23/03/2022 | Yazar: Yunus Emre Demir
“Tacize uğramışız, mekana alınmamışız, tehditler hakaretler savrulmuş ama bize yine psikolojik bir yıldırma uygulanmak isteniyor.”
Doktor ve sosyal medya fenomeni Larin Kayataş, 19 Mart gecesi yaptığı sosyal medya paylaşımlarıyla Klein Phönix’te transfobik şiddete uğradığını duyurdu. Kayataş’ın aktarımına göre olay şöyle gelişti:
2 arkadaşıyla mekana giden Kayataş, yanındaki kuir arkadaşının şort etek giymesinden dolayı mekana alınmadılar. Mekana alınmama sebeplerini sordukları güvenlik görevlileri açıklama yapmak yerine “sizin gibileri almıyoruz, gidin buradan” gibi ifadeler kullanarak mekana almamaya dair tavırlarını sürdürdüler. Kayataş ve arkadaşları olayı kayda almaya çalışırken de “o telefonu cebine koy, bir daha çekersen pişman ederim, belanı benden bulma” gibi tehditlerde bulunup üzerlerine yürüdüler.
“Polis, güvenlik ve işletmeciyle kulaktan kulağa konuştu”
Olayların ardından polis çağıran Larin Kayataş gecenin devamını şu sözlerle anlattı:
“Biz de bu yaşananlar üstüne polis çağırdık. Ama zaten polis çağırırken güvenlikler “polisler bizim tanıdığımız, bizi bir yere götürmeyecekler, ben sabaha kadar burada duracağım” diyordu. Polisler geldi ancak bizle konuşmak yerine biz mağdur olmamıza rağmen güvenlikle, işletmeciyle kulaktan kulağa konuştular. Buna itiraz ettiğimizde de polisler sürekli olarak “ne yapacağımızı siz söyleyemezsiniz” gibi ifadeler kullandılar.
“Ben yıldırma çabalarına rağmen bu kişiden şikayetçi olduğumu, karakola götürülüp ifade vermesini istediğimi söyledim. Polisler de “siz arabaya binin gidin. Biz sizi götürelim onu zaten getireceğiz” dediler. Ama zaten ben orada anladım karakola götürmeyeceklerini. Artık ısrar kıyamet adamı arabaya bindirip karakola götürdüler. Biz de karakola gittik. Ancak ifademizi burada değil daha sonra savcılıkta vermeyi tercih ettik.
“Zaten polisleri aradığımıza da pişman olduk. Çünkü polisler bize yardım edeceklerine adamı koruyorlar. “Devlet memuruna ne yapması gerektiğini söyleyemezsin” diyorlar sürekli. Orada hakkımızı aramaya çalışılırken polis de bizi tehdit ediyor. Biz de sizden şikayetçi olacağız diyorlar. O an mağdur olanın psikolojik durumunu asla anlamıyorlar. Tacize uğramışız, mekana alınmamışız, tehditler hakaretler savrulmuş ama bize yine psikolojik bir yıldırma uygulanmak isteniyor. Biz de ne yapacağımızı şaşırdık.”
Kayataş ve arkadaşlarının yaşadıkları gecenin bitmesinin ardından da son bulmuyor. Yaşadığı olayı sosyal medyada paylaşan Kayataş, mekanın PR’cısı olduğunu söylediği kişi tarafından sosyal medyada uyuşturucu kullandığına dair suçlamaya da maruz kalıyor. Larin Kayataş yaşananları şu sözlerle anlatıyor:
“Mekanın PR’cılarından biri olay anında orada olmamasına rağmen tweet atıyor ve diyor ki “uyuşturucu etkisi altında mekana geldiniz, uyuşturucu var diye sizi almadık.” Birincisi o kişi o an orada değildi, ikincisi ben kan testi verdim ve kanım temiz çıktı. Darp raporu aldığımı, kan testi verdiğimi ve o tweet’i atan kişiden de şikayetçi olacağımı söylediğim an o adam hemen tweet’ini sildi.
“Yalan olduğunu bildikleri bir şeyi neden tweet atıyorlar? Çünkü karşılarında bir kadın olduğunda, hele de bir trans kadın olduğunda kitle toplayacaklarını çok iyi biliyorlar.
“Yapılmaya çalışılan şey tipik travesti terörü muhabbeti”
Larin Kayataş olayın ardından kötü ve çaresiz hissettiğini, ancak sorunun kendinde olmadığını bildiğini söylüyor:
“Bu noktada çok kötü hissettim, kendimi sorguladım, sorun bende mi acaba diye düşündüm. Cumartesi gecesi arkadaşlarımla kulübe gidip eğlenmek bizim de en doğal hakkımız. Hiçbir sorun falan da çıkarmadık iddia edilenin aksine. Yalnız, kötü ve çaresiz hissettim. Ama sonra oturup düşündüğümde gerçekten sorun bende değil yani. Cumartesi günü kulübe gidip eğlenmek çok normal bir şey bence. Sorun çıkartan onlar, biz hakkımızı arayınca da yeniden sorun çıkartıyorlar.
“Ben o an kriz geçirsem, bağırsam, çağırsam eminim hemen telefonlarını eline alıp beni çekecekler olay çıkardı diye. Durup dururken kimse olay çıkartmıyor. Olayların öncesi var, sonrası var… Yapılmaya çalışılan şey tipik travesti terörü muhabbeti.”
“Lubunyalar üzerinden para kazanıp, lubunyalara fobi uygulamayı normalleştiriyorlar”
LGBTİ+’ların gece hayatında sıkça maruz kaldığı ayrımcılığa dair de görüşlerini sorduğumuz Kayataş şunları söyledi:
“Zaten mekan özelinde konuşursak mekanın büyük bir kısmı lubunya. Bu kadar lubunyaların varolduğu bir yerde homofobi, transfobi, kadın düşmanlığı nasıl normal sayılıyor bunu anlamıyorum.
“İstanbul gece hayatında lubunyalar çok yer kaplıyor. Lubunyalar üzerinden para kazanılıyor, o mekanları lubunyalar dolduruyor. Ama nedense lubunyalara fobi uygulamak artık normal karşılanıyor.
“Bize bir şeyleri lütfediyorlar gibi davranıyorlar. Biz size mekanı veriyoruz, eğlenin, siz de çok sesinizi çıkartmayın diyorlar. Halbuki lütfetmiyorlar. Cis-heterolar gibi mekanlara gidip eğlenmek en doğal hakkımız.
“Biz size bu kadar yer verdik, bu kadar eğlenin, şöyle giyinin, böyle giyinin… Eğlence hayatında bile lubunyalara bir takım çizgiler çiziyorlar, kurallar uyguluyorlar. Mesela dresscode uygulaması varsa bu herkes için vardır. Sadece lubunyalara uygulamaya çalıştıkları kurallar var.”
“İşletmelerin müşteri seçme hakkı yok”
Olayın sosyal medyada yayılmasının ardından bazı sosyal medya kullanıcıları mekanın bir özel mülk olduğu, mekan sahiplerinin istediği kişiyi alıp istediğini almayabileceğine dair yorumlar yaptı. Bu konuya dair görüşlerini sorduğumuz Kaos GL’den Av. Kerem Dikmen şunları söyledi:
“İşletmelerin müşteri seçme hakkı yok. Çünkü buralar belediyelerden veya bakanlıklardan aldıkları iş yeri ruhsatıyla faaliyetlerini sürdürüyorlar. Temel mantığı şöyle düşünelim: Devlet verebileceği hizmetleri özel sektöre verdirtiyor. Dolayısıyla bir adliye nasıl ki adalet hizmeti verirken kendisinden hizmet talep edenler arasında ayrım gözetemezse özel işletmeler de böyle bir ayrım gözetemez.
“Gözetildiği durumlar olabilir mi, olabilir. Ama bu durumlar da Türkiye’nin anayasasına, yasalarına, taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olamaz. O farklılığın da bir gerekçesi olması gerekiyor. Cinsel yönelim cinsiyet kimliği böyle bir gerekçe olamaz.
Buradan yola çıkarsak, müşterinin giyimi, cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği işletmeciye hizmet vermeme imkanı tanımaz.
“Sadece belli müşteri çevresine hizmet veren işletmeler olabilir. Örneğin, bir anaokuluna 15-20 yaşında bir kişiyi gönderemezsiniz. Bu kişi anaokuluna kaydolmak istediği zaman kaydedilmezse bu yaşa dayalı bir ayrımcılık olmayacaktır. Ya da kadın sığınma evine bir cis-erkek başvuramayacaktır. Bu cinsiyet veya cinsiyet kimliği temelinde bir ayrımcılık olarak nitelenemeyecektir. Çünkü bunun anayasal ve sözleşmesel karşılığı var.
“Kamusal alan veya özel alan olmasının bir anlamı yok. Bir hizmet verildiği an, yani bir mal veya hizmet satışının yapıldığı her yer prensip olarak kamusal alandır.”
Dikmen, bu gibi olaylarda yasal olarak yapılabilecek şeylerin kısıtlı olduğunu söylese de şikayetçi olmanın önemli olduğunu vurguluyor:
“Hizmet alan kişiler ceza yöntemine başvurabilir ama biliyoruz ki Türk Ceza Kanunu’nda cinsiyet kimliği nedeniyle hizmet veya mal satışından kaçınmak bir suç eylemi değil. Ama yine de kişiler şikayet veya tazminat haklarını kullanıp hukuki süreçleri yürütebilirler. Bence bunlarla ilgili olarak bu işletmeleri ruhsatlandıran kurumlara başvurulup bu işletmelerin ruhsatlarının iptaline yönelik başvuruda bulunulabilir. Örneğin bir doktor hizmet vermekten kaçınıyorsa bunu meslek odasına şikayet edebiliriz.”
Etiketler: insan hakları, yaşam