01/06/2025 | Yazar: Oğulcan Özgenç

Karşı’laşmalar dizisinin ikinci konuğu Gülsüm anlatıyor: “LGBTİ+’lara yönelen nefretin ortadan kalkması için özel bir anlayış ya da lütuf değil; insanca, eşit, onurlu bir yaşam talep ediyoruz.”

Karşı’laşmalar: “Bu karanlığı dayanışmayla yeneceğiz” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Türkiye’de 2025’in Aile Yılı ilan edilmesi ve gündemdeki LGBTİ+ düşmanı nefret yasası ile dayanışmaya en çok ihtiyaç duyulan bu günlerde başladığımız Karşı’laşmalar yazı dizisinin ikinci konuğu Gülsüm.

İzmir’de doğup büyüyen ve şu an üniversite için geldiği Ankara’da çalışan ve yaşayan Gülsüm, seküler bir aileye doğduğunu söylüyor. Doğduğu aileyi seküler ve Kemalist olmaları itibariyle “tipik bir İzmir ailesi” olarak tanımlayan Gülsüm, şunları söylüyor:

“Çekirdek ailem kadınların çoğunlukta olduğu ve erkek egemen toplumla daima mücadele içinde olan bir toplamdı. Feminist bir annenin feminist kızı olarak doğdum diyebilirim. Kendimi bildiğim günden itibaren babayı sorguladığım, “aile” denen kurumun yarattığı tahribatı fark etmenin acısıyla, kız kardeşimin daha eşit bir evde büyümesini istediğim bir ilk gençlik geçirdim.”

“Bakış açım, ruhum, fikirlerim yollarımızın kesişmesi sayesinde genişledi”

İki büyükşehir arasındaki yolculuğunda ve hayatın gündelik akışında lubunyalarla yollarının kesişmesini kişisel tarihinin önemli dönüm noktalarından birisi olarak nitelendiren Gülsüm, ilk karşılaşmalarını İzmir’de lise öğrenimi görürken yaşadığını ancak bunun tam anlamıyla bir “karşılaşma” olup olmadığı konusunda emin olmadığını belirtiyor:

“Yaşadığım çevrenin imkanlarına rağmen açık bir şekilde kimliğini yaşayamayan insanlarla sürekli karşılaşıyordum. Ancak gerçek anlamda yol kesişmesini lisans hayatımda, okuduğum okulun sıralarında yaşadığımı söyleyebilirim. Bugünlerde bir kez daha fark ediyorum ki bakış açım, fikirlerim ve ruhum lubunyalarla yollarımızın kesişmesi sayesinde genişledi.”

“Dayanışmanın her şeyi aşacağını hissediyorum”

Gülsüm’e bugün Türkiye’de artan LGBTİ+ karşıtlığı ve Meclis’e (henüz) sunulmayan LGBTİ+ düşmanı yasa tasarısı hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. “Çocukluğumdan bu yana duyduğum öfkenin gün geçtikçe çoğaldığını hissediyorum” diyor Gülsüm ve ekliyor:

“Aile Yılı gibi ya da yeni yasa teklifi gibi saçmalıkların önümüzdeki günlerde beni ve çevremi daha da eve kapatacağını, sindirmeye çalışacağını ve sinmediğimiz için canımızı acıtmaya çalışacağını çok iyi biliyorum. Yine çok güçlü bir dayanışma içinde olduğumuzun bilincindeyim ve bu dayanışmanın her şeyi aşacağını iliklerime kadar hissediyorum.”

“Oyunbozanlık yapıyorum”

LGBTİ+’lara yönelik nefretin karşısında dayanışmanın genişletilmesinin öneminden söz eden Gülsüm, “Kazanabildiğimiz kadar çok insanı kazanmalıyız. Temas ettiğim, özellikle ikili cinsiyet sistemine inanan insanların bakış açısını genişletmekle sorumlu olduğumu hissediyorum. Zira bu anlamda çaba sarfetmek belki de duyduğum öfkeyi hafifletiyor. LGBTİ+’ları hedef alanların huzurunu kaçırmaktan büyük keyif alıyorum. Oyunbozanlık yapıyorum” ifadelerini kullanıyor.

“Ayrıcalıklarından vazgeçmemek için daha baskıcı adımlar atıyorlar”

LGBTİ+ karşıtı nefret yasasının Türkiye’deki herkesi hedef aldığını belirten Gülsüm, söz konusu taslağı iktidarın “yeni bir hedef” belirleyerek hegemonyasını sağlamak için kullandığı bir araç olarak tanımlıyor:

“Bu nefret, farklı olana duyulan korkudan besleniyor. Erkek egemen düzenin savunucuları ise bu korkunun etkisiyle, sahip oldukları ayrıcalıklardan vazgeçmemek için daha da baskıcı ve müdahaleci adımlar atmayı sürdürüyor. Bu gidişle, yarının çocukları daha karanlık bir güne uyanacak; çünkü adil ve eşit bir toplumda yaşama ihtimalleri ellerinden alınmış olacak. Bugün, “toplumsal normların bozulduğu” ve “geleceğin tehdit altında olduğu” gerekçesiyle hareket edenler, aslında bu çürümüşlüğün asıl sorumlularıdır.”

“Bu karanlığı, görünür dayanışmalarımızla ve temaslarla yenebiliriz”

Gülsüm, temasların ve dayanışmanın LGBTİ+’lara yönelik nefretle mücadele için vazgeçilmez olduğunu belirterek sözlerini şöyle noktalıyor:

“Herkesin kendi kapısından başladığı, artık açıkça görünen, dokunulabilen, hissedilebilen bir dayanışma ağı hayal ediyorum. Aslında bu, bugün içinde olduğumu hissettiğim, sokakta, evde, okulda, meydanda temas ettiğimiz dayanışmadan çok da farklı değil. Birbirimize temas ettikçe güçlendiğimiz, varoluşlarımızı tanıyarak büyüttüğümüz bu ağı korumak ve büyütmek için mücadelemizden asla vazgeçmemeliyiz. Evlerimizin içinden başlayarak her türlü nefret söylemine karşı birlikte direnmeliyiz. LGBTİ+’lara yönelen nefretin ortadan kalkması için özel bir anlayış ya da lütuf değil; insanca, eşit, onurlu bir yaşam talep ediyoruz. Bu karanlığı, ancak görünür dayanışmalarımıza ve temaslarımızla yenebiliriz.”

*Mahlas kullanılmıştır.

Karşı’laşmalar adını verdiğimiz bu yazı dizisi, LGBTİ+’larla heteroseksüeller arasındaki temaslara odaklanıyor; çoğu zaman göz ardı edilen, gündelik hayatın içinde kendiliğinden gelişen karşılaşmaları görünür kılmayı amaçlıyor. Bazen fark edilmeden geçen, bazen hayatın yönünü değiştiren bu anlar, ortak yaşam vaadiyle örülü bir diyaloğun izlerini taşıyor.

Ne LGBTİ+’ları romantize eden bir temsil kurmayı ne de heteroseksüelliği mahkum eden bir hesaplaşma yaratmayı amaçlayan bu yazısı dizisi; zaten var olan, birlikte bir yaşam ören ama nadiren duyulan seslere kulak vermeye, duymaya ve duyurmaya niyetleniyor.

Rejimin LGBTİ+ karşıtlığıyla şekillendiği bir ortamda, heteroseksüellerin ne düşündüğünü ve LGBTİ+’larla nasıl yan yana geldiğini duymaya ihtiyacımız var. Bu yazı dizisi tam da böyle bir yerden yola çıkarak mikrofonu heteroseksüellere uzatıyor; tehlikenin, temasın kendisine yöneldiği zor zamanlarda, kimin ne zaman “hedef” ilan edileceğini birlikte düşünmeye davet ediyor. Her bir karşılaşma kişisel bir hikaye olmanın ötesinde politik bir anlam barındırıyor: Bu hikayeler, örülmek istenen duvarların arasındaki çatlaklardan sızan seslere dönüşüyor.

Karşı’laşmalar, hayatı ikilikler üzerinden tanımlamaya çalışan düzene karşı, gündelik temasların açtığı işte bu çatlaklara kulak veren bir çağrı.

Bu yazı dizisi boyunca, ikiliklerin temas anlarında nasıl esnediğine ve çatladığına birlikte bakacağız. Dayanışmanın ve ortak yaşamın mümkün kılındığı, iz bırakan anlara kulak vereceğiz.


Etiketler: insan hakları, kadın, yaşam, nefret suçları, aile, siyaset, özel haber, karşılaşmalar
İstihdam