nasıl bir zarar veriyor olabiliriz? Bilimsel bir kabulü nasıl reddedebilirler? Diyelim ki bilimsel değil, sana ne? Görmediği, dokunamadığı, somutlaştıramadığı bir şeye inanan tüm bu insanlar, kendi inanışlarında nasıl bu duruma saygı duymaz... Tüm bu soruların cevabı ne yazık ki sadece sistemle ilgili olduğunu, sisteme hizmet ettiğini biliyorum.”

“Yaşadığım her ayrımcılığın üzüntüsü hala hafızamda olsa da en kötüsü, en çok yıpratan, mesleğimin başında yaşamış olduğum ayrımcılıktı. Kimdi bu insanlar? Hangi meşruluktan onay almışlardı ve benden daha güçlü olma hallerini benim mesleğim, kaderim üzerinde kullanmışlardı? SADECE mesleğimi yapabilmek için göç etmek zorunda kalmıştım. Büyük hayallerim vardı belki ama başka bir şehirde daha büyük bir şehirde tüm büyük hayallerim için daha çok çalışmam gerekecekti. Adil olan bu muydu? Bunu yaşayan başka avukat ya da insan var mıydı? Ben hazır mıydım göç etmeye ya da istemiş miydim? Bir şehre bir hayata yeni insanlara yeni sokaklara yeni yollara yeni hikayelere hazır mıydım? Değildim.”

“Atladım. Evet hayat kimi zaman okyanusta yüzmekse, nefesimi tuttum ve hiçbir damlasını bilmediğim o okyanusa atladım. Korktum, çekindim, hayatımda geçmişten gelen tek bir anı tek bir insan yoktu ve olmayacaktı. Bilmediğim bir şehrin bilmediğim hikayesine attım kendimi.”

“Neden? Hukuk okumak istemiştim, hukuk okudum. Avukat olmak istemiştim, avukat olmalıydım. Benimle aynı kader ortaklığında olan birkaç insan benden daha güçlü olsalar da ben sonuna kadar mücadele etmeli, yenilmemeydim. Karşıma çıkan olumsuzluk hukukta mücbir sebepler olarak öngörülenler kadar etkilemiş olsa da beni, vazgeçmemeliydim. Kim hangi hakla karar verecekti geleceğime? Tanrı mıydı onlar? HAYIR, En azından benim Tanrım değiller.”

“Üzüldüm, bunları yazarken, kısa keseyim sizi de bunaltmayım. Çünkü üzüldüm. Yeniden yaşadım, Başkana attığım o mesaj, Mehmet Baran Selanik’le yaptığım telefon görüşmesini, hatırladım ve şu an yaşadım. Üzgünlüğüm, derdimi öyle bir aşmıştı ki kurduğum cümlelerde özne bir yerde, yüklem kimi zaman yoktu bile. Ben anlatamamış, tam birilerine ihtiyaç duyuyorum, dediğim anda bir sürü insan destek olmuştu. İzmir Barosu LGBTİ+ Hakları Komisyon üyesi arkadaşlarım ben yeni bir şehirde şehre de alışayım diye turist rehberliği bile yapmışlardı. (Mahmut, Elif, Ayşegül, Deniz, Kerem, Gamze, Hazal, İmge... yeterince yapmadılar ama :)) Instagram mesajıyla yanımda olduğu söyleyen lubunya bir avukat olan Mahmut’la tanışıklığım, ondan komisyon koordinatörlüğü görevini devralmamla devam etti. Hem varlığıyla hem de dik duruşuyla meslek hayatımın başlangıcında benim için bir örnekti.”

“Hala hatırlarım geçen yazı, kalbimin kırıklığı ve çaresizlik hissi, yüreklendirici mesajlarla yer değiştirmiş, kendime gelmiştim. Ama hala ben nasıl yapacağım sorusu aynı yerde duruyordu. İş bulmalıydım ki kiramı ödeyebileyim, geçinebileyim... Çok basit görünen ama o kadar önemli sorunlardı ki... Kimdi bu insanlar demiştim? Beni yıllarca tanıdığım insanlar yalnız bırakmıştı, onlar beni daha tanımıyorlardı bile, hiç kimse... Onlara sorsan bir şey yapmamışlardı, ama bir gülümseme bir nasılsın beni kendime getirmeye hep yetti. Hiç unutmadığım bir diyalog şudur: ‘Kiralar çok yüksek Sena abla ben ne yapacağım?’ dedi ki bana ‘Ofiste kalırsın… Halledilir’ o cümle yetti bana, daha fazlasına gerek yoktu, yapabilirim demiştim. Yapamama olasılığımın da hala çok yüksek olduğu hep bir yerdeydi.”

“Şaşırtıcı bir şekilde, yanında çalıştığım avukatlara lezbiyen ya da o da mı gey ki yakıştırılmaları yapıldığını duydum. Hayvan haklarıyla ilgili çalışan avukatlar hayvan mı? Birisi sorsun ben ilgilenmemeyi öğrendim. Ofislerde kendimi çok kötü hissettiğim zamanlar olmadı desem yalan olur. Kimi zaman müvekkillerin şaşırtıcı bakışları kimi zaman diğer avukatların bakışları ve söylemleri her neyse dilediğim oldu önyargı tanıştığım küçük bir çevrede de olsa yıkıldı. Onlar önemsemedi ve bu da şansımdı. Helin Beştaş’la tanışmıştım, bir süre onun yanında çalıştım, kısa sürede çok şey öğrendim. Öğrenmemi, çok öğrenmemi önemsedi. Sonrasında Mehmet Baran Selanik, galiba onu hiç unutamam; öncesinde de sonrasında da vardı stajım boyunca. Ben staj yerimi nasıl bulacağım korkuları yaşarken, çünkü daha önce bildirim yazısı verecek avukat bile bulamamıştım. Üç hafta basit bir imzanın peşinde koştuğum yerler ve zamanlar oldu. (Bunlar size küçük şeyler gibi gelebilir ama değil az anlatıyorum, sıkılmayın diye) Vebalıymışsınız gibi insanların basit bir imzadan çekinmelerine şahit oldum. Hukukun erilliğini benden daha çok yaşayan oldu mu bilmem. Yaşadım. Diğerlerinin yaşamadığını biliyorum ama biz daha kötülerini de yaşayan bir azınlıktayız.”

“Hiçbir zaman şanslı değildim. Hiçbir zaman konforlu değildi hayatım. Hiçbir zaman ailem beni desteklemedi. Tabi ki ekonomik olarak zor günlerim oldu, konforlu günler değildi. Gerçi karantinama bakınca ‘ay sus, şükret lubunya’ diyorum. Öğrencilik yıllarımı ve staj yıllarımı düşününce, aynaya bakıp ben de şaşırıyorum. ‘Aferin ay bana’ dediğim doğrudur.”

“İyi ki bu kadar cesurum, pişman olmadım ve avukat oldum. Yani lubunya bazen, her şey üst üste gelir, derdini anlatacak seni anlayacak kimse yok dersin, yapayalnız kalırsın, iş bulamazsın, sonraki haftanın garantisi olmaz... Her şeyi üst üste de yaşayabilirsin. O zaman da sen kendine anlat ve kendine inan.”

“Hep umut et ve hep umutların için çalış. Bazen söylenilenleri dinle bazen de sustur onları içinde sen yolunu kendin belirle. Birileri sana inanmayacak, birileri inanmamayı da aşıp sana engel olacak, dimdik dur.”

“Kendime de diyorum bunu. Dimdik dur ve istediklerine odaklan. Yanlış değiliz, yalnız olmadığımızı da umut etmek bile harika. Örgütlenmeyi ve dayanışmayı öğrenmek için ne güzel günler fark edebilene...”

“İlham Veren LGBTİ+ Gençlik Hikayeleri” nedir?

İzmir Genç LGBTİ+ Derneği, LGBTİ+’lara “Ne olduğu fark etmeksizin senin için bir engelin üstesinden gelmek anlamına gelen gençlik yıllarında yaşadığın bir başarı öyküsünü bizimle paylaşabilirsin!” diyerek çağrıda bulundu:

“Son zamanlardaki gündemimiz malum; imkânı olanların evlerinde, olmayanın zor şartlar altında çalıştığı, kimimizin ise işsiz bırakıldığı bir dönemden geçiyoruz. Moralimizi yüksek tutmanın zor olduğu bu günlerde biraz keyfimiz yerine gelsin, birbirimizin sesine ses olalım diyerek “İlham Veren LGBTİ+ Gençlik Hikayeleri” serisine başlamaya karar verdik. 17 Mayıs Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtı Gün vesilesiyle bize ilham veren, hikayeleri duymanın hepimize iyi gelebileceğini düşündük. Her hafta pazartesi günü paylaşılacak başarı öyküleri arasında benimki de yer alsın diyorsan, ne olduğu fark etmeksizin senin için bir engelin üstesinden gelmek anlamına gelen gençlik yıllarında yaşadığın bir başarı öyküsünü bizimle paylaşabilirsin.”

Hikayenizi yazılı olarak ya da ses  formatında yayınlamak için kullanabileceğini düşündüğünüz fotoğrafınızla birlikte veya video formatında dernek@genclgbti.org adresine “Gençlik Hikayem” başlığıyla yollayabilirsiniz.


Etiketler: yaşam
nefret