30/09/2014 | Yazar: Mesut Örs

Mek’an’ın sözsüz tiyatro oyunu Şeyler’de, ‘modern hayat’ içinde bir ilişkinin ve insanların ‘şeyler’ arasında tükenişi, konuşmadan, çıplak ve sert bir üslupla sahnede

İnsanlar ve Şeyler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Mek’an’ın sözsüz tiyatro oyunu Şeyler’de, “modern hayat” içinde bir ilişkinin ve insanların “şeyler” arasında tükenişi, konuşmadan, çıplak ve sert bir üslupla sahnede.

Hayatımızda şeyler var.

Adı konulmayan, tanımlanmayan, tarif edilmesi zor olan ama hayatımızı şekillendiren şeyler.
 
“Neyin var?” denildiğinde “hiiç” denilip içte tutulan ama bazen durup dururken ağlatan, bazen her şeyi kırıp dökme isteği yaratan, bazen bir gülümseme maskesiyle gizlenen şeyler bunlar.
 
Mek’an Sahne, özellikle ikili ilişkilerimizde kendini gösteren, hepimizin yaşadığı ama adını koyamadığı/koymadığı bu şeyleri gösteriyor bu kez. Hiç konuşmadan; sadece gösteriyor.
 
Çok uzun bir geçmişi olmamasına rağmen oyunlarıyla dikkat çeken bir tiyatro grubu Mek’an Sahne. Kadınlar, Aşklar, Şarkılar isimli oyunu geçen yıl 100. kez sahnelenip “dalya” dedi ve 100. kez de salon doluydu. Yine geçen yıl sahneye koyduğu Artık Hiç Bişii Eskisi Gibi Olmayacak. Sil Gözyaşlarını!.. oyunu, gördüğü ilgi üzerine bu yıl da sahnelenmeye devam ediyor. Bir yandan böyle ilgi gören oyunları olan Mek’an Sahne’nin bir yandan da yeni denemelerle sürekli kendini aşma çabasında olduğunu görüyoruz. Bu sezonun yeni oyunlarından “Şeyler”, ülkemizde çok fazla denenmeyen bir sözsüz tiyatro oyunu olarak karşımıza çıkıyor. Sözsüz tiyatro oyunu (pandomim veya mim sanatı) kökeni milattan öncesine dayanan ve Dünya Tiyatro Tarihi’nde önemli yeri olan bir tür. Bu türün çağdaş ve güncel bir yorumunu Ankara’da genç bir tiyatronun sahnesinde görmek özellikle önemli.
 
Yabancılaşma veya insanların “şeyler”den ibaret hale gelişi
 
Oyun; geriye doğru derinlemesine uzanan bir sahne düzeninde, seyirciye en yakın noktaya kurulmuş bir yatakta başlıyor. Bir kadın ve bir erkek; bir çift evlerinde ne yaşıyorlarsa onu gösteriyorlar. Söz yok, diyalog yok. Onun yerine insanların içlerinde yaşadıkları ve türlü şekillerde birbirlerine yansıttıkları çelişkiler, çatışmalar, fırtınalar ve kaos; bedenler ve mimikler aracılığıyla dile geliyor. Başrolü, kadın ve erkek bedenlerinin birbirlerini tamamlayan ahengi alıyor ve aralarında yaşanan “şeyler”i, olabildiğince çıplak, sert ve sarsıcı bir üslupla anlatıyor. Çatışan benlikler, ihtiraslar, karşılıklı düğümlenmeler, çözülmeler, vezgeçişler, gidememeler, kendini bulma arayışları, tükenmeye karşı direnmeler ve tükeniş adım adım kendini hissettiriyor sahneden. Mekanikleşen ve robotlaştıran hayatın içinde bir çiftin sevişirken, birlikte yemek yerken bile nasıl kendilerine yabancılaşabildiklerini görüyoruz.
 
Sahne üç ana bölüme ayrılmış. En önde yatak odası ve “evin içi”ni gösteren bir alan var. İlişkinin en keskin, sert, öne çıkan çatışmaları bu bölümde yaşanıyor. Ortadaki bölümde bir yemek masası var. Burada da ilişkideki yabancılaşmanın ve mekanikleşen ilişkilerin tezahürünü görüyoruz. Sahnenin derinliğindeki alacakaranlık arka bölüm ise, kişilerin de kendi “arka bahçe”lerini temsil ediyor. Erkek ya da kadın, yaşam dayanılmaz noktaya geldiğinde, acıttığında, kırdığında oraya sığınıyorlar. Orada çocuklukları, hayalleri, gerçekleştirmek isteyip de gerçekleştirmedikleri düşünceleri var. Çocukluk salıncakta duruyor, gerisi zaman içinde dağılmış, buruşturulup atılmış. En samimi oldukları, en çok kendileri oldukları yer orası. Ama gerçek hayat “arka bahçe”de yaşanması imkânsız hale geldiğinden, orası en fazla sorunlar karşısında sığındıkları köşe oluyor veya oradaki buruşturulup atılmış hayallerinden günlük sorunlarına reçeteler bulmaya çalışıyorlar.
 
Baştan sona temponun hiç düşmediği oyunda, oyuncuların başarılı performansı kendini izlettiriyor ve seyircinin dikkati canlı tutuluyor. “Modern hayat” içinde bir ilişkinin ve insanların “şeyler” arasında tükenişine tanık olan seyirci, belki de o an şöyle düşünüyor; “Bunlar evin içinde, insanın kendi içinde yaşanan “şeyler” ve bu çift, muhtemelen dışarıdan bakıldığında “normal, sorunsuz bir çift” olarak görünüyordur. Bizim gibi.”
 
Şeyler
Koreograf / Yönetmen: Özgür Adam İnanç
Oynayanlar: Umut Sevgül, Ahmet Melih Yılmaz
Işık Tasarım: Umut Eser
Afiş: Serdest Vural
Ekim ayı gösterim tarihleri: 24 Ekim Cuma / 29 Ekim Çarşamba / 31 Ekim Cuma

Etiketler: kültür sanat
nefret