10/08/2010 | Yazar: KAOS GL

Referandumda Anayasa Reform Paketi oylanacak.

Referandumda Anayasa Reform Paketi oylanacak. Ancak tartışma konusunun giderek reform maddelerinden ziyade referandumun olası reel siyasi sonuçlarına odaklanması bile bu sürecin başarısızlığı olarak gösterilebilir.

Ülkenin gündeminin “açılımlar” tarafından fazlasıyla meşgul edildiği tarihlerde, Alevi açılımının sahipleri, sorunları tartışmak üzere çalıştaya çağırdıklarında bu davete icabet ettim. Bunun tek nedeni, sonucunu öngörüyor olsam da, sözü tekrar ve son defa karşı tarafa vermek ve samimi olup olmadıklarını görmekti. Bu süreçte, yalnızca Alevilerin değil, Türkiye’de sorunum var diyen ve günden güne sayıları artan birçok çevrenin sorunlarının artık karşılıklı iyi niyetlerle, ya da iyi niyetli kişilerle çözümlenemeyeceğini defalarca belirttim. Üstelik örneğin, Kürt sorunu gibi yakıcı ve şiddet dolu bir sorunun olduğu bir ortamda diğer sorunların kolaylıkla altedilemeyeceğini ve şiddeti körükleyen bu sorun ortadan kaldırılmadan Alevi sorununun da çözümsüzlüğe mahkum olduğunu söyledim. 

İnanç değil hukuk sorunu
Türkiye’de yakıcı hale gelmiş her sorunun devletlü bir Sünni zihniyet tarafından ısrarla farklı bir bağlamdan kavranması da çözümsüzlüğe elbette katkı sundu. Alevilerin hukuki özneler olarak yaşadıkları sorunların, yani Alevilerin sorunlarının, hükümet edenler tarafından ısrarla bir inanç sorunu olarak, Alevilik sorunu olarak görülmeye çalışılması Alevi sorununun çözümsüzlüğünün başlıca müsebbibi oldu. Kökeni cumhuriyetin kuruluş yıllarında aranması gereken bu sorunun elbette yalnızca AKP’ye maledilmesi en açık haliyle haksızlıktır. Ancak AKP’nin de bu konuda ısrarla sıkı Kemalist bir çizgide savunma hattı geliştirmesi gözden kaçmamalıdır. Evet, AKP Alevi sorunu konusunda eleştirdikleri Kemalist tavrı takınıyor. Yine Kürt sorununun çözüme kavuşturulmaksızın Alevilerin sorunlarını çözülmesinin olanaksız olduğunu da bir yerlerde yazmıştım. Çünkü hükümet edenler bu soruna da klasik devletlü reflekslerle yanıt arıyor ve şiddetin yoğun olarak yaşandığı bu bölgede Sünniliği başlıca silah olarak kullanıyor. Müslümanlığın bir şeklinin eldeki en önemli silahlardan birisi olarak kullanılmasının, bölgenin dengesini devlet lehine çevirmeye çalışırken, ülke genelinde olağanüstü tahribata yol açtığı açıkça görmezden geliniyor. Bunun sorumlularından birisinin de bizzat laikliğin teminatı olduğunu söyleyen silahlı kuvvetler olduğunu söylemek mümkün. Hatta bu tarz-ı siyasetin, başka bir konu ama, Dersim’in giderek Diyarbakırlılaştırılmasını da hızlandırdığını belirtmek gerekiyor. İşte bütün bu sorunlar ve sorular yumağında Alevi, Roman, Kürt vs. açılımların sahiplerinin toptan bir çözüm olarak önerdikleri Anayasa Reform Paketi’nin kaderi referandumla belirlenecek. “Evet” ve “hayır”cıların haklı nedenleri var ve bence kendilerince de oldukça meşru nedenler ileri sürüyorlar. Kimi sadece ve sadece AKP karşıtlığı nedeniyle, kimi Anayasa Reform Paketinin özellikle yargı ile ilgili bölümünde yaşadıkları tedirginlikten dolayı “hayır” oyu verecek. “Evet”çiler ise daha demokratik bir Türkiye için gerekli düzenlemenin yapıldığı iddiasıyla “evet” oyu vereceklerini beyan ediyorlar. Ancak yıllardır bu ülkede akan kanın durması da dahil olmak üzere dinsel ve etnik sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik beklenen adımların en basitleri bile atılamadı. Örneğin, somutlayacak olursak, Diyanet İşleri Başkanlığı, YÖK, anadilde eğitim gibi konularda bile hükümet edenlerin tavrında olumlu değişiklikler (bütün uğraşlara karşın) sağlanamamış görünüyor. Öyleyse referandum sürecinin açıkça aksayan bir tarafının olduğunu ve referandumun içeriğinden ziyade AKP, CHP, MHP, BDP ve diğer partiler arasındaki çatışma ve bunun reel siyasi sonuçlarının önemsenir hale geldiğini görmek mümkün. Bu da daha başından bu tür bir referandumun meşruluğunu ortadan kaldırmaya yeter bir neden olarak ortaya çıkıyor. 

12 Eylül’de yapılacak olan referandumda Anayasa Reform Paketi oylanacak olmasına karşın tartışma konusunun giderek reform maddelerinden ziyade referandumun olası reel siyasi sonuçları olması bile aslına bakılırsa referandum sürecinin başarısızlığı olarak gösterilebilir. Referandumda oylanması istenen maddelerin “evet” ve “hayır” oyları arasına sıkıştırılması ve bir madde için “evet” oyu kullanması olası vatandaşları diğer maddeyi de kabule zorlanması da (ya da tam tersi) referandum sürecinin bir başka başarısızlığı olarak okunmalıdır. Bu nedenlerden ötürü birçok vatandaşın içeriğinden bile haberi olmaksızın (olsa bile anlayamayacağı teknik ayrıntılarla dolu) gideceği bu referandumda alınması gereken tavrın boykot olması gerektiğine inanıyorum. Özellikle Alevilerin, Kürtlerin, Romanların, diğer etnik ve dinsel azınlıkların, eşcinsellerin, kadınların, emekçilerin sorunları bütün yakıcılığıyla sürüyorken bir oldu-bittinin daha, ülkenin yakın geleceğine yeniden ipotek koymak olduğu da aşikârken. 

ALİ MURAT İRAT:Ankara Üni.



Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam