04/04/2016 | Yazar: Kaos GL
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Konya’da gerçekleştirilen toplantılarından birine konuk olduk.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Konya’da gerçekleştirilen toplantılarından birine konuk olduk. Platformun sürdürülen çalışmalarını, geleceğe yönelik planlarını ve kadın cinayetlerine dair önerilerini konuştuk.
Her yıl göz göre göre yüzlerce kadın öldürülüyor ve bu gidişle kimsenin buna ses çıkaracağı yok. Yasalar kadınları korumuyor. Namus cinayeti, eve erkek alan kadının sonu, boşanmak isteyince öldürüldü vb. başlıklar gazetelerin ve haber kanallarının ön plâna çıkardığı cümleler ki böylece haklılık payı okuyucu tarafından çıkarılsın isteniliyor. İnanın, medya çok başarılı bir şekilde okuyucunu ikna ediyor.
Neyse ki bu konuda direnen, çözüm önerileri sunan, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan, aktif hâlde eylemlerini sürdüren platformlar içimize bir nebze de olsa su serpiyor. İşte, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu bu platformlardan biri. Biz de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Konya’da gerçekleştirilen toplantılarından birine konuk olduk. Platformun sürdürülen çalışmalarını, geleceğe yönelik planlarını ve kadın cinayetlerine dair önerilerini konuştuk.
Konya’da gerçekleştirdiğiniz faaliyetler nelerdir?
Fatma Nur Güler: Konya’da 2014 yılından bu yana Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak faaliyet göstermekteyiz. Bu faaliyetler temelde öldürülen kardeşlerimizin aileleri ile birlikte davaları takip etmek şeklinde ilerliyor ama gündem ülkede çok hızlı bir şekilde değişiyor ve kadınların gündemi de bundan bağımsız değil. Dolayısıyla gündem paralelinde hareket ediyoruz. Gelişen olaylar ne yapılmasını gerektiriyorsa onu yapıyoruz. Sokağa çıkılması, yürünmesi gerekiyorsa yürüyoruz; hukuki mücadele yürütülmesi gerekiyorsa yürütüyoruz. Bu bağlamda Konya’da 2012 yılında kocası tarafından öldürülen Dilber Keskin, Fatma Coşkun, Gülşah Aktürk kardeşlerimizin davalarını aileleri ile beraber takip ettik. Hâlen aileler ile irtibat halindeyiz. Yine bu yılın başında boşanmak istediği kocası tarafından yüzüne kezzap dökülen Zehra Elber kardeşimizin davasını takip ettik. Şu anda Feride Kadın Dayanışması’nın bir bileşeni olarak Ereğli’de arkadaşlık teklifini reddettiği kişi tarafından kaçırılan Feride Berşe kardeşimizin davasını takip etmekteyiz.
“Kadın Cinayetlerini Durduracağız”. Bunu ne zaman ve nasıl yapacaksınız?
Fatma Nur Güler: Bunun için şu gün şurada durduracağız diyemeyiz elbette ama kadın cinayetlerini bu konuda topyekun bir mücadele yürüterek bitireceğiz. Öncelikle şu anda meclis gündeminde olan halkımızın Özgecan Yasası olarak adlandırdığı, kadın cinayetlerinde indirimlerin uygulanmamasını içeren yasa tasarısının kabul edilmesi gerekiyor. Ayrıca Platform olarak yıllardır dile getirdiğimiz 5 çözüm önerimizin hayata geçirilmesi ile bu cinayetleri durduracağımıza inanıyoruz. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve meclisteki bütün parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması, 6284 sayılı koruma kanunun etkin uygulanması, Ceza Kanunu'na "ağırlaştırılmış müebbet" teklifimizin yerine getirilmesi, Kadın Bakanlığı’nın kurulması, cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni anayasa gibi isteklerimiz bulunmaktadır.
Fatma Kurt: Yaşam hakkımız ve özgürlüğümüz için direniyoruz şu anda, sloganımızda olduğu gibi. Fatma Nur arkadaşımın saydığı talepler doğrultusunda mı hareket ediliyor bugün? Hayır. Bizim bu çözüm önerilerimiz tüm imkanları elinde bulunduran hükümet tarafından yerine getirilseydi, bu devlet yetkililerinin kendilerinin kadına şiddeti durduracaklarına dair imza atıp taahhütte bulundukları İstanbul Sözleşmesi’nin gerekleri yerine getirilseydi, kadın cinayetleri yok denecek kadar azalabilirdi. Ama bunun o kadar aksi yönde hareket edildi ki, kadın cinayetleri de cinsel saldırılar gibi diğer şiddet türleri de ciddi artış gösterdi.
Özgecan’ı kaybettik. Önerimiz Özgecan Yasası olarak gündeme geldi. Hükümet topluma söz verdi, yerine getirmedi. Cansel’i kaybettik. Hükümet yine söz verdi. İşte kadın cinayetleri bu yüzden artıyor. Laf var, somut adım yok. Özgecan, Cansel ve nice kadın kardeşimiz bugün yaşıyor olabilirdi. Onun yerine ne yapıldı: Her yıl boşanmak isteyen yüzlerce kadın öldürülürken boşanmaları engellemek üzere boşanma komisyonu kuruldu, fetvalarla ‘kız çocuklarınıza şehvet duyup sarılmanız nikahınıza zarar getirmez’ denildi, Aile Bakanı işlem başlattırmak yerine bu fetvaya sahip çıktı, Aile Bakanı kadın cinayetlerini ve kadına şiddeti kınamak şöyle dursun kadına şiddetin üstünü örtmeye çalışarak ‘kadına şiddet yok, algıda seçicilik var’ dedi. Kadınlar da buna direniyor, direnecek.
Kadın cinayetlerinin çoğunda mağdur olan okuyamamış kadınlar deniliyor. Ne kadar doğru ve eğitimsizlik cinayetlerin neresinde duruyor?
Fatma Nur Güler: Aslında böyle bir söylemin doğruluğu tartışılabilir, zira biz ne yazık ki birçok davada gördük ki okumuş, kariyer sahibi kadınlar da öldürülebiliyor. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışan Serpil Erfındık kardeşimiz, Konya’da davasını takip ettiğimiz öğretmen Gülşah Aktürk kardeşimiz bunun en net örneklerindendir. Eğitim bir bütün olarak toplumda aksayan birçok noktada etmen. Ancak böyle bir söylemle konuyu sadece eğitimsizliğe indirgemek pek doğru değil. Konunun siyasi-toplumsal birçok ayağı bulunmaktadır. Bunların güncel ve titiz bir şekilde tahlil edilmesi gerekiyor.
Özgecan Aslan cinayeti medya tarafından epey ön plâna çıkarıldı. Bu, iyi oldu belki. Oysa her gün kadınlar öldürülüyor. 3. sayfadan veriliyorlar. Medya elinden geleni yapmıyor mu, yoksa işine geleni mi yapıyor?
Fatma Nur Güler: Medyada yer alan tüm kuruluşlar aynı çizgide değil. Gayet düzgün bir şekilde gerektiği gibi haber yapıp gerektiği gibi servis eden haber kuruluşları da var ama neredeyse dedikodu yapar gibi haber yapanlar da var. Kadını suçlu gibi lanse ediyorlar. Yakın zamanda Gülay Bursalı kardeşimiz hakkında nasıl haberler yapıldığını hepimiz gördük. Biz de böyle durumlarda hemen müdahale ediyoruz, zaten öldürülerek konuşamayacak duruma getirilmiş kardeşimize sahip çıkıyor, onun hesabını soruyoruz. Bir kadının kadın olduğu için öldürüldüğü gerçeğinin üstünü hiçbir üslup örtemez.
Fatma Kurt: Yine de yıllardır verdiğimiz kadın mücadelesi sonucu artık bu örnekler istisnai kalıyor. Basın emekçisi arkadaşların kadın cinayeti haberlerini terimsel olarak doğru haberleştirdiklerini görüyoruz. Kadın cinayeti yerine namus, kıskançlık, aşk cinayeti gibi bir kadının öldürüldüğü gerçeğini saptıran terimler pek kullanılmıyor. Hatta bu konuda daha hassas bir çalışma yürütenlerin ‘üslupta nelere dikkat etmemiz gerek’ diye bize ulaştıkları bir döneme erişebildik.
İş hayatında kadınlar birçok kez mağdur oluyorlar. Mesela şov dünyasından Erkan Petekkaya- Nurgül Yeşilçay karşılıklı birbirlerini suçluyor. Petekkaya’nın kullandığı dil nasıl?
Fatma Nur Güler: Çok alışık olduğumuz cinsiyetçi bir dil. Neredeyse kanıksanmış bir dil. Erkan Petekkaya değil de sokaktaki biri kullansa dikkatimizi bile çekmeyecek kelimeler ama çoğu erkek zihniyetini tam olarak meydana seren kelimeler aynı zamanda. Biz tabi ki kabul edilebilir bulamayız, kim kullanırsa kullansın. Bir gün her şeyin güzel olacağını bilmeliyiz. Buna inanalım.
Fatma Kurt: Bunun yanında şu gerçeği de görmek gerekiyor, hükümetin kadın düşmanı ve kadınları hedef gösterip kadınların özgürlüğüne göz diken açıklamaları bu noktaya getiriyor konuyu. Erkan Petekkaya gibi erkekler kız çocuklarını tecavüzcülere hedef gösteren fetvalardan, tecavüz için ‘bir kereden bir şey olmaz’ diyen Aile Bakanı’ndan cesaret alıyorlar ve bu cesareti cinsel saldırılar ile kadın cinayetlerine kadar vardırabiliyorlar.
Diyanet, “Baba öz kızına şehvet duyabilir”, dedikten sonra ülkenin dört bir yanında aile içi ve genel cinsel saldırı haberleri yağmaya başladı.
Diyanet-Ak Parti ya da Diyanet-Mevcut Düzen ortaklığının kadınlara yönelik uygulamaları hakkında neler söylemek istersiniz?
Fatma Nur Güler: Bu konuda bizim Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak söylemimiz net. Yakın zamanda verilen içler acısı fetva hakkında da söyledik, diyanet sussun kadınlar yaşasın, dedik. Sonuç olarak, basit mantıkla Diyanet, inananlara karşı belli mesuliyetleri olan bir kurum ve bunun dışına çıkmaması gerekiyor. Diyanet, “Baba öz kızına şehvet duyabilir”, dedikten sonra ülkenin dört bir yanında aile içi ve genel cinsel saldırı haberleri yağmaya başladı. Bu öngörülemeyecek bir şey değil. Sakınca yok derseniz, yol açmış, kapı aralamış olursunuz. Bu noktada verilen fetvaları da diyanetin bu tavrını da asla kabul etmiyoruz. Mevcut düzenin yıllardır kullandığı eril dili de göz önünde bulundurunca aralarındaki organik bağ zaten çok net bir şekilde gün yüzüne çıkmış oluyor. Biz yine mevcut iktidarın yahut kadına yönelik şiddeti, ayrımcılığı pompalayan her hangi bir muhtemelen iktidarın karşısında mücadelemizi yürüteceğiz.
Etiketler: kadın