15/06/2025 | Yazar: Oğulcan Özgenç

Karşı’laşmalar dizisinin dördüncü konuğu Kumru anlatıyor: “Birimiz hepimiz için her zaman çok önemlidir ama belki de hiçbir zaman toplumsal cinsiyet, etnik, dini, dilsel, politik ötekilerin birbiri için ayakta durması bu kadar yaşamsal olmamıştı.”

Karşı’laşmalar: “Bu koşullarda yan yana durabilmek hayati bir öneme sahip” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Dilara Açıkgöz / csgorselarsiv.org

Türkiye’de 2025’in Aile Yılı ilan edilmesi ve gündemdeki LGBTİ+ düşmanı nefret yasası ile dayanışmaya en çok ihtiyaç duyulan bu günlerde başladığımız Karşı’laşmalar yazı dizisinin dördüncü konuğu Kumru.

“Tipik beyaz Türk bir aileye” doğduğunu belirten Kumru, üniversiteye gelene kadar İstanbul’da yaşadığını belirtiyor. Şimdilerde ise yaşamını Ankara’da sürdürüyor.

Lubunyalarla yollarının kesiştiği zamanlar konusunda aklında doğrudan bir “an” veya “olay” olmadığını ifade eden Kumru, “Ailede kuzenlerimden biri lubunya ve aramızda çok yaş farkı yok” diyerek anlatmaya başlıyor:

“Çocukken belki bir kavram, isimlendirme vs. kullanmıyorsun ama bu içimden hep bildiğim bir durumdu ve hiç normal/normal olmayan kategorisi içinde düşünmedim. Yıllar sonra 20’li yaşlarda bana açıldığında zaten biliyor olmanın haliyle hayatımız akışında devam etti. Daha sonra üniversitede lubunya arkadaşlarım oldu, yine bana açılan yakın arkadaşlarım da. Belki ilk deneyimden ötürü onlarla da aynı şekilde yaşadım; ama artık üniversiteye geldiğimde Türkiye’de bir lubunya olmanın zorluklarını net bir şekilde görüyordum; hayatın her zaman akışında gitmediğinin çok farkındaydım.”

“LGBTİ+’lar farklı siyasal kimliklerin ortak ötekisi”

Kumru’ya Türkiye’de 2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesi ve LGBTİ+ karşıtı politikalar hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. “Toplumsal cinsiyet, etnik, dini, dilsel, politik ötekilerin birbiri için ayakta durması bu kadar yaşamsal olmamıştı” diyerek, LGBTİ+ karşıtlığının kendisinde bir kızgınlık yarattığını ama bu kızgınlığa dair dayanışmayı örme motivasyonun daha ağır bastığını ekliyor:

“LGBTİ+’lar Türkiye’deki farklı ideolojilerin, siyasal kimliklerin önemli bir kısmının ortak ötekisi. Siyasal krizlerde ilk hedef gösterilenler ve milliyetçiliğin çekirdeği ailenin, dolayısıyla ulusun en dışlanan ötekileri. Küresel olarak otoriterliğin evrensel hale gelmekte olduğu bu kırılma anında Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki LGBTİ+ karşıtı yasalar, teklifler, aile vurgusu yükselmiş erkek egemen milliyetçi iktidarların adeta sembolü haline gelmiş vaziyette. Bu koşullarda cinsel yönelimimiz ne olursa olsun bir arada yaşayabileceğimiz bir dünya için yan yana durabilmek son derece hayati bir öneme sahip. Birimiz hepimiz için her zaman çok önemlidir ama belki de hiçbir zaman toplumsal cinsiyet, etnik, dini, dilsel, politik ötekilerin birbiri için ayakta durması bu kadar yaşamsal olmamıştı.”

“Arkadaşlarım ve tanımadığım herkes için korkuyorum”

Bu atmosferde kendisini nasıl hissettiğini sorduğumuz Kumru, “sorumlu” diyerek yanıt veriyor. Arkadaşları ve tanımadığı tüm LGBTİ+’lar için korktuğunu ve herkesin ortak bir kamusal sorumluluğu olduğuna dikkat çekerek şu ifadeleri kullanıyor:

“Ben kimseyle aramda bir fark görmüyorum, illa bir farktan bahsedilecekse farkların olumlu niteliklerle anılması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle de baskıların yoğunlaştığı dönemlerde önce arkadaşlarım ve sonra tanımadığım herkes için korkuyorum ve hepimizin hepimize karşı ortak bir kamusal sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Birbirimizle dayanışmak, birbirimizi kollamak, korumak.”

“Ortak yaşamı tahayyül ediyorsak bunu şimdi örmeye başlamalıyız”

LGBTİ+’lara yönelik tehdidin herkese yöneldiğini vurgulayan Kumru, “İktidarın tahayyülü dışında bir toplumsal, kamusal alan tahayyülüm var benim, bizim ve LGBTİ+’lara ve/veya diğer tüm bastırılan kimliklere, sınıfa yönelik tehdidi bu tahayyülüme yönelik bir tehdit olarak da algılıyorum. Gelecek tasavvurlarımız çatışıyor iktidarla ve onun mücadelesini veriyoruz, birlikte bu mücadeleyi vermeliyiz” diyor.

Hem bireysel hem de örgütlü mücadelenin önemli olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle noktalıyor:

“Bireysel olarak kendi yakın çevremizde günlük hayatı rahatlatmak ama örgütlü bir şekilde de sivil alanda birlikte dik durmak gerektiği fikrindeyim. Ortak yaşamı tahayyül ediyorsak, bunu şimdi bu zor koşullar altında örmeye başlamalıyız.”

*Mahlas kullanılmıştır

Karşı’laşmalar adını verdiğimiz bu yazı dizisi, LGBTİ+’larla heteroseksüeller arasındaki temaslara odaklanıyor; çoğu zaman göz ardı edilen, gündelik hayatın içinde kendiliğinden gelişen karşılaşmaları görünür kılmayı amaçlıyor. Bazen fark edilmeden geçen, bazen hayatın yönünü değiştiren bu anlar, ortak yaşam vaadiyle örülü bir diyaloğun izlerini taşıyor.

Ne LGBTİ+’ları romantize eden bir temsil kurmayı ne de heteroseksüelliği mahkum eden bir hesaplaşma yaratmayı amaçlayan bu yazısı dizisi; zaten var olan, birlikte bir yaşam ören ama nadiren duyulan seslere kulak vermeye, duymaya ve duyurmaya niyetleniyor.

Rejimin LGBTİ+ karşıtlığıyla şekillendiği bir ortamda, heteroseksüellerin ne düşündüğünü ve LGBTİ+’larla nasıl yan yana geldiğini duymaya ihtiyacımız var. Bu yazı dizisi tam da böyle bir yerden yola çıkarak mikrofonu heteroseksüellere uzatıyor; tehlikenin, temasın kendisine yöneldiği zor zamanlarda, kimin ne zaman “hedef” ilan edileceğini birlikte düşünmeye davet ediyor. Her bir karşılaşma kişisel bir hikaye olmanın ötesinde politik bir anlam barındırıyor: Bu hikayeler, örülmek istenen duvarların arasındaki çatlaklardan sızan seslere dönüşüyor.

Karşı’laşmalar, hayatı ikilikler üzerinden tanımlamaya çalışan düzene karşı, gündelik temasların açtığı işte bu çatlaklara kulak veren bir çağrı.

Bu yazı dizisi boyunca, ikiliklerin temas anlarında nasıl esnediğine ve çatladığına birlikte bakacağız. Dayanışmanın ve ortak yaşamın mümkün kılındığı, iz bırakan anlara kulak vereceğiz.


Etiketler: insan hakları, yaşam, nefret suçları, siyaset, özel haber, karşılaşmalar
İstihdam