09/10/2015 | Yazar: Kaos GL

Venüs’ün Kızı’nın 10. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda yer alan öyküsü: Bir müddet bocaladıktan sonra o iki kelimeyi buldum: ‘Dünyama hoş geldin’

Kurabiyeden nağmeler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Venüs’ün Kızı'nın 10. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda yer alan öyküsü: Bir müddet bocaladıktan sonra o iki kelimeyi buldum: “Dünyama hoş geldin”

Sade dekore edilmiş evimin en mahrem köşesi olan yatak odamda elime kitabımı almış okuyor, bir yandan da burnumdan akan sümükleri ceketimin koluyla silmeye çalışıyordum. Pis biri değilim aslında ama bu grip belası beni bu hale getirdi. Canım yataktan hiç kalkmak istemiyor. Bitki çayı içmekten mideyi de bozmuş durumdayım. Üç gün boyunca rapor alıp işten yırtmış olmama rağmen aklımdan “keşke hasta olmasaydım da işte olsaydım” düşünceleri geçiyor. Nisan ayının taptaze bahar kokusunu bile hissedemez durumdaki burnum, üşüyen ayaklarım ve kucağımda mendille salona geçerken çaldı kapı. Saate ilişti birden gözüm. Dokuzu on dakika geçiyordu. Akşam yemeğini yememiş olduğumu fark ettim o an. Kendime hayıflanarak kapıyı açtım. Oldukça uzun boylu bir erkek elindeki gül buketi ile yüzünü örtmüş öylece duruyordu. Takım elbise giymişti ve düzgün bir vücudu varmış gibi görünüyordu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan ani bir hareketle çiçekleri bana doğru uzattı ve “sürpriz” diye bağırdı. Gözlerimiz karşılaştığı anda yüzünde oluşan o şaşkın ifadeye günlerce gülebilirdim. Panik bir halde “Affedersiniz büyük bir yanlışlık yaptım. Ben bu binaya taşınan kız kardeşime sürpriz yapmak istiyordum. Sanırım katları karıştırdım” diyerek durumu anlatmaya çalıştı. İstemsiz bir şekilde gülüyor ve sanırım onu daha çok utandırıyordum. “Güldüğüm için üzgünüm ama bu hasta halimle böyle bir şey yaşamak gerçekten bana çok iyi geldi. Sanırım kardeşiniz bir alt katta. Çünkü dün oraya yeni biri taşındı” dedim ve akan burnumu sildim yüzüne bakarak. Doğallığın tadını biraz kaçırmış olacağım ki o da gülmeye başladı. Özürler dileyerek merdivenden inen o adam benim hayatımı çok değiştirecekti ve ben bunu o an hiç bilmiyordum.

O komik geceden bir hafta sonra kendimi daha iyi hissettiğim bir akşam işten dönüşte bizim komşunun sürpriz sever kardeşiyle karşılaştım apartmanın girişinde. Biraz mahcup biraz muzip bir ifadeyle apartman kapısını açıp yol verdi bana. Adamı görünce istemsiz olarak gülüyordum. “Size bir özür borçluyum” dedi birlikte merdivenleri çıkarken. “Yok canım, benim için çok eğlenceli bir hatıra o. Aksine size teşekkür borçluyum. Hastalık yüzünden oldukça moralsizdim. İyileşmeme yardımcı oldunuz” dedim. O esnada kapıyı açan kız kardeşi ile göz göze geldik. Benden biraz uzun boylu, koyu kahverengi gözlü, siyah kıvırcık saçlı bakımlı bir kadındı. Yirmili yaşların sonuna gelmiş gibi duruyordu. Beni görünce tanıyormuş gibi uzattı elini. “Merhaba ben Arya. Siz üst kat komşumuz olmalısınız. Kardeşim sizi o kadar çok anlattı ki görünce tanımak zor olmadı” dedi gülümseyerek. O da benim kadar eğlenmiş olmalıydı bu ufak karışıklık sebebiyle. “Kardeşinizle resmi olarak tanışmadan sizinle tanışıyorum. O pek isim sormuyor sanırım. İsmim Melodi ve evet üst kat komşunuzum. Bir reklam ajansında çalışıyorum bu yüzden sadece akşamları evdeyim. Çok sesimi duymazsınız yani. Zaten bekar ve yalnız bir kadınım.” dedim hızlıca. Manasızca özgeçmiş veriyordum kadına ve bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Arya meraklı gözlerle beni dinlerken kardeşi arkada kalmışlığın verdiği sıkıntıyla söylendi. “Merhaba ben Mert. Ben de buradayım.” Onları kapıda oyaladığımı fark edince Mert’e yol verdim içeri geçmesi için. Tam o esnada Arya elimi tuttu ve “Sen de gel Melodi. Sıcak tarçınlı fıstıklı kurabiyem var. Bence denemelisin” dedi. En sevdiğim kurabiyenin ve elinin sıcaklığının etkisiyle hiç düşünmeden içeri girdim. Sizli bizli konuşmanın senli benliye dönüşmesi, Mert’in benimle flörtleşen bakışları ve evin içindeki taze kurabiye kokusu eşliğinde salona geçtim. Kendi evimin farklı dekore edilmiş haline bir süre gözüm alışamadı. Alışamadığım diğer şey ise salondaki muhabbet esnasında doktor olduğunu öğrendiğim yakışıklı Mert’in sürekli beni süzen bakışlarıydı. Arya’nın sıcak sohbeti ve kurabiyeleri tutuyordu beni bu evde. Kurabiyemden bir ısırık alıp lezzetinden bahsederken öğrendim Arya’nın şehir merkezinde bir pastanesi olduğunu. Önünden her geçtiğimde mutlaka uğradığım bir yerdi orası. Hemen tarçınlı fıstıklı kurabiyesinden alırdım ve eve gelip çayla birlikte mideye indirirdim. Meğer o kurabiyeleri benim alt kat komşum yapıyormuş. Bu tesadüften sonra zihnimizi biraz zorlasak da hatırlayamadık birbirimizi. Bir şekilde karşılaşmamıştık orada.

Kurabiyelerden başlayan muhabbetimiz işlerden, güçlerden, apartmandan, bu şehirden, hatta ülkenin siyasetinden devam ederken konu Mert’in sayesinde aşka geldi. Sürekli ağzımı arıyordu bu adam. “Aşk senin için ne demek” diye harika bir soru sordu bana. “Aşk aşk demek” dedim kestirip atarak. Mert’in bu aceleci tavırlarını hiç sevmemiştim. Bir hedefe ulaşmak için çabalayan ve bu yolda her şeyi mubah kabul eden insanlardandı. Ben öyle değildim. Akışına bırakmayı severdim. İçimdeki duygular kendiliğinden şekillensin, onlar kendi yollarını, kendi hedeflerini çizsin isterdim. Sadece güzel diye peşine düşülen kızlardan olmayı sevmiyordum. Sorunun ardından gecenin sonuna gelmiş olduğumuzu hissederek ayaklandım. Kapı önüne çıkınca Arya’nın gözlerine bakarak konuştum. “Her şey için çok teşekkür ederim. İkinizle de tanışmak çok güzeldi. Bana da bekliyorum sizi” dedim ve yediklerimi eritmek istercesine hızlı bir şekilde çıktım merdivenleri. Bu koşturmaca yüzünden mi bilmiyorum ama kalbim çok hızlı atıyordu. Doğruca yatak odasına gidip üzerimi değiştirdim. Yatağıma uzandım ve tavanı izlemeye başladım. Aklıma birkaç romantik komedi film geldi bu aptal halim yüzünden. Hissediyordum kalbimin atışını. Uzun zamandır hissetmediğim bir duygu yerleşmişti kalbimin ortasına. Gözlerimi kapatınca onu gördüm ve hemen uykuya daldım.

O geceyi takip eden birkaç gün boyunca istediğimin aksine Mert’ten mesajlar aldım sürekli. Beni saçma sorularıyla sıkıp duruyordu. Benimle sinemaya gitmek istiyor, yemek yeme tekliflerinde bulunuyor, çalıştığı hastaneye onu ziyarete gelmemi istiyordu. Arya ile aram bozulmasın diye Mert’i terslemiyordum ama bu garip ısrarı çok sıkmıştı canımı. Üstelik Arya’dan da hiç bahsetmiyordu. Sanki anlaşılacakmış gibi hissettiğim için ben de soramıyordum Arya’nın nasıl olduğunu. Onunla karşılamak için bin bir türlü iş çevirmiştim hâlbuki. Belki karşılaşırız diye marketin yolunu defalarca arşınlamıştım, sayısını hatırlamadığım kereler çöp atmaya inmiştim, hatta balkona çamaşır asmadığım halde bile isteye birkaç mandalı balkondan aşağıya atmıştım. O kadar inip çıkmama, apartmanın içinde ve dışında tur atmama rağmen bir türlü karşılaşamadık Arya’yla. Sonunda bir akşam yorgunluktan iflahım kesilince pes ettim ve bu karşılaşma işi için çabalamaktan vazgeçtim. Beni görünce beğensin diye günlerdir badana boya yaptığım suratım kaşınıyordu. Gidip makyajımı temizledim, saçlarımı tepeden topladım, en rahat ettiğim ayıcıklı pijamalarımı giydim. Kocaman bir kaseye cips doldurdum. Yanına buz gibi bir bardak kola aldım. Televizyonun karşısına geçip cipsleri çıtırdatırken çaldı kapı. “Yok canım. Arya gelmiş olamaz” diye sinirle karışık gülerek yürüdüm kapıya doğru. Delikten bakıp da Arya’yı görünce şok geçiriyordum az daha. Kaç gün deli gibi hazırlık yaptıktan sonra beni bu halde mi görecekti? Kapıyı açmasam diye düşündüm ya da hemen gidip üzerimi değiştirebilir, makyaj yapabilirdim. O kadar zaman kapıda nasıl bekleyecekti, giderdi. Ben kapının arkasında şaşkın şaşkın oyalanırken bir kez daha çaldı kapıyı. Derin bir nefes aldım ve sakinliğimi korumaya çalışarak sanki onun geldiğini bilmiyormuşum gibi açtım kapıyı. Elinde bir tabak kurabiye ile kapının önünde beklerken başladım konuşmaya. “Aa merhaba. Ne güzel seni görmek, ben de televizyona dalmışım. Harika bir yarışma programı var. Böyle üst üste toplar koymuşlar üstünden atlayıp vuruyorsun falan. Aslında çok da sevmem televizyon izlemeyi de cips kola için bahane olsun. Hiç de uykum yok yani.” gibi bir ton saçma cümle ile karşıladım onu. Neler olduğunu anlamayan boş gözlerle bana baktı ve “İyi misin Melodi” dedi. Değildim. Onca günlük uğraş sonunda onunla bu şekilde karşılaşmak istemiyordum. Hemen toparlanıp içeri buyur ettim. İlk defa geliyordu evime. Bizim de hepi topu ikinci buluşmamızdı zaten. Bu sefer Mert olmadan sohbet edebilecektik. O salona geçerken ben de müsaade isteyip üzerimi değiştirmeye gittim. Hemen aceleyle bir elbise geçirdim üstüme. Yüzümü makyajla biraz renklendirip saçlarımı açtım. Cips yüzünden bol baharat kokan ağzıma çözüm bulmak için banyoya fırladım. Nefesimin kötü kokmasını istemiyordum olası bir öpüşme ihtimaline karşı. “Saçmalama” dedim bu şahane düşüncenin ardından. Arya’nın bana karşı arkadaşlıktan öte duygular besleyeceği nerden belliydi. Belki de ben kendi hislerim yüzünden Arya’nın hareketlerini yanlış yorumluyordum. Yine de tüm ihtimalleri göz önünde bulundurmalıydım. Bol nane kokulu diş macunumla dişlerimi bir güzel fırçaladım. Aynada göz göze geldim kendimle bir an. Bakışlar yine o eski aşık günlerimdeki gibi ışıldıyordu. “Bu sefer lütfen aşk olsun” dedim aynadaki yansımama ve heyecanlı bir şekilde salona doğru yürüdüm. Köşe takımının ucuna ilişmiş, ellerini bacaklarının altına sıkıştırmış bir halde salonu incelerken buldum. Beni görünce o içten gülümsemesini takındı hemen. “Benim için bu kadar süslenmene gerek yoktu. Az önceki pijamalı halini de çok sevdim” dedi göz kırparak. Benimle flört etmeye mi çalışıyordu bir türlü anlayamıyordum. Yüzüm heyecandan alev alev yanıyordu. Bir şey demedim. Sadece başımı eğip gülümsedim ve yanına oturdun. Kurabiyeden gelen tarçın kokusu odaya dolmuştu. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyordum. Biraz hızlı mı oluyordu her şey? Daha ikinci görüşmemizdi ve ben bayılmak üzereydim. Biraz toparlanmaya çalıştım. İkimiz de konuşmuyorduk. Göz teması kurmamaya özen göstererek öylece bekliyorduk. Ellerine takılıyordu gözüm. Ojeli tırnaklarını birbirine sürtüyordu sürekli. Dayanamayıp uzandım ve parmaklarını tuttum tırnaklarıyla uğraşmasını durdurmak için. Ben dokununca irkilip çekti elini. “Affedersin yanlış bir şey mi yaptım? Tırnaklarınla oynuyordun. Ben kırılmasınlar diye durdurmak istedim. Benim de çok kırılır tırnaklarım. Çocukken hep yermişim zaten. Annem hep kızardı. Sokaklarda büyüdüm tabi. Arkadaşlarla top…” diye seri panik konuşmamı yapıyorken aniden işaret parmağını dudağıma koyarak durdurdu beni. Sonra işaret parmağını dudağımda gezdirmeye başladı. Kanımın damarlarımda ısınmaya başladığını hissediyordum. Sonra yanaklarıma götürdü parmaklarını. Oradan boynuma indi. Her dokunuşunda biraz daha ısınıyordu vücudum. Ayaklarım karıncalanmaya başladı. Nefesim hızlanmıştı. Boynumda bir şey ararmış gibi gezdiriyordu işaret parmağını. Oradan tek hamlede akar gibi indi göğüslerimin arasından. Dayanamayıp gözlerimi kapattım hafifçe iç çekerken. Zihnimdeki ses artık benimle irtibat kuramıyordu çünkü tamamen Arya’nın ruhuna odaklanmıştım. O an kimiz, nerdeyiz, ne yapıyoruz düşünmek istemiyordum. Sadece o anın tadını çıkarıyordum. Dudaklarım aralanmıştı. Dudaklarının ıslaklığını hissedeceğim zamanı bekliyordum. O ise dudaklarıma değil kulağıma doğru yanaştı ve sıcak nefesini verdi bedenimi yakmak ister gibi. Titredim. Okyanuslar geçse sönmeyecek bir ateş harladı içimde. Uzun zamandır kimse böyle koklamamıştı tenimi. Kimsenin ılık teni değmemişti bedenime. Ardından boynumu öptü usulca. Ellerimi koyacak yer bulamıyordum. Duvar saatimin tıkırtısı duyulmaz olmuştu. Bu zamansızlığın içinde öylece kalabilirdim sonsuzluk kadar. Bu bir rüya olmalı diye düşünürken çaldı banyonun kapısı. “Ne yapıyorsun orda yarım saattir, tuvalete mi düştün Melodi?” diye kıkırdayan sesini duydum Arya’nın. O an elimin boynumda dudaklarımın ise aralanmış olduğunu gördüm lavabonun aynasından. Zaman gerçekten onunlayken durmuştu ama sadece benim için. Hızlıca dönüp kapıyı açtım ve şaşkınlıkla baktım kahverengi gözlerine. Bir şeyler sezsin istiyordum bakışlarımdan. Bir anlam çıkarsın ki bir adım atsın. Yapmayacağını hissettim. Hayalimdeki gibi bir alev kapladı bedenimi. Ellerini tuttum, gözlerinin en derinine bakarak “Biliyor musun ben deli gibi aşık olmak istiyorum. Uçurtma uçurmak istiyorum sevdiğim kadınla. Onunla bir parkta çocuklar gibi dondurma yemek istiyorum elime yüzüme bulaştıra bulaştıra. Onunla görüşeceğim saati gözlemekten bitap düşmek istiyorum. Sevdiği her şeyi öğrenmek için taklalar atayım istiyorum. Bu deliliğe karşı durma lütfen. Gel hayalleri gerecek yapalım” dedim.

Banyonun kapısının önünde yine en umulmadık zamanda, yine en hayal edilemez bir yerde sökülmüştü içimin cümleleri. Bana bakıyordu. Ne hissettiğini anlayamayacağım kadar derinden bakıyordu. Kafamdan senaryolar geçiyordu. Okkalı bir tokat atacak ya da boynuma atlayacak “Evet seninleyim” diyecek diye düşünüyordum. O ise ne kadar zaman sonra bilmiyorum elimden tuttu, salona götürdü beni. Kurabiye tabağını uzattı bana. Teklifim o kadar ani olmuştu ki şok geçiriyordu sanırım. Böylesi bir teklifin üzerine kurabiye yemek istemesi kadar anlamsız ve delice bir şey olamazdı. “Arya ben şaka yapmıyorum” dememe kalmadan işaret parmağını götürdü dudağıma. Yine hayal dünyasına geçiyordum sanırım. Belki de şizofren falan olmuştum. “Sana bir ödev veriyorum Melodi. Bu aynı zamanda senin sorunun cevabını da içeriyor. Tabakta bütün kurabiyeleri ters çevireceksin. Hepsinin altında bir harf var. İki kelimelik bir cümle oluşturacaksın bu harflerden. Süren başladı”  dedi işaret parmağını dudağımdan çekerken. Hayal görmüyordum bu sefer. Tabağı hiç düşünmeden masaya boşalttım. Bir sürü harf vardı önümde. Çocukken en sevdiğim oyuna benziyordu bu iş. Bir müddet bocaladıktan sonra o iki kelimeyi buldum: “Dünyama hoş geldin” yaşadığım mutluluğun bir sınırı yoktu o an. Dönüp ellerini tuttum. Hayalimden bile daha sıcak bir öpücük kondurduk dudaklarımıza. O geceden sonra ölüm bizi ayırana kadar ben Melodi Arya’nın tek sesi oldum.


Etiketler: kadın
İstihdam