13/12/2007 | Yazar: Kaos GL

Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı’nın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle düzenlediği ‘KKTC’de İnsan Hakları ve Görünmeyenler’ konulu panelde eşcinsel ve transeksüellerin ins

Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı’nın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle düzenlediği ‘KKTC’de İnsan Hakları ve Görünmeyenler’ konulu panelde eşcinsel ve transeksüellerin insan hakları da konuşuldu. Reşat Şaban yaptığı sunumda, eşcinsellerin aslında tüm ezilenlerin haklarını savunduğunu, bu anlamda pozitif ayrımcılığa özel önem verildiğini belirterek, konunun tartışılıyor olmasının iyi, ancak yetersiz olduğunu söyledi.

Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı tarafından 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle düzenlenen ‘KKTC’de İnsan Hakları ve Görünmeyenler’ konulu panel, dün (11 Aralık) Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği (KTTB) Lokali’nde yapıldı.

Vakıf Yönetim Kurulu üyesi, Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) öğretim üyesi Ali Dayıoğlu’nun yönettiği panele konuşmacı olarak, Avukat Dilem Özeral, Avukat Banu Soyer, emekli yargıç Hasan Sözmener, Avukat Mustafa Cezaroğluları ile YDÜ Uluslararası İlişkiler öğrencisi Reşat Şaban katıldı.

Panel yöneticisi Ali Dayıoğlu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin hukuku bağlayıcılığı olmamasına karşın, ‘ciddi bağımlılık’ düzeyine ulaştığını ve pek çok bölümünün daha sonradan pek çok ulusal anayasada yer aldığını söyledi. Dayıoğlu, insan hakları derken, bunun bir başka anlamda, her türden azınlık hakkı anlamına da geldiğini ifade ederek, kadınlar, çocuklar, engelliler ve farklı cinsel yönelimleri bu azınlıkların arasında saydı.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Cumhuriyet Meclisi tarafından kabul edilerek bir iç hukuk metni olmasına karşın ülkede pek çok insan hakkı ihlalinin en azından yasalar düzeyinde varlığını sürdürdüğünü kaydeden Ali Dayıoğlu, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı’nın cezaevindeki tutuklu ve hükümlülere yönelik insan hakları ihlalleriyle ilgili çalışmasını sürdürdüğünü, sonuçlanınca bunun da halka paylaşılacağını söyledi.

‘Çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik bir şey yapılmıyor’

Panelde ilk konuşmayı yapan, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı adına çocuk hakları araştırmasını gönüllü olarak sürdüren avukat Dilem Özeral, çocuk hakları konusunda KKTC’de yaşananları anlattı. Özeral, KKTC’de bir iç hukuk metni olan Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin 18 yaşına kadar herkesi çocuk saymasına karşın, halen yürürlükteki Çocuk Suçları Yasası’nda çocuk yaşının 14 ile sınırlandırdığını söyledi.

Özeral, aynı yasada, bugüne kadar uygulanmasa da kırbaç cezasının bile yer almasının kabul edilemez olduğunu ve bundan tüm toplumun sorumlu olduğunu belirterek, çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik hiç bir şey yapılmadığını savundu.

Büyüklerle birlikte kalınan cezaevlerinin çocukları birer suç makinesine dönüştürdüğünün bilimsel olarak kanıtlandığını anlatan Özeral, çocukların fiziksel, cinsel ve psikolojik istismara uğradığını söyledi. Özeral, çocuklara yönelik her tür istismarda sınıfsal ve kültürel fark olmadığını, çocukların daha çok yakın ve tanıdık büyükler tarafından istismar edildiğini anlatarak, istismara uğrayan çocuklara yardım edecek çocuk psikiyatr olmadığını kaydetti.

Yakın akrabalar tarafından çocuklara yönelik istismarların pek çok nedenle yıllarca saklı kaldığını ve sorunların daha da büyümesine neden olduğunu belirten Dilem Özeral, çocuk istismarının önlenmesi için caydırıcı cezalar olması gerektiğini ifade etti.

Özeral, çocuklar konusunda bugün güncel olarak yaşanan en önemli sorunlardan birinin; mülteci çocukları olduğuna işaret ederek, KKTC’de mültecilerle ilgili yasal düzenleme olmaması nedeniyle halen anne-babası yargılanmak üzere cezaevinde bulunun Iraklı beş çocuğun kaldıkları çocuk bakımevinde tam bir izolasyon yaşadığını kaydetti.

‘Kadınlara kalıplaşmış roller veriliyor’

Yine Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı adına kadına karşı ayrımcılık araştırmasını gönüllü olarak sürdüren Avukat Banu Soyer ise, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin Meclis tarafından kabul edilerek iç hukuk metni haline geldiğini belirtti.

Soyer, bu sözleşmenin, devlete, kadına karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırma yönünde görev verdiğini anlatarak, KKTC devletinin bu görevi yerine getirdiğini söylemenin güç olduğunu kaydetti. Banu Soyer, KKTC’de değil kadına, her türlü ayrımcılığa karşı tüm azınlıkları koruma çerçeve yasası olmadığına işaret ederek, geleneksel toplumlarda kadınlara kalıplaşmış roller verildiğini ve kadınların bu rollere uygun davranmasının istendiğini belirtti.

Kalıplaşmış rollerin ders kitaplarına kadar yansıdığını anlatan Soyer, tüm bunların toplumsal yaşamdan kaldırılması gerekliliği üzerinde durdu. Banu Soyer, kadınlara karşı ırkçı, milliyetçi, cinsiyetçi saldırıların yapılmakta olduğunu belirterek, bunun aşağılama, hakaret, sözlü ve cinsel istismara kadar uzandığını, buna en son örneğin Neşa Yaşın’a karşı yürütüldüğünü anlattı.

Soyer, kadınların karar alma süreçlerine dâhil edilemediğini, kadın kollarının, siyasi partilere destek veren yan kuruluşlar olarak kurgulandığını anlatarak, ekonomi ve çalışma yaşamının, kadına kaşı ayrımcılığın en fazla yaşandığı yer olduğunu söyledi. Banu Soyer, Kadın - erkek eşitliği konusunda kağıt üzerinde pek çok ülkeden ileri olunmasına karşın, uygulamada aynı şeylerden söz edilemeyeceğini kaydetti.

‘Üreme ilişkisi ile cinsel yönelimin ilişkisi yok’

Uluslararası İlişkiler Öğrencisi Reşat Şaban ise gey, lezbiyen gibi kesimlerin toplumda azınlık oluşturduğunu, tüm bunlara genel olarak cinsel yönelim denilmesi gerekliliği üzerinde durarak, eşcinselliğin tarihin her döneminde var olduğunu söyledi.

Şaban, üreme ilişkisi ile cinsel yönelimin hiçbir ilişkisi olmadığını belirtti.

Cinsel yönelimin, başka bir insana yönelik cinsel, duygusal sevgi olarak tanımlanabileceğini anlatan Şaban, bunun hastalık olarak değerlendirilmek istendiğini, ancak bunun hastalık olmadığının pek çok bilimsel çalışma tarafından kanıtlandığını söyledi.

Reşat Şaban, cinsel yönelim veya eşcinselliğin hastalık olmaması nedeniyle terapi veya tedaviyle iyileştirilmesinin söz konusu olamayacağını pek çok bilimsel makaleden örnekler vererek anlattı. Şaban, eşcinsellik veya cinsel yönelimin tarihsel sürecini anlatarak, antik Yunan ve Roma’da bunun bir hastalık değil, aksine takdir edilen bir olay olduğunu kaydetti.

Reşat Şaban, eşcinsellikle ilgili pek çok kayıta pek çok efsanede rastlandığını, Müslümanların önemli bir eseri olan Binbir Gece Masalları’nda eşcinsel anlatılar olduğunu kaydetti. Şaban, bunun da İslam dininin eşcinsellere karşı olduğu önyargısıyla çeliştiğini söyledi.

Şaban, eşcinsellik veya cinsel yönelimin, insanlıkla birlikte var olduğunu ve var olmaya devam edeceğini anlatarak, farklı cinsel yönelimleri kendine tehdit olarak gören ve bu nedenle bu insanlara karşı saldırganlaşan Homofobik’in patolojik bir hastalık olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini kaydetti. Şaban, eşcinselliğin Kıbrıs Türk toplumunda bugüne kadar hiçbir zaman kabul edilmediğine de dikkat çekerek, tam tersine Homofobik saldırıyla karşı karşıya kalındığını söyledi.

Fasıl 154 Ceza Yasası’nın doğaya aykırı cinsel birleşmeyi yasaklayan maddesi nedeniyle eşcinsellerin/cinsel yönelim durumunda olan insanların cezalandırılması bir yana, açıkça yasaklanmasa da örgütlenme haklarının ellerinde alındığını ifade eden Şaban, bunun, homofobik baskının yasalara yansıyan kısmına güzel örnek oluşturduğunu kaydetti.

Reşat Şaban, homofobik saldırıların yasalarla sınırlı olmadığını, toplumsal yapının eşcinsel bireylere baskısının her yerde çok farklılıklar taşıdığını anlatarak, bir hastalık olarak kabul edilen Homofobik tedavi edilmeden soruna köklü çözüm bulunamayacağını söyledi.

Şaban, eşcinsellerin aslında tüm ezilenlerin haklarını savunduğunu, bu anlamda pozitif ayrımcılığa özel önem verildiğini belirterek, konunun tartışılıyor olmasının iyi, ancak yetersiz olduğunu kaydetti.

‘KKTC’de İnsan Hakları ve Görünmeyenler’ konulu panel, dinleyicilerin katkısı ve soruların yanıtlanmasıyla tamamlandı.


Etiketler: insan hakları
İstihdam