22/04/2016 | Yazar: Kaos GL

Hüma T., Lezbiyen Biseksüel Feministler’e #Gayturtle örneği üzerinden aktivizmin gerçekleşme aşamasında göz ardı edilenleri yazdı.

Kaplumbağa’nın derdi gördüğümüzden kat kat fazla Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Hüma T., Lezbiyen Biseksüel Feministler'e #Gayturtle örneği üzerinden aktivizmin gerçekleşme aşamasında göz ardı edilenleri yazdı.

Son iki gündür #Gayturtle hashtagiyle paylaşılan videoya kaç defa rastladığımın haddi hesabı yok. Sadece paylaşım sayısından değil insanların yorumlarından da belli ki yapılan “sosyal deney” ilk anda çok beğenilmiş. İlk bakışta çok hoş görünmesini, problemlerin fark edilememesini ve heyecanla paylaşılmasını anlıyorum. Videonun yaratılış çabalarına tanıklık edip üstüne düşünmek için vaktim olmamış olsaydı, birden karşıma çıkıverseydi, ben de ilk izlediğimde beğenebilirdim. Kabul etmek lazım insanların verdiği tepkiler etkileyici. (Tabi videoda yer alanların profesyonel oyuncular olduğunu öğrenmek[1], tam bir senaryo olmadan yarı doğaçlama oynamış bile olsalar bu etkiyi de ortadan kaldırdı.) İlk anda bir etki yaratsa da biraz vakit geçtikten sonra videodaki yanlışlar da konuşulmaya başlandı. Ancak henüz pek az konuşulmuş, daha derin sorunlardan bahsetmek istiyorum.

Video Uluslararası Af Örgütü’nün bir çalışması ancak örgüt tek başına bu işin mimarı, yaratıcısı değil. Çalışmanın ortağı olarak tabii ki sorunları görmek, bir mesaj vermeye çalışırken doğru şekilde yapmak konusunda daha dikkatli olmak gibi sorumlulukları var. Ancak bu yazıda asıl derdim Af Örgütü’ne odaklanmak değil. (Örgütün bu işteki başarısızlığı farklı bir tartışma konusu.) Projenin asıl fikir sahibini, biz videoyu konuşurken pek dikkat çekmeden köşeden sessizce işin ekmeğini yeme derdinde olan reklam ajansını, TBWA/İstanbul’u hatırlatmak ve videonun neden “yanlışlar barındıran” değil temelden yanlış olduğunu tartışmak amacım.

Gördüğüm eleştirilerden biri bu videodan çıkan sonucun, elde edilen faydanın ne olduğu sorusuna cevap bulamayışımız. Hakikaten insanların homofobik tepkilerini göstermiş olmak neye yaradı? Homofobik insanlara ayna tutup değişmelerini sağladığını düşünen pek yok. Bunun dışında cevap aranan bir diğer soru da LGBTİ’leri güçlendirici, cesaretlendirici bir etki yaratıp yaratmadığı. Buna da olumlu bir cevap bulamıyorum.

Videoyu izlediğimizde gördüğümüz ilk sorunun, petshoplardan hayvan alınması meselesi oluşu artık herkesçe âşikar. Hayvanların birer mal gibi görülerek alınıp satılmasına neden karşı çıktığımızı tekrar tartışmaya gerek bile yok. Bu konuda eleştirilerini belirterek videonun geri kalanını beğenen, diğer sorunları görmeyenlerse çok fazla. Ayrımcılığın, homofobinin, ötekileştirmenin sinsi tarafı da burada zaten. Gördüğümüz şeyin altında yatanı fark edemiyoruz bazen. Satıcı rolündeki kişi, müşteri rolündekilere neden “Yalnız bu gey!” deme ihtiyacı duyuyor? Veya “Hasta değil, sağlığı yerinde” diyor? Sağlığı yerinde olmayan hayvan birliktelik kurulmaya, sevilmeye değer değil mi? “Çürük bir mal” oluyor anlaşılan!

Videoda kaplumbağanın sevimliliğinin kullanılması ve nefret-sevgi karşıtlığının vurgulanması, kurnaz reklamcı mantığıyla harika (!) Ancak gerçek hayata öyle harika yansımaları yok. LGBTİ varoluşu kabullenme meselesini bir hayvana duyulan merhametle anlatmaya çalışmak hareketin amaçları ve talepleriyle hiçbir yerden örtüşmediği gibi konuyu çok yanlış, tehlikeli bir yere doğru saptırıyor. LGBTİ mücadelesinin ortaya koyduğu kabullenme talebiyle bu tip bir kabullenme aynı anlamı taşımıyor. Toplumun LGBTİ’leri “sevimli, sevgiye muhtaç” benzeri tariflerle anlamasını sağlayacak bir mesaj, hareketin çabalarıyla, ortaya koyduğu kabullenme ve anlama kavramlarıyla aynı manayı taşımıyor. Böyle bir mesajı “insanları etkileyelim, duygularına dokunalım da nereden olursa olsun.” mantığıyla kabul etmek, hareketin bugüne kadar edindiği kazanımlara zarar verecek bir şey. Bu ve benzeri duygulardan yola çıkarak “tolere edilmeyi” değil eşit haklara ve yaşam koşullarına sahip olmayı amaçlıyoruz, “şirin bulunarak sevilmeyi” değil saygı görmeyi ve onurlu bir yaşam sürme imkânımızın elimizden alınmamasını istiyoruz.

Videoyu izlediğimde hiç de mutlu ve desteklenmiş hissetmedim. Yorumlarını gördüğüm, konuşup tartıştığım LGBTİ olan/olmayan hiçbir arkadaşımın da LGBTİ’leri güçlendirici bir öge bulamadığını görüyorum. Aklımızda kalması amaçlanan son kare teknik açıdan amacına ulaştı ve gözümün önünde. Ancak yarattığı duyguların amaçlandığı gibi olup olmadığı tartışılır, çünkü bu video projesinin amacı tartışmalı zaten. Yine de en azından böylesine olumsuz duygular yaratmayı amaçlamamış olduklarını bildiğimden buradaki fiyasko da iyice gözüme battı. Son karede reklam malzemesi olan, irade gösterme imkanı olmayışından yararlanılmış ve maskot haline getirilmiş bir kaplumbağayı, maskot konseptini tamamlayan, kendisinin “ismi” olan gökkuşağı renklerinde bir gayturtle hashtag’iyle görüyoruz. Kendimi o kaplumbağanın yerinde hissettim ve kafamda “Bizler maskot değiliz, bu kaplumbağa da bir reklam malzemesi değil bir canlı.” serzenişi yankılandı. Toplumun LGBTİ kimliklere maskot gibi bakmasını istemiyorum. “Ya geyler çok tatlı ve eğlenceli oluyor”, “lezbiyenler de delikanlı, erkek gibi hatun yani” gibi çarpık çurpuk, neresinden tutsak elimizde kalan olumlama çabalarını yok etmeye, dönüştürmeye çalışırken bu normların yeniden üretimini mi besleyeceğiz?

Bir diğer üzücü nokta da yine yalnızca eşcinsel erkek temsiliyetini görmek. Lezbiyen, biseksüel, trans, interseks görünürlüğü için çabalamak bu tip yüzeysel projelerde akla bile gelmiyor. Anlaşılan bazı çevrelerde hala konuşmaya, göstermeye en çok değer bulunan kimlik, gey anlaşılan.

Videonun amacının tartışmaya açık olduğundan ve işin arka planındaki reklam ajansıyla ilgili ettiğim bahsi de biraz açmak gerek. Videoda izlediğimiz her şey A’dan Z’ye TBWA/İstanbul’un fikri. Uluslararası Af Örgütü’nün hiçbir müdahalesi olmadığı açık; çünkü ajans en başında Lambdaistanbul’la iletişime geçti, ortak bir çalışma yapmak istediğini söyledi ve aynen bu izlediğimiz videoyu anlattı. Uzunca bir toplantı yaptık. Hem projeyi hem de harekete katkıda bulunan bir çalışma yapmak istediklerini, bu konuda fazla bilgiye sahip olmadıklarını ve bizden bir şeyler öğrenmek istediklerini anlattılar. Neleri değiştirebileceğimizi tartıştık ve fikirler bulduk. Petshop konusuna, diyalogdaki ayrımcı dile alternatifler üretmeyi başarmıştık. Kimlik temsiliyetini çeşitlendirebileceğimizi konuşmuştuk. Örneğin petshop yerine bakıma ihtiyaç duyan bir hayvanın sahiplendirilmesini konu alan bir senaryo konuşuldu. (Hayvanı sahiplenmek üzere gelen insanların profesyonel oyuncu olacağı gibi bir fikir de yoktu.) Sonrasında hayvan sevgisi üzerinden konuya bağlantı kurma konusunu bir türlü içimize sindirip meşru bir nokta bulamadık haliyle ve başka bir fikir üretmeye çalışmanın olumlu olacağını söyledik. “İki taraf da kendi içinde tartışsın, düşünsün ve tekrar konuşalım.” kararını aldıktan sonra iletişim kesildi ve bir süre sonra internette bu videoya rastladık.

Reklam ajansının tamamen kötü niyetli, gözünü para hırsı bürümüş bir kapitalist edasıyla bu projeyi planladığını tabii ki düşünmüyorum. Şirkete başarı ve prestij getirecek bir proje yapma amacında olmaları anlaşılır. Yaptıkları işin hak mücadelesi veren bir harekete destek sağlamasını hayal etmeleri de çok güzel. Ancak Lambda’nın eleştirilerini dikkate almamayı tercih etmeleri çok konuşulan, popüler bir çalışma ortaya çıkararak prestij elde etme amacının asıl mesele olduğu fikrini veriyor.

Video için düşünülen fikri tamamen değiştirmenin, işe neredeyse sıfırdan başlamak demek olduğunu inkar etmeyeceğim. Ancak hem reklamcılık ve medya alanında başarı kazanacak hem de LGBTİ hareketine destek verecek, farkındalık yaratacak bir iş ortaya çıkarmak o kadar kolay değil. Eğer ortada buna muktedir bir kreatif ekip yoksa; işin sırf yapmış olmak için yapılması veya işe “gerçek etkisi çok da önemli değil, popüler olsun yeter” diye yaklaşılması, işin emek ve bütçe israfı olmasından daha önemlisi ikiyüzlülüğün göstergesi olması. Bize anlattıklarına göre bu çalışmayla Cannes Lions’da[2] yer alma hayali kuran bir ajansın, politik olarak doğru olanı yapmayı umursamasa bile “proje temelden hatalı” görüşlerine kulak tıkayıp reklam sektörünün “doğru olan değil çok satma potansiyeli olan iyidir” anlayışını benimsemesi, pinkwashing’in ne kadar farklı çeşitlerde karşımıza çıktığının bir örneği.

TBWA/İstanbul veya Uluslararası Af Örgütü konuya dair özeleştiri verir mi, ne düşünüyor bilemem. Ancak bu çalışmanın bana ve birçok LGBTİ’ye, LGBTİ hareketi destekçisine olumlu etkiler yaratmadığından eminim. Umarım bu deneyimden olumlu bir sonuç çıkarabilir; aktivizmi gerçekleştiriş biçimimizi, popüler kültür ve toplumdaki LGBTİ algısını ve şirketlerle ilişkilerimizi nasıl dönüştürebileceğimize dair fikirlerimizi geliştirebiliriz.

[1] Haziran Düzkan’ın röportajında Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Kampanyalar ve Aktivizim Koordinatörü Ece Milli konuyu açıklamış: http://kulturservisi.com/p/gey-kaplumbaga-numara-mi-yapiyor

[2] Cannes Lions Uluslararası Yaratıcılık Festivali: Her yıl Fransa’nın Cannes şehrinde yapılan yaratıcı iletişim ve reklamcılık festivali. Alınan ödül için “Reklamcılığın Oscar’ı” da deniyor.

Lezbiyen Biseksüel Feministler'in internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.


Etiketler: medya
İstihdam