28/05/2025 | Yazar: Oğulcan Özgenç

Karşı’laşmalar dizimizin ilk konuğu Sevinç: “LGBTİ+ düşmanlığı hepimizin üzerinde, bir toplum olarak hepimizi kısıtlıyor. Güvensiz, tekinsiz alanlar yaratıyor.”

Karşı’laşmalar: "Hayata dair ilk adımlarımı lubunyalardan güç bularak attım" Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Türkiye’de 2025’in Aile Yılı ilan edilmesi ve gündemdeki LGBTİ+ düşmanı nefret yasası ile dayanışmaya en çok ihtiyaç duyulan bu günlerde başladığımız Karşı’laşmalar yazı dizisinin ilk konuğu Sevinç.*

İstanbul’da doğan Sevinç, şu an Ankara’da yaşıyor. Üç kardeşten en büyüğü ve mezun olduğu 2022 senesinden bu yana iş arıyor. Sevinç, kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir ailede doğup büyüdüğünü belirterek şunları söylüyor:

“Annem ve babam, toplumsal herhangi bir olayda Müslümanlığın şiarlarını benimseyip çocuklarını da bu çerçevede yetiştirmeyi önemli gördü. Bu onlar için hem bireysel hem toplumsal alanda doğrunun ve iyiliğin en gerçek tanımıydı. Hayata bu pencereden bakan annem ve babam, çocukluğumdan ilk gençlik yıllarıma kadar tüm yaşantımızı dini ilkelerle belirledi. Bu doğrultuda eğitim vermek için uğraştı. Hafızamın, benliğimin önemli bir kısmı, bu öğretiyle bezeli diyebilirim.”

“Üniversitenin plastik sandalyelerine ilk oturduğumuz anlardan…”

Bu diziye adını veren gündelik karşılaşmalar, Sevinç’in hayatında önemli bir yere sahip. Sevinç’in deneyimi LGBTİ+’larla heteroseksüeller arasındaki iz bırakan temasların sadece bir örneği: Hayata dair ilk adımlarımı lubunyalardan güç bularak attım.”

Sevinç, lubunyalarla dostluğunu “yolların kesişmesi” olarak tanımlıyor ve ekliyor:

“Üniversitenin plastik sandalyelerine ilk oturduğumuz anlardan beri dayanışma vardı; şimdi dönüp baktığımda, o zaman başlamışız diyorum. Bu, benim için tarifsiz bir gurur hissi.”

“Yasa tasarısı şiddet çemberinin, yaşam sınırlarımız olduğunu dayatmaya çalışıyor”

Sevinç’e mart ayında gündeme gelen LGBTİ+ düşmanı kanun teklifi hakkında ne düşündüğünü soruyoruz.

Toplumsal hayatın her anında LGBTİ+’ların hedef haline getirilmesinin etkisinin oldukça büyük olduğunu ifade ederek şu ifadeleri kullanıyor:

“Yasa tasarısı şiddet çemberinin, artık yaşam sınırlarımız olduğunu dayatmaya çalışan, siyasi bir adım. Bu adım, kimlik ve yönelimlerimizle nasıl performans göstermemizi söyleyen bir dizi öneri. Yaşam pratiklerimizi bu kadar daraltan keskin bir kıskacın varlığı ne düşünüyorum sorusunun çok ötesinde ilk olarak, ondan başka bir şeyle meşgul olmama izin vermeyen bir duyguyla kendisini gösteriyor.”

Sevinç, bir anısını anlatarak devam ediyor:

“Beş yaşlarında, erkek kuzenlerimden atılan sayısız küçük taşla korkutuluyordum, küçük taşlar başta acıtmasa da birbiri ardına eklendikçe canımı yakıyordu, sindikçe siniyordum. Durumu gören anneannem, üzerlerine yürü demişti. Yürü ki güç bulup kolunu kaldıramasın, taşı atacak kuvveti verme onlara. Kalktığımı ve yürüdüğümü hatırlıyorum ve ardından taşların gelmediğini. Yasa tasarısı, atılan küçük taşlardan büyük, biliyorum. Ancak tasarının bende yarattığı duygu, üzerimize biçilmeye çalışılan rollere karşı kimi zaman farklı yöntemlerle de olsa ayakta kalmaya, yaşamı sürdürmeye devam etme kararlılığı olarak şekilleniyor.”

“Bu politikalar hepimizin üzerinde, hepimizi kısıtlıyor”

LGBTİ+’lara yönelik şiddetin kendisinde öfke uyandırdığını belirten Sevinç, LGBTİ+ karşıtı politikaların tüm toplumu hedef aldığını ifade ediyor:

“LGBTİ+’lara yönelik karşıt politikalara maruz kalan, bu uğurda sesi çıkaranların sürdürdüğü mücadele büyük ve ağır. Bu mücadelenin ağırlığı ise toplumda yaşayan tüm insanların omuzlarında aynı yükle taşınmalı. Yaşadığımız olayların ağırlığına ithafen belirttiğim yük: dışarıdan, yabancı bir elle, yapay bir şekilde çizilen sınırlar aslında. Nerede, nasıl, ne şekilde bulunacağımızı, yaşayacağımızı söyleyen, yaşamımı denetim altına almak isteyen siyasi iktidarın ta kendisi. LGBTİ+ düşmanlığı hepimizin üzerinde, bir toplum olarak hepimizi kısıtlıyor. Güvensiz, tekinsiz alanlar yaratıyor.”

“Hepimizin sorumluluğu olduğunu kabul etmek gerekiyor”

Söz konusu tasarı ile herkesin hedefte olduğunu ve tüm toplumun üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğine dikkat çekiyor:

“Nefret söylemleri başta olmak üzere, nefreti besleyen hiçbir tutumun büyümesine ve yerleşmesine alan açmamalıyız. Bu konuda hepimizin sorumluluğu olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bence mücadelede ilk adım bu farkındalığı taşımak. Gündelik temaslarımız ve kurduğumuz dayanışma, nefret dili kullananların toplumsal yaşamdan habersiz olduğunu gösteriyor. Benim kişisel karşılaşmalarım ve deneyimlerim de bu anlayışı güçlendirdi. Dayanışma duygusuna daha sıkı tutunmamı sağladı; mücadeleyi daha sağlam bir zeminde, daha dikkatli bir yerden kurmamı mümkün kıldı.”

*Mahlas kullanılmıştır.

Karşı’laşmalar adını verdiğimiz bu yazı dizisi, LGBTİ+’larla heteroseksüeller arasındaki temaslara odaklanıyor; çoğu zaman göz ardı edilen, gündelik hayatın içinde kendiliğinden gelişen karşılaşmaları görünür kılmayı amaçlıyor. Bazen fark edilmeden geçen, bazen hayatın yönünü değiştiren bu anlar, ortak yaşam vaadiyle örülü bir diyaloğun izlerini taşıyor.

Ne LGBTİ+’ları romantize eden bir temsil kurmayı ne de heteroseksüelliği mahkum eden bir hesaplaşma yaratmayı amaçlayan bu yazısı dizisi; zaten var olan, birlikte bir yaşam ören ama nadiren duyulan seslere kulak vermeye, duymaya ve duyurmaya niyetleniyor.

Rejimin LGBTİ+ karşıtlığıyla şekillendiği bir ortamda, heteroseksüellerin ne düşündüğünü ve LGBTİ+’larla nasıl yan yana geldiğini duymaya ihtiyacımız var. Bu yazı dizisi tam da böyle bir yerden yola çıkarak mikrofonu heteroseksüellere uzatıyor; tehlikenin, temasın kendisine yöneldiği zor zamanlarda, kimin ne zaman “hedef” ilan edileceğini birlikte düşünmeye davet ediyor. Her bir karşılaşma kişisel bir hikaye olmanın ötesinde politik bir anlam barındırıyor: Bu hikayeler, örülmek istenen duvarların arasındaki çatlaklardan sızan seslere dönüşüyor.

Karşı’laşmalar, hayatı ikilikler üzerinden tanımlamaya çalışan düzene karşı, gündelik temasların açtığı işte bu çatlaklara kulak veren bir çağrı.

Bu yazı dizisi boyunca, ikiliklerin temas anlarında nasıl esnediğine ve çatladığına birlikte bakacağız. Dayanışmanın ve ortak yaşamın mümkün kılındığı, iz bırakan anlara kulak vereceğiz.

 Dizinin bir sonraki yazısı pazar günü yayında! 


Etiketler: insan hakları, yaşam, nefret suçları, aile, siyaset, özel haber, karşılaşmalar
İstihdam