11/08/2010 | Yazar: Kaos GL

Gözüm Ablamız biliyorsunuz on yıllardır bizleri yalnız bırakmadı, onunla beraber büyüdük, serpildik, geliştik.

İyi ki Doğdun Gözüm Abla! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Gözüm Ablamız biliyorsunuz on yıllardır bizleri yalnız bırakmadı, onunla beraber büyüdük, serpildik, geliştik. Bir de baktık ki Gözüm Abla “Yaş 35 Yolun Yarısı Eder” şiirinin kendisine okunduğu günleri görmüş. Nice nice yıllara Gözüm Ablamız diyoruz, iyi ki varsın, iyi ki deneyimlerini Kaos GL okurları ile paylaşıyorsun.

Bu vesile ile de “Sol ve LGBTT” sayısındaki yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

 
Merhaba Canlarım,
Uzun bir ara oldu sizlerle yazışmayalı. Malum mevsim kış olunca Gözüm Abla’nız, narin ve ince tenine soğuk yel değer korkusu ile güneye, en güneye gider. Bazen Rio karnavalı, bazen Sidney…
 
Bu yıl da öyle yaptım ve hem biraz kafa dinleyim hem de havam olur diyerekten Sidney yakınlarındaki bir Aborijin kabilesine yerleştim. Genç kızlığımdan beri kafamı kurcalayan bir sorudur: “Acep bir Aborjin çükü nasıl olur?” diye düşünmeden edemem.
 
Benim çocuğumda google ya da wikipedia yoktu. Onun yerine tuğla büyüklüğünde Meydan Larousse gibi ansiklopediler vardı. Ben hem elimden ansiklopediyi düşürmezdim hem de dilimden. Annem hala anlatır; neredeyse söylediğim ilk kelime ansiklopedi kelimesi olmuş. Hatta rahmetli babam biraz korku biraz hiddetle beni göstererek anneme bağırmış “Sik mi dedi bu!” Annem diyor ki yıllar sonra, “Aslında ben de öyle anladım ama babanın tepkisinden çok çekindiğim için inkar ettim.”
 
İşte o ansiklopedilerin birinde ‘İptidai Kavimler’ başlığı altında, burnuna sopa takmış, saçları kıvırcık, esmer tenli ve anadan doğma bir aborijin erkeği yere oturmuş, elindeki uzun sopa ile bir şeyler yapıyor. Ama bağdaş kurduğu için kasıklarına kadar görünüyor ama gerisi yok. O minik aklımla aslında orada bir şeyler olması gerektiğini ama neden olmadığını çok merak ettiğimi anımsıyorum. Uzun zaman gidip gelip o resme baktım. Kafamı çok kurcalayan bu soruyu bir gün babama sorduğumda nedenini anlamadığım bir şekilde ansiklopediyi yakıp etrafında dans ettiğini hayretle izlemiştim. O zamandan beri anatomi hep ilgimi çekmiştir.  
Yıllar sonra nihayet o kayıp parçayı bulmak için harekete geçebildiğim için çok memnun bir şekilde uçaktan indim. Allah başlara vermesin yaklaşık 22 saat süren bir uçak yolcuğunun ardından gördüğünüz göreceğiniz şeyin ben diyim 6,5 siz diyin 7 santim bir şey olması canımı hiç sıkmadı. İki bin parçalık bir puzzle’ın kayıp parçası ne kadar asap bozucudur, puzzle sevenler bilir. İşte o da öyleydi ama o parça yerine oturunca insanın içi rahatlar.
Puzzle tamamlanınca artık orada yapacak işim kalmadığı için ben de yurduma ve milletime dönme kararı verdim. Bol türbülanslı bir uçak yolculuğu oldu. Yine de bazı bilimsel keşifler yapabildim. Mesela uçak türbülansa girince erkeklerin yanak, göbek, bacak ve hatta gözaltı torbası gibi organları bile o şiddetli sarsıntı ile jöle kıvamına gelip titriyor. Ama o meşhur organ, beklenen fizik yasalarına uygun olarak hareket etmiyor aksine içine çekiliyor. Oysa ben bunu sadece kışın ve soğuk havalarda olur diye bilirdim. Bu nedenle kışın erkekler palto giyerek organlarını saklarlar bilirsiniz. Ama türbülansa girince de aynı şey oluyormuş. Bir başka bilimsel keşfim ise, türbülans sonrasında yine sadece o organın, fizik yasalarının öngördüğü gibi davranmayıp küçük kaldığı. Eğer yeniden türbülans olmazsa, 450 mm. civa basıncı altında, yaklaşık 45 dakika 17 saniye sonra eski büyüklüğünün yarısı kadar kendine gelebiliyor. Ama türbülans öncesi hacmine ulaşması yaklaşık 1 saat 17 dakika kadar sürüyor (Aritmetik ortalama olarak tabi.)
 
Bu yaşıma geldim, hala onun hakkında gerçekçi tahminlerim olamadığına üzülerek uçaktan indim. Ben onun bu huyunu bilmezdim mesela. Ama kendimi yaşam konusunda daha olgun ve bilgili hissettim.
 
İnsanlığa faydalı bir buluş yapmış olmanın hazzı ve varoluşsal bir coşku ile hemen canımdan yakın arkadaşım Berkin’in evine gittim. (Bu arada gerçek adı Tayyar. Ama nedense, son üç yıldır Berkin demeyince hiçbir tepki vermiyor. İnsanın suratına bir sığır gibi bakıyor… Ay canım sıkılıyor ama nedir bu isim değiştirme muhabbeti? Bir de telefon numarası değiştirme olayını hala anlamış değilim. Tayyar 1, Tayyar 2, Berkin Tayyar 1, Berkin Tayyar2… Tek Berkin o mu Allah aşkına!)
 
Berkin Tayyar’cığım, her zaman olayları abartır, yalan yanlış yerde bayılmaya varan tepkiler verir. Bir gün kalp krizi, bir gün bağırsak kanseri, bir gün beyin tümörüne bağlı körlük gibi şikayetlerle hastaneye gideriz ama hep psikiyatriye sevk ediliriz. Psikiyatristin kapısında aniden şifa bulur ve eve döneriz. Ama yine de beni görünce yüzüne yayılan o samimi sevinç her zaman bana iyi gelir.
 
İşte bu yüzden ben de hem buluşumu paylaşmak, hem de anlık bile olsa sıcak bir sevinçle karşılanma duygusu yaşamak için Berkin Tayyar’ın evine koştum. Kapıyı üzgün bir yüzle açtı. Hiç de beklediğim o sevinç dalgaları, göz parlamaları gibi hadiseler olmadı. Neredeyse bitkin düşmüş, rengi sararmış, hareketleri yavaşlamış bir halde beni buyur edip salona geçti. Emin değilim ama tahminimce kıçını da sağa sola kıvırmadı. Oysa en korkulu sağlık sorunlarında bile çağırdığımız ambülanstan inerken kıçını sallamayı hiç ihmal etmemişti.
 
“Abla n’oldu?” dedim korku ile. Belli ciddi bir şey var.
“Aliye!” diye inleyip koltuğa bıraktı kendini.
 
Şaşkındım. Kim ayol Aliye? Hızlı bir düşünme ile aklıma bir tek yüz geldi. Bizim, eğer hoşlandığı bir tipse, zeytin bile tartarken gözlerini müşterisinden ayırmayan, kirpiklerini habire ve inanılmaz bir hızla oynatırken heyecandan kalçalarını hoplatan gey bakkallımız Ali’den hep Aliye diye bahsederiz. Yaşlarımız malum, 60’ın üzerinde artık canlarım. Artık kendimizi çok yalnız hissediyoruz. Bakmayın siz, Berkin Tayyar dediğime. Eğer gençliğimde olsaydı ben Tayyar’a, “Berkin Tayyar” demeyi kabul etmez inadına “Tayyare! Tayyare!” diye seslenirdim ama kaç kişi kaldık ki?   Bu yüzden birbirimiz için çok değerliyiz.

“Bakkal Aliye mi?” diye sordum ve korku ile yanındaki koltuğa çöküverdim. Ne olur ona bir şey olmasın. Pek de sevdiğimden değil ama aslında, artık kimseye bir şey olmasın. Yüreğim dayanmıyor. O yüzden.
 
Berkin Tayyar boş gözlerle bana bakarak burnunu çekti ve “Bakkal Aliye mi? O nereden çıktı?” diye sordu. Yüzüne yayılan, tanıdığım, sinsi bir gülümseme bana baktı. Biliyorum. Birazdan karı beni aşağılayacak. Sağ kaşının milimetresinden belli. “Bakan Aliye, sazan!” dedi sağ kaşını iyice yukarı kaldırıp.
 
Şaşkındım. Bakan Aliye kim ki? Neyse belli ki Bakkal Aliye’ye bir şey olmamış. Ama bana bakarak “Sazan” demesine de fena bozulmuştum. Dere balıkları ile ilgili merakımı bir yana bırakıp yaşamın bana, son 22 saatte kattığı olgunluğu korumaya karar verdim. “Bakan Aliye kim, abla?” Sinirimi yutmaya çalışıp devam ettim. “Seninle, Bakan Aliye midir nedir, onun ne ilgisi var?”
 
Bu soru üzerine karı aniden canlandı. Koltuğa yeniden yerleşip sağ kaşının ucunu iyice yükseltti ve dudaklarını büzdü. Anladım. Benim bilmediğim bir şey biliyor.
 
“Sen Sidnay’e gitmeden önce sana, artık yaşım kemale erdi. Ben gey aktivist olmak istiyorum demiştim ya.” Sağ kaşının ucundan gözümü alamıyordum. Belli ki az sonra koşacağım yatak odasından kapacağım cımbızla onu eski yerine getireceğim. Ama gülümsedim. Dinlemeye devam ettim; “Sen de bana ‘Ne! Gey aktirist mi olacaksın?’ diye sormuştun. İşte ben de gey aktivist oldum. Olmaz olaydım! Geçen gün Hükümetin aileden sorumlu bakanı Aliye Kavaf, eşcinsellerin hasta olduğunu söyledi.” dedi. Ben anlamaya çalışarak bakıyordum ama içimde çok tanıdığım bir şey, düdüklü tencerenin sesi gibi tizleşerek artıyordu.
 
“Sidney.” dedim asabi bir ses tonu ile. “Sidnay değil Sidney. Bu mudur seni bu hale getiren? Yani bir bakan “Eşcinseller hasta.” dedi diye mi böyle oldun?” Ona doğru eğildim. Birazı meraktan ama sinirim bozulmaya başlamıştı. Ben ne buluşlarla taaa Avustralya’dan dönüyordum ve koşup bu karının kapısını çalıyordum, onun yaptığına bak şimdi.
İnleyerek kasıldı ve kafasını koltuğa yaslayıp tavana bakarak ince gibi bir sesle: “Ama bizlerin ‘hasta’ olduğunu söyledi.” deyip elindeki mendille yüzünü kapatıp iki büklüm oldu.
Sanki içimdeki son nefes çıkar gibi oldu ve doğrulup bağırmaya başladım. “Çünkü hastasın!” dedim. “Eşcinselleri bilmem, o kadını da tanımam. Ama sen hastasın!” Gece yüzüne ışık tutulmuş tavşan gibi bakmaya başladı bana. “Bana bak Tayyar!” dedim tıslayarak. “Az kaldı, Bakkal Aliye öldü sandım. Yüreğime inecekti. Ne bekliyordun? Bakan Aliye midir nedir, o kadının ne demesini bekliyordun?”
 
Tayyar koltuğa büzülmüş bana bakıyordu. Üzerine eğildim: “Biliyor musun? Uçak türbülansa girince o şahane çükler, minik bamyalara dönüyor! Hem de en miniğinden! Hanife teyzenin limon tuzu ile pişirdiği bamyalar gibi. Hatırladın mı?” Belli ki asabım bozulmuş. Nefesim yüreğime gitmiyordu.
 
“Hanife teyzem hiçbir zaman limon tuzu kullanmadı.” dedi iyice büzülüp. “İftira atma!”
Tansiyonum mu yükseliyordu? Nedir bilmedim. “Limon tuzu kullanmasaydı bamya salyalanırdı. Üstelik de senin o Hanife teyzen çaya karbonat da katıyordu! Gözümle gördüm.”
 
Şoka girmiş bana bakıyordu. Bize ne oluyordu diye düşündüm aniden. Bu da neydi şimdi? Yıllar önce ölmüş kadının, Hanife teyzenin ne işi vardı? Canım fena sıkılmıştı benim. Gitmeliydim. Uzun bir yola çıkmalıydım. Gözlemlerimi teyit etmeli, buluşlarımı kanıtlamalıydım.
“Tayyar!” dedim sakin olmaya çalışıp. “Biliyorum, sana ‘Tayyar’ diyince sığırlaşıyor ve 20 saniye sonra sana seslendiğimi anlıyorsun. Ama ben şimdi Rio’ya gidiyorum, tamam mı? Bazı bilimsel keşifler için uzun uçak seyahatlerine ihtiyacım var.”
 
Dışarı çıktığımda hala nefes alamıyordum. “Şu Tayyar’a acayip bozuluyorum.” diye düşündüm. Hızla cep telefonumu çıkarıp onu aradım. Korkak bir sesle açtı. “Sensin sazan!” diyip kapattım. Dükkanının önünden geçerken Bakkal Aliye, bıyıklı bir herife bakarak, yumurtaları, elindeki naylon torbaya yirmi santim mesafeden bırakıyordu, memleketin bakanı eşcinsellere hasta diyordu, Berkin Tayyar beni ezmek için siyasete atılmıştı ve ben bilimsel keşifler için Rio’ya yolculuk yapmaya karar vermiştim. Üstelik Rio’ya kış geliyordu. Kış mevsiminde çük davranışları hakkında yapacağım bilimsel keşiflerim için harika bir çalışama alanı olacaktı.  Birden nefesim genişledi. “Tanrım,” diye düşündüm. “Sana çok şükür her şey yolunda.” İşin aslı, Bakkal Aliye de olsa birinin ölüm haberini almaya hiç hazır değildim.    


Etiketler: kültür sanat
İstihdam