29/11/2009 | Yazar: Seçin Tuncel
25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Gününde, kadınlar polisin engeline rağmen erkek ve devlet şiddetine karşı yürüdü.
25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Gününde, kadınlar polisin engeline rağmen erkek ve devlet şiddetine karşı yürüdü.
Ankara Kadın Platformu ve FeministBiz’in örgütlediği katılımcıların arasında Kaos GL ve Pembe Hayat Derneğinden kadınların da bulunduğu grup 25 Kasım günü, saat 12:00’de YKM önünde toplanarak KESK’li kadınların da gelmesiyle birlikte Yüksel Caddesine doğru yürüyüşe geçmek istedi. Polis kadınları barikat kurarak engelledi. Kadınlar ilk önce diyalog yoluyla barikatın açılmasını istedi ancak polis bu isteğe saflarını sıklaştırarak yanıt verdi. Kadınlar “Erkek polis eve, bayram temizliğine” biçiminde slogan atmaya başladı. Bekleyiş sürdükçe “Aç Aç Barikatı Aç” ve “Aç Aç Barikatı Aç, sen açmasan biz açıcaz” biçiminde sloganlar yükselmeye başladı.
Sonrasında kadınlar barikatı zorlamaya karar verdiler ve barikata yüklendiler. Polis ise kalkanlarla ve biber gazı spreyiyle karşılık verdi. Bu karşılık ise kadınları dağıtmak yerine direnme motivasyonlarını artmasına yol açtı. Kadınlar saat 15:30’a değin üç kez daha barikatı zorladılar. Polis tekmelerle ve küfürlerle şiddetini gösterdi. En sonunda gruplar halinde Yüksel Caddesine gidip basın açıklamasını yapma kararı aldılar.
Gruplar halinde YKM önünden ayrılan kadınlar Atatürk Bulvarından geçerken öndeki grubun pankartı açmasıyla yeniden bir araya geldiler ve polisin anlamsız karşı çıkışına rağmen, istedikleri güzergâhta ve daha da coşkulu biçimde yürüyüşlerini gerçekleştirdiler. Kadınlar eylem ve yürüyüş sırasında “Erkek, Devlet Şiddetine son!”, “Dünya Yerinden Oynar Kadınlar Özgür olsa”, “Hepimiz Eşcinsel Hepimiz Travestiyiz”, “Gelsin Baba Gelsin Koca Gelsin Devlet Gelsin Cop”, “Jin Jiyan Azadi” sloganlarını attılar. Yüksel’e girişte ise verilen mücadelenin gururuyla “İşte Yüksel İşte Kadınlar!” sloganını attılar.
Türkçe ve Kürtçe basın açıklamasının okunmasının ardından halaylar çekildi. Sonrasında kadınlar yorgun ama mutlu yüzlerle Yüksel’den ayrıldılar.
Okunan basın açıklaması:
“Biz Ankara’da mücadelesini sürdüren kadın örgütleri, feminist oluşumlar, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütlerinden kadınlar ve bağımsız kadınlar bu 25 Kasım’da da yaşamımızı kuşatan her türlü şiddete, sömürüye, ayrımcılığa karşı yan yanayız.
Bundan tam 49 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde Turijillo Diktatörlüğü’ne karşı muhalif bir hareketin üyesi olan Mirabel Kardeşler kaçırılarak öldürüldüler. Mirabel kardeşlerin ölümü kadına yönelik şiddetin ne ilk örneği ne de son! Yüzyıllardır kadın üzerinde uygulanan cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürü, fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddet tüm acımasızlığıyla devam ediyor.
Uyandığımızda korkuyla açtığımız gözlerimizi her gece korkuyla kapatıyoruz. İzlediğimiz televizyonlar, okuduğumuz gazeteler, bir dost haberi hep kadın ölümleriyle dolu. Cinsiyetçi bir dünyada, cinsiyetçi bir ülkede yaşıyor, yaşamın her alanında ikincilleştiriliyoruz. Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz erkek egemenliği ve kapitalizmin ürettiği kadına yönelik her türlü şiddet biçimiyle parçalanıyor. Savaşlarda en çok mağdur olanlar, gazete köşelerinde dağa kaldırılıp tecavüz edilenler, üçüncü sayfa haberleriyle ölümlerimize haklı gerekçeler yaratılanlar, nesne haline dönüştürülenler yine bizleriz.
Medya tecavüze ve ölümlere ortak olma!
Türkiye’de 7 ay boyunca istatistiklere yansıyan kadın ölümlerinin sayısı 953. Bilmediğimiz, görmediğimiz, intihar süsü verilmiş ölümlerin sayısını da ekleyecek olursak durum korkunç ötesi. 953 kadın! 953 sayısına birkaç hafta önce öldürülen Demet öğretmen, Fatma TAŞ, bu tabloya daha fazla dayanamayıp yaşamına son veren Dicle Koğacıoğlu ve daha niceleri dahil değil. Umutları, hayalleri, daha iyi bir dünyada yaşama özlemi olan kadınlar… Katliam olarak nitelendirilecek bu durum karşısında katillerin haksız tahrik indirimlerinden yararlanmaları, yasa uygulamalarındaki eksiklikler kadınları bir kez daha öldürüyor. Yüreklerimiz soğumadan yolumuza devam ediyoruz öfkeyle.
Erkek şiddetine son! Erkek öldürüyor, yasalar koruyor!
Kabahatler Kanunu ile trans kadınlar suçlu duruma düşürülüyor.Lezbiyen, biseksüel, travesti veya transseksüeller ötekileştirilen dillerle hedef tahtası haline getiriliyor. Toplum içinde yaşam alanları daraltılıyor, en kötü koşullar altında yaşamaya zorlanıyor. Birçok arkadaşımızın yüzüne kezzap atılıyor, tecavüz ediliyor, işkence edilerek en temel hak olan yaşama hakkı ellerinden alınıyor.
Cinsel yönelim ayrımcılığına hayır!
Dolapdere’de sabah evlerinden iş yerlerine giden 7 kadının
servis adı verilen kamyonette boğularak can vereceklerini, üstelik işveren tarafından ölümlerinden sorumlu tutulacaklarını düşünebilir miydik? İşe giderken bile şiddet yaşayan, bir servis aracı dahi kendilerine çok görülen, çocuklarını eve kilitleyip çıkan annelerin durumu; yoksulluğa karşı tek başına mücadele eden ve daha fazla dayanamayıp iki çocuğuyla Porsuk Çayı’na atlayan Dilek Özer’in hayata veda edişi, kapitalizmin vahşetini, kar hırsını ve özellikle kadınların yaşama koşullarını anlatmak için yeterli değil mi?
Kapitalizme hayır!
Tüm yaşamımız boyunca koyu askeri yeşil gölge altında, silahların, savaşın, düşmanlığın; ataerkil ayrımcı diliyle konuşmaya zorlandık. Halkları birbirine düşman eden imhacı, inkârcı tutum her gün yeniden üretiliyor; dili, kimliği ve inanışı farklı olana tahammülsüzlük artıyor; kışkırtılan milliyetçilik ve militarizmin vardığı noktanın sokak ortasında işlenen cinayetlere kadar ulaştığını görüyoruz hep beraber. Ayrımcılığın ve düşmanlığın derinleştirilmesi, yaşamımızın her alanında, evimizde, sokakta, işyerimizde şiddeti daha da yaygınlaştırıyor, meşrulaştırıyor. Ceylan’ın koyun otlatırken kafasına havan mermisinin isabet edeceği akıllara gelir miydi? Yaşadığımız yerlerde tahayyül edebilir miyiz bunu? Bölgeye özgü görülen, meşrulaştırılan kadın ölümleri çok uzağımızda değil, ülkenin her yerinde yaşanılan şiddet çınlatıyor kulaklarımızı. Korucu katliamlarının ardı arkası kesilmiyor.
Silahların gölgesinde yaşamaya son!
Kadınların insanca yaşam için attığı her adım, aldığı her soluk kesilmeye çalışılıyor.
KESK ve demokratik kitle örgütlerinden kadın arkadaşlarımız sadece örgütlü oldukları için cezaevlerinde tutuluyor. Kadın hareketine emek vermiş feminist ve barış aktivisti Pınar Selek büyük cezalar istenerek hâlâ yargılanıyor. Sokaklarda barış adına bildiri dağıtan arkadaşlarımız karakollarda çırılçıplak soyularak aranmak isteniyor. Su ve barınma hakkı taleplerini dile getiren kadınlar gözaltına alınıyor, polis şiddetine maruz kalıyor. Güler ZERE ölüme terk edildiği cezaevinden ancak çıkartılıyor.
Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin cop inadına isyan inadına isyan inadına özgürlük!
Tüm bu umutsuz tablo yıldırmadı bizleri yüzyıllardır. Bu gidişi tersine çevirecek inancımızla; ayrımcılığa, savaşa, sömürüye, tacize, tecavüze, yoksulluğa karşı mücadeleyi, yüzyıllardır sürdürülen mücadelelerden güç alarak devam ettiriyoruz. Sesimiz başka kadınların sesleriyle birleşiyor her gün. Tüm baskılara ve şiddete rağmen bir arada durarak elde ettiğimiz kazanımlarımız güçlendiriyor bizi. Yaşanılmaz hale getirilen dünyamızda kadınların sesi özgürlüğü, umudu, barışı haykırıyor yılmadan.
Biz kadınlar insanca bir yaşamı, özgürlüğü ve barışı kazanacak güce sahibiz. Bunun için taleplerimizi bugün bir kez daha haykırıyoruz.
Namus cinayetleri, taciz ve tecavüzler, mahkemelerde uygulanan haksız tahrik indirimleri, nefret cinayeti adı altında işlenen katliamlar sona ersin!
Danışma merkezleri ve sığınma evleri açılsın!
Her çocuğun ana dilinde eğitim görmesi sağlansın!
Zorunlu göç mağduru Kürt kadınlarının yaşadıkları sorunlar çözülsün!
Kadınlar için ücretsiz eğitim sağlık ve sosyal güvenlik hakkı sağlansın!
Kadınların işten çıkarılmasına son verilsin!
Ücretsiz kreşler açılsın!
Kentler kadınların güvenle yaşayabileceği biçimde düzenlensin!
Yargı “erkek yargı” olmaktan çıksın; 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun etkinleştirilsin!
Gözaltında, cezaevinde cinsel şiddet, işkence son bulsun!
Medya şiddeti sona ersin!”
Etiketler:
insan hakları