04/09/2009 | Yazar: Rüzgar Akın
İnsan güneş batarken batıya doğru uçtuğunda, eğer yeterince hızlı uçabiliyorsa, gökyüzündeki kızıl-mavi manzarayı saatlerce izleyebilir.
İnsan güneş batarken batıya doğru uçtuğunda, eğer yeterince hızlı uçabiliyorsa, gökyüzündeki kızıl-mavi manzarayı saatlerce izleyebilir. Tabi ki bunun için saatler boyunca uçabilmesi gerekir ki bu hiç de söylendiği kadar kolay değildir.
Lacivert, iki buçuk saatlik rekoruyla bu konuda son derece iddialıydı. Her akşam, gün batışına doğru var gücüyle uçmaktan tarif edilemez bir keyif alırdı. Her seferinde de, artık devam edemeyeceğini kabullenecek kadar yorulduğunda hiç yola çıkmamış olmayı diler, fakat bir şekilde evine geri döndüğünde de ertesi günkü gün batımını sabırsızlıkla beklerdi. Çocukken bu yüzden birkaç kez kaybolmuştu ama neyse ki o zamanlar şimdi olduğu gibi uzun süre uçamadığı için büyükler onu bulabilmişlerdi. Şimdi ise çocukluk arkadaşı Meda’nın kendi yapıp hediye ettiği ve ‘pusula’ adını verdiği yön gösteren alet olmasa gecenin karanlığında yolunu bulması mümkün olmazdı.
Akademi binasını aydınlatan büyülü ışıkları görünce yorgun bir sevinçle gülümsedi Lacivert. Şehirde gecenin bu vakti aydınlatılan tek binaydı bu. Saatlerdir kanat çırpmaktan sırtındaki ve göğsündeki bütün kaslar ağrıyordu. Tam da yere inmek üzere dalışa geçecekken akademi binasının çatısından yükselen alevleri fark etti ve durdu. Meda, sonunda arkadaşının kendisi fark ettiğini görünce rahatladı ve emin olmak için elini bir kez daha gökyüzüne doğru kaldırdı. Kızın tek eliyle çıkardığı alevler, bütün şiddetiyle patlamakta olan bir volkanı andırıyordu. Onun için neden ‘Kromon ülkesinin en yetenekli ateş büyücüsü’ dendiğini anlayabiliyordu Lacivert. Çatının etrafında bir tur atıp hızını ayarladıktan sonra arkadaşının yanına indi. Yüksek sesle iç çekerek kanatlarını iki yana açıp sırt üstü yere uzandı: ‘Ah! O kadar yoruldum ki!’
‘Halt ettin! Ölene kadar uçanlara madalya veriyorlar sanki’ dedi Meda. Lacivert kahkahalarla güldü ve hemen ardından karın kaslarını tutup ‘Güldürme beni’ dedi ‘Her yerim ağrıyor zaten’
Yerde, öylece boylu boyuna uzanmış arkadaşına baktı Meda. Terden sırılsıklam olmuş giysileri üzerine yapışmış, bedeninin hatlarını ortaya çıkarıyordu. Çatının soğuk beyaz ışığında parlayan kanatları ise mavinin bütün tonlarındaydı. Baktığında insanın içini yakan bir güzelliği vardı Lacivert’in. Onun için neden ‘Kromon ülkesinin en güzel kızı’ dendiğini anlayabiliyordu Meda.
‘Öyle başımda dikilmiş bana bakarken o kadar güzelsin ki’ diyerek arkadaşının düşüncelerini böldü Lacivert. Meda bir an şaşırıp ne diyeceğini bilemedi. Sonra kendini toparladı ve ‘Sen ise sırılsıklam terlemişsin. Su yaratıklarına benziyorsun!’ dedi ‘Hasta olacaksın Lacivert!’
‘Su yaratığı mı? Çok acımasızsın!’
Meda güldü. Arkadaşının yanına oturdu ve iki elini üzerine koydu. Lacivert bütün bedeninde akan bir sıcaklık hissetti ve gülümseyerek gözlerini kapattı. Meda ellerini çektiğinde arkadaşının giysileri kurumuştu. Lacivert dirseklerinin üzerinde doğrulup: ‘Bunu yapman o kadar hoşuma gidiyor ki’ dedi. Yüzünde cilveli bir gülümseme vardı. Kanadının ucunu kaldırıp hafifçe kızın yüzüne vurdu: ‘Sahi sen beni karşılamaya gelmezdin hiç, hayırdır?’
‘Seni uyarmak için geldim. Başın dertte Lacivert’ dedi Meda, yüzündeki ifade ciddiydi ‘Sanırım baban bu gece dışarı çıkmanı yasaklamış. Önemli birinin oğlu mu, kızı mı, neyse artık, yarın size görücü gelecekmiş. Herhalde kaybolmanı falan istemedi. O yüzden her yerde seni arıyor. Nerdeyse bütün kulelere haber salmış, hatta bu binanın çatı görevlisine bile.’ Lacivert telaşla etrafına bakınca ‘Merak etme’ diyerek sözlerine devam etti Meda ‘Kendisi şu an derin bir uykuda. Düşünce büyülerinde çok iyi değilim biliyorsun, o yüzden galiba biraz abarttım. Sanırım önümüzdeki Perşembe anca uyanır’
‘Olsun dinlenmiş olur işte fena mı?’ dedi Lacivert gülerek. Sonra tekrar sırt üstü uzandı ‘Son iki ayda gelen kaçıncı görücü bu bilmiyorum artık. On ikiden sonra saymayı bıraktım.’
‘On sekiz tane geldi. Sen sayamadıysan ben söyleyeyim. Bir tanesini bile mi beğenmedin?’
‘Evet, hiçbirini beğenmedim’ dedi Lacivert. Sonra bakışlarını Meda’ya çevirdi: ‘Ben bir büyücüyle evlenmek istemişimdir hep’ dedi. Yüzünde yine o cilveli gülümseme vardı.
‘Saçmalama. Dinimizde büyücülerin evlenmesi yasaktır. O yüzden istesen de bir büyücüyle evlenemezsin’
Lacivert dudak büktü ‘Nasıl oluyor da buna isyan etmiyorsunuz? Sence mantıklı mı böyle bir şey?’
‘Bence de mantıklı değil. Ama böylelikle en azından bana görücü gelmiyor’ dedi Meda gülerek. Lacivert de ona hak vermek zorunda kaldı.
‘Hem büyücülerin kanatları olmaz. Hatta evet, koskoca Kromon ülkesinde bir tek büyücüler kanatsızdır. Dinimizin yakıştırdığı üzere, doğmadan önce büyülü güçler karşılığı kanatlarımızı takas ediyormuşuz’ dedi Meda ve biraz düşündükten sonra ‘Hem ben senin kadar uçmayı seven birini kanatsız biriyle düşünemiyorum’ diye ekledi.
Lacivert bu sefer iyice doğrulup dizlerinin üzerinde oturdu. Kollarını ileri uzatıp gerindi ve ‘Biraz daha böyle sırtımın üzerinde yatarsam her yerim tutulacak’ dedi. Kaslarını gevşetmek üzere bir iki kez olduğu yerde kanat çırptı ama ince bedeni, yoğun antremandan iyice güçlenmiş kanatlarına yenik düşerek geriye savruldu. Meda düşmemesi için son anda arkadaşının omzunu yakaladıysa da Lacivert kollarını onun boynuna dolayıp kendisiyle birlikte yere çekti. Kollarıyla sıkıca sarılıp dudaklarından öptü. Meda doğrulmaya çalıştığında ise bu sefer kanatlarıyla sararak iyice kendine çekti ve kulağına fısıldadı: ‘Neden kaçmaya çalışıyorsun ki?’
‘Hani bunu bir daha yapmayacaktık Lacivert? Başımız derde girecek’
Lacivert bakışlarını arkadaşının gözlerinde kilitledi. Önce saçlarını, sonra da yanağını okşadı. Meda vücudundaki kanın çekildiğini hissetti. Kızın bakışları o kadar keskin, dokunuşları o kadar yumuşaktı ki, kalbinin nefes alamayacak kadar hızlı atmasına neden oluyordu. Lacivert eliyle gömleğini sıyırıp belini okşadığında ürpererek iç çekti Meda. Lacivert gülümsedi: ‘Ateş büyücüsü olduğun için mi bu kadar sıcaksın?’ cevabı beklemeden onu bir kez daha kendine doğru çekip kulağına fısıldadı: ‘Seviyorum seni’ Meda’nın yerinden fırlayacakmış gibi atan kalbini duyabiliyor, gittikçe hızlanan soluğunu ensesinde hissediyordu. Gülümsedi, ‘Sen de beni seviyorsun. Başımız derde girse ne fark eder...’
Meda, ertesi sabah baş büyücünün ofisine çağırıldığında, uyumak üzere odasına geri döneli sadece iki saat oluyordu. Uykulu görünmemeye çaba harcayarak içeri girdi ve odada baş büyücü dışında Lacivert’in babasını da görünce dehşetle gözleri açıldı.
‘Hoşgedin Meda’ dedi başbüyücü ‘Ben de tam Anason Bey’e, niçin dün gece, yani kızını her yerde ardığı gece, çatı görevlisini uyutmuş olabileceğini anlatmaya çalışıyordum’
Meda durumun hiç de iç açıcı olmadığını anlamakta gecikmedi. Eğer kendisini savunmaya çalışırsa iyice inandırıcılığını kaybedeceğini bildiğinden: ‘Neden görevlinin kendisine sormuyorsunuz?’ diye sordu.
‘Çünkü hala uyuyor ve sanırım bir hafta daha uyuyacak gibi. Görmekte olduğu rüyaları incelyip onu uyutanın sen olduğunu anladık. Sence de biraz fazla abartmamış mısın?’
‘Ben birini aradığınızı bilmiyordum. Yeni planörlerimden birini denemek için çatıya çıkmıştım’
‘Gecenin o vakti mi?’ diye isyan etti Anason Bey
‘Evet, diğer büyücülerin görüp de fikirlerimi çalmalarını istemedim. Görevli zorluk çıkarınca da uyutmak zorunda kaldım’
Anason Bey, bakışlarını bir saniye bile olsun Meda’nın gözlerinden ayırmayarak yaklaştı. En az kızınınki kadar keskindi bakışları. Meda geri çekilmemek için kendini zor tuttu. Yeterince yakaştığında Anason Bey, genç büyücünün gür saçlarının arasında takılı kalmış tüyü aldı ve ışığa tuttu. Adamın elindeki koyu mavi kanat tüyünü gördüğünde Meda’nın kalbi bir vuruşu es geçti. Anason Bey ‘Peki bunu nasıl açıklayacaksın?’ derken sinirden sesi titriyordu. İki eliyle Meda’nın yakasına yapıştı ‘Seni sapık serseri! Kızımın çocukluk arkadaşısın sen!’
Baş büyücü o sırada ‘Tamam Anason Bey, lütfen sakin olun’ diyerek araya girdi ve çırağını kurtardı. Anason Bey bu sefer onun üzerine yürüyecekken durakladı. Öfkeli ifadesi önce anlamsızlaştı, sonra iyice silinip yerini meraklı bakışlara bıraktı: ‘Ben buraya niçin gelmiştim?’
‘Eğer bütün sorularınıza cevap bulduysanız artık bana da size iyi günler dilemek kalıyor’ dedi baş büyücü ve adamı kapıya yönlendirdi. Anason Bey teşekkür ederek ofisi terk ettiğinde Meda, baş büyücünün zihin büyülerine olan hakimiyeti karşısında donakalmıştı.
‘Zihin büyüsü böyle yapılır ufaklık’ dedi yaşlı adam ‘Uzmanlığında iyisin ama diğer büyü alanlarında daha öğrnecek çok şeyin var.’
Meda ne diyeceğini bilemiyordu. Baş büyücü eğilip, Lacivert’in babasının yere düşürmüş olduğu tüyü aldı ve ışığa tutup bir kez daha baktı. Kanatların iç kesimlerinde bulunan küçük tüylerden biriydi bu. Koyu mavinin en gizemli tonlarından birinde parlıyordu. Yaşlı büyücü kurnazca gülümseyerek tüyü Meda’ya geri verdi: ‘Aferin sana evlat. Çok güzel seçmişsin. Hadi şimdi odana geri dön. Bir daha da başını böyle derde sokma’
Meda, adama içtenikle teşekkür edip ofisi terk etti ve odasına yöneldi. Merdivenleri çıkarken gülümsüyordu. Baş büyücü gibi aklı başında birinin saçma sapan yasakları umursamaması doğaldı ve bir o kadar da cesaret vericiydi. İki insan birbirini seviyorsa kimin ne olduğunun da bir önemi kalmıyordu zaten. Sabaha karşı Lacivert ile konuştukları aklına geldi: ‘Seni kanatsız biriyle düşünemediğimi söylemiştim ama yalandı’ demişti Meda ‘Kanatlarım olmasa da seni kendimden başka hiç kimseyle düşünmek istemiyorum.’
Bu sözleri Lacivert’i güldürmüştü: ‘Beni istemeye gelenleri saymandan belli zaten. Kıskançsın’ diyerek son bir kez daha sarılmıştı ona ‘Hem iyi ki de kanatların yok. Çünkü büyük ihtimalle saçların gibi simsiyah olurlardı, iblislere benzerdin’.
Etiketler: kültür sanat