16/02/2016 | Yazar: Kaos GL

Savaş erkeğin söylemiyle başlarken karşısına kanayan bedeni alır.

Kan, beden, kadın Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Savaşın saldırdığı kadın sadece vajinası olan bir beden değildir. Savaşın muhattabı toprak olarak kadın, hayvan olarak kadın, çocuk olarak kadın ve hatta erkek olarak kadındır. Savaş erkeğin söylemiyle başlarken karşısına kanayan bedeni alır.

Murat Alat, Kaos GL dergisinin “Soy-Sop” dosya konulu 145. sayısına yazdı: 

Jilet yiyen kız merih’li gecem

Birlikte bulacağız belâmızı

Sonumuz kuşkusuz cehennem

Kırmızı kırmızı kırmızı

atilla ilhan

Karanlık kasvetli bir hava, grinin tonlarının hakim olduğu bir şehir ve sırada bekleyen yüzleri asık insanlar. Sırada beklemeye aşinayız aslında, otobüs sırası, banka sırası, hastanede doktor sırası; ama bu başka, kamera geniş plana geçince fark ediyoruz. İnsanlar duvarı kendilerine siper almış, geniş bir caddeyi geçmek için bekliyorlar. Sırası gelip cesaretini toplayan koşabildiği kadar hızlı diğer tarafa atıyor kendini. Bir başka duvar dibine, güvenli bir alana. Arkada ise caddeye boydan boya gerilmiş bir bez. Bu bezlere de aşinayız. En son Silvan’da görmüştük. İnsanlar keskin nişancılardan korunmak için binaların arasına germişlerdi renk renk çarşafları. Bu filmdeki ise bembeyaz hani şu ne şartla olsun barışı temsil eden, ölmemek, öldürülmemek için sallanan  bezlerin renginden. Yeter artık biz öldük bizden size zarar gelmez diyenlerden. Beyaz en klişe anlamıyla masumun, üzerine leke bulaşmamış olanın rengi. Ama lekelenmeden yaşamak mümkün mü? Beyaz, yaşamın rengi olabilir mi? Beyaz ancak öldürülmemek uğruna ölmenin rengi olabilir. Siyah kötü bir ölümse beyaz da en iyi ihtimalle huzur dolu bir ölümdür; sanki ölümün iyisi kötüsü olabilecekmiş gibi. Peki yaşamın rengi ne o zaman? Yaşamın bir rengi varsa herhalde beyazın da siyahın da zıttı olan kırmızıdır. Kanın, arzunun ve isyanın rengi. Bu filmde olmayan tek renk. Šejla Kamerić “Kırmızısız 1395 Gün” adlı filmi Saray Bosna’da Sırp nişancılardan korunabilmek için kırmızıdan ve hayattan vaz geçen insanların sıradan bir gününü anlatıyor.

Saray Bosna’da kendini gizleyen kırmızı Kamerić’in diğer pek çok işinde kendini inadına gösteriyor. Çoğu kez de beyazın masumluğunu yırtan bir isyan çığlığı olarak. “Mutluluk” adlı filmdeki her iki kadının da giydikleri kırmızı eldivenleri, kazakları ve pabuçları yaşamaya olan dirayetin izleridir. Kırmızı erkek dünyasında kadına iliştirilmiş bir renktir. Erkek için anlaşılamaz ve adlandırılamaz olan, korkulan ama arzulanıp ele geçirilmeye de çalışılan kadının ve eteğinin altında sakladığı düşünülen günahların, cehennemin rengi. Carmen’in eteği, Monroe’nun ruju ya da Kırmızılı Kadın. Kan, beden, kadın. Erkeğin mengeneye aldığı, direğini üzerine diktiği bereketli toprak. Saray Bosna’da da asıl gizlenen, sokağa çıkması istenmeyen kırmızı, kadındır. Savaş tüm erkekliğiyle kadına saldırırken, ona tecavüz edip onu yok etmeye çalışrıken kırmızı direnir. Bosna’da hepimizin gözü önünde Sırp askerler sayısız kadına tecavüz edenler sadece düşman değildir Bosnalıları korumak için orada olan Birleşmiş Milletler askerleri de savaşı fırsat bilip kadınlara saldırır. Savaşın saflarının nasıl kurulduğu bir kez daha belirginleşir. Kamerić’in “Bosnalı Kız” adlı işi Hollandalı bir askerin bir kışla duvarına yazdığı yazıyı posterler, dergiler, kartpostallar aracılığıyla çoğaltır. “Diş yok...? Bıyıklı...? Bok gibi kokuyor...? Bosnalı kız!”.

Savaşın saldırdığı kadın sadece vajinası olan bir beden değildir. Savaşın muhattabı toprak olarak kadın, hayvan olarak kadın, çocuk olarak kadın ve hatta erkek olarak kadındır. Savaş erkeğin söylemiyle başlarken karşısına kanayan bedeni alır. “İsimsiz / Gündüz Düşü” adlı videoda erkek söylemini, bu barış üzerine bile olsa kendini dayatan laflarını ezberden tekrar ederken kadın giydiği kırmızı elbisesiyle kayıtsız bir şekilde durmadan kanar. Bu kan yaşamdır ve erkek bir vampir olarak bu kandan beslenir.

Vampirin dişleri Kamerić’in “Ölçü” adlı yerleştirmesinde kırmızı bir kazağı duvara çakan çiviler olarak kendini gösterir. Onlarca çivi bir tabur asker gibi dizilip kazağı çarmıha gerercesine bembeyaz duvara çakar. Kadın masum olmaya, sessiz olmaya lekesiz olamay direnir. Gücü elinde tutmaya cesaret edebilecek kadar erkek olanların korkulu rüyası olan bu kırmızı lekenin beyaz duvar önündeki isyanı, düzen ve şiddetle bastırılmaya çalışılır.

Šejla Kamerić’in işleri tıpkı sık sık kullandığı örgüler gibi savaş ve dışlanma dolu dünyamızda varolabilmek için taktiksel ağlar oluşturuyorlar. Arter’de Başak Doğe Temur küratörlüğünde 11 Aralık 2015 – 28 Şubat 2016 tarihleri arasında açık kalacak olan “Bim Bam Bom Çarpınca Kalp” adlı sergide bu ağlara değişik noktalardan yakalanıp kendinizi Kameriç’in açığa çıkarmaya çalıştığı farklı çatışmaların ortasında bulabilirsiniz. 


Etiketler: kültür sanat
İstihdam