07/06/2025 | Yazar: Oğulcan Özgenç
Karşı’laşmalar dizisinin üçüncü konuğu Umut anlatıyor: “Ortak yaşamı savunmak, ön yargılardan sıyrılıp birlikte bir yaşam kurma cesaretini göstermeyi gerektirir.”

Fotoğraf: Dilara Açıkgöz / csgorselarsiv.org
Türkiye’de 2025’in Aile Yılı ilan edilmesi ve gündemdeki LGBTİ+ düşmanı nefret yasası ile dayanışmaya en çok ihtiyaç duyulan bu günlerde başladığımız Karşı’laşmalar yazı dizisinin üçüncü konuğu Umut*.
İstanbul’da doğup büyüyen ve hala İstanbul’da yaşayan Umut, “mütedeyyin” bir ailenin parçası olduğunu belirtiyor. Ailesinin memur olduğunu ve esnaflıkla da ilgilendiğini ifade eden Umut, ailesinin açık görüşlü olduğunu da ekliyor:
“Esnaflık yaptıkları için de birbirine benzemeyen birçok farklı insanla iletişim kurmak zorundaydılar. Hayata karışmak gibi aslında. Sadece kendi pencerenden yaşamayıp farklı gözlükler takmak gibi.”
“Her ne kadar insandışılaştırmaya çalışsalar da…”
Lubunyalarla karşılaşmasının lise ve üniversite yıllarında gerçekleştiğini belirten Umut, bu karşılaşmaları “tanımak” üzerinden anlatıyor:
“Bir kimliğin aslını, toplumsal olarak inşa edilen ve sürekli yaratılan o imajdan nasıl farklı olduğunu tanımadan bilemezsin. Her ne kadar insandışılaştırmaya çalışsalar da karşında bir “öcü” veya "sapkın" değil seninle ortak yaşam kaygıları olan, evine ekmek götürmek zorunda olan, seven, kızan, üzülen bir insan görüyorsun. Bu yüzden korkunun ve nefretin başlıca sebeplerinden birinin birbirini tanımama ve karşılaşmama veya karşılaşamama olduğunu düşünüyorum.”
“Bu tasarı, insan onuruna açık bir saldırı”
Umut’a Türkiye’de 2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesi ve LGBTİ+ karşıtı politikalar hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. “LGBTİ+’ların karşısına aile sistemini koymanın planlı bir politika olduğunu düşünüyorum” diyerek şu ifadeleri kullanıyor:
“Aile, kutsanan toplumsal değerler için koruyucu bir mekanizma olarak kurgulanırken LGBTİ+'lar tehlike olarak görülüyor. Oysa ‘kutsal aile’ miti, çoğu zaman görünmez bir şiddet zırhı yaratıyor. LGBTİ+’lar ise bu zırhı delerek bu şiddet biçimini görünür kılıyor ve sorgulama alanı açıyor. Aile dediğimiz şey, erkeğin önderliğinde işleyen bir hiyerarşi mekanizması mı, yoksa bireyi benliğiyle kabul eden bir dayanışma ağı mı? Hangi aileden söz ediyorlar? Bu yasa tasarısı, sadece LGBTİ+ varoluşuna değil, insan onuruna da açık bir saldırıdır.”
“LGBTİ+ karşıtı politikalar herkesi ilgilendiriyor”
LGBTİ+’ları hedef alan politikaların toplumun tüm kesimlerini etkilediğini ve LGBTİ+ karşıtı kanun teklifinin herkesi ilgilendirdiğini vurgulayan Umut, şöyle diyor:
“Bu sadece LGBTİ+’ların meselesi olmamalı. Adil ve eşit hak talebi herkesin gündeminde olmalı. Bu sebeple bu politikalar ve nefret yasası herkesi ilgilendiriyor. Ben LGBTİ+ olmasam da, arkadaşım, dostum, komşum, akrabam öyle. Ona yapılan saldırı bana da yapılmış olmuyor mu? Veya ona yapılan bir saldırının yarın bana başka bir sebeple yapılması ihtimali yok mu? Herkes eşit olmadan kimse eşit değil.”
“Dayanışma, karşılaşmaya açık bir anlayışla örülmeli”
LGBTİ+’lara yönelik sistematik saldırıların bir insan hakları meselesi olduğunu vurgulayan Umut, karşılaşmaya ve temasa açık bir dayanışma bir hayal ettiğini söyleyerek sözlerini noktalıyor:
“Bu nedenle kurulacak dayanışma, karşılaşmaya açık, birbirini dinlemeye istekli bir anlayışla örülmelidir. Ortak yaşamı savunmak, farklılıklarla bir arada yaşamanın etik bir gereklilik olduğunu kabul etmeyi; ön yargılardan sıyrılıp birlikte bir yaşam kurma cesaretini göstermeyi gerektirir. Bu da hem öğrenmeyi hem öğretmeyi içeren çift yönlü bir çabayı: LGBTİ+’ların maruz kaldığı ayrımcılığı görünür kılmayı, bunun karşısında yalnız bırakılmadıklarını hissettirmeyi ve bu mücadeleyi birlikte yürütmeyi.”
*Mahlas kullanılmıştır.
Karşı’laşmalar adını verdiğimiz bu yazı dizisi, LGBTİ+’larla heteroseksüeller arasındaki temaslara odaklanıyor; çoğu zaman göz ardı edilen, gündelik hayatın içinde kendiliğinden gelişen karşılaşmaları görünür kılmayı amaçlıyor. Bazen fark edilmeden geçen, bazen hayatın yönünü değiştiren bu anlar, ortak yaşam vaadiyle örülü bir diyaloğun izlerini taşıyor. Ne LGBTİ+’ları romantize eden bir temsil kurmayı ne de heteroseksüelliği mahkum eden bir hesaplaşma yaratmayı amaçlayan bu yazısı dizisi; zaten var olan, birlikte bir yaşam ören ama nadiren duyulan seslere kulak vermeye, duymaya ve duyurmaya niyetleniyor. Rejimin LGBTİ+ karşıtlığıyla şekillendiği bir ortamda, heteroseksüellerin ne düşündüğünü ve LGBTİ+’larla nasıl yan yana geldiğini duymaya ihtiyacımız var. Bu yazı dizisi tam da böyle bir yerden yola çıkarak mikrofonu heteroseksüellere uzatıyor; tehlikenin, temasın kendisine yöneldiği zor zamanlarda, kimin ne zaman “hedef” ilan edileceğini birlikte düşünmeye davet ediyor. Her bir karşılaşma kişisel bir hikaye olmanın ötesinde politik bir anlam barındırıyor: Bu hikayeler, örülmek istenen duvarların arasındaki çatlaklardan sızan seslere dönüşüyor. Karşı’laşmalar, hayatı ikilikler üzerinden tanımlamaya çalışan düzene karşı, gündelik temasların açtığı işte bu çatlaklara kulak veren bir çağrı. Bu yazı dizisi boyunca, ikiliklerin temas anlarında nasıl esnediğine ve çatladığına birlikte bakacağız. Dayanışmanın ve ortak yaşamın mümkün kılındığı, iz bırakan anlara kulak vereceğiz. |
Etiketler: insan hakları, nefret suçları, aile, siyaset, özel haber, karşılaşmalar