27/07/2009 | Yazar: Nevin Öztop

3 Mart Dünya Seks İşçileri Günü dolayısıyla Ankara Üniversitesi, Cebeci Kampusu’nda gerçekleştirilen ‘Kurumsal ve Hukuksal Boyutlarıyla Seks İş&ccedi

3 Mart Dünya Seks İşçileri Günü dolayısıyla Ankara Üniversitesi, Cebeci Kampusu’nda gerçekleştirilen “Kurumsal ve Hukuksal Boyutlarıyla Seks İşçiliği” sunumunu siz kaosgl.org okuyucuları ile paylaşıyoruz.

 

5 Mart, 2009
Aslıcan Kalfa, Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları
Senem Doğanoğlu, Pembe Hayat LGBTT Derneği avukatı
 
“Türkiye’de Kadın Olma Halleri”* başlığı altında:
“Kurumsal ve Hukuksal Boyutlarıyla Seks İşçiliği”
 
Moderatör: 3 Mart, Dünya Seks İşçileri Hakları Günü nedeni ile, arkadaşlarımız, Yüksel Caddesi’nde güzel bir eylem yaptılar. Bunun nereden çıktığına, Aslıcan Kalfa belki değinebilir. Şöyle bir eksikliğimiz olabilir diye düşünüyorum. Kendi adıma şunu söylemek istiyorum ki hayatın diğer anlarının nasıl dönüştürülebileceğine dair ilgimiz ve inancımız azaldı sanırım. Seks işçiliği gündemimize yeni giriyor;  en azından, feminist ve solcu olduğunu düşündüğümüz arkadaşlarımızla, “hayatın bu alanı nasıl dönüşür?” üzerine daha da öncesinden kafa yormamız gerekiyordu. Ama artık bir şeylerin şeyin değişeceğine dair inancımız kalmadı sanırım…
 
Öte yanda, seks işçileri sosyal haklar ve sosyal güvence için sokağa çıkıyorlar; bu anlamda, sosyal devletin de aslında savunusunu yapıyor oluyorlar. Belki biz bugün bunları tartışalım istiyoruz. İki konuşmacımız var: Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları anabilim dalından Aslıcan Kalfa ve Pembe Hayat LGBTT Derneği’nin avukatı Senem Doğanoğlu. Her ikisi de, seks işçiliği ile ilgili sorunlara gönül vermiş arkadaşlarımız. İlk önce, Aslıcan Kalfa’yı dinleyelim…
 
Aslıcan Kalfa: Ben, seks işçiliği, feminizm ve örgütlenme üzerine bazı şeyler söylemek istiyorum. “Seks işçiliğine yönelik feminist yaklaşımlar; bu feminist yaklaşımlarla seks işçilerinin hareketi ne şekilde örtüşebileceği ve seks işçileri hareketinin feminizmin neresine oturabileceğine değinmek istiyorum. Fuhuş sektörüne yönelik ve seks işçiliğine yönelik feminizm nasıl bakıyor”dan giriş yapmak doğru olabilir. 1970lerden itibaren -ki tüm dünyada, radikal politik hareketlerin, kadın hareketlerinin ve LGBTT hareketin 1970’lerde ivme kazandığını görüyoruz- seks işçileri hareketi ile eşcinsel hareket birlikte yükselişe geçti. Örgütlenmeler de bu dönemde başlıyor ve bu dönemde feministler “seks işçiliği”ne kafa yormaya başlıyorlar. “Radikal feminizm” ve “seks çalışanları taraftarı feminizm” olmak üzere, iki tür feminizm var konuya yaklaşan. Radikal feminizm -temel varsayımlara bakacak olursak- kadınların bir sınıf olarak erkekler tarafından ezildiği üzerinden ilerliyor. Yani sosyalist feminizm gibi, çok fazla kapitalizm analizine girmeden, sınıf üzerinden ezilme analiziyle ilerliyor. Bu ezilmelerin çeşitli pratikleri var ve bunların en başta gelenleri cinsellik, tecavüz ve şiddet. Radikal feminizmin temel reddi, “seks işçiliği”nin kavramsallaştırılması çünkü bunu bir emek ya da bir çalışma biçimi olarak görmüyor. O açıdan, “seks işçiliği” terimini kullanmıyor ve onun yerine “fahişelik” diyor. “Fahişelik ise sistemli bir tecavüzdür; kurumsallaşmıştır ve bir meslek olamaz. Piyasalaşmış bir tecavüz biçimidir” diyorlar. Radikal feminizm aynı zamanda, “Fahişelik dünyanın en eski mesleğidir”, “erkekler, çok-eşlidir ve fuhuş, çok-eşliliklerine dayanan cinsel ihtiyaçtır” gibi klişelere de karşı çıkıyor, bu savunmaların bizi aslında çok tehlikeli bir yere götürebileceğini söyleyerek... Temel düşünce ise, “fahişelik” kavramının, “iffetli kadınlar” ve “iffetsiz kadınlar” olmak üzere bir ikilik yaratacağı ve bunun, kadınların baskı pratikleri ile ezilmesine yol açacağı. Radikal feminizmin, düzenlenmiş bir fuhuş sektörü tahayyülü yok; “Fahişelik yasaklanmalıdır” diyor.
 
“Seks çalışanları taraftarı feminizm” ise -isminden de anlaşılacağı gibi- öncelikle bir seks işçiliği kavramsallaştırması yapmış, 1970’lerden itibaren. Bunu, bir emek biçimi, bir meslek olarak görüyorlar. “Fahişelik”in damgalayıcı bir sözcük olmasına önem vermişler ve –oldukça önemli olduğunu düşündüğüm- “seks işçiliği” kavramını getirmişler. Seks işçisinin kontrolü yitirmesi, bir zavallı olması gibi mağduriyet üzerinden şekillendirilen görüşlere karşılar. Zorunlu fuhuşa karşı çıkıyorlar ancak bu “gönüllülük-zorunluluk” meselesi de çok tartışmalı zaten… Bunu tekrar tartışmaya açabiliriz sohbetimizin sonralarında… Ancak bu kavramların da seks işçisi kadınları kategorize edeceğini seks işçilerini kategorize edeceğini söyleyenler de çok fazla… Bu işi gönüllü olarak seçenler “ahlaksız”, zorunlu yapanlar ise “zavallı, mağdur, düşmüş ve kurtarılmayı bekleyen kadın” olarak ayrılacaktır eleştirileri var. Bunu da aktarmam lazım. Hemen söylemem gereken bir diğer önemli şey de, İLO ve Birleşmiş Milletler’e bağlı olan birçok kuruluşun, artık “seks işçiliği” kavramı -yani “sex work”- kabul etmiş olmaları…
 
Seks çalışanları taraftarı feministlerin çok dikkat çeken noktaları, seks işçilerinin hak talebinde bulunmalarını önemsemeleri.  Yani bu işçilerin, sosyal politika önlemlerinden yararlandırılmaları gereğini desteklemeleri… Sosyal güvenlik hakları ile, örgütlenme özgürlüğü, temiz ve güvenli çalışma koşullarıdır ve ayrımcılık yüklü yasal uygulamalarla mücadele edilmesi kastediliyor.
 
Kullanılan kavramlara gelirsek… “Fahişe” dediğiniz zaman sistemi yeniden üretmiş oluyorsunuz. Son derece “erkek egemen”liğe uygun bir kavramsallaştırma fahişe… Radikal feministler, fuhuş sektörünün ve fahişeliğin yasaklanması gerektiğini söylüyorlar; ancak, seks çalışanları taraftarı feministler, böyle bir endüstri varsa, bunun bir şekilde düzenlenmesinin ve bu alanda çalışan insanların pratik ihtiyaçlarının karşılanabileceği sosyal politika önlemlerinden faydalandırılması gerektiğini savunuyorlar.
 
Avrupa’da birçok ülkede, fuhuşu yasallaştırmaya başladılar ama bence çok geç aslında… Hollanda’da bile 2000 yılında yasallaştırılmış.  Macaristan ve Almanya’da da yasal… İsveç’in çok enteresan bir düzenlemesi vardır: 1998 yılında yasaklıyor fuhuş sektörü faaliyetlerini ve eril talebi -yani erkeği- cezalandırıyor. Ben, bunun aslında radikal feminist bir perspektife sahip olduğunu düşünüyorum. 1970’lerden itibaren, Avrupa’da çok ayrımcı uygulamalar var ve birçok haktan yararlanamıyorlar ancak buna karşı örgütlenmeye başlıyorlar. Az önce belirttiğim gibi, dünyadaki politik hareketlilik de buna zemin hazırlamış durumda… Proje, program, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve internet üzerinden sanal örgütlenmeler gibi yollara gidiliyor ve kadın-erkek seks işçileri, transseksüeller, travestiler ve göçmenler gibi çok farklı kesimlerden çalışanları bünyelerine alıyorlar. Verdikleri hizmetler arasında şöyle bir şey de var: Endüstriyi terk etmek isteyen ve başka işlerde çalışmak isteyen kişilere, mesleki eğitim ve CV yazma kursları gibi hizmetlerden sunuyorlar.
 
Bu tartışmaların, feminizmle biraz mesafeli durması söz konusu, evet...  Aslında şu an Türkiye’de de bu şekilde yeni yeni hareketlenmeler var. Feministlerin örgütlenme içinde yer almaları gibi bir şey çok söz konusu değil henüz. Evet, kafa yormuşlar ama biraz teori düzeyinde kalmış geliyor. Ben çok bir ortaklaşma yakalayamadım yaptığım araştırmalar bağlamında.
 
Örgütlenmenin güzel bir meyvesi diyeyim, Dünya Seks İşçileri Bildirgesi, 2005 yılında kabul ediliyor ve çok ciddi konularda çok çeşitli hak talepleri var. Yaşam hakkı, özgür ve güvenli yaşama hakkı, kölelik ve zorunlu çalıştırmanın önlenmesi, işkence ve kötü muamelenin engellenmesi, sığınma hakkı, yasaklar önünde eşitlik ve ayrımcılığa karşı korunma hakkı, adil yargılanma hakkı, örgütlenme hakkı gibi talepler bunlar.
 
Biraz söyleşerek gidelim isterim… Şimdi Senem yapacak sunumunu; söyleşilerimizi sona da bırakabiliriz…
 
Senem Doğanoğlu: Merhaba. Pembe Hayat LGBTT Derneği ve aslında ne olduğu biraz belirsizleşmiş olan Kırmızı Şemsiye Seks İşçileri İnisiyatifi adına bu konuşmayı yapmam talep edildi. Aslında Aslıcan seks işçiliğine yönelik hukuki rejimlerin belirlendiği zeminlerden bahsetti ve benim fikirlerim onun ifadelerinden kuşkusuz farklı değil. Belki şunu eklemekte yarar var: Her ülkede -ülke içindeki bölgelerde bile- çok büyük farklılıklar olabiliyor. Biz, seks işçiliğine hukuki destek kapsamında bir çalışma yürütüyoruz ve Eylül-Ekim aylarında bir final raporu yayınlayacağız. Final raporu için, talep kısmı oluşturmaya çalışıyoruz. Elinizdeki metin de, orada yer alacak çalışmanın sadece bir verisinden oluşuyor.
 
Biz, Türkiye’ye biraz bakalım istedik, “Seks işçiliğinin hukuksal rejimi nedir?”diye…  Suç haline getirmek ve suç olmaktan çıkartmak arasında değişen bir ölçek var aslında. Yani, bütün seks işçiliği biçimleri yasaklanır, hem etrafındaki kurumlar hem de seks işçiliğinin bizatihi kendisi olan müşteri.  Seks işçiliği ve etrafındaki kurumları -bu kurumlar, pezevenklik veya genelev rejimi olabilir- her türlü biçimiyle böyle bir suç olmaktan çıkarma eğiliminden de bahsedebiliriz. Ancak, dünyadaki rejimlerin genel özelliği şu: Yasaklasa da, bir şekilde legalize etse de, tamamıyla suç olmaktan çıkaran bir eğilimden bahsedemiyoruz. Ortada yalnızca “tolere etme” durumu vardır. Fuhuş, her yerde tolere edilebilir çünkü bu devletin o dönemki politikasıyla da çok ilgilidir. Dediğim gibi, bütün o bölgesel ve yerel düzeydeki kamuoyunun yaklaşımı ve devletin iktidarını nasıl kurguladığı üzerinden değişebilir bir rejim silsilesi var. Çok fazla ayrıntılara girmeyeceğim ancak Osmanlıdan bu yana biz de bu tolere etme rejimini deneyimliyoruz. İlerde, daha kapsamlı bir Osmanlı taraması ile birlikte transseksüel ve eşcinsellerin seks işçiliği alanındaki konuşlanışlarını da içerir bir şekilde bir çalışma yapmaya çalışacağız. Arşivlerde ulaşabildiğimiz ilk elden metinler, kadın ve erkek heteroseksüel olduğu düşünülen seks işçiliği biçimlerine ilişkindi. Çok ağır cezalardan, cezasızlandırmaya ve denetim altına almaya uzanan bir tarihsel arka plan sezinliyoruz…  Ama şöyle de bir sıkıntı var: Kadının baskı altına alınmaya çalışmasıyla, seks işçiliğinin bahane edildiği bir rejim de aslında söz konusu… Mesela, “Kadınlar çamaşırhanelerde bekâr erkeklerin kıyafetini -fuhuş nedeniyle- artık yıkayamaz” diye ferman çıkartılıyor. Daha sonra, kaymakçı dükkânları denilen yerlere kadınların girmesi yasaklanıyor, taze avratlar ile Levanten’lerin buluştuğu görülmüştür diye. Yani, kadının kamusal alandan dışlanmasına çok denk düşüyor seks işçiliği iddiası. Bu, özellikle kadın çalışmalarının -seks işçiliği üzerinden olduğu gibi- kadının hangi bahanelerle kamusal alanın dışına itildiğine dair çalışabileceği çok derin bir alan aslında... Benzer şekilde, Osmanlı’daki polislik kurumunun, seks işçiliğinin yaygın olduğu alanlarda yürürlüğe konulduğunu görüyoruz. Galata, Tophane bölgesinde çok fazla genelev olduğu biliniyor. “Asil Müslümanların kanını da kirletmektedir” şeklinde kendini yeniden ürettiği çok farklı motifler de var. 1856’da ilk genelev açılıyor, 2. Meşrutiyet Dönemi ile bütün genelevler kapatılıyor ve yalnızca “Avanos Sokak dönemi başlasın” deniliyor. Avanos Sokak’ın çok fazla gayrimüslim kişilerce işletildiğini, orada çalışan seks işçilerinin gayrimüslim olduğunu biliyoruz ve bu kişilerin dışında çalışanların cezalandırıldığı bir rejimden bahsedebiliriz. 1930, Cumhuriyet rejimi ile beraber, bir tamim yayınlanıyor ve artık genelev açılmayacağı ve -bu arada genelevler türüyor- genelevlere artık kimse alınmayacağı bildiriliyor. Ondan beridir de, aynı hesaplarla kayıt altına alınmış olan seks işçiliği rejiminin muhatabı oluyoruz biz. Şunu da belirlemekte fayda var ki Osmanlı döneminden Cumhuriyet rejiminin ilk yıllarına kadar, genel ahlak çerçevesinde düzenlenegelen bir hukuki rejimden bahsedebiliriz. Sonrasında ise, genel sağlığın korunması, bulaşıcı hastalıkların önlenmesi, ulus-devlet teorileri içinde biricik milletimizin korunması için genel sağlık referanslı düzenlemelerin yapıldığına tanıklık ediyoruz.
 
Bugüne baktığımızda… 1961 tarihli, Genel Kadınların ve Genelevlerin Tabi Olacağı Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü gibi uzun bir adı olan bir tüzük var. Burada korunan -tabii ki seks işçileri ve seks işçiliği değil- genel sağlık.  Buna göre, üç tip yer belirleniyor: genelev, tek başına fuhuş yapılan yerler ve birleşme yerleri. “Kişi” olarak belirtmiyor tüzük, “kadın” olarak belirtiyor. Şaşırtıcı ve ürkütücü olan şudur ki fuhuşla mücadele komisyonu kurulması öngörülüyor bu tüzük gereğince ve bu komisyonlar -orada çalışan kadınlar bile- “genel kadın” diye ifade kullanıyor. Muhtemelen kendi aralarında “orospu” ve “fahişe” kelimelerini kullanıyorlardır; seks işçisi kelimesini kullanmalarını beklemiyoruz ama “genel kadın” çok sorunlu bir terim. Neresinde tutarsanız tutun, elinizde kalabilecek bir terim… Seks işçisi olarak görülen kadınların, bu üç yer dışında çalışması yasak aslında. Cezalandırma var mı? Kanunen yok. Denetim altında tutulacak bu kadınların rejimini de yine bu tüzük belirtiyor ve bu da sadece genel sağlığın korunması itibariyle yapılıyor. “Ne sıklıklarda muayeneye götürülecekler? Evci çıkabilirler mi? Genelev dışında yaşayabilirler mi? Evlenebilirler mi, evlenemezler mi?” gibi düzenlemeleri esas alıyor. Seks işçisini “koruyan” tek bir hüküm var: “Seks işçisi genelevi terk etmek ya da başka bir geneleve geçiş yapmak istiyorsa, isterse borcu olsun isterse bir taahhüdü olsun, bunlara bakılmaksızın bu kişinin geçişi için gerekli önlemler alınır” hükmü.  “Koruyucu” mu tartışılır, bu kadar rejim içersinde... Şunu da söyleyeyim, 21 yaşını bitirmiş olmak ve evli olmamak kıstasları var geneleve kabul için.  30,000’e yakın kişinin başvurduğu ve alınmadığı bilgisi var bizde. Geçenlerde bir dava oldu; Karaköy genelevine başvuran kişiye yönelik valilik yanıtı şu oldu: “Karaköy genelevinin bulunduğu yer, zemin itibarıyla çok tehlikelidir; bu nedenle, biz geneleve girişleri durdurduk.”  Böyle tuhaf gerekçelerle reddediliyor. Girmek isteyen bir kitle de var sanırım ve onu da göz önünde bulundurmak lazım.
 
Onun dışında, Türk Ceza Kanunu’na baktığımızda, “fuhuşa aracılık etmek, fuhuş için yer temin etmek, fuhuşa teşvik etmek” gibi sadece eylemlerin tanımlandığı ama eylemlerin hiç bir şekilde ayrıntılandırılmadığı bir rejim var. Bu aslında kayıt dışında olup da sokakta veya evlerinde çalışan seks işçilerinin başına bela olan bir hükümdür. Rejimin dışında -yani kayıt dışı alanda- olanlar aslında bizi daha çok ilgilendiriyor çünkü bugün sokakta çalışan, randevu evi olarak ifade edilen yerlerde ya da tek başına evde çalışan bir sürü seks işçisi ve bir dizi sıkıntı var. Kayıt dışı alana ilişkin evde, iş icrası var ise şayet, polisler tarafından basılıyor ve insanların evleri oturdukları evler mühürleniyor, kapatılıyor. “Ev kapatma cezası” adını veriyoruz biz buna. Bunun yanı sıra sokakta seks işçiliği yapmakta olanların başına bela olan da bir kabahatler kanunu vardır. Kabahatler Kanunu, Türkiye’nin her yerinde uygulanıyor ancak Ankara yerelinde biz şöyle bir uygulamayla karşı karşıyayız: Fuhuşla Mücadele Komisyonu, 15 Haziran 2007’de bir araya geliyor, vatandaşlarımızın ihbarları ve sürekli sıkıntılarını bildirmesi neticesinde, travesti tabir edilen ve kadın olan kişilere -bu onların sözü- sokaklarda durarak Kabahatler Kanunu uygulansın deniliyor. Kabahatler Kanunu’nun nesi uygulanacak? Bu konuda hiç bir referans yok. Komisyon olarak sen buna yetkili misin? Hayır. Kim uygulayacak? Sadece komisyon uygulayabilir… O zaman komisyon elemanları bütün gece boyunca bu işi yapmakla mesul… Böyle bir şey olmuyor; tabi ki polis yapıyor bunu. Polis de, kendisini görevli addederek ve “emre aykırı hareket” hükmünü kullanarak, seks işçilerine para cezası kesiyor. Eski Türk Ceza Kanunu’nun uygulamasına dayanan 526. Madde vardı. “Emre aykırı hareket”, yine “Kabahatler” kısmında düzenleniyordu ama orada müşteri ceza alıyordu ve seks işçisi cezalandırılmıyordu. Yeni düzende, sınırları belli olmayan eylemlerle hem Türk Ceza Kanunu, hem de -sınırları aynı belirsizlikte olan- Kabahatler Kanunu gereğince seks işçileri cezalandırılmakta…
 
Pembe hayat olarak, seks işçilerine insan hakları açısından bakma taraftarıyız. İşçi haklarının da insan hakları olduğuna inananlar olarak, seks işçiliğinin bir emek kategorisi olarak tanımlanmasını ve işçi haklarından bu anlamda faydalanmasını talep eden bir konumdayız. İşçi hakları, serbest sözleşme ilişkisi ile korunan haklardır ve bunu hatırlatmakta fayda var ve size verilen metinlerde seks işçilerinin kendi taleplerine yönelik metinler de var. Tamamıyla seks işçilerinin özgün metinleridir çünkü bizim için önemli olan hem işçi hakları hem de seks işçilerinin kendi metinleri üzerinden belirledikleri çerçeve dâhilinde hukuksal rejimi yeniden oluşturmanın imkanlarıdır.
 
Katılımcılardan: Kırmızı Şemsiye İnisiyatifinin Çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?
 
Senem Doğanoğlu: İlk kez, geçen sene 1 Mart’ta bir toplantı oldu.  Hem erkek, hem kadın hem de transseksüel seks işçilerinin tanıklıklarıyla başladı durum ve ilk temas sağlanmaya çalışıldı.  Tartışma neticesinde, “şiddetten mağdur olduğumuz ama biz sosyal güvenceye kavuştuğumuzda bir şekilde daha korunaklı yaşamlar sürebileceğimiz bir zemindeyiz”e ulaştık. Bunun da tek bir çözüm yeri vardı: sendika. Sekretaryayı Ankara’da Pembe Hayat LGBTT Derneği ve Af Örgütü üstlendi. İstanbul’daki koordinasyonu Lambdaistanbul ve Kadın Kapısı yapacaktı ama hiç bir koordinasyon gerçekleşmedi henüz. İsmi, Kırmızı Şemsiye İnisiyatifi oldu yani…
 
Katılımcılardan:  50 yıl önce, genelevde çalışan kadınların sigortalanmasını istemiştik ve böyle bir şeyi Ankara Belediyesi’nin içine girerek yapmıştık. Daha sonra da bir genelev çalışanı kadın, bir dava açarak sigortalanmasını ve emekli olmayı sağladı. Yani bir emek kategorisine girdi. Bugün tekrar baştan başladık, bu yolun üzerine 50 yıl daha katarak…
 
Senem Doğanoğlu: Bizim özellikle üzerinde durduğumuz, sokakta çalışan seks işçilerinin hukuki rejiminin ne olacağı. Yasaklarsan ya da hukukla denetim altına alırsan, o bireyler nereye denk düşecek? Bu nedenle, iş sözleşmesinden bahsetmek gerekiyor diyoruz. Sizin söylediğiniz davalar sayesinde de, aslında genelevde çalışan kadınların bir iş sözleşmesine tabi olduğu ve SSK gereğince sigortalanmasına dair bir süreç başladı. İş kanunlarında ve iş hukukundaki düzenlemelerde de, sömürü ilişkileri zaten yasaklanmıştır ve bu anlamda korunma sağlanmıştır.
 
Hukukçu olarak belki çok cevap vermeyeceğim ama şöyle bakmakta yarar var… “Fahişe” terimi yerine seks işçisi terimini kullanmak çok önemli aslında; politik duruşumuzu da belirliyor. Ama “fahişe”yi ben bir anlamda şuradan kavrıyorum: Hem kadının kınandığı yere hem de 80’lerde “Hepimiz fahişeyiz ve boşanma davası açıyoruz” diyen kadın taleplerine kadar geniş bir ölçekte fahişelik kurumu var. Ahlaki bir yakınlık ya da ahlaki bir uzaklık olması gereken bir alan değil… Almanya’daki “Orospu Hareketi” ya da İstanbul’da transların çıkarttığı “Dönme Dergisi” gibi… İnsanların gözüne sokarak, bir yandan fahişe demenin vakti gelecek diye düşünüyorum. Şu anki tartışmalarımız, tamamen ahlaki kızgınlıktan kaynaklanıyor bence. Marksist metinlere de baktığımızda çok farklı şeyler bulmayız çünkü emeğin özüne ilişkin o sömürücü karakter her türlü iş ilişkisinde vardır; bunu tartışmaya gerek yok. Burada doğrudan bir beden politikası ve beden politikası kadar ahlaki kızgınlıktan bahsedebiliriz. Bu anlamda, fahişeliği de sabit bir durum olarak değil; tek gecelik tesadüfî buluşmalardan, eskortluk servislerine kadar uzanan bir zemin içinde tanımlamakta fayda var. Bu anlamda, cinselliğin sağaltımı değil, “hepimiz sevişiyoruz ve sevişmeyi seviyoruz”dan bakmakta fayda var bence. Bazıları buna ücret ödüyor; bazıları da bundan para kazanıyorlar.
 
Moderatör: Beden üzerindeki iktidar, belki de tarihin en eski dönemlerinden bu yana en büyük iktidar ve bizim beden iktidarı dolayısıyla yaptığımız bütün tartışmalar –sosyalizm, feminizm, LGBTT hareketi- da, beden üzerindeki iktidarın çözülmesine dair ürettiğimiz stratejiler ve mücadele biçimleri… Feminizm, büyük ölçüde sosyalizmin fideliğinde yetişti; LGBTT hareket ise feminizmin fideliğinde... Seks işçiliği hareketi de LGBTT hareketin fideliğinde yetişeceğe benziyor... Katıldığınız için hepinize teşekkür ediyoruz.
 
* “Türkiye’de Kadın Olma Halleri” başlığı altında 2009 yılı boyunca gerçekleştiriyor olduğumuz söyleşiler, Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından desteklenmektedir.

 


Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
İstihdam